4

1028 Kelimeler
Olayların ardından koca iki gün geçmişti. Bu iki günün içinde hoca nikahımız kıyılmıştı. Allah katında o herifin karısı olmuştum. İçimde kopan fırtınalar yüzünden nefes almak günden güne daha da zorlaşıyordu. Hata mı yapmıştım? Hayır, saçmalama Çiçek o senin kardeşin. Ne biçim şeyler düşünüyorsun! Küçük kardeşinin ölmesine razı gelmek seni insan mı yapar? Hani merhametin? Onlar birbirini sevmiş, sevmişte ben mahvoldum. Ben bittim, çalışıp didindiğim her şey çöp oldu. Kadınları, kızları kurtarmak için kurduğum hayaller... Hepsi mi çöp oldu. İnsan düşüncesinde bile kırk kere çelişe bilir mi? Çelişir demin gördük. Eğer elinizden hiç bir şey gelmiyorsa çelişmeler imparatorluğu kurar, alayına perişan olursunuz. Bazen duygusuz olmayı isterdim, hayat öyle daha mı kolay olurdu? Duyguları alınmış, hissetmeyen bir kadın. Kulağa hoş gelmiyor doğrusu, neden mi? Duygularımız yoksa hissetmiyorsak, hayattan ne anlayacağız ki? Ne olursa olsun hayata tutunmak gerekiyor belki de. Belki de hayallerim daha yeni başlıyordur kim bilir. En kötüsü de düğün hazırlıklarıydı, bu iki gün içerinde çarşıdan  çıkamamıştık. Poyraz'ın annesi Elmas hanım, annem ile çocukluk arkadaşıymış. İyi bir kadına benziyor, annemle de gayet iyi anlaşıyor. Babam ile ağabeyim evleneceğime pek mutlu değilken annem tam tersine seviniyordu. 'Yirmi beş yaşına geldi evlenecek tabi!' diyerek babama kafa tutuyordu, Zühre sultan. Bana kalsa daha yirmi beş yıl daha bekar kalabilirdim. Hatta hiç evlenmemek daha cazip geliyor. Burada evlenen kadınların yaş ortalamasına bakarsak ben evde bile kalmıştım. Buradaki aileler; çocuklarımızı bir an önce evlendirelim de yuvasını kursunlar, diye düşünüyorlar. Babam onlardan biraz farklı, sebebi çocuklarına düşkün olması. O gün Haşmet Ağa'nın konağında başka bir adam olsa, kızını hiç düşünmeden Ağa'nın ortasına atar,  'Sizindir!  der, oğlunu alır ve giderdi. Ama babam kız veya erkek çocuk ayrımcılığı yapmıyor. Evet Ferhat'ı orada bırakma düşüncesi yanlıştı ama babamın düşünce yapısı bu şekilde: Herkes kendi hatasını göğüslesin. Bence haklı. Ama benim yerimde kim olsa kardeşini o durumda bırakmazdı. Değil mi? Bu gün tekrar çarşıya gidecektik. Yorgunluğuma yorgunluk katmaktan başka bir şey değildi. İki gün sonra kınam vardı, şaka gibi. Bir hafta önce bunu bana söyleseler bir taraflarımla güler geçerdim muhtemelen ama şimdi bunun için hazırlık yapıyorum. Dolabımı açıp üzerime beyaz kalın askılı, dizlerimin üzerinde spor elbisemi giyip ayaklarıma da beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim. Saçlarımı at kuyruğu yapıp komedinin üzerinde duran telefonumu aldıktan sonra avlunun yolunu tuttum. Avluya indiğimde Elmas teyze çoktan gelmiş annemle kahve içiyorlardı. "Nasılsın kızım?" diye sordu Elmas teyze. "İyi olmaya çalışıyorum. Siz nasılsınız?"  "Elhamdülillah, Poyraz'ım evleniyor ya daha bir mutluyuz tabi." Sanki normal şartlarda evleniyormuşuz gibi kadındaki mutluluğa bakınız. Oğlu evde kaldıysa demek ki. Bir süre oturduktan sonra siyah lüks bir arabaya binip çarşının yolunu tuttuk. Yine çarşı pazar gezmiş, ayaklarıma kara sular inmişti. Elmas teyzenin alacakları bir türlü bitmiyordu. O kadar çok kıyafet aldı ki bohçalık adı altında. Benim dolabımda olan kıyafetlerimin iki katıydı aldıkları. Kıyafetle de kalmadı makyajından tut, iç çamaşırına varana kadar aldı. Artık en sonunda yorgunluktan kendimizi bir kafeye atmıştık. Türk kahvelerimizi yudumlarken telefonumun sesiyle irkildim. Artık nasıl daldıysam. 