bc

Mafya Krallığı - ücretsiz

book_age18+
699
TAKİP ET
7.5K
OKU
HE
powerful
bxg
serious
musclebear
surrender
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Ünlü bir mafya babasının ölümü ile yerine veliahtı olan oğlu Akın Acarkan'ın geçmesi tüm yeraltı dünyasını kökünden sarsmıştır. Çünkü Akın babasının ve diğer mafya babalarının kurallarını kendi kurallarıyla değiştirmeye kararlıdır. Onun yönettiği bir yeraltı dünyasının kurallarını yalnızca o koyardı. Herkes itaat etmek zorundaydı.

Bu uğurda her şeyi yapacaktı. Gücüne güç katmak için Vezir'in kızı ile evlenmesi gerekse bile bunu yapacaktı.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. BÖLÜM
1. Bölüm Bir şimşek çakması ışıkları indi önce yer yüzüne. Gece bir anda aydınlandı. Ardından güçlü bir gök gürültüsü kulakları tırmalayacak derecede hissedildi. Etkisiyle camlar bile titredi. Yağmur ise bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Yaşlı adam tüm heybetiyle cama yüzünü dönmüş, yirmi dönüm arazinin içindeki malikanesinden dışarıyı izliyordu. Adamları dışarıda nöbet tutuyordu. O ise öğrendiği gerçekle sarsılmış durumdaydı. Dışarıda gördüğü adamlardan hangileri sadıktı artık onu bile bilmiyordu. Ya da ne kadarı hâlâ ona karşı dürüsttü. Kimseye inancı yoktu, ölümün sessiz çığlığını ensesinde hissetmeye başlamıştı. O sırada arkasında kalan kapı gıcırdayarak açıldı. Yaşlı adam arkasına dönmekte acele etmedi. Açığa çıktığını bildiği genç adam arkasındaydı. Adım sesleri kendisine yaklaşırken o da yavaşça arkasına döndü. Kendisini dikkatle izleyen adama baktı. Genç adam kendinden emin bir şekilde "İyi geceler Kral. Şah geldi ve bu akşam için bir mat olma hikâyesi yazdı." dedi. Yaşlı adam yüzündeki hayal kırıklığı ile karşısındaki genç adama baktı. Gözleriyle görüyordu, aklıyla biliyordu, kalbi ikna olmuştu ama yine de inanmak istemiyor bir hata olsun istiyordu. "Demek Şah sendin?" Yaşadığı hayal kırıklığı gözlerinden okunuyordu. Öylece inceliyordu. Bakışları donuktu. Genç adam acımasız gözlerle karşısındaki adama bakarken "Seni ben oldürmeyeceğim. Sen kendini öldüreceksin!" diye uyarır bir tonda konuştu. "Kendinden çok eminsin." "Daima öyleydi." "Seni ben yetiştirdim. Sahip olduğun her şeye benim sayemde ulaştın. Bu nankörlüğü neden yaptın? Benim için tam bir hayal kırıklığı oldun." "Bu laflar beni etkilemiyor. Belindeki silahı çıkar ve sakince başına daya. Ardından da tetiği çek. Beni bununla uğraşmak zorunda bırakma." Adam bunu dedikten sonra kemerinden silahını çıkarttı ve yaşlı adama doğru uzattı. Yaşlı adamsa çekmeceden silahını çıkarıp masasına oturdu. Genç adam derin bir nefes alıp verdi. Bir an önce bu iş olsun ve bitsin istiyordu. "Hadi uzatma Kral. Hızlıca bitir bu işi." Kral ölümü kabullenmiş gibi duruyordu. Gözlerini genç adamdan bir saniye bile ayırmadan silahını başına kaldırdı. Hiçbir zaman sonunun böyle olacağını düşünmemişti. "Lanetim peşini bırakmayacak. Bil istedim. Bu krallık seni boğacak." "Hiç sanmıyorum. Öyle olsa bile, sen bunu asla bilemeyeceksin. Şimdi çek tetiği." "Bir gün nasılsa cehennemde buluşacağız." "Sana cehennemde kuracağın krallık için bol şans. Tabi eğer ateşler içinde yanarken buna fırsat bulabilirsen." Yaşlı adam acı hissetmiyordu. Ölüm artık kapısındaydı. Tetiği çekmese zaten yaşlı kalbi dayanamayıp duracaktı. Ölümün geldiğini artık görebiliyordu, bugüne dek çok insanın celladı olmuştu. Birazdan tetiği çekecekti ve Azrail ile tanışacaktı. Bu kolay olmasa gerekti. Ateşlerde yanacağını biliyordu, Azrail'in ise kendisini çiçekler ile almaya gelmeyeceğini biliyordu. Azap dolu bir ahiret hayatına kendini hiç hazırlamamıştı. Düşünceli bir şekilde karşısında tetiği çekmesini bekleyen adama baktı. Gözleri artık hiçbir şey görmüyordu. Genç adam ise hiç gözünü kırpmadan onu izliyordu. Kral başını yukarı kaldırdı ve gururla tetiği çekti. Başından aldığı darbeyle kafası hızla masaya düştü. Elide silahını kavramış bir şekilde hemen başının yanında duruyordu. Şah dönük bir ses ile "Mat." dedi ve bakışlarını devirdi. Silah sesine bahçedeki adamlar koşarken genç adam odadan çıktı ve hemen karşıdaki odaya girdi. Duvara monte edilmiş bir kasa kapısı vardı. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Ardından kapattığında kasa olan yerin aksine duvarda basit bir tablo var gibi duruyordu. Korumalardan birkaçı Kral'ın çalışma odasına girdi. İçinden biri yüksek sesle bağırdı. "Kral öldü, Kral öldü! Kral intihar etmiş!" *** Akın lüks otomobili ile İtalya sokaklarında hızla ilerliyordu. Saat neredeyse öğle olmak üzereydi. Telefonun ısrarla çalışı dikkatini dağıttığında direksiyondan bir tuşa bastı. Karşı taraftan konuşmaya başlayan adamın sesi endişeliydi. Bu babasının en sadık adamı Erol'un sesiydi. Sesi rezalet gelirken inlercesine "Kral öldü." diye söylendi. "Nasıl öldü? Hiçbir şeyi yoktu, yeni konuşmuştuk." Yaşlı ve emektar adam "İntihar etmiş." dedi. "Babam intihar edecek bir adam değildi Erol." "Cenaze kalkmadan gelmeniz lazım. Taht kavgası çoktan başladı. Herkes sizin bu işi başaramayacağınıza emin. Acele edin." "Hiç merak etme. Orada olacağım. Ben gelene kadar babamı kimsenin görmesine izin vermeyin. Cenaze işlemleri yapılsın ama tek bir adam kapımıza gelmeyecek. Cenazeyi ben kaldıracağım." Akın telefonu kapatıp hiç düşünmeden hava alanına doğru sürdü. Bir yandan uçağı ayarlamalarını istedi. Yarım saat içinde pilot ve uçak ayarlandı. Akın İtalya'dan hiç böyle ayrılacağını düşünmemişti. Hızlıca ayrılışının haberini buradaki dostlarına verdi. Şimdi hayatının bir sonraki kısmı başlıyordu. *** Akın hava alanından çıkarken kendisini büyük bir gazeteci ordusu karşıladı. Gözlerindeki güneş gözlüğünün arkasından onlara kibirle baktı. Bu, duruşunun her karesinden anlaşılıyordu. Sert ve kendinden emin görüntüsü hemen fark edilmesini sağlıyordu. Hayatında hiçbir kadını elde etmek zorunda da kalmamıştı. Genelde kadınlar ona her zaman kur yapardı. "Akın Bey, babanızın şüpheli ölümü hakkında ne diyeceksiniz? Öldürüldüğü düşünülüyor." "Akın Bey, babanızın ayağının bilerek kaydırıldığı doğru mu?" "İşleri Piton lakaplı eski bir mafya babası olan Sezar Bey'e devretmiş. Yoksa bunun altında bir sebep mi var?" Eski filan değildi. Piton yer altındaki babaların hâlâ en önde gelenlerindendi. Akın onlara cevap bile vermeye tenezzül etmeden aralarından sıyrılıp koruma ordusunun arasına daldı. Suv iki araç arka arkaya durmuş onu bekliyordu. Arabaların kapıları acıktı. Akın öndeki aracın arka tarafına oturdu. Arkasından tüm adamlar arabalara bindi ve kapılar kapatıldı. Araçlar malikaneye doğru yola çıktıklarında oraya giden yalnızca Akın değildi. Yeraltı dünyasının en karanlık isimleri de cenazeye katılmak için oraya doğru hareket etmişti. Fakat hiç kimse henüz içeri alınmıyordu. Akın tam olarak böyle emretmişti. Akın ve kendisine eşlik eden korumalar arazinin girişine geldiğinde kapılar onlara açıldı ama bir yığın araba içeri girmek için sabahtan beri kapının önünde oldukları hâlde içeri alınmıyordu. Araçlar büyük malikanenin önüne geldiğinde giriş ana baba günü gibiydi. Babasının tüm sadık adamları oradaydı. Akın'ın kapısı açıldığında yanına doğru Erol geldi. Ellili yaşların sonlarında olan adam Akın'a doğru üzgün bir ifade ile geldiğinde Akın'ı dimdik ve metanetli görmeyi beklemiyordu. Bahçenin sağ tarafında bir cenaze aracı duruyordu. Tam kapının önüne de yüksek bir masa masanın üzerine de içinde babasının olduğu tabut konulmuştu. Akın tabuta doğru ilerlerken Erol da onu takip ediyordu. Akın tabutun başına geldiğinde korumalardan biri tahtayı çekti. Akın sakince babasının yüzüne baktı. Gözleri yarı açıktı, gözünün arkada kaldığına neredeyse emin olmuştu. Yüzünün etrafı kefen bezleri ile sarılı olsa da kefenine kan bulaşmıştı. Elini sakince babasının kalbinin üzerine götürdü. Daha sonra ifadesiz bir biçimde çekti. Erol