Gözlerimi çatlayacak bir baş ağrısıyla açınca ellerimi başıma götürüp inledim. Zar zor gözlerimi açtığımda karşımda kolunu başının altına koymuş, bana doğru dönük keskin keskin bana bakıyordu. Başımı yastığa gömemle, "Çok mu ağrıyor?" diye sordu.
"Evet." dedim boğuk çıkan sesimle.
"Kalk bir duş al, daha sonra kahve içeriz açılırsın." dedi ve omzumdan çevirerek bakışlarını yüzümde gezdirdi. Ona onay verip hızla banyoya ilerledim. Sıcak bir duş alıp çıkacakken yine kıyafetlerimi almadığımı akıl ettim. Hafifçe kapıyı aralayıp nerede olduğuna baktım. Kanepede oturmuş televizyonda bir şeyler seyrediyordu. Hızla dolaba giderek, üzerime beyaz baskılı tişörtümü, altıma açık mavi kotumu, ayaklarıma da beyaz sporlarını alarak hızla banyoya ilerledim. Hafif bir makyaj yaparak saçlarımı açık bıraktım.
Odaya girdiğimde hala televizyonun karşısında oturuyordu, üzerinde gri gömlek altında siyah pantolonu vardı. Beni görünce televizyonu kapatıp hızla kalktı oturduğu yerden, yüzü tuhaftı, yüzüme bakmamaya çalışıyordu. Normalde elime sarılan Poyraz hiç oralı olmadan odadan çıktı, dün içtiğim için mi bu şekilde davranıyor yuh ama artık..
☘️
Yine dün kahvaltı için geldiğimiz yere gelmiştik, kahvaltı yerine önce kahve siparişi verdi. Buraya gelene kadar ne yüzüme baktı, ne de bir şey söyledi. Yüzü sirke satıyordu resmen, biraz alkol içtim diye bu kadar tavır yapılır mı? Sinirle kaşlarımı çatıp "Neyin var?" diye sordum.
Bakışları denizden çevirmeden, "Hiç." dedi umursamazca.
"Nasıl hiç, yüzüme bakmıyorsun sabahtan beri. Alkol aldım diyeyse tavırların pes!" dedim sitemle.
Bakışlarını denizden çekip gözlerime dikti. "Hayır." dedi sessizce.
"Niye o zaman?" diye sordum merakla, başka bir sorunu varsa anlatabilirdi.
"Hatırlamıyor musun?" diye sordu gözlerini kısıp. Sarhoşken bir şeyler mi yapmıştım, inanmıyorum.
"Hayır." dedim korkuyla.
Sandalyesinde geri yaslanıp "Dün akşam" dedi iyice kıstığı gözleriyle.
"Eee.." dedim merakla korkak arası bakışlarımı üzerinde gezdirip.
"Bana aşık olduğunu söyledin." dedi yüzünde mimik oynamazken.
BANA AŞIK OLDUĞUNU SÖYLEDİN
AŞIK OLDUĞUNU SÖYLEDİN BANA
SÖYLEDİN BANA AŞIK OLDUĞUNU
Ne yaptım ne yaptım, Allah beni kahretsin ki ne demeye içtin! Ne diyeceğim şimdi bu adama ben, onu bunu geç ben buna aşık olduğumu söylemişim onun bana yaptığı tavırlara bak! Bu kadar mı istemiyorsun beni yanında, bu kadar mı.....
İsteme lan, ben daha hiç istemiyorum... İstemiyorum, istemiyorum... Tamam inandırıcı değil biliyorum.
Sinirle, utanç karşımı bir haldeydim. Elimi ayağımı koyacak yer bulamazken, yanaklarım çoktan al al olmuştu. Kalbimin atışlarını dalgaların sesi bile bastırmıyordu, tam ağzımı açmaya yeltenmişken benden önce davrandı. "Şaka şaka." dedi gülümseyerek.
İçimden derince bir ' Ohh ' çektikten sonra devam etti. "Çok güzel koktuğumu söyledin." diyerek kollarını masaya dayayıp yüzüme doğru eğildi.
Yutkundum.
"Doğru söylemişim." dedim kısık sesimle. Bunda bir şey yoktu değil mi? Gerçekten güzel kokuyordu ama niye hala utanç içinde yanıyorum.
Gözleri gözlerimde dolanırken, "Bir de kendi kokunu duysan." diyerek gülümsedi. Derince yutkunup önümdeki kahveden bir yudum aldım.
Bakışlarımı kaçırıp "Teşekkür ederim." diyebildim sadece. O da arkasına yaslanıp denizi seyretmeye başladı.
Kahvaltımızı ederken, "Ne yapacağız bugün?" diye sordum merakla.
Tabağında ki gözlerini üzerime dikip "Ne yapmak istersin?" diyerek gülümsedi. Omuzlarımı silkmekle yetindim, burayı bilmiyordum burayı iyi bilen oydu ve beni gezdirmekte ona düşüyordu.
"Galata kulesine gidelim." dedi çatılındaki peyniri ağzına atıp.
☘️
Galata kulesi karşımda koca heybetiyle bana gülümsüyordu, içimde garip bir heyecan, bir de kırıklık vardı. Kulenin kapısında o kadar çok kalabalık vardı ki içeriye girememe korkusu sarmıştı vücudumu. Sıkıca tuttuğu elimle kulenin kapısına doğru yürümeye başladık. Kapıda duran güvenliğe bir şeyler söylemesiyle bizi içeri aldılar. Zengin olmanın avantajları bu sanırsam.
Kalabalık tek sıra halinde dar merdivenlerde bekliyorlardı, yanlarından hızla yukarı çıkarken haklı olarak söylenmeye başladılar. Bu durum hoşuma gitmese de beklemenin de sıkıcı olduğunu tahmin ediyordum.
Kulenin balkonuna ulaştığımızda ağzım beş karış açık kaldı, büyülenmiş gibi demirlere doğru yürüyüp onlara tutundum.
"Harika değil mi?" dedi manzaraya bakarken.
"Mükemmel." diyebildim sadece. O kadar büyülenmiştim ki gözlerimi manzaradan çekip onun manzarasına bakmıyordum.
Bir süre manzaraya baktıktan sonra, "Burası için ne şiirler ne hikayeler var." diye mırıldandı.
"Anlatsana birini." dedim merakla ona dönerken.
Aslında bir çoğunu biliyordum fakat onun sesinden dinlemek daha keyif verecekti ruhuma.
"Bir şair Kız kulesiyle olan aşkını anlatmış her satırında." dedi gözlerimde dolanırken.
"Aklındaysa anlatır mısın?" dedim hevesle.
Boğazını temizleyip "Asırlardır göz göze bakarlar da kavuşamazlar. Yanıktır Kız Kulesi'ne Galata. Zerafetine, ihtişamına hayrandır. O büyük sevdası uğruna, kim bilir kaç kez ıslanmıştır, İstanbul'un delice yağan yağmurunda." dedi gözlerimin içinde dolaşırken. Sanki Galata oydu Kız kulesi ben, sanki kendi aşkını anlatır gibiydi, öyle bakıyordu ki gözlerime, içine çekiyordu beni....
Saçmalama Çiçek! Kendine gel! Ne aşkı ne sevgisi, yok öyle bir şey kendini kandırma! Bakışlarından kurtulup manzaraya diktim gözlerimi, "Güzelmiş." diyebildim sadece.
İstemeyerekte olsa Galata dan ayrılmıştık, sokaklarında el ele dolaşıyorduk hayal gibiydi her şey, sırıta sırıta yanında geziyordum. "Ne yapmak istersin?" diye sordu.
Omuzlarını silktim daha sonra aklıma gelen fikirle ona döndüm. "Biraz alışveriş yapsak bizimkiler için." dedim hevesle.
"Mısır çarşısı buraya yakın oraya gidebiliriz." dedi gülümseyerek. Yürüye yürüye mistik sokaklardan kalabalık caddeye inmiştik. Hem yürüyorduk, hem de bana gördüğümüz her şeyi anlatmaya çalışıyordu. Galata köprüsünden karşıya geçerek yürümeye devam ettik. Tarih kokan mısır çarşısının kapısından girince kendimi kaybettim sanki. O kadar güzel şeyler vardı ki aldıkça alasım geliyordu.
(Arkadaşlar, yakın değil yazanlara söylüyorum; çoğu kez bu istikamet üzerinde yürüdüm ve gayet yürünebilecek bir mesafede. Gözünüzü seveyim yapmayın asdfghj)
Koca çarşıyı dolaşmıştık, herkese hediyelik bir kaç parça eşya almıştım ki hepsini Poyraz taşıyordu. Karnımın guruldamasıyla, "Çok acıktım." dedim ve elimi karnıma götürüp sıvazladım.
"Hiç söylemeyeceksin sanmıştım." dedi huzura kavuşmuş gibi gülümserken. Telefonundan şoförü arayıp buraya gelmesini istedi. Daha sonra yavaş yavaş çarşının çıkışına doğru ilerledik.
Şoför geldiğinde onunla beraber gideceğimizi sanmış olsam da Poyraz beni yanıltmıştı. Şoföre elindeki poşetleri verip bizi beklemesini söyledi. Daha sonra beni teknede balık ekmek yapan yere götürdü.
"Balık seviyorsun değil mi?" diye sordu tereddütle.
Hevesle gözlerimi açıp "Bayılırım." dedim ve kocaman gülümsedim. Kenardaki küçük taburelere oturup sipariş vermek için tekneye ilerledi. Daha sonra elinde kocaman iki ekmek ve iki kolayla geri döndü.
Aç kurtlar gibi saldırmıştık balık ekmeğe, mis gibiydi. Hem deniz kokusu hem de taze balık yemek harikaydı. İstanbul'a hayran kalmıştım, bir mucize olsa da hep burada kalsaydık. Konaktaki sorunları bir yana bırakıp hep burada olsaydık. Birbirimize aşık olsaydık belki daha güzel zamanlar bile geçirebilirdik. Aslında, keşke hiç bir şey yaşanmamış olsaydı, biz birbirimizi severek mutlu bir şekilde evlenseydik. Benim onu sevdiğim gibi o da beni sevseydi. Çok mu şey istiyorum? Onun beni sevme olasılığı imkansız gibi bir şeydi, bu da beni yakıp kavuruyordu. Sahi beni sevse ne yapardım ki.
Son lokmamı ağzıma atarken, "Nasıldı?" diye sordu.
Parmaklarımı öperek "Harikaydı." dedim kocaman gülümsememle.
Islak mendille ellerimi sildikten sonra boşalan kağıdı, boşalan ayran kabının içine soktum.
Elini uzatıp "Hadi bir yere daha gideceğiz geç olmadan gidelim." dedi hevesle, uzattığı eli tutup arabaya doğru ilerledik.
Öyle bir yere gelmiştik ki, artık şaşırmaktan, şaşıran yerlerim ağrımıştı. Dediğine göre Çamlıca tepesine gelmişiz, İstanbul en güzel buradan seyredilirmiş çok da doğruydu. Karanlığın üzerine çöreklendiği yedi tepe İstanbul tüm ihtişamıyla gözlerimin önündeydi.
Ortalıkta çocuklar koşuşturuyordu, bazı aileler çimlere yaygılarını sermiş keyifle çaylarını yudumlarken, biz elimizde bardak mısırla etrafta dolanıyorduk. Bir bankı göstermesiyle oraya oturduk.
"Hiç gitmek istemiyorum buradan." dedim üzgün olan sesimle.
Çenemi tutarak yüzümü yüzüne çevirdi. "Yine geliriz." dedi sıcak gülümsemesiyle. Dudaklarımı büzmüş tam cevap verecekken bir kadın yanaştı yanımıza.
"Abe elini ver de bir falına bakem abla." diyerek elimi kaptığı gibi avcunun içine yerleştirdi.
"Ablam, senin ne çok derdin var!" dedi. Saki derdimi o göğüslüyordu, öyle bir acıyla konuştu ki bunu hissettim.
"Ama çok aşıksın be ablam." dediğinde gözleri Poyraz'a çevrildi.
Hızla elimi ondan çekip "Tamam, yeter teşekkür ederim." dedim kızaran yanaklarımla. Poyraz cebinden iki yüz lira çıkartıp kadına vermesiyle parayı göğsüne koyarak "Çok yakışıyorsunuz Allah bozmasın." diyerek yanımızdan ayrıldı.
Poyraz gülümserken, "Fala inanma falsızda kalma demişler." diyerek utanç içinde yanan yüzümü manzaraya çevirdim.
Bir süre sessizce manzarayı izlemiştik, daha sonra geç olduğunu söyleyip ayağa fırladı. Arabaya dönüşte elimi tutmamıştı, falcının söyledikleri yüzünden olduğunu düşünüyorum, beni sevmiyordu ve birinin ona benim onu sevdiğimi söylemesi rahatsız etmişti. Peki o halde neden beni çanta gibi yanında dolaştırma gereğinde bulunuyor ki. El ele neden geziyor benimle, kafamda deli sorular.
Arabadayken dahi hiç yüzüme bakmamıştı sessiz sessiz dışarısını izledi, bu halleri içimi yakıp kavuruyordu. Beni bu kadar istememesi ağrıma gidiyordu. Otele vardığımızda da hiç yüzüme bakmadan arabadan hızla inip odanın yolunu tuttu. Bende gözümden akan yaşları silerek arkasından onu takip ettim.
Odaya girer girmez iki elini sertçe bacağına vurup sıvazladı, odanın içinde dört dönmeye başladı. Bu kadar katlanamıyordu. Benim onu sevme düşüncem onu bu kadar rahatsız ediyorsa böyle bir şeyin olmadığını söylerim olur biter.
"Ne bu hallerin?!" dedim kısık sesimle. "Falcının söylediklerinden rahatsız olduysan öyle bir şey yok!" diyerek bakışlarımı kaçırdım.
Yanıma doğru yavaş yavaş geldi, gözlerimiz birbirine yakınken derince yutkundu. "Gerçek olmasını dilerdim." dedi mavi denizlerime dalıp. Söylediğiyle gözlerim şap gibi açılmıştı resmen, benim onu sevmemi istiyordu, o beni sevmezken.
"Başka!" diye bağırdım öfkeyle. "Beni sevmeyen bir adama, aşık olmamı mı istiyorsun?!"
Tekrar yutkunup sağ elimi tutarak göğsüne bastırdı, kalbi deli gibi çarpıyordu, aynı benimki gibi. O benim mavilerimde dolanırken derince yutkundum. Sanki kalbi ellerimde atıyor gibiydi, benim kalbim onun ağzından çıkacaklara dayanabilir miydi onu hiç bilmiyorum. Gözlerimden hunharca akan yaşlardan haberim dahi yoktu.
Dudaklarını aralayıp "Uzun zamandır böyle" dedi. "Buradasın, olman gereken yerdesin." dedi ve elimi serbest bıraktı. Ben hala şok içinde ona bakarken yaşlar gözlerimden boşalıyordu.
Mavileri adeta mavilerime mıhlanmıştı. Tek eliyle yaşlarımı silip "Ben daha önce kimseye karşı bu şekilde duygular beslemedim, sana karşı olan duygularım gerçek." dedi ve derin bir nefes aldı.
"Ben sana aşık oldum." dedi kendinden emin ses tonuyla.
"Bana olan nefretinle savaşmaya hazırım, eğer bana bir şans verirsen." dedi umut dolu gözleriyle.
Uzun süre benden cevap alamayınca tekrar yutkunup "İlla bir şey söylemek zorunda değilsin, ben anlarım." dedi ve umutsuzca gözlerime bakmaya başladı.............
.
.
.
.
İyi akşamlar
Lan lan lan !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Çokta kibarımdır :)))
Sizce Çiçek ne tepki verecek ?
Yorumlarınızı bekliyorum ❤️
Keyifli okumalar ❤️
İnsta: adilece__
Twitter: adilece__
Wattpad: rabadile