053* *** *** ** arıyor.. "Kim arıyor?" diye sordu annem. "Yabancı numara." dedikten sonra telefonu cevaplayıp kulağıma yerleştirdim. "Efendim." dedim merakla karşıdan gelecek cevabı bekliyordum. "Çiçek, ben Poyraz. Annem yanındaysa verebilir misin?" dedi tüm kibarlığıyla. İstediği zaman kibar da olabiliyormuş insan müsvettesi. Telefonu Elmas teyze uzatınca korkuyla elimden çekip kulağına yerleştirdi. "Efendim!" dedi. Panik ve korku hali açık seçik ortadaydı. "..." "Allah iyiliğinizi vermesin ödüm koptu!" "...." "Olur oğlum valla çok iyi olur hem de." dedi ve telefonu kapatıp bana uzattı. Bedenini anneme çevirip "Poyraz bizi yemeğe götürecekmiş ahretliğim." "Benim adam kızmasın." dedi annem bakışları beni bulmuştu. Omuzlarımı silkip kahvemden bir yudum aldım. Bu tarz olaylara alışıktım ben, bizim buralar böyleydi. Annem, babamdan izinsiz bir yere adımını atmazdı. Burada erkeklere daha çok saygı gösterilirdi. Bunlar benim bakış açıma tersti fakat insanların zihniyetini ya da alıştıkları düzeni değiştirmek zordu. Annemle ne kadar konuşsam da asla kendini değiştirmedi. Babam, anneme çok fazla karışmıyor olsa da annemin ona böyle saygı göstermesi hoşuna gidiyordu. Kimin hoşuna gitmezdi ki? Benim demeyin, herkes egosunun okşanmasından memnun olur. Kendinizi kandırmayın. Doğru olan bu değildi ama gerçek olan tam olarak buydu. "Ara bakalım ne diyecek." dedi Elmas teyze. Annem masadan biraz uzaklaşıp telefonla konuştuktan sonra masaya gülümseyerek geri döndü. Belki ki babam bu evliliğe sıcak bakmaya başlamıştı. Bir süre sonra Poyraz kafenin kapısında üzerinde beyaz bir lakos, altında koyu renk bir kot pantolonla gözükmüştü. Lakosun kolları kısa olduğu için kol kasları, 'Ben buradayım!' dermişcesine sırıtıyordu. Kafeye girdiğinde kafedeki kızların gözleri ona kaymamış değildi. Allah var yakışıklı adamdı. Masanın başına sandalyesini çekip otururdu. "İşiniz bittiyse gidelim ana." dedi gözleriyle beni süzerken. "Zühre ananla bir helaya gidip gelelim öyle kalkarız." diyerek masadan ayrıldılar. Bizi yalnız bırakmak için gittiklerini anlamamak için salak olmak lazım da her neyse. "Nasılsın?" diye sordu, masanın üzerinde ellerini birleştirmiş onlara bakarken. "İyiyim sen?" diye sordum umursamazca elimde ki telefonla oyalanıyordum. "Seni gördüm daha kötü oldum." demesiyle anlamsız bakışlarımı ona çevirdim " Üzerindekinin daha açığı yok muydu? Bu biraz kapalı olmuş!"  İğleyeci ses tonu sinirlerimi bozarken, "Ne diyorsun be!" diye çıkıştım. Yüzünü bana yaklaştırıp "Usturuplu kıyafetler giyin! Benim canımı sıkma herkes sana bakıyor!" dedi kısık mavi gözlerinde öfkenin her rengini görürken, sinirden tırnaklarımı avuç içlerime geçiriyordum. "Üzerimdeki kıyafet beni ilgilendirir! Rahatsızlık duyuyorsan bu seni ilgilendirir, beni değil!" dedim öfkeyle. "Sabrımı zorluyorsun öğretmen hanım, kendine çeki düzen versen iyi edersin!" dedi dişlerinin arasından. Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken annemler geldi masaya, söyleyeceğim lafta içimde kaldı. İnsan müsvettesi. Arabaya bindiğimizde Elmas teyze beni zorla ön koltuğa oturtmuştu. Bende dışarısını izliyor ayağına yanımdaki hödüğün hal ve hareketlerini gözlemliyordum. Arabayı döver gibi kullanıyordu sanki. Eziyet ediyordu arabaya. Direksiyonu tutuşu onu boğar gibi, vitesi değiştirmesi onu tokatlar gibiydi. Bu adam şiddetten haz almıyorsa benimde adım Çiçek değildi. Eli radyoya gittiğinde gözlerimiz kesişti. Radyoya bir CD taktı ve  bir türkü açıp eliyle ritim tutmaya başladı. Gümüş kemer belinde Kınası var elinde Dalal Dalal Kınası var elinde Dalal Dalal Boyu posu yerinde Mardin güzelidir Dalal oy Dalal Mardin güzelidir Dalal oy Dalal ☘️ Yemeklerimizi Mardin'in eşsiz manzarasına karşı yemiştik. Masada annem ile Elmas teyze dışında kimsenin sesi çıkmamıştı. Yemeklerimizi yer yemez ise Poyraz masadan kalkıp 'İşim var haydi!' diyerek bizi de kaldırmıştı masadan. Görgüsüz. Eve dönerken yine aynı türküyü açıp bakışlarını sürekli üzerimde gezdirmişti. Neyse artık amacı. Bana şarkı gönderiyor aklı sıra. Ruh hastası. Yorumlarınızı merakla bekliyorum İnsta: adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE