bc

GRUMPY PARTNER

book_age18+
1.0K
FOLLOW
5.4K
READ
twisted
bxg
humorous
serious
mystery
crime
like
intro-logo
Blurb

Huysuz bir dedektif ve onunla çalışmaya ihtiyacı olan bir çaylak.

Onlar olayları çözerken onlara sürprizler hazırlayan azılı bir manyak. Gizem, gerilim, aksiyon ve eğlenceli dolu bir hayat kapılarını araladı. Kapı deliğinden bakmak yerine içeri girip yakından şahit olmaya ne dersiniz?

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM
Kendimi tanıyan bir insandım ve bence buna göre davranmam gerekiyordu. Mesela şu an gereksiz stres yapmamam gerekiyordu çünkü stres yönetimim çok kötüydü. Elim ayağıma dolanır türlü sakarlıklar yapabilirdim. Bu gün için ihtiyacım olan son şey bile değildi sakarlık yapmak.   Stres altında olduğumda zekamı da tam olarak kullanamıyordum. Yarısını falan kullanıyordum. Gerçi yarısını kullanınca bile normal bir insandan daha zeki olabiliyordum ama bugün için yüzde yüzümü vermem gerekiyordu.   Her şeyi berbat etmek istemiyordum.   Kang Joon, ayağıma hızlı bir şekilde vurduğunda bakışlarım şaşkınlıkla ona döndü. "Ayağını sallayıp durma."   Bu elimde olan bir şey değildi şu an stresimi yönetmeye çalışıyordum.   "Kesin beni istemeyecek." Mırıldanarak mısır gevreğimden bir kaşık aldım. Ağzımın içindeki gevreği umutsuzca ağır ağır çiğnerken Kang Joon ters bir bakış atıp tam karşımdaki boş sandalyeye oturdu.   "Zekanın onda birini ona gösterirsen seninle çalışmak için o can atacak."   Adam yıllardır tek başına çalışıyordu. Bir ortağı yoktu, bir birime bağlı değildi. Beni hiç istemediğini biliyordum. Onu yetiştiren hocası bay Ji'ye minnet duymasa ve bay Ji ısrarla beni yetiştirmesi için ondan ricada bulunmasa eminim ki beni kabul bile etmeyecekti. Bay Ji'nin anlattığına göre çok zor bir adamdı ve işim kolay olmayacaktı.   Bay Ji'nin yaptığı da iş değildi yani. Bana neden bunları anlatmıştı ki? Beni daha fazla strese sokmaktan başka bir işe yaramamıştı.   "Adamın zekası kendine yetiyor. Benimkini ne yapacak ki? Bay Ji'yi kıramadığı için kabul ettiği çok açık."   Yüzümün asılmasına engel olamadım. Resmen umutsuz vakaydım. Onunla çalışmak zorundaydım, zekasına ve tecrübesine ihtiyacım vardı. Ayrıca ondan öğreneceğim çok şey olduğuna da emindim.   "Ben bu adamı araştırdım. Hiçbir yerde fotoğrafı yok." Kang Joon, birden konuyu farklı bir yere taşıdığında çok şaşırmadım ve önemsemedim. Kendisinin temel özelliklerinden biri konudan konuya atlamasıydı ve şu an en azından konunun başrolü aynıydı.   "Gizliliğe önem veriyormuş. O yüzden yok." Biraz manyak bir tip olduğunu az çok tahmin edebiliyordum ama görünüşü hakkında bir fikrim yoktu.   "Acaba yakışıklı mı?" Kang Joon, dudaklarını büzerek konuştuğunda mutfağa giren Soo Bin, Kang Joon'un kafasına vurarak yanındaki boş sandalyeye oturdu. "Sana ne yakışıklı ise?"   "Ne vuruyorsun kız?" Buruşturduğu yüzüyle kafasını ovalayarak bıkkın bir nefes verdi. "Belki yakışıklıdır ve şansa bak ki erkeklerden hoşlanıyordur. Bana da ekmek çıkar işte."   Gülümseyerek kafamı iki yana salladım ve elimdeki kaşığı mısır gevreğine daldırdım.   "Doğru düzgün kahvaltı yapsanıza. Bu ne böyle?" Soo Bin, söylenerek önümdeki kaseyi çekmeye çalıştığında hızla kaseme sarılıp geri çektim.   "Üşendim. Ayrıca acelem var. İlk iş gününde geç kalmak istemiyorum." Hızlı hızlı mısır gevreğini yemeye başladığımda Soo Bin gözlerini devirdi. "O zaman erken kalksaydın."   Onu umursamadan yemeye devam ettim. Herkes onun gibi düzen manyağı değildi. Herkes onun gibi sağlıklı beslenmekten hoşlanmıyordu. Herkes onun gibi kibar bir hanımefendi değildi ama o, bunu asla kabul etmiyordu.   Tamamen üç farklı karaktere sahip insan olarak aynı evi paylaşıyorduk ve bu gerçekten çok tuhaftı. Birbirimize tahammül edebilmemizin tek nedeni sanırım birbirimizi çok sevmemizdi ama bakıldığında Soo Bin ikimizden de nefret ediyor ve bu evde zorla tutuluyor gibiydi. Kang Joon'un bizimle pek sıkıntısı yoktu ama evle kesinlikle vardı çünkü çok dağınıktı. Benim kimse ile bir sorunum yoktu ama bana baskı uyguladıkları için evden kaçasım geldiği zamanlar oluyordu.   Bakışlarım mutfak duvarındaki saate kaydı ve hızla oturduğum yerden kalkıp hiçbir şey söylemeden dış kapıya doğru koştum. Kapının yanındaki komodinden çantamı alıp hızlıca evden çıktım. Yarım saatim vardı ve sanırım otobüs ile gitmek için çok geç kalmıştım.   Sokağa çıkar çıkmaz beni bu telaştan kurtaracak bir taksi aradım ve kurtarıcı sarı meleğim sokağın başında göründü. Taksiye doğru koşmaya başladığımda taksici durumu yadırgamış olacak ki birden durdu ve şaşkınlıkla bana baktı.   Taksiye kendimi atar atmaz elimdeki kağıtta yazan adresi adama uzatıp genişçe gülümsedim. "Tek rakibiniz hava yolları olursa sevinirim çünkü geç kaldım."   Adam birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra derin bir nefes alıp kafasıyla beni onayladı ve arabayı hareket ettirdi.   Yol akıp giderken kafamdan bir sürü düşünce geçiyordu. Beni nasıl karşılayacağını merak ediyordum. Bana nasıl davranacağını merak ediyordum. Bay Ji'den öğrendiğim kadarıyla huysuz bir adamdı ama ben de çok cana yakın bir insandım. Belki beni görünce samimi bulur ve huysuzluk yapmazdı. Hem ilk tanıdığı insana da huysuzluk yapacak biri olmamalıydı bence.   Ben düşüncelerle boğuşurken taksi büyük bir apartmanın önünde durdu. Evden çalıştığını ve evini ofis olarak kullandığını biliyordum. Sanırım o ev burasıydı.   Taksiciye ücreti uzatıp gülümseyerek taksiden indiğimde saatime baktım. Henüz beş dakika vardı ve ilk iş günümde işe geç kalmamayı basarak gözünde iyi bir izlenime sahip olabileceğimi umuyordum.   Apartmanın içine girmeden önce dış kapıdan yansımama baktım. Dağılan saçlarımı elimle düzelttikten sonra üzerime baktım. Henüz bir görüşme yapmadığımız için kıyafet uygulamasını bilmiyordum. Bu yüzden siyah dar bir pantolon ve göğüs kısmı dantelli beyaz askılı bir bluz giymiştim. Ayağımda da beyaz spor ayakkabılarım vardı ama bence sorun olmazdı. Sonuçta plazada çalışmıyorduk. Tabii bir yönetmelik varsa ona uyardım. Gerçi adam evden çalışıyordu ve bu zamana kadar hep tek çalışmıştı, neyin yönetmeliği olacaktı acaba?   Ağır kapıyı iterek içeri girdim ve üç katlı olan binanın ikinci katına çıkmak için merdivenlere yöneldim. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıktıktan sonra ikinci katta durup tek dairenin kapısına doğru ilerledim.   Derin bir nefes alıp genişçe gülümsedim. Pozitif düşünürsem pozitif olurdu. Pozitif enerjimi ona yayarsam o da pozitif olurdu. Ayrıca daha karşılaşmadan bu kadar gerilmem çok gereksizdi çünkü bu ön yargı oluyordu. Gerçi bay Ji, onun hakkında ön yargılı olabileceğim kadar çok şey paylaşmıştı ama olsun yine de pozitif olacaktım.   Zile basıp derin derin nefesler almaya başladım. Birkaç dakika bekledim fakat kapı açılmadı. Tekrar zile bastığımda birkaç dakika sonra kapı aralandı.   Gülümseyen yüzüm bir anda dondu kaldı çünkü muhtemelen yanlış gelmiştim. Karşımda siyah saçlı, altında siyah bir eşofman altı, üzerinde ise sıfır kollu salaş siyah bir tişört olan genç bir adam vardı. Kulağındaki halka küpeler ve boynundan omuzuna uzanan iki kolunu da kaplayan çeşit çeşit dövmeler ile bir dedektiften daha çok araba hırsızına benziyordu.   Araba hırsızına benzetmiştim çünkü uykusuz görünüyordu ve tüm gece araba çalmak ile uğraşmış olma olasılığı yüksekti.   Uykulu gözlerle beni süzerken tekrar gülümsemeye çalıştım. "Sanırım yanlış geldim. Bay Yoon'a bakmıştım ama." Elimle üst katı işaret ettim. "Acaba bir üst katta mı?"   İfadesiz yüzü ile bir süre beni süzmeye devam etti. Ondan bir cevap beklerken bakışlarım kolumdaki saate gitti. Saat çoktan on olmuştu ve bay Yoon beni kesin işe başlamadan kovacaktı.   "Önce bay Yoon olup olmadığımı sorman gerekmiyor mu?" Sonunda konuştuğunda verdiği cevap sorduğum soru ile alakasız olduğu için birkaç saniye şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Anlamadım?"   "Benim bay Yoon  olmadığımı sana düşündüren ne?" Yüzündeki bıkkın ifadesiyle elini kapı pervazına dayadı.   O bana dikkatle bakarken ben de ona dikkatle bakıyordum. Onun bay Yoon olamama sebeplerini içimden sıralıyordum. Birincisi, huysuz bir dedektife göre fazla gençti. İkincisi, dövmeleri ve tarzı ile dedektife değil serseriye benziyordu. Tamam, bay Yoon'un dış görünüşü hakkında bir fikrim yoktu ama bu kadarını da beklemiyordum. Fötr şapka ve uzun pardesü de olmayabilirdi ama böyle de dedektif olmazdı ki canım.   "Hiç. " İçimden saydırdığım onca nedeni dile getirmeden gülümsedim. Çünkü salak değildim ve her olasılığı düşünmem lazımdı. Eğer karşımdaki serseri, dedektif Yoon ise ve ben içimden geçirdiğim nedenleri sesli bir şekilde dile getirirsem beni merdivenlerden yuvarlardı.   "Yüzündeki alık alık bakışları sil. Aptal insanlara tahammül seviyem üç saniyedir ve aptallıkların üç saniyeyi geçerse kendini kapının önünde bulursun."   Söylediklerine tezat bir şekilde gayet sakin konuşuyordu ve ben söylediklerini algılamaya çalışırken gerçekten alık alık ona bakmaya devam ediyordum.   Elini kapının pervazından çekip arkasına döndü ve içeriye doğru ilerlerken konuşmaya devam etti.   "Gürültü istemiyorum. Buradaki varlığını bile hissetmeyeceğim. Ayrıca bir daha bu kadar erken gelme. Dünya yanıyor olsa dahi beni uykumdan uyandırma gafletinde bir daha düşme."   Yürüdüğü koridorda birden durdu ve bana döndü. "Kapıyı yüzüne kapatmamı istemiyorsan yüzündeki aptal ifadeyi sil ve içeri gir."   Bir anda kendime geldim ve kafamla onu onaylayarak hızlı adımlarla içeri girip kapıyı kapattım.   Uzun bir koridordan geçerken sağ tarafta bir, sol tarafta iki kapı vardı ve tam karşıda da bir kapı vardı. Tam karşıda olan kapıyı açıp girdiğinde hızlı adımlarla peşinden onu takip etmeye devam ettim.   Camın önünde duran çalışma masasına ilerlediğinde bakışlarımı odada gezdirdim. Odada büyük bir kütüphane vardı, üçlü bir deri koltuk ve ortada orta boy bir sehpa vardı. Sehpanın üzerinde dağınık şekilde duran bir sürü kitap vardı. Kitaplığın hemen önünde büyük bir müzik seti vardı. Duvarlarda çeşit çeşit tablolar ile odadaki hiçbir eşyanın birbiri ile uyumu olmadığı için dağınık gözüküyordu.   Bakışlarım bay Yoon'a kaydığında çalışma masasına oturmuş, önündeki laptopun açılmasını beklerken bir dosyaya göz atıyordu. Masasının üzerinde birçok dosya yığını vardı. Orası da oldukça dağınık gözüküyordu.   "Kahve?"   Bana bakmadan konuştuğunda gülümseyerek onu onayladım. "İçerim. Sütlü ve şekersiz."   Bay Yoon'un bakışları önündeki dosyadan kalkıp bir anda bana döndü. O kadar ters bir bakış atmıştı ki bir anda geri geri kaçma isteği ile dolmuştum. Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra bakışlarını tekrar dosyaya çevirdi.   "Sağdan ilk kapı mutfak. Sütsüz ve şekersiz, büyük bardakta olsun."   Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken işaret parmağım ile kendimi gösterdim ama o bunu görmedi.   Kahveyi ben mi yapacaktım?   "Kendine de alabilirsin çaylak."   Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Tamam huysuz olduğunu biliyordum ve bu bana sürpriz olmamıştı.   Ama bu kadarı da fazla değil miydi?! Hem de ilk günden!   "Adım Haru. Kim Haru." Gülümsemeye çalışarak konuştuğumda kafasını önündeki dosyadan kaldırmadı ve bana her hangi bir karşılık vermedi.   Sakin olmam gerekiyordu. Bu işe ve ona ihtiyacım olduğunu unutmamam gerekiyordu. Bunun bilincinde olarak ilerlemem ve kaprislerine bir süre olsun göz yummam gerekiyordu. Kore'nin en iyi dedektifiydi, hatta dünyanın sayılı en iyilerinden bile denebilirdi. Polis teşkilatı onunla çalışmak için peşinde dolaşıyordu. Zekası ile herkesi kendine hayran bırakıyor ve aradığım adamı bulmak için ona her şeyden ihtiyacım vardı. En başta da zekasına ve tecrübesine ihtiyacım vardı.   Evet dedektif de olmak istiyordum. Bu da benim çocukluk hayalimdi. Ve tüm hayallerimi gerçekleştirmek için bu aksi adamın suyuna gitmeliydim.   "Hadi çaylak." Tekrar bana bakmadan konuştuğunda kendime geldim ve arkamı dönerek hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerledim.   Teorik olarak ben bir çaylaktım fakat bunu dile getirmeye ne gerek vardı? Tamam adamın ortağı değil sadece yardımcısıydım ama daha ilk günden kahve de yaptırılmazdı yani.   Mutfağa girdiğimde sağ tarafta ufak bir masa ve iki sandalye vardı. Sol tarafta büyük mutfak tezgahı, tezgahın üzerinde kahve makinası ve sıralanmış kirli kahve bardakları vardı. Makinayı çalıştırıp üst tarafta duran dolap kapaklarını açtım. İki tane bardak çıkardım.   Pozitif düşünürsem her şey çok kolay olurdu ve şu an pozitif düşünmeye çalışıyordum. Kahveyi makina yapıyordu ve ben yorulmuyordum. Kahve makinası olmayabilirdi ve ben su ısıtmak kahve ölçüsünü ayarlamak zorunda da kalabilirdim.   Makinadan gelen uyarı sesi ile irkilip kendime geldim, bardaklara kahveleri doldurdum. İki kahve bardağını da elime alarak biraz önce çıktığım salondan bozma çalışma odasına girdim. Bay Yoon hala önündeki dosyayı okuyordu. O dosyada ne varsa çok önemli olmalıydı ki tüm dikkatini ona vermişti.   Gözüne siyah kemik geniş çerçeveli bir gözlük takmıştı ve şimdi şöyle bir bakınca oldukça yakışıklı bir adam olduğunu kabul edebilirdim. Tabi hala bir dedektife benzemiyordu ya orası ayrı.   "Kahveyi soğumadan getirecek misin?" Bana bakmadan konuştuğunda irkilerek bakışlarımı yüzünden çektim ve hızlı adımlarla yanına yaklaştım.   Ona ait olan kahveyi masanın üzerine bırakırken nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde fincan yan yattı ve kahve masanın üzerine döküldü. Bay Yoon hızla geriye doğru gidip yanmaktan son anda kurtulmuştu ama ben korkuyla masanın üzerindeki ıslanan dosyalara bakıyordum.   Korktuğum başıma gelmiş, stresimi yönetememiş ve sakarlığımı konuşturmuştum. Kesin şimdi beni öldürecekti ve arkasında delil bile bırakmayacaktı. Adam sonuçta dedektifti ve püf noktaları biliyordu, arkasında nasıl delil bırakacaktı ki?   Faili meçhul olarak kayıtlara geçecektim.   Bay Yoon ayağa kalktığında gözlerimi yumarak kendimi yüksek desibel sese hazırladım fakat öyle olmadı.   "Ben şimdi uyumaya gidiyorum. Döndüğümde masamdaki her şey beş dakika önce nasılsa yine öyle olsun." Gayet sakin bir şekilde konuştuğunda gözlerimi açarak ona baktım. "Buna ıslanan dosyalar da dahil." Bana bakmadan konuşup gözlüklerini çıkardı ve masaya bıraktı. "Beceremezsen hiçbir şey söylemeden gidebilirsin." Odanın çıkışına doğru ilerlerken şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Dönmemek üzere gideceğini belirtmekte fayda görüyorum çünkü belli ki sana her şeyi aptala anlatır gibi tek tek anlatmak lazım."   Kapıyı sert bir şekilde kapatıp odadan çıktığında bakışlarım şaşkınlıkla masanın üzerindeki ıslanmış dosyalara kaydı. Ben bu dosyaları nasıl eski haline getirecektim? Hem de akşama kadar. Tekrar yazmaya başlasam akşama kadar yetişmesi mümkün müydü?   Ya en önemlisi ben nasıl bir manyağa denk gelmiştim?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

BARUT KOKUSU

read
10.5K
bc

Gökten Düşen Aşk

read
2.4K
bc

EFRUZ ŞAHSUVAR (TÜRKÇE)

read
6.7K
bc

SAKIN SEVME

read
2.5K
bc

Patika

read
6.5K
bc

Geceler Kadar Siyah

read
16.9K
bc

Bir Dizi İz (2. Kitap)

read
1.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook