Gerçi bana neydi ki? Sadece bir şey söylemiştim. Kişinin zihni neyse algısı da o şekilde çalışırdı. Hakkımda ne düşündüğü umurumda bile değildi. Bir an önce ellerime merhem sürdürüp pastaneme gitmek istiyordum. Faciayla sonuçlanan kurabiyelerimin altlarını kurtarmam lazımdı. Defne’nin kazıdığı yerler için özel tarifimden yapacaktım. Tüm bu koşuşturmacanın üstüne bu adam yüzünden işimden gücümden olduğuma yanıyordum. Ona karşı olan öfkem iyice hiddetlenerek kor gibi büyüyorken alttan alta diş biliyordum.
Yol boyu giderken bir yandan da kurabiyeler için yapacağım sosu düşünüyordum…
İşlemleri hallettikten sonra muayene odasına doğru ilerlediğimizde yavaşça mırıldandı “Adın Işık demek…” Kadife gibi olan sesinden adımı duymak farklı hissettirmişti. Burnumu çekerek duymazlıktan gelip muayene için odaya girdim. Sarı, düz saçlı hemşire yanıma yaklaşırken konuştu. “Ceketimizi çıkartalım lütfen.”
Kafamı yavaşça yanımdaki yabancıya çevirdim. İçimde tişört olduğu için yanında çıkartmam sorun olmayacaktı. Ellerimi yavaşça fermuarına kaldırdığımda dişlerimin arasından istemsizce soğuk bir soluk almıştım.
“Ah…” Acıyla suratımı buruşturduğumda canımın yandığını şimdi şimdi daha iyi anlıyordum.
“Yardım edeyim.” Teklifsizce elleri iki yakamın ucunu bulduğunda cevap vermedim ve büyük bir önemle ceketimi izleyen gözlerine daldım. Dikkatlice fermuarı indirip çıkarmama yardım ettiğinde canım çok yanıyordu. Acıyla buruşan suratımı görmesini istemediğim için yere doğru eğdiğimde ceketi tamamen çıkartıp kenardaki koltuğa koymuştu.
Hemşirenin yardımıyla muayene olduktan sonra ufak çaplı bir tedavinin ardından azıcık dinlenebildiğimde kendimi daha iyi hissediyordum.
Telefonumun çağrı sesi odayı doldurduğunda suratımı buruşturarak yanımdaki adama baktım. Eski tarz arama müziklerinden biri olduğu için hemşire istemsizce kıkırdamıştı. Tamam, ben gerçekten de tam anlamıyla modern çağa ayak uyduramayan kaçıklardan biriydim işte. Umursamadan elimle çantamı işaret ettim.
“Ön gözünden telefonumu verir misiniz?” Kafasını onaylar anlamda salladığında ekranda Defne’nin adını görmemle gözlerimi belertmem bir olmuştu. Elimi salladım. “Ya da vazgeçtim, kenardan sessize alın lütfen.”
Donuk bakışlarla ekrana bakmaya devam edince alışkanlıktan dolayı yadırgamadığım şey Defne’yi telefonuma kaydetme şeklimdi! Kahretsin. Bunu gerçekten de şimdi mi fark ediyordum? Ekranda PEZEVENGİM yazıyordu.
Bizi tanımayanlar için belki aşırı gelebilirdi ancak o benim en yakın arkadaşımdı ve bu şekilde anlaşıyorduk!
Bakışları kısıldığında nedenini içten içe sorgulasa da bir şey söylemedi ve dediğimi yaparak telefonu çantama geri koydu. Kahretsin. O artık gerçekten de bedenimle para kazandığımı düşünüyordu…
Hastanedeki işimiz bittiğinde kendimi oldukça yorgun hissediyordum. Birlikte dışarı çıktığımızda yavaşça etrafa bakındım, burası benim dükkânıma yakın bir yerdi. Sonrasında kendim devam edecek, bu hiç tanımadığım adamın yaşantımı bilmemesi için buradan sonrası için kendim gidecektim.
Kapının birkaç adım ötesinde karşılıklı durduğumuzda ifadesinden niyetimi anladığını görebiliyordum. Derin bir iç çektikten sonra kafamı hafifçe sol omzuma doğru yasladım ve “Adınız ne?” Dedim. Aslında bunu en başından yapmam gerektiğini biliyordum ancak garip bir şekilde fazla meraklı gözükmek istememiştim.
“Timur, Timur Arslan Işık. Tanıştığıma memnun oldum.” İfadesi ilk gördüğüm andan bu yana olabildiğince en yumuşak halindeydi. Hah! Yemezler bir kere. Hiç de öyle centilmen birisiymişsin gibi davranma Timur, Timur Arslan Işık. Bir de ismini afilli afilli söylemesi yok muydu? Beni iyice sinir ediyordu.
Bilmiş bir tavırla çenemi yukarı diktim ve “Tanışmak için sormadım. Sadece plakanı alıyordum.” Dediğimde onu korkutmayı bekliyorken birden kahkahalara boğmuştum.
Başından beri oldukça ciddi duran bu adamın kahkaha atacağını hiç hayal dahi etmemiştim… Şaşkın bakışlarla onu izlemeyi sürdürdüğümde kafasını onaylamaz anlamda salladı ve gözlerinin altında biriken yaşları temizleyerek “Affedersin.” Dedi.
Kaşlarımı küçük bir çocuk gibi çatarak sordum. “Bu kadar komik olan ne anlayamadım?”
Burnunu çektikten sonra eliyle suratını sıvazladı ve kendini biraz daha sakinleştirdikten sonra ciddi bir ifadeyle bakmaya çalıştı “Affedersin. Sadece biraz boş bulundum o kadar.”
Bozulmuş bir ifadeyle ona bakmaya devam ediyorken kaşlarım çatıktı.
En sonunda dayanamadı ve tekrardan kafasını sallayarak “Sen gerçekten de inanılmazsın bir kızsın. Sana arabayla çarpıyorum ve hastaneye gitmek yerine koştur koştu faturalarını ödüyordun ve telefonunda pe-”
“Yeter!” Diyerek lafını kestiğimde vücudumla para kazanıyorum dedikten sonra Defne’yi kaydettiğim isim aklıma gelince tüm kan hızla yanaklarımda pompalanmıştı.
“Bu arada ciddi ciddi soruyorum, eğer memnun değilsen ve başın beladaysa ben sana yardım-“
“Timur Bey, size yeter dedim ya? Daha kaç kez lafınızı kesmem gerekecek?” Diye hayıflandığımda ifadem bozarmıştı. Bir insanın böyle bir durumdayken kendini ifade etmeye çalışması gerçekten de çok zordu…
Kaşlarımı yukarıda tutarak öfkeli bir soluk bıraktım ve “Her neyse, ben artık gidiyorum. Çok işim var ve sizin yüzünüzden büyük bir kısmı aksadı.” Hayalindeki işim zihnimde belirince gözlerimi kısarak içimden kendime sağlam bir küfür savurdum. Buradan döndürmem zor olacaktı. Bu yüzden öfkeyle tısladım. “Bir daha görüşmemek üzere!”
Dudaklarını birbirine bastırarak gülümsemesini engellemeye çalışıyordu. Hah! Beni tam bir tehdit gibi algılaması gereken durumda şu yaptığına da bak! Ukala adam.
Ardından bir şey söylemesini beklemeden arkamı döndüğümde homurtuyla çıkan sesini işittim. “Dikkatli git, özellikle yaya yolundan geçerken arabalara dikkat et!”
Hayret dolu bir ifadeyle omzumun üzerinden ona dönüp baktığımda utanmadan tüm dişlerini sergileyecek şekilde kıkırdayarak gülüyordu. Bu adam bir de utanmadan benimle dalga mı geçiyordu?
“Terbiyesiz adam!” Dişlerimin arasından tısladıktan sonra önüme döndüm ve sabır çekerek ilerlemeye başladım.
Adama utanmadan beni sakatlamış, ardından da ben orada yokmuşum gibi yüzüme karşı haykırıp gülmeye başlamıştı.
“Yok yok! İnsanlık kesinlikle ölmüş.” Elimdeki sargıyı düzelttim ve ilerlemeye devam ettim.
Kafamın içi o kadar çok doluydu ki hangi ara pastaneye geldiğimi bile bilmiyordum.
Cam kapıyı ittirdiğimde çıkan tıngırtılı ses küçük pastanede yankılanınca Defne’nin sesini işittim.
“Işık? Sen mi geldin?” Mutfak tarafından çıktığında suratı dahil her yerini una buladığını gördüm. Gözlerimi kıstım ve hayıflanarak ona doğru ilerlerken söylendim. “Şu unları böyle israf etme diyorum sana kaç kere, şu üstüne bak. Bir tepsi daha tatlı çıkar bu unlarla.” Tam karşısında durduğumda dirseğiyle gözünün üzerindeki unları temizledi ve elime baktı.
“Ay bir de bayıl istersen Feriha!” Ardından aklına gelenlerle çileden çıkacakmış gibi oldu ve öfkeyle tısladı. “Senin yüzünden evlilik teklifimi kaçırdığım yetmiyormuş gibi bir de azarlıyorsun. Yirmi dört yıllık rahibeliğim son bulacakken İSKİ batağın yüzünden şen dullar gibi ortada kaldım!”
“Ay yok artık.” Kendime engel olamadan kahkaha attığımda hayretle şakıdım “Asıl sen bayıl istersen Feriha he? Ne dersin?”
Bakışlarını kısarak onaylamazcasına üzerimi süzdü. “Telefonlarımı niye açmıyorsun terbiyesiz patron?”
Soluğumu yavaşça bırakarak sargılı elimi kaldırdım. “Ne yapayım ya hastanedeydim, bir de seninle uğraşamazdım.”
Gözleri dehşetle aralandı ve bileğimden yakalayıp avucumu kendine doğru çevirip devam etti. “Alt tarafı sıcak tepsiye dokundun diye eline sargı mı bağladın? Sen de iyice kafayı yedin. Bu her gün yaşadığımız ufak iş kazalarından yalnızca biri!”
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi kıstım. Defne benim en yakın arkadaşımdı. Birbirimizi gerçekten de çok seviyorduk. Bu yüzden söylediklerimize hiç alınmaz, birbirimize karşı tamamen şeffaf olurduk.
“Ay saçmalama istersen Defne!” Elimi sertçe kendime doğru çektim ve çemkirerek devam ettim. “Sadece faturaları ödemeye giderken magandanın biri arabasını neredeyse üzerime doğru sürdü. Dengemi kaybedip düştüm bende.”
O güzel yeşil gözleri irice açılmıştı. Aralanan pembe dudaklarını avucunun içiyle kapattı ve hayretle konuştu. “Nasıl yani? Bir de kaçtı mı hayvan oğlu hayvan!” evet, reaksiyon göstermeniz gereken bir meselede eğer arkadaşınız sizden daha fazla tepki gösteriyorsa tebrikler, doğru dostluğu bulmuşsunuz demektir!
“Hayır, durdu yardım etmeye çalıştı. Hatta faturaları beraber ödedik ve ardından beni hastaneye götürüp şikâyetçi olmamam için masraflarımı ödedi.”
Dudaklarını imalı bir şekilde büzdü ve omzuma vurdu. “Faturaları da ona ödetseydin keşke.”
Ona katılarak gülmeden edemedim. “Vay be, demek faturaları öderken bile yanındaydı. Bu nasıl bir incelik böyle…” Bıyık altından gülüyor, bir yandan da ifademi izlemeye devam ediyordu.
Kaşlarımı çattım ve omzuna vurdum. “Saçmalama istersen Defne! Sana bir magandayı anlatıyorum ve sen bundan bile romantik aşk kitabı mı çıkartmaya çalışıyorsun!”
“Tabii canım. Seninle fatura ödeyen bir maganda. İnanılmaz derecede pisliğin tekiymiş kesinlikle.”
Gözlerimi devirdikten sonra “Her neyse şu anda hiç seninle uğraşamayacağım.” dedim ve tokamı ona uzattım ve arkamı döndüm. Ne demek istediğimi anladı ve saçımı toplamaya başladı. Ardından ona doğru döndüğümde heyecanlı ifadesinin bozulmadığını gördüm.
“Of hadi ya! Şu adamdan bahsetsene biraz! Belki kaderindeki beyaz atlı prensin falandır!” Uzun süredir karşı cinsle herhangi bir temasım olmadığı için bana arabasıyla çarpmak üzere olan kişinin cinsiyetinin erkek olmasıyla bile heyecanlanmıştı. Biz onunla gerçekten de çok… Tuhaftık.
Defne gerçekten de iflah olmaz bir romantikti! Onu gerçek hayatta prenslerin olmadığına asla inandıramayacaktım.
Tam o anda cam kapıdaki süsümüz çaldığında Defne gülümseyerek gelen kişiye “Hoş geldiniz!” dedi.
Benim sırtım kapıya doğru dönük olduğu için geleni göremiyordum. Omuz silkerek hayıflandım. “Ya ne prensi, ukalanın biriydi işte! Patavatsız rezilin teki!”
Arkamdan bir boğaz temizleme sesi duydum ve ardından o tandık ses küçük pastanemde yankılandı.
“O patavatsız rezil ukala benim sanırım.”
Gözlerim kocaman açıldığında Defne’ye bakmaya devam ediyordum. Ne olduğunu anında anlamıştı. İfadesi hayretle aralandığında utanmadan gülüyordu!
Alt dudağımı sertçe ısırarak gözlerimle Defneye işaret yaparak dudaklarımı oynattım.
“Takım elbiseli mi?”
Dişleri gözükecek şekilde gülmeye devam etti ve kafasını kaldırdı. Evet, sağlamamı da yapmıştım. Arkamdaki kesinlikle oydu.
Boğazımı temizleyerek arkamı döndüğümde yalnızca yarım saatin sonunda tekrardan karşılaştığım o ukala adamla karşılıklı kaldım.
Az önce duyduklarına bozulmuş gibi gözükmüyordu. Daha çok beni köşeye sıkıştırdığı için mutlu gözüküyordu. Kafasını hafifçe yana yatırdıktan sonra gülümseyerek “hakaret davaları ne kadarla sonuçlanıyor biliyor musunuz?” Dedi ve beni bozguna uğrattı.