Deva;
"Hayır, hapisten çıkmış çok şükür. Geldi" dedi. O güldü, ben için için ağladım. O sevindi, ben delirdim.
Bunca yıl sonra gelmişti. Hem de buraya. Ben daha yeni kendimi toparlamışken çıkıp gelmişti.
"Ne?" Dedi Elif "Ciddi misin abla?" Dedi ağlamaklı bir hâlde. Kafasını salladı Emel abla "annemlerde, hadi gelin gidelim" dedi hepimize bakarak.
Herkes sevinçle birbirine sarıldı ben sadece olanlara put gibi durarak bakıyordum. Elif hızla boynuma sarılıp "abim gelmiş abim" diye sevinçle yineledi. Ellerim iki yan da yalnızca yumruk olmuş kalmıştı, bu sevincine ortak olamadım. Şu an yalnızca kendi şokumu üzerimden atmak istiyordum.
Zaten Elif de bunu fark etmedi benden kopup Yağmur ablaya, Esma'ya ve Yüsra'ya sarıldı. Herkes hızla toparlandı en sonunda kendime gelip "Benim evde işlerim var..." Diye saçma bir şey attım ortaya ve sürdürdüm "annem bekler. Tekrar geçmiş olsun" dedim.
"Olmaz öyle Deva. Annen de zaten bize gelecek." Dediğinde soğuk soğuk terledim. Herkes sanki bana karşı bir olmuştu. Bana karşı siper almışlardı.
"Hadi kızlar toplanın" dedi tekrar diğerlerine dönerek. "Yemeğe bizdesiniz hepiniz"
Gözlerimi kırpıştırıp bu yemekten kurtulmanın bir yolunu aradım, aradım. Kendi içimde bir yalan bulmaya çalıştım ama hepsi saçmaydı. En fazla dikkat çekerdim. Gözlerine batardım. Suratım bembeyaz bir hâlde onlarla çıktım. Tüm bedenim bu sıcakta buz kesmişti.
Ben onunla yüz yüze bir daha gelmeyeceğime öyle kendimi inandırmıştım ki. Bu geliş beni sarstı. Hemde tüm dengemi. Ortada kalmış halimle yalnızca ayaklarımı sürüyüp yürümeye çalıştım. Midem düğüm düğüm olmuştu. Sakin olmam gerekiyordu. Ama elimde değildi.
Kızlar güle söyleye yokuşu çıkmıştı. Bende arkalarında buz gibi bir suratla yalnızca onları takip ediyordum.
Kimse iyi ki fark etmedi bende ki bu durumu, herkes Cihad'la ilgili konuşuyor yoldan geçen mahalleli kadınlarda Emel ablaya geçmiş olsun diyorlardı. Herkes duymuştu. Mahalle bir anda ayaklanmıştı.
Midem düğüm düğüm o kapının önüne geldim, bu kapının arkasındaydı bunca yıl sonra onunla yüz yüze gelmeye hazır mıydım?
Hayır...
Ben hiç kendimi hazırlamamıştım ki bu duruma. Sıklaşan nefeslerim ile etrafıma bir göz attım Elif kapıyı çalmış, heyecanlı heyecanlı Emel ablaya birşeyler söylüyordu, gülümsüyordu.
Benim yüzümde tek bir mimik dahi oynamıyordu. Kapıyı komşumuz Cemile ablanın açması ile baktım... Herkes mi buradaydı?
Harelerimi kapı önünde ki kalabalık ayakkabılar çekti, şimdi fark ediyordum tüm mahalleli buraya dökülmüştü, içeride ki curcunanın sesi bir uğultu gibi kulağıma doluyordu.
Anneme görünüp eve gitmeliydim, ben burada duramazdım. Sıkışan kalbime söz geçiremiyordum. Onunla yüz yüze geldiğim an yüzüne tokadı basmak isteyen tarafımı ise bastırdım.
Neden, neden, neden. Bunu ona sorsam da hiç bir yanıt alamamıştım. O gittikten sonra bunu bir çok defa kendime de sormuştum. Bizim ilişkimiz öyle hafife alınacak bir ilişki değildi ki, ayrıldık bitti gitti diyeceğim bir ilişki hiç olmadı. Benim herşeyim o olmuşken bir anda defolup gitmesi bitirmişti bizi.
"Kız geçsene" diye bağıran Cemile abla ile irkilip kendime gelerek sandaletlerimi çıkarıp içeriye girdim "annem nerde?" Dedim durgun bir sesle. İçeriye girmesem de annemi görüp gitsem ne güzel olurdu.
Zaten kızların akılları uçtuğundan benim yokluğumu fark etmezlerdi. Zaten bu kalabalıkta fark edileceğimi hiç zannetmiyordum.
"İçeride. Geç hadi" diye kolumu tutan Cemile abla ile salona geçtik zoraki. Salon tıka basa kadın doluydu, her kafadan bir ses çıkıyordu, gözlerimle hızla salonu tarayıp en başta Sevim teyze ile oturan anneme göz devirdim. Baş köşeye kurulmuştu, nasıl gidecektim oraya kadar acaba.
Sevim teyze mutluluğunu paylaşarak gülücük saçıyordu etrafına. Cihad'ın annesi Sevim teyzeydi. Yüzünde ki o gülümseme hiç eksik olmuyordu. Tabii mutlu olurdu tam 5 yıl sonra oğlu gelmişti.
"Anne" diye seslendim ama annem beni duymamıştı bile. Tekrar seslenerek "Annee" dedim daha baskın bir sesle. Tüm gözler beni buldu annem kaşları çatık bir şekilde "Ne oldu Deva?" Dedi sesimi yüksek çıkarmamdan sebep sinirle.
"Yok bir şey, yorgunum eve geçeceğim. Haberin olsun" dedim yalnızca.
"Kal kızım kal, akşama hep birlikte yemek yiyeceğiz" dedi Sevim teyze atılarak.
Hayır, hayır, hayır.
Ben onunla aynı masada oturup yemek mi yiyecektim. Ne olur bana bunu yapmayın diye çığlık atmak istiyordum.
"Gerçekten yorgunum" diye mırıldandım nafile bir çabayla, onunla yüz yüze gelmeden çıkıp gitmek istiyordum. Kendisini daha görmemiştim. Görmekte istemiyordum.
"Asla bırakmam, gel" diye dibimde biten Elif ile herkes tekrar sohbetine devam etti ve biz de mutfağa geçtik.
Mutfak masasına oturup sadece izledim, bana soru soruldukça yanıtladım yalnızca, başka da konuşmadım.
Herkes geldi gitti, saatler geçti, ben daha çok sıkıldım bu durumdan, tüm dengemi alt üst ettiği yetmiyormuş gibi bir de ortada yoktu. Daha çok merak mı uyandırmak istiyordu, derdi neydi.
Saat akşam sekiz olmuştu, daha yeni güneş batıyordu gökyüzünden. Havanın sıcaklığı ise hâlâ bakiydi. Yüsra, Esma ve Yağmur abla da gitmişti. Bir biz kalmıştık.
Ne yaptıysam vazgeçiremediğim annem yüzünden şimdi kafa dağıtmak için yemeğe salata yapıyordum. Abimle ve babam da gelmiş arka bahçede İhsan amca ile mangal yapıyorlardı.
Ondan ise haberim yoktu orda mıydı değil miydi bilmiyordum. Bilmekte istemiyordum. Tek dileğim bu gecenin bir an önce bitmesiydi. Hiç bir pürüz çıkmadan bitmesi ve çekip gitmem.
"Domatesler öldü, öldü" diyen Emel ablanın sesi ile irkilip kesme tahtasında ki neredeyse ezdiğim domates dilimlerine baktım. "Dalmışım" dedim Emel ablaya.
"Belli belli" diye gülerek bahçeye götürmek üzere hazırladığı büyük tepsiyi alıp mutfaktan çıktı, ben de elimi hızlı tutarak salatayı bitirip sosunu da içine ilave ederek karıştırıp ellerimi yıkadım.
Bedenen de zihnende bugün çok yorgundum.
Bir kaç dakika sonra onun suratını görecektim.
Hazır değildim.
Mutfağa giren Elif dolaptan içecekleri alıp "salata hazır mı?" Dedi. "Evet"
"Hadi gidelim, mangal da bitti" dedi.
Kafamı sallayıp salata tabağını alarak onun arkasından çıktım, gözlerim yerde yalnızca yerde ki çimlere bakarak ilerledim, ezbere bildiğim bahçede ki masanın ortasına salatayı bırakıp yine hiç kimseye bakmadan oturdum öylece bir yere.
Diğer yanıma da oturan Elif şen şakrak bir hâlde "bu günler için ne hayaller kurduk" diyerek sesli bir şekilde güldü.
"Sonunda kavuştunuz, kapatın artık" diye yanımda ki Semih abiye kafamı kaldırdım. Bizden hariç arkadaşları da buradaydı, Semih abi bana dönüp göz kırparak "yüzün bembeyaz, yoruldun mu?" Dedi. Çok mu belli ediyordum.
"Hım..." Diye mırıldandım yalnızca ve gaflete düşerek masaya göz attım. O kara gözlerle aniden göz göze geldim. Ne ben kendimi çekebildim ne de o.
Çatılı kaşlarının orada olan yara ile yutkundum. Derin bir yaraydı, iyileşecek türden olmayan bir derinlik.
Koluma dokunan Semih abi ile ben çektim kendimi ve yanımda ki adama döndüm "Soğuyacak kızım yesene" dedi kendi tabağını doldururken.
"Tamam" diye mırıldanıp kimsenin gözüne batmamaya dikkat ederek bir iki köfte aldım tabağıma ve onun sert sesini duydum "tuz yok" dedi.
Bakmadım, umrumda değildi. Zıkkım yesin.
"Deva tuz getir" dedi, anlamsızca gözlerim onu buldu. Gerizekalı mıydı ne? Koskoca masa da neden ben? Neden beni seçmişti?
"Hadi..." Dedi üstüne bir de, dişlerimi alt dudağıma saplayarak yerimden öfkeyle kalkıp ayaklarımı yere vura vura içeriye girdim, tabii kimse fark etmedi. Herkes kendi derdindeydi. Bu öfkemi, bu sinirimi bir o fark etti. Zaten bir onaydı bu tavrım.
Mutfağa girdim, gözlerim hızla etrafta tuzluğu aradı, ben sinirle aradıkça sanki yerin dibine girmişte de bulamıyordum. Çekmecelere baktım, üst raflara baktım... En son dağınık masanın üzerine bakarken ardımda ki kapı sesini duyup arkamı döndüm.
Koca bedeniyle dimdik duran Cihad ile tamamen ona dönüp kaşlarımı çattım. "Bulamadım, şimdi bulurum." Diye etrafıma göz attım. Bir an önce şu salak şeyi bulup çıkmak niyetindeydim. Sinirle en üst çekmeceyi kırarcasına açıp göz gezdirdim. Aradığımı bulmuştum.
"Geç onu" diye açtığım çekmeceyi hızla kapattı. Sinirle ona döndüm, "ne istiyorsun?" Dedim en sonun da zaten en başından belliydi bir derdi olduğu.
"Semih ne iş?" Dedi dişleri arasından, kaskatı kesilen çenesine bir göz atıp güldüm, soğuk bir gülüş.
"Sanane" dedim.
"Uzatma Deva, soru sordum."
"Ben de sana sanane dedim, seni zerre kadar ilgilendirmez."
"İlgilendiriyor Deva" diyerek dişleri arasından yüzüme tısladı resmen.
Güldüm. Bu tamamen yalandan bir gülümsemeydi. Sinirimi ancak böyle atabiliyordum.
"İlgilendirmez, gittiğin günden sonra seni benimle ilgili hiç bir şey ilgilendirmez."
"Hâlâ öyle" dedi.
"Beni sen terk ettin Cihad" dedim öfke ile, hâlâ o günleri hatırladıkça midem düğümleniyordu.
"Bırakan sensin. Şimdi gelip bana hesap soramazsın" dedim sesimi kısık tutmaya çalışarak. İçeridekilerden biri duyacak diye ödüm kopuyordu. 5 yıldır, tam 5 yıl önce beni bırakıp gitmişti. Daha sonra da ne olduysa hapise girmişti. Şimdi de gelmiş bana hesap soruyordu. Hiç bir hakkı yoktu, olamazdı.
Karşısın da eski Deva yoktu, ona kanacak değildim. Ben 21 yaşında ki toy Deva değil, 26 yaşında ki ayakları üzerinde durabilen bir kadındım artık. Karşısın da pıstırabileceği bir kız çocuğu yoktu. Kendisi de toy delikanlı değildi, o kara gözleri daha durgundu, daha sertti. Yüzünde ki kirli sakalları, çatık kaşları, kemikli suratı onu daha da olgunlaştırmıştı. Artık 27 değil, 32 yaşındaydı. İkimizde büyümüştük.
"Deva.." Dedi tok sesiyle, "bir soru sordum. Tek bir soru" diye kaşları çatıldıkça alnında ki yara derinleşti. Hiç iyileşmeyecek olan yara.
"Onu seviyor musun?" Diye tekrar sorusunu dillendirdi. Yutkundum. Aradan beş yıl geçmiş olsa da benim kalbim ondan başkasına ne atmıştı, ne de dönüp bakmıştı. Ben onda tutsak kalmıştım, o gitti ben kendimi her şeye kapattım.
O gitti eski cıvıl cıvıl olan Deva'da gitti.
"Seni ilgilendirmez. Beni rahat bırak sadece" diye kolumu kendime çektim.
Gözleri daha da karardı, mavi gözlerimi kırpıştırıp bir adım geri gittim. Geri gidecek yer de kalmamıştı, birazdan biri gelse buraya her şey bir çıkmaza girecekti. Aramızda ki ilişkiyi eskiden de kimse bilmiyordu. Ben okulum bitene kadar saklamak istemiştim o her ne kadar söylemek istese de. İyi ki kimse bilmemişti, beni terk ettiği zaman mahalle daha çok konuşacaktı. Daha çok konuşulacaktı. Hiç unutulmazdı. Ben onların altın da kalamazdım.
"İlgilendirir. Hâlâ karımsın" dedi üzerine basa basa, "gittiğin an bitti Cihad. Ben sildim her şeyi" diye gözlerine öfkeyle baktım. Üzerime ağır bir adım daha attı. Kaçacak bir yerim kalmadığından daha dik durdum.
"İstesen de silemezsin zaten. Boşamadım seni Deva, evliyken başkasını mı aldın hayatına"
"Ben senin gibi aşağılık değilim defol git Cihad. Boşa bitsin de kurtulayım" dedim. Bir delilik yaparak dini nikaha evet demiştim. En yakın arkadaşlarım dahil hiç kimse bilmiyordu bunları. Ben sadece salaktım. Şimdi daha iyi anlıyordum, beni ardında bırakıp giden adama tüm hayatımı vermiştim. Kalbimi vermiştim, aşkımı vermiştim, bedenimi vermiştim.
Ama hiç birini hak etmemişti