hemen arkasında hazır olda bekliyordu. "Buraya bakın!" Akın öyle şiddetli bir ses tonuyla bağırmıştı ki bir anda herkes yanına toplandı. Adamlar onu dikkatle incelerken Erol'a bir telefon geldi. Adam hızlıca konuşup Akın'a "Senin çağırdığını söyleyen iki minibüs adam gelmiş. Ne yapalım diye soruyorlar?" dedi. "Alsınlar." Akın keskin ve kısa bir cevap verdi. Erol emri verip tekrar dikkatini Akın'a verince Akın "Evi boşaltın, içeride kimse kalmasın. Cenazeyi ikinci kapının girişine taşıyın, herkes oraya çıksın. İçeriden almak istediğiniz ne varsa alın, bir daha girmeyeceksiniz." diye emretti. İnsanlar toparlanırken Akın da gelen adamlarıyla beraber içeri girdi. Evin içerisinde büyük bir kargaşa vardı. Gelen emir ile herkes hızlı hızlı hareket ediyordu. *** Malikanenin ana giriş kapısında sıkıntılı bekleyiş devam ederken adamlar gergindi. Hiç kimse henüz arabasından inmemişti. Bunlardan biri de Vezir lakaplı mafya babasıydı. Kızıyla birlikte lüks otomobilin arka koltuğunda oturuyordu. Vezir sıkıntıyla sakallarını sıvazlarken kendi kendine "Şimdi ne olacak, ben de kestiremiyorum." diye söylendi. Karen bunu duymuş olmasına rağmen bir şey demedi. Sıkıntılı bekleyiş sürerken sonunda dayanamadı. "Kral öldü, şimdi yalnızsın. Seni en çok o desteklerdi. İşin artık daha zor. O hiçbir işe yaramayan oğlu seni asla tatmin etmeyecek." "Kes Karen! Zaten sinirlerim tepemde. Var elbet bir bildiğim." "Bildiğin ne ben bilmiyorum ama konu şu ki artık kıçımızı korumak zorundayız." Karen hâlinden hiç ama hiç memnun değildi. Bu kahrolası hayatın içinde nereye gidecek yönü neresi olacak kestiremiyordu. Kapıların açılmasıyla güçlü bir hareketlilik başladı. Araçlarla kimseyi içeri almadılar. Büyük kalabalık ana kapı ve evin giriş kapısı arasında toplandı. Cenazede aynı yerde duruyordu. Kimsenin içeri geçmesine izin verilmedi. Herkes buna anlam vermeye çalışırken Akın çoktan planlarını yapmıştı. Yavaşça babasının tabutunun başına yürüdü. Hemen yanında Erol duruyordu. Akın kendisini hazır hissettiğinde başını dikleştirerek konuşmaya başladı. Herkes pür dikkat kendisini izliyordu. Karen ise sakince etrafını izliyordu. Akın'ın kendinden emin konuşması başlayınca bakışlarını ona çevirdi. "Bugün babamın cenazesi için burada toplandık. Bugün Kral'ın aramızda olduğu son gün. Onun veliahtı olarak konuşuyorum." İnsan kalabalığından ufak ufak itiraz sesleri uğultu hâlinde duyuldu. Karen ona bakarken zeki bir adam olduğunu düşünüyordu. Hiç de aptal bir adam değildi. Konuşmasına daha da çok dikkat kesildi. "Hepiniz şu an olduğunuz yerlere tırnaklarınızla kazıya kazıya geldiniz ama ben bir veliaht olarak babamın kurduğu bu krallığın başına geçirilmek için doğdum. Hakkım olana göz koyanın gözünü, el koyanın elini alırım. Bunu yaparken de hiç acımam. Şimdi herkes bunu böyle bilecek daha sonra da bana itaat edecek." Elini öptürmek için ileri doğru havaya kaldırdı. Bekledi ama kimsede bir kıpırdama olmadı. Karen onların bu iğrenç oyunlarını izlerken eğleniyordu. Akın'ın havada kalan eline bakıp dalga geçer gibi bıyık altı gülümsediğinde onunla göz göze gelmeyi beklemiyordu. Akın zaten dik olan başını biraz daha yukarı kaldırdı ve sağ eli havadayken sol elinde tuttuğu küçük bir kumandayı havaya kaldırarak tuşuna bastı. Aynı anda eve bir saat önce yerleştirilen dinamitler patladı. Herkes şaşkınca ona bakarken yere kapaklanmayı bile akıl edemedi. Malikane havaya uçarken Akın elini bir saniye olsun aşağıya indirmeden "İtaat edin!" diye bağırdı. Bu kez sesi çok daha fazla şiddetliydi. En az arkalarında havaya uçmuş yanmakta olan ev gibi.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

TUTKUYA TUTSAK (+18)

read
38.0K
bc

A D A M

read
4.3K
bc

CEHENNEM ÇUKURU

read
8.0K
bc

Patika

read
10.3K
bc

Genç Polisler

read
1.7K
bc

Kara Kutu

read
5.1K
bc

Ajan Akademisi 2 / Kara Liste

read
2.4K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook