2. BÖLÜM

1505 Kelimeler
Hira bugün sadece bedenen değil ruhen de yorgun dönmüştü eve. Akşam yemeği için telaşe vardı evin içinde, annesi de mutfaktaydı. Yalnızca stresli olduğu zamanlarda mutfağa girerdi, metanetli olmaya çalışıyordu ama istediği gibi güçlü duramıyordu. Ayakları Hira'nın bedenini taşımakta zorluk çekiyordu, çaresizlik her zerresini ilmek ilmek dokuyordu. Akşam yemeğine oturduklarında masadaki ölüm sessizliğini dedesi bozarak, "Çarşamba günü Maran'lılar gelecek, gündüz şirket ortaklığı yapılacak akşam kız isteme olacak." dedi. Abisi Levi kendini tutamayarak, "Bu ne böyle yangından mal mı kaçırıyorlar?" diye bağırdı. İlk dedesinin yanında böyle fevri davranıyordu. Yaşlı kurt, "Sen karışma Levi," diyerek araya girdi, hâlâ o kasvetli şehrin törelerine bağlıydı, İstanbul ona hiçbir şey katamamıştı. "Karışırım dede, amcamın yaptığı hatayı neden benim kardeşim ödesin anlamıyorum, sen baba gözünden bile sakınmadın mı bu kızı, bize bir şey olmasın diye kaçmadın mı Mardin'den?" Babası, "Oğlum, elim kolum bağlı bu saatten sonra dönüşü yok bu işin," dedi, sesi zor çıkmıştı. "Hepinize yazıklar olsun, eğer midenize oturmayacaksa devam edin bu zıkkım olan yemeğinize," dedi ve kalktı. Hira içinden 'Canım abim.' dedi ve peşinden kalkarak yanına gitti. Ardından birlikte dışarı çıktılar, abi kardeş yemek yedikten sonra saatlerce kız kulesinin karşısında hiç konuşmadan birbirlerine sarılarak oturdular. ******* Mircan ailem demeye çekindiği insanlar ile İstanbul'daki evine geldiğinde saat öğleden sonra bir buçuğu gösteriyordu. Babası Mirzan ağa ve annesinin üzerine evlendiği Dilan kadın, kendisinden sadece nefret etmiyor üzerine bir de iğreniyordu. Bir de babasının bu kadından olma kardeşi Zişan... Hep birlikte Mircan'ın İstanbul'daki evine geldiler. Buradaki evi iş için geldiğinde kullanırdı, babası da dahil hepsi buraya ilk kez geliyorlardı. Zişan hayranlıkla bakıyordu modern dizayn edilen eve, sonunda neşeyle şakıyarak, "Burası tıpkı filmlerde ki gibi abi." dedi. Annesi zehir diliyle, "Sus Zişan, özenme böyle hayatlara," diyerek iki kardeşin arasına girdi, Mircan analığını dikkate almadan Zişan'a, "Daha güzelleri olacak senin Zişan'ım sen okulunu bitir." dedi. "Sokma şu kızın kafasına şöyle şeyleri sonra önüne geçemeyeceğiz Mircan, sen olmasan lise de okuyacak değildi." "Sen karışma, ben olduğum sürece eğer kendi okumak isterse okuyacak." Dilan, "Otursun çocuk doğursun evinde," dediğinde Mircan tam ağzının payını verecekti ki Mirzan ağa araya girerek "Tamam uzatmayın, biz de gidelim oğlum." dedi ve birlikte çıktılar. Holdingin önüne geldiklerinde derin bir nefes aldı ama aldığı soluk ciğerlerine yetmiyordu. Her ne kadar ön yargılı olsa da iyi misafir etmişlerdi onları, yeni ortaklık her ne kadar istemeseler de iki şirket için büyük gelir kaynağı olacaktı, taşımacılıkta ve üretimde ağları artık birleşmişti. Şimdi sıra bunların şımarık kızıyla birleşmesindeydi. Babalar bu anlaşmadan memnun kaynaşmaya çalışırken Mircan yüksek binadan manzarayı seyrediyordu, düşünceleri omzunu sıkıca kavrayan elle bölündü, yüzünü çevirdi ve dokunan kişiye baktı. Ailenin veliahtı Levi idi ne var diye yüzüne baktığında o da Mircan gibi manzaraya bakıp, "Siz benim ciğerimi benden zorla koparıyorsunuz, bak Mircan mısın? Mircan Ağa mısın? Bilmem sen benim ciğerimi alıyorsun, eğer onun gözünden bir damla yaş aktığını görürsem ben de senin ciğerini alırım," dedi ve başını Mircan'a çevirdi. Göz göze geldiklerinde aralarında bombalar patlıyordu, tereddüt etmeden konuşmaya başladı hâlâ gözleri gözlerindeyken, "Sen sanıyor musun ki bu işte benim de gönlüm var, ben de en az senin kardeşin kadar bu işe mecbur bırakıldım o yüzden beni sakın suçlamaya kalkma!" dedi. "Törelerinizle birlikte yerin dibine batsınlar inşallah, böyle boktan bir şey olabilir mi ya?" "Köhneleşmiş beyinleri yıkayamam ama kardeşine saygı göstereceğime emin olabilirsin. Ben annemin katilinin yeğeni ile evleniyorum. Bunu da umarım unutmazsınız." "Öyle umuyorum, yoksa sizin kanınızda taşıdığınız damarımı ortaya çıkarmaktan çekinmem, annen için üzgünüm. Böyle olsun istemezdim." dedi ve diğerlerinin yanına döndü. Burada işleri bittikten sonra Mirzan ağayı eve bırakan Mircan daha sonra hızla oradan uzaklaştı. Çaldığı zil üçüncü kezden sonra açıldı, Buğlem beklemediği için şaşkın gözlerle Mircan'a bakarken Mircan onu kendine çekti ve öpmeye başladı. İçeri doğru onu taşırken genç kadın bacaklarını onun beline doladı ve ateşli bir şekilde karşılık vermeye başladı. Birlikte zirveye ulaşıp yan yana yatarlarken nefes nefese uzanıyorlardı. Buğlem elini Mircan'ın göğsünde gezdirirken tüm seksiliğiyle "Sen beni çok mu özledin?" dedi. Söyleyecek hiçbir şeyim yoktu sessiz kalarak, "Gitmem lazım." dedi ve oradan çıktı. Ne diyebilirdi ki evleniyorum mu? Nasıl açıklayacaktı ki bu durumu, açıklasa anlar mıydı? Eve geldiğinde ilk iş olarak duşa girdi ardından genç kesim siyah bir takım elbise giyip losyonunu da sürdükten sonra aşagıya indi. Hasan da aynı anda elinde çiçek ve çikolatayla girdi. Ve lanet olası evcilik oyunu başlıyordu... ************ Aşağıda istenmeyen misafirler için hazırlıklar devam ediyordu. Hira mı ne yapıyor, en doğal hâli ile onları karşılamaya hazırlanıyordu. İşten kalma dağınık saçları, sporcu beyaz atletinin üzerine giydiği onu yedi kilo fazla gösteren hırkası ve sitreç taytıyla tam da istediği gibiydi. Saat sekize gelirken aşağı yardımcıları Şule'nin yanına görünmeden indi, değerli misafirlerini böyle ağırlayacağı için ailesine de süpriz olmalıydı. Şule fincanları hazır olsun diye kenara koyuyordu, Hira'yı görünce hâline bakıp önce güldü sonra "Hira ne bu hâlin gelirler şimdi." dedi hayretle. "Şulecim bundan fazlası o dağ ayısına ağır gelir taşıyamaz bayılır filan, uğraşamam." "Sana inanmıyorum, ders verirken bu kadar çirkin giyinmiyorsun." "Derse gelen öğrencilerime saygı gösteriyorum şekerim," demesiyle ikis8 de gülümsediler... Çalan zil, Hira'nın ölüm marşı gibi gelmişti kulaklarına, Şule kapıyı açmak için yanından ayrıldı Hira yüreği ağzında beklemeye başladı. ******* Lanet zili çalmışlardı ve açılması için bekliyorlardı en nihayetinde bir kız kapıyı açmıştı. En fazla yirmi beş yaşındaydı hemen arkasında aile bireyleri vardı. Mircan kıza çok fazla bakamadı, yavaşça içeri geçti kız önden geçerek salona geçirdi onları...  Mircan, 'Vay be demek istekli bu evliliğe,' diye geçirirken hafifçe dikkat çekmeden inceledi, Mircan da bu kızın yerinde olsa hevesli olurdu. Mircan'ın sayesinde evde kalmaktan kurtuluyordu. Kahve rengi dizlerinin altında eteği, krem gömleği ve giydiğiyle hiç uyumlu olmayan vücut ölçüleri göz zevkini bozuyordu, hele sonradan boyanmış yapma sarı saçlar tam bir iğrençlik abidesiydi. Hiç olduğu tarafa bakmadı, saygılıydı ayakta dikiliyordu. Mircan da olsa utanırdı bu kötü görüntüyle. Allah'tan kendisi için giyinen biriydi yoksa şuan bu çekiciliğiyle yerin dibine girerdi. Zelal ağa düşüncelerini böldü "Servis başlayabilir kızım." diyerek, neredeyse kırk iki beden olan kıçını sallaya sallaya içeri geçti kız, Bu kızdan uzak durmak için doğru bir karar aldığını şimdi daha iyi anlıyordu.   *** Şule mutfağa yanına geldikten sonra sessizce, "Hira çocuğu görünce bu hâlde çıktığına pişman olacaksın güzelim." dedi. "Hiç sanmıyorum, Şulecim." "Adam çok yakışıklı." "Seni verelim o zaman Şule nasılsa beni daha görmediler." "Düşünsem mi acaba?" "Düşüneceğini bilsem mutlaka böyle bir plan yapardım, ben de kardeşin rolünü oynardım." "Hayal kurma güzelim," derken tekerlekli servis masasını içeri doğru sürükledi, servisi yapıp geldi. Çay faslı bittikten sonra sıra kahveye gelmişti, Şule kahveleri yaparken Hira da getirmek için bekliyordu. En sonunda bittiğinde tepsiyi Hira'nın eline verdi. Hira dökülüp dökülmeyeceğini umursamadan içeri doğru yürüdü abisi dışında hiç kimse ona bakmıyordu, o da kılığına gülmemek için kendini zor tutuyordu. Abisini öyle görünce Hira'yı da gülme tuttu. Kendini tutmaya çalışırken, titrettiği için biraz döküldü kahveler, herkese verip en son ağa bozuntusuna geldiğinde, ayaklarına bakıyordu. Hira kahveyi uzattığında Mirca'nın tuhaf bir biçimde yüzüne baktığını çabucak anladı ve göz göze gelmeden kahveyi aldı, zehir koyaydı iyiydi kahvesine toptan çözüm olurdu. *** Mircan kahveler de dağıtılacağına göre buradaki işlerinin biteceğini düşünürken yerden başını kaldırmıyordu. Boya dolu yüzü keyfini kaçırıyordu. En son Mircan'ın kahvesini getirmişti. Mircan kahvesini alacağı sırada gözü bedenine ilişti, krem iğrenç şifon bir gömlek giymiyor muydu o, beyaz atlette neydi şimdi? Hırkanın açılmasıyla yukarı çıkmış beyaz bir atlet hem de ve görünen minik bir göbek deliği. Kahveyi alırken gözlerine bakmadan hızlıca yüzünü inceledi, başka biriydi. Bu hâliyle çalışan olabilirdi, diğer kız kendince daha klasik ve bakımlı giyinmişti... Kahveyi verip doğrulmuş ve arkasını dönüp gitmişti. Üzerindeki bol hırkadan nasıl bir tipi var çözememişti. Şimdi bu kızlardan hangisi acaba diye düşünürken kahveleri veren kız, elindeki onların getirdiği çikolata kutusuyla salona gelip Levi'nin yanına oturdu. Levi'nin sırıtmamaya çalışışı, kızın bu olduğunu gösteriyordu. Kutuyu açıp çikolatalardan bir tane aldı ve ağzına attı, inadına yaptığı belliydi. Mircan bunun karşısında hayrete düşmüştü. Hira dalga geçtiği her halinden belli bir şekilde, "Aaa bunlar alman çikolatası, ben Belçika çikolatası severim niye bunu aldınız ki?" dedi su gibi berrak sesi vardı. Başka bir yerlerde olsalar bu ses tınısı Mircan'ı iki dakika içinde etkisi altına alabilirdi ama bu durumda asla... Bu lafların üzerine Zelal Ağa ters ters kıza baktı, bunu fark etmiş olacaktı ki "Yalan mı dede, neden öyle ters ters bakıyorsun ki?" dedi. Bilerek yapıyordu bunları ve Mircan'ın sinirleri bozulmuştu utanmasa o da abisi gibi gülerdi, herkes ona bakınca bu sefer, "Siz de mi çikolata istiyorsunuz?" diyerek kutuyu uzaktan uzattı.  Bir yandan sevmedim dediği çikolataları yiyordu bir yandan umursamaz bir şekilde etrafı süzüyordu. Ne kadar çok cüretkardı böyle. Ara ara hırkasının yakası düşüyordu ve ince boyun kemikleri ortaya çıkıyordu, düşmesini fark ediyor yavaş bir hareketle aldırış etmeden kaldırıyor alayla konuşulanları dinliyordu. Mircan bu savsak hallerini düşünürken Mirzan Ağa yani yıllar önce baba demeyi bıraktığı adam, konuşmak için diğer adamların yüzünü inceledi, Zelal ağa toparlanıp öne doğru yaklaştığında konuşmaya başladı. "Sebebi ziyaretimiz bellidir Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı istemeye geldik." Zelal ağa: "Hayırlı olur inşallah biz de verdik gitti," dedikten sonra herkes rahatlamış bir şekilde derin nefes aldı. İki düşman aile, kolay değildi yaşananlar, bir birlerine doğal davranmaya ve alışmaya çalışıyorlardı, Mircan bu düşüncelerle zihnini temizlemeye çalışırken, analığı konuşmaya başladı. "Alışveriş işlerini, biz dönmeden yapalım öyleyse," demesiyle henüz adını bile bilmediği gelecekteki karısı vahşi bir kısrak gibi kalkarak öne çıktı, tüm gözler kendisine çevrilince de konuşmaya başladı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE