2. BÖLÜM: KENDİMDEN NEFRET EDİYORUM

998 Words
Sabah RÜYA SU YILDIZ ; . . Kipriklerim bile ağırıyordu. Işığa gözümü alıştırarark tamamen açtığımda buranın bir hastane olduğunu kolumda ki serumdan ve hastane kokusunda anlamıştım. Her yerim ağırıyordu. Parmaklarımı kıpırdatacak halim bile yoktu. Kim beni o cehennem azabından bulup çıkarmıştı. Ve bana ne olmuştu? Sağ omzum feci bir şekilde ağırıyordu. Beynimi biraz daha zorladığımda birkaç şey hatırlamaya başlamıştım. Yaralı teröristi ameliyat etmeyip kurtarmadığım için arkadaşı beni omzumdan vurmuştu. Bütün olanlar tek tek beynime üşüşmeye başlamıştı. Olanları hatırladıkça gözlerim doluyordu. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında sağ tarafımda bir hareketlilik olduğunda boynumu oynatamadığım için gözlerimi o tarafa çevirdim. Bana doğru dik dik bakan bir adam vardı. Koltuktan kalkıp bana doğru geldiğinde başucumda dikilmeye başladı. Ağzım kuruduğu için yutkunduğumda başucumda duran sudan alıp diğer elinide boynumdan tutup beni dikleştirip sudan içirdi. Boğazım feci şekilde kuruduğu için her yudumumda boğazım yırtılıyordu. Daha fazla içemediğimi belirtmek için boynumu kıpırdattım. Ani bir kıpırdatma olduğu için boynuma ve sırtıma bi anda ağrı saplandı. Sanki her olayı tekrar yaşıyormuşum hissi verdi bu ağrılar. Gözlerimde akmaya hazır yaşlarım bu ağrılar yüzünden tekrar kendini belli etti. Baçucumda ki adam benim ağladığımı görünce beni yatırıp yanımda ki sandalyeye oturdu. "özür dilerim istemeden oldu istersen doktoru çağırayım gelsin ağrı kesici versin" Sesi bile hüzünlü geliyordu. Beni tanımayan adam bile halime üzülüyorsa şimdi kim bilir annem ne yapardı? Acaba Annem, Babam ve abim benim yokluğumda ne yapmışlardı. Annem çok üzülmüştür. Bunları düşünürken ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında o zaman anladım ağladığımı. Yanımda ki adam oturduğu yerden kalkıp başucumda durup eli tedirginlikle yüzüme yaklaştığında refleks olarak gözlerimi sıkıca yumdum. Çünkü bundan önce her yüzüme yaklaşan el yüzüme bir tokat olarak geliyordu. Sıkıcı yumduğum gözlerimi aralayıp baktığımda sırtını bana dönmüş, elleri yumruk olmuş, sırtı sinirden kasılmış duruyordu. Bana zararı olmayacak bi adamdan korkmuştum. Sanırım ondan dolayı sinirlenmişti. Benim yaşadıklarım da bi insana göre ağır olduğu için ne yapacağını kestirememiştim. "adın ne" diye saçma bir soru sormuştum. Ama kendim de konuşma hissi uyandırıyordu. Merak ediyordum bu adam kimdi ve beni nereden bulmuştu. Yüzünü bana çevirip kaşları hayretle havaya kalkmış bana bakıyordu. "Demir" diye tiz bir ses kulağımı tırmaladı. Benim konuşmama fırsat vermeden tekrar kendisi konuştu "senin adın ne" gerçekten tanımıyor muydu bu adam beni. Tanımadığı insana neden bakıyordu? Kendi kendime bir şey mırıldandığımı Demirin bana "ne konuşuyorsun" demesiyle farketmiştim. "yoo hiç.... Benim adım da Su" inanmamış gibi dudağını bükerek oturduğu koltukta iyice yayıldı. "az önce bir şeyler geveliyordun ağzında dinliyorum seni" sanırım biraz sesli konuşmuştum. Bu huyumda beni kaçıran teröristlerden sonra olmuştu. Beni kapattıkları bodrum da duvarlarla konuşuyorfum veya kendi sesimi duymak için hep sesli konuşuyordum. Bu huyumdan nasıl vazgeçecektim hiçbir fikrim yoktu. Düşüncelerimi bölen bu sefer doktorun sesiydi "uyanmışsınız Su hanım kendinizi nasıl hissediyorsunuz" berbat tek kelimeyle kötü hissediyordum. Boynumda ki ağrı ve omzumda ki ağrı kendini çok belli ediyordu. Benim konuşamayacağımı anlamış gibi Demir konuştu "doktor bey ağrısı var ağrı kesici veremez misiniz" Demir tekrar konuşunca "boynu ve omzu ağırıyor" diyince benim her hareketime dikkat ettiğini o an farkettim. Doktor hüzünlü bir şekilde "maalesef Demir bey 5 saatde bir veriyoruz saati dolmadıkça veremeyiz çünkü ağır bir ağrı kesici kullanıyoruz" Doktorun bu sözünden sonra benimde yüzüm düşmüştü. "tekrar geçmiş olsun Su hanım bir şeye ihtiyacınız olursa nöbetçi hemşire hanımı çağırmanız yeterli" Demir teşekkür edip doktorla beraber çıkınca bende düşüncelerimle başbaşa kalmıştım yine. Demir beni nasıl bulmuştu o karanlık bodrumda ve dahası sınır dışına nasıl çıkmıştı. Güvenmek istiyordum ama bir yanım sürekli düşünüyordu yoksa bu da diğerleri gibi mi. Kapı sert bir şekilde kapanınca gözlerim o tarafa kaydı. Demir heybetli bir şekilde odaya girip yanımda ki sandalyeyi bana doğru yaklaştırıp oturdu. "konuşalım mı biraz" gerçekten konuşmaya ihtiyacım vardı ama bi türlü bi tarafım güvenemiyordu. Başımı sallayıp onayladım. Benden onayı alan demir konuştu "annen baban nerede" evet güzel bi soruydu. "istanbuldalar" kısa bir cevap vermek istemiştim. Hala daha kesin olarak güvenemiyordum. "sen.. Senin annen baban nerede?" Benim de güvenmem için bir şeyler öğrenmem gerekiyordu. "benim ailemde İstanbul da" "senin işin ne" bu sefer ondan önce ben sormak istemiştim kimdi bu adam sadece adını bildiğim biriydi öğrenmem gereken çok fazla şey vardı. Biraz sessizliğe bürünüp öyle cevap vermişti "bunu sana söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama söyleceğim sana... Komutanım ben" Şaşırmış mıydım evet şaşırmıştım böyle bir şey beklemiyordum çünkü. "senin mesleğin ne ya da okuyor musun" mesleğimi söylemek içimi yakıyordu. Artık tekrar mesleğime geri dönermiyim hiçbir fikrim yok. Mesleğimi kötü şeyler için kullandırtmışlardı bana. İstemediğim takdirde ise ya koluma kesikler attılar ya da omzumu silahla vurdular. Gözümden akan yaş boynuma kayınca ağladığımı farkettim canım yanıyordu. Nasıl bu kadar şeye dayanacaktım hiçbir fikrim yoktu. "kötü bir şey mi söyledim anlat bana ya da anlatmak istemiyorsan konuşmak istemiyorum de ama lütfen ağlama" Ağlamamı istemiyordu ama yapabilecek bir şeyimde yoktu "yardım eder misin lavaboya gideceğim" "tamam sen bekle kıpırdama çok ben sana yardım edeceğim" diyerek beni yavaşça kaldırdı. Ayaklarım yerle buluştuğunda yüzüm buruştu kolumdan tutup tamamen beni ayağı kaldırdığın da düşmemek için kolunu sımsıkı tutmuştum. Elini belime atıp yürümeye başladık düşmemem için belimi çok sıkmadan kendine doğru çekti çünkü çok fazla tökezliyordum. Ona çok fazla yük olmamak için kendi ayaklarıma destek verdiğimde sendelediğim de tam düşecekken demir belimden sıkıca tutup beni kendine çekti "bana tutun ya da istersen seni taşıyabilirim" deyince yüzüne şaşkınca baktım. "hayır gerek yok yürüyebilir..." sözümü bitirmeden ayağım tekrar takılınca bu sefer demir bana bakmadan elini bacaklarımın altına geçirip kucakladı. Lavaboya geldiğimizde beni yere indirip "kapının önündeyim bir şeye ihtiyacın olursa seslen" deyip kapıyı kapatıp çıktı. Bende arkasından ilerleyip kapıyı 2 kez kilitledim çünkü artık hiç kimseye güvenemiyordum. Kendimi zar zor lavabonun önüne attığımda aynada ki yansımama bakamadım. Berbat bir haldeyim saçlarım birbirine girmiş, burnumda kan izi, yüzümün sol tarafında tokat izi, alnımda yara bandı... Daha fazla gözyaşımı tutamadığım için kendimi bıraktım hıçkırarak ağlamaya başladım şuan kendime resmen acıyordum bu hale nasıl gelmiştim. Delirmiş gibiydim her şeyi yıkıp dökmek istiyordum. Bu ben olamam. Bu ben değilim. "hayır hayır bu ben değilim" diye kendi kendime bağırmaya başladığımda dışarıdan sesler geliyordu fakat hiçbirini duyacak kadar kendimde değildim. "hayır hayır..." Daha fazla bu görüntüye dayanamıyordum.. Hiçbir şey düşünmeden elimi yumruk yapıp beni gösteren aynayı parçalara ayırdım. Kendimden nefret ediyorum... ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD