"Avşar Diba kimsin bakalım" dedi. Bardakta ki suyu bitirip tezgaha bırakarak.
"Avşar Dibayım" dedim. Alayla yüzümü süzüp burun kıvırarak konuştu. "Adını sormadım kimsin dedim?" diyerek küstahca konuştu. Yarım saat sonra bu kadar cesur konuşabilecek miydi benimle orası biraz meçhuldü, içimden düşündüklerimle yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu.
Karşımda ki adamın kaşları hafif çatılı gibi oldu ve yüzümü taradı. "Benim hakkımda içinden düşünürsen çok uzun sürmez sende deli olursun" dedi. Ne dediğini anlayamamıştım, sadece aklımı karıştırmak için söylüyordu. O yüzden inanmış gibi yaparak yüzümü buruşturdum.
Devran, "Ne demek istediğimi anlamadığın o kadar belli oluyor ki ve bu duruma karşı hala rol yapman benim için komik durumuna düşüyorsun." dedi. Söyledikleriyle bir anda bozulmuştum ama tekrar toparlanıp dik duruşumu koruyup, kollarımı göğsümün altında birleştirerek onun bana takındığı tavrı bende ona takınıp, küstahça konuştum. "Zihin mi okuyorsun. Nereden biliyorsun anlamadığımı?" diyerek tek kaşımı yukarıya doğru kaldırdım.
Elini tezgaha yaslayıp vücudunu bana doğru yaklaştırdı. Tam karşı karşıya duruyorduk, aramızda sadece bir adımlık mesafe vardı. İçime derin bir soluk çekip karşımda ki kusursuz vücuda kısa bir göz attım. Üzerinde beyaz dar bir gömlek vardı, kollarını dirseklerine kadar çevirmiş, kol kaslarını ortaya sermişti. Gömleğinin üst bir kaç düğmesi açık, sereserpe bir görüntü sergiliyordu. Yüzüne baktığımda az önceki kızgın bakışları gitmiş dikkatle bana bakıyordu. Hemen kendimi geri çekip boğazımı temizlerek, konuştum. "Ne o cazibeme dayanamadın mı?" dedim.
Yüzünde hafif bir gülümseme oluştu ama hemen silinip, yerini ciddi yüz ifadesine bıraktı. "Sen kiminle konuştuğunu bilmiyorsun sanırım" dedi. Onu takmıyormuş gibi davranarak, önümde ki maşalı saçlarımı arkaya atıp, başımı dik tutarak mutfaktan çıktım.
"Ben kiminle konuştuğumu biliyorum da ya sen..." diyerek fısıldadım onun duymayacağı sesle.
Karşısında ki zeki kadını tanımasına izin vermeden büyük salona geçtim.
Şimdi ise bekleyerek planımı yavaş yavaş gerçekleştirme zamanıydı.
Üçlü koltuğa kurularak bacak bacak üzerine atıp oturdum.
Tok adım seslerinin salona doğru gelmesiyle yüzümde ki gülümsemeyi silerek kafamı cama doğru çevirdim.
Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla orta masadan yarım bıraktığı içkisini alarak tek dikişte kafasına dikti.
"Gel..." diyerek arkasını dönüp salondan çıktı. Neyin peşindeydi acaba, göz devirerek yerimden kalkıp arkasından ilerledim. Üst kata çıkan merdivenleri tırmanıp koridorun sonunda ki odasının kapısını açarak içeriye girdi. Arkasından temkinli adımlarla bende girdim. Spot ışıklarla loş bir şekilde aydınlatılmış yatak odasına girdim.
Yatak odasına gelmiştik!
Yatak!
Tamam bende bunu planlıyordum ama hemen mi?
Üzerindeki gömleği çıkaran Devran Hancıoğlu'yla gözlerim kocaman oldu, bu kadar hızlı mı?
Elinde ki gömleği yatağa gelişi güzel fırlatıp yanımdan geçerek kapıyı kapatıp kilitledi.
"Ne yapıyorsun?" diyerek cırladım resmen.
Neyin peşindeydi...
"Kulağımı siktin" diye homurdanarak yanımdan geçip sağdaki kapıya ilerledi.
Sorularıma cevap vermiyor kafasına göre hareket ediyordu, bu gece bu aslanı nasıl kedi yapacaktım ben...
"Ben duştayım..." diyerek işaret parmağını bana dönmeden tehdit edici şekilde kaldırıp üzerine basa basa konuşmasına devam etti "Kapı kilitli bu odadan adım dahi atman imkansız, onun için ne kendini yor nede beni... Otur uslu uslu beni bekle yada yat uyu"
Çocuk azarlar gibi azarlayıp banyoya girdi. Ama unuttuğu birşey vardı ki karşısında ki bir çocuk değildi, daha benim yapacaklarımı bilmiyordu...
Su sesinin gelmesiyle üzerimde ki elbiseyi çıkarıp köşede ki tekli koltuğa fırlattım. Siyahlarla kapatılan perdenin önünde boydan aynada kendimi süzdüm. Beyaz tenimin üzerinde ki kırmızı çamaşır takımı ve kızıl saçlarım tam bir uyum içerisindeydi. Göğüslerim orta büyüklükte olsa da ince belim ve düz karnım kalçamı ve göğüslerimi olduğundan büyük gösteriyordu ama vücudumu fazlasıyla seviyordum...

Kendimi baştan aşağıya süzerek kapısı açık olan banyoya adımladım. Duşakabinin içi buharın etkisiyle fazla net gözükmesede sırtını görebiliyordum.
Ellerini duvara yaslamış kafası önünde duruyordu sadece, sırtında ki kaslar gerilmiş, pazuları şişmiş....

Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Amacımı unutmamalıydım.
Lavabonun önüne gelip peçete alarak yüzümde ki ruju sildim. Yüzümde fazla makyaj olmadığı için rahattım. Aynadan yüzüme baktım rimelim için yapmam gereken bir şey yoktu. Suya dayanaklı olduğu için içten içe şükrettim. Makyaj suyuyla silmediğim sürece akmayacağını biliyordum, yurtdışından resmen servet ödediğim rimelim bir zahmet akmayıversin....
Benim geldiğimi anlamış gibi boğazını temizleyerek bana doğru dönmeden konuştu "Anahtarı arıyorsan boşuna arama"
"Anahtarı aradığımı nereden çıkardın... " diyerek konuştum yavaş adımlarla kabine doğru gidip kapılarını araladım "Bende duş alacağım" dedim.
Pozisyonunu bozmadan sadece kafasını çevirerek bana baktı. Beni böyle beklemediğini şaşkın yüz ifadesinden anladım. Gözlerini kapatıp sertçe yutkunan Devran Hancıoğlu ilacın etkisini gösterdiğini apaçık belli etmiş oldu.
Kabine adım atıp kapıyı arkamdan kapattım. Şuan sınırlarda gezdiğinin farkındaydım ama bu ilacın dozuna karşı fazlasıyla iyi bile dayanmıştı.
Parmak uçlarımı sırtına değdirerek kışkırtıcı şekilde aşağıya doğru kaydırmaya başladım.
"Yapma..." diyen hırıltılı sesle bende yutkundum ne kadar cesur olmaya çalışsamda korkmuyor değildim "Yanarsın Diba" diyerek sesli bir nefes çekti içine.
Şuan bana karşı koyamamasının nedeni kontrolü elinden kaybetmesiydi, sözleriyle beni durdurmaya çalışıyordu aklınca.
Bir adım daha atarak dudaklarımı omzuna bastırdım. Boynuma sarılan elle sırtımı duşa kabinin camında buldum ben daha ne olduğunu anlamadan dudaklarını dudaklarımın üzerinde dişleriyle parçalamak istercesine emmeye başladı. Dişlerini geçirip bırakıyor, emiyordu. Alt dudağımın patladığına emindim.
Ellerimi ensesinde birleştirerek tırnaklarımı acımadan geçirdim, bu onu daha da kendinden geçirerek hırlayıp boynumda ki elini çözüp bacaklarımı tutarak beline sarmamı sağladı.
Sırtımı duşakabinden ayırarak kapıları açıp çıktı. Dudaklarımda ki dudakları ağzımı aralayarak dilini dudaklarımın arasından içeriye soktu. Dillerimizin birleşmesiyle derince inleyip kendimi sürttüm, bu hareketimle hırlayarak dudaklarımızı ayırıp beni yatağa fırlatıp üzerime uzandı.
Boynuma gömülen kafasıyla tamamen kendimden geçtiğimi hissediyordum, bu işin sonunda kendi oyunumun tuzağına düşmezdim umarım...
Köprücük kemiğimde dişlerini hissetmemle çığlık atarak belimi yükselttim "Ahh". Karnıma değen sertliği, boynumdaki dudaklarıyla artık dünyadan soyutlanmış gibiydim. Köprücük kemiklerimde gezen dili ve dudakları derince inlememe sebep oldu. Boyun bantlarımda, boynumda gezinen dudakları aşağıya doğru yol almaya başladı...
Dudaklarının yolu sağ göğsüme gelince beklemeden üzerimdeki sütyenimi tutup ortadan ikiye ayırdı. Üzerimde yükselerek bana baktı, derin derin nefes alıyor göğsü inip kalkıyordu... Siyah saçlarından süzülen sular gerdanıma ve göğsüme damladıkça deliriyordum. Bu nasıl bir histi böyle... Kendime itiraf edemesemde şuan Devran Hancıoğlu'nu istiyordum. Oyunu falan siktir etmiştim. İstiyordum...
Göğüs ucumu iki parmağı arasına sıkıştırıp, çekince inleyip kendimi ona sürttüm.
Deliriyordum, delirtiyordu...
"Siktir..." diyerek gözlerini kapatıp bir kaç saniye sonra açtı "Böyle yapmaya devam edersen..." diyerek gözleriyle önünde ki kabarıklığı gösterdi "Hazır olmanı beklemem" dedi.
"Umrumda değil, hadi" diyerek inledim, ne istediğimi bilmiyorudum ama istiyordum. Kafasını iki yana olumsuz anlamda sallayıp "Şimdi değil" diyip benim konuşmama fırsat tanımadan eğilip az önce çekiştirip belirginleştirdiği göğüs ucumu dişlerinin arasına aldı. Çığlık atarak parmaklarımı saçlarına dolayıp çekiştirdim, bu nasıl bir işkenceydi böyle.
Kadınlığımın zonkladığını hissediyordum sanki tüm kan oraya toplanmıştı. Daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı. İçimde ki ateş git gide büyüyordu. Onu istiyordum.
Diğer eli rahat durmayıp sol göğsümü avuçlayıp sıktı, ağzındaki göğüs ucum alev alev yanıyordu.
"Devra-n" diyerek kesik kesik inledim. Ellerimi sırtında birleştirip tırnaklarımı geçirdim. Sağ göğsümü bırakıp, sol göğsüme geçerek aynısını ona da yaptı. Dudakları santim santim öperek karnımın üzerinde durup orada oyalandı.
Dudaklarının rotası yavaş yavaş kasıklarıma gelmesiyle çıldırma noktasına gelmiştim.
"Devran ha-di" diye çığlık attım. Kafasını kaldırıp bana baktı, siyah gözleri şehvetten kısılmış olabilirmiş gibi iyice kararmıştı. Bu görüntü karşısında yutkundum, ben ne yapıyorum diye sorgulamak istedim ama beynim işlevini yitirmiş gibiydi. Şuan düşünebileceğim tek şey kasıklarımda ki yangının sönmesiydi.
Benden gözlerini ayırmadan çamaşırımın kenarlarından tuttuğu gibi parçaladı.
Bu nasıl vahşilikti!
Umarım altında ölmezdim...
Gözleri kasıklarımı bulunca, tırnaklarımı çarşafa batırdım. Bakışlarıyla bile boşalabilirdim.
Nefesini kadınlığımda hissettiğimde gözlerim kaydı, çığlık attım "Ah ha-yır hayır" diye inledim. Eğer düşündüğüm şeyi yaparsa zevkten bayılabilirdim.
Dudaklarını kadınlığıma bastırınca belim kendiliğinden yukarıya doğru kalktı, dudaklarının hareketinden güldüğünü anlasamda umursamadım. Şuan dünyadan soyutlanmış gibiydim, Devran daha dokunmadan beni çıldırtmıştı. Bu zevki uzun zamandır vücudumun istediğini farkettim çünkü vücudum sanki bu zamana kadar Devranı beklemiş gibi tepki veriyordu.
Dişlerimi alt dudağıma geçirip boğuk bir sesle inledim. Dayanamıyordum. Onu istiyordum. Tabi ki bunu dile getirmeyecektim. O beni bu denli çıldırma noktasına getirdiyse aynısını o da yaşaması gerekirdi. Devranın dudakları boynuma çıkarken, onun rahatlığından yararlanıp ellerimi göğsüne koyarak bütün gücümle yan tarafıma doğru itip vakit kaybetmeden karnının üzerine oturdum. Devran'ın yüzünde şaşkınlık birkaç saniye yer alıp hemen kayboldu, onun yerini kızgınlığa bıraktı. Demek ki vahşi kaplan kontrolü kaybetmekten hoşlanmıyordu.
Elleri bel oyuntuma geldiğinde, belimde biraz oyalanıp sıkıca tuttu. "Diba" diyerek kalkmaya çalışırken hemen ellerimle göğsüne bastırıp buna engel oldum. İçine derin bir nefes çektiğinde sinirlendiğini anlıyordum. Yüzümü boynuna gömüp dudaklarımla boynunu istila ederken, kulağına yanaşıp mırıldanarak "Biraz rolleri değişiyoruz o kadar, hemen sinirlenme" diyerek kulağına doğru sesli bir kahkaha attım. Dudaklarımla boynunu vakumlayarak dişlerimi geçirdim. Benden bir iz bırakmak istiyordum. Baktıkça nasıl 'yenildiğini' hatırlasın diye... Yüzümü yüzüne çevirdiğimde, Devran'ın yüzü kaskatı gözleri olabildiğince kararmış ve kısılmıştı şehvetten, dişlerini sıkmaktan keskin çene kemikleri ortaya çıkmıştı. Belimde hissettiğim koca ellerle ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi Devranın altında bulmuştum. Çok seri bir şekilde iki hareketiyle beni alt etmişti.
Bunu kendime yediremezdim. Ben Avşar Dibaydım,bu kadar kolay alt edilemezdim. Oyunu kuralsızlaştırıp oynayacaktım. Bu kadar kolay değil Devran Hancıoğlu.
Dudakları gerdanımda oyalınırken, ben belimi kaldırıp ona sürtündüm. Devranın dudakları gerdanımda anında durdu. Bunu beklemiyordu ve ben onu ilk hareketimle bile darmadağın etmiştim. Köprücük kemiğime dişlerini geçirmesiyle çığlık atarak parmaklarımı saçlarına geçirdim.
Asla altta kalmıyordu, ben ona ne yapıyorsam o iki katıyla bana dönüyordu.
Dişlerinin yerini dudakları ve dilinin almasıyla az önce ısırdığı yeri vakumlayarak acısını dindirip tekrar zevke götürdü.
Elleri rahat durmayıp kadınlığımı bulunca inledim.
Kadınlığımın dudaklarını ikiye ayırarak orta parmağını klitorisime bastırdı. Acı ve zevk aynı anda nasıl hissedilir diye sorsalar böyle derim. "Ahh" diye inleyip ensesine tırnaklarımı geçirdim....
Klitorisimi sağa sola yatırıp, parmaklarıyla kıstırıyordu. Zevkten göz kapaklarımı açamıyordum. "Ahh, Dev-devran"
Kasıklarıma koca bir yangın oturmuştu, rahatlamak istiyordum.
"Söyle" diyen bariton sesle gözlerimi kısıkça açarak üzerimde ki adama baktım
"Ne istediğini söyle" dedi, boğazından gelen hırıltılı sesle.
Klitorisimde ki parmağını çekerek, katran karası olan gözlerini gözlerime çıkardı. Altında kıvranıyordum ve bu ondan zevk alıyordu. 'hadi' dercesine bakıyordu. Yarım kalmışlık hisle ona istediğini verdim. "Seni..." dedim.
"Seni istiyorum" diyerek devamını getirdim.
Bacaklarımı tutarak dizlerimden büküp arasına girdi. Sert ve uzun erkekliğini kadınlığıma hizalayarak üzerime uzandı. Kadınlığımın dudaklarının arasında hissettiğim şeyle zevkten dört köşe olmuştum.
Dudakları, dudaklarıma kapandığında karşılık verdim. Dudaklarımın arasından sızan diliyle inledim. Kadınlığımın dudakları arasında boylu boyunca ileri geri giden erkekliğiyle ağzının içine doğru inledim. Erkekliğinin başını klitorisime değdirince dişlerimi alt dudağına geçirip kendimi ona doğru yükselttim. Kasıklarım doluluktan sızlıyordu ama Beyefendi benimle oyun oynuyordu.
Dudaklarımdan bir kaç saniye ayırarak gözlerimin içine baktı "Hazır mısın Diba" dedi, boğazından gelen kalın sesiyle...
"Hiç olmadığım kadar Hancıoğlu" dedim. Şehvet sesimden bile akıyordu.
O ilacı Devran yerine ben alsaydım bu kadar sabredeceğimi sanmıyordum. İlaçsız bile ondan beter haldeydim.
Ben galiba fazla arsızdım...
Erkekliğinin başı kadınlığımın dudaklarının arasından girişime geldiğinde, dudaklarımı yalayarak yutkundum.
Kollarımı yataktan ayırıp boynuna sararak, dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Tırnaklarımı ensesinden saçlarına daldırıp tekrar ensesine getiriyordum. Diliyle dudaklarımı ayırıp ağzımın içini talan etmeye başlamasıyla girişimde ki baskı aynı anda oldu.
Dişlerimi dudaklarına acımadan geçirip çığlık attım "Ahh"... Ensesine tırnaklarımı geçirip kendimi çekmeye çalışsamda izin vermeyip kalçalarımı tutarak dudaklarıma daha fazla gömüldü.
Dudaklarından ayrılmak istesemde diliyle dudaklarımın üzerinden geçip öpüşüne devam edip beni sakinleştirmeye çalıştı. Parmakları bel boşluğuma gelerek orayı yavaş yavaş okşayarak kasıklarıma kendini biraz daha ittirdi.
"Sakin" diyerek dudaklarımdan bir kaç saniye ayrılıp gözlerini gözlerime hizaladı.
"Bu kadar cesur bir kadının yatakta çıtkırıldım olması şaşırttı" diyerek daha fazla beklemeden içimi tamamen doldurmasıyla belim yükseldi. Tırnaklarımı sırtına geçirdiğimde kendimden geçerek acıyla inledim "Ahh, yavaş".
"Geçti, şşş tamam..." diyerek kasıklarıma inen parmaklarıyla yavaş yavaş masaj yaparak kendini geriye çekip kendini içime daha sert itti.
"Ahh" diyerek, tırnaklarımı sırtında aşağı doğru çizerek indirdim. "Gevşe..." diyen sesle dişlerimi sıkarak bacaklarımı beline doladım. Şuan ne dediği umrumda değildi, umrumda olan şuan kasıklarımda ki dayanılmaz acının bir an önce bedenimi terk etmesiydi.
"Gevşe dedim...hareket edemiyorum" dişlerinin arasından zorla konuşarak kendini biraz daha bana itti. İçimde ki varlığı gitgide büyüyor, duvarlarımı zorluyordu.
Kalçama vurmasıyla içimdeki düşünceleri bırakıp gözlerimi siyah gözlerine odakladım "Bana bak, gevşe güzelim...Gevşe, hareket edemiyorum ve senin canın yanıyor. Bırak şimdi kendini, hadi Diba" diyerek gözlerini benden çekip birleştiğimiz noktaya bakarak kendini içimden son noktaya kadar çekip tekrar katran karası gözlerini gözlerime hizaladı. Bacaklarımı beline daha sıkı sararak kendimi bırakarak dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdim.
İçime sertçe çarpmasıyla dudaklarına inledim. "Aferin, rahat bırak kendini böyle..." diyerek tekrar kendini içime itti. Kadınlığımda ki acı az önceki gibi olmasada her içime kendini sertçe itmesiyle sızı kendisini belli ediyordu ama arzu daha ön planda olduğu için göz ardı ediyordum.
Bende ona eşlik etmek için kalçamı ona doğru yükseltince boğazından gelen hırlamayla parmaklarını kalçalarıma gömerek kendini olabilecekmiş gibi daha hızlı ve sertçe çarpmaya başladı. İçimdeki erkekliği her duvarlarıma sürtündükçe damarları içimde patlayacak gibiydi...
"Daha hızlı" diye inleyip saçlarını çekiştirdim, kasıklarımda ki doluluk giderek büyüyordu. Devran bu dediğimle kendini yavaşlatarak yan bir şekilde gülüp kendini tekrar yavaşça içime itti. Beni çıldırtmaya mı çalışıyordu bu adam?
"Sert sevmiyordun Diba" diyerek tekrar kendini en uca kadar yavaşça çekti. "Hı?" dedim, ne dediğini şu durumda anlamamıştım. Beynim tüm işlevini yitirmiş sadece kasıklarıma hizmet ediyordu çünkü... "Sert sevmiyorsun" diye tekrar etti sözcüklerini şimşek gibi çakan anıyla gözlerimi sıkıca yumdum.
"Ne oldu artistliğin bu kadar mıydı?" diyerek tek dikişte bardağı bitirip şişeye uzandı tekrar.
Kafamı salladım "Aynen sert geldi..." diye onayladım. "Sert sevmiyorum" dedim.
"Sert sevmiyorsun demek" diyen sesinde alay vardı bende yandan bir gülüş atarak "Hıhı" diye tekrar onayladım.
Dilimle dudaklarımı ıslatarak boşluğundan yararlanıp Devranı üzerimden yana doğru devirerek fırsat vermeden üzerinde yerimi aldım. Erkekliği içimden çıktığı için kadınlığımda ki boşluk beni ne kadar zorlasada taviz vermeden kulağına doğru eğilerek fısıldadım "Üstü tercih ederim Hancıoğlu" diye bende onu lafıyla vurdum.
"Lavoba nerede" dedim
"Alt mı, üst mü?" diyerek muzipçe sordu. İlla fesatlık yapacaktı, karşısında pısırık, utangaç bir kadın yoktu ama...
"Üstü tercih ederim ama hangisi yakınsa sen onu bana göster" dedim. Dumura uğrayan yüz ifadesiyle içten içe kahkaha attım. Gerektiği yerde cesurdum asla kimsenin lafının altında utangaçlığım yüzünden kalmazdım.
Kadınlığımı dimdik olan erkekliğine sürterek ileri geri hareket ettim ama ona çıldırtmak hoşuma gittiği için içime almadan üzerinde hareket ediyordum.
"Seni öldüreceğim" diyen sert ve hırıltılı sesle histerik bir kahkaha attım.
"Bu haldeyken kimin kimi öldürdüğü konusunda yanlışın var" diyerek kendimi sertçe sürttüm "Sikeyim" diyen altımda ki adamın uzun kızıl saçlarımı parmaklarına dolamasıyla beni altına alıp kendisi üste çıktı...
"Bakalım şimdi kim kimi öldürecek Diba" hırltılı sesi benim çığlığımla son buldu, haber vermeden kendini tümüyle içime itmesiyle kasıklarımda büyük bir acı hissettim.İçim parçalanmış gibi hissediyordum.
"Öldürüyorsun beni Diba..." dudaklarımın üzerine doğru son kelimelerini dile getirdi "Yakıyorsun, yanıyorum"
Kasıklarımda ki yangın sert hareketleriyle uçurumdan düşerken gözlerim kaydı zevkten. Ayrılmak istemiyormuş gibi devam etsede seğiren erkekliği kadınlığımın kasılıp gevşemesiyle daha fazla dayanamayarak sıcak sıvısını oluk oluk içime doğru akıttı.
İkimizde nefeslerimizi düzenlemeye çalışıyorduk, içimde ki erkekliği sertliğini kaybetmesede kendini içimden çıkararak kendini yan tarafıma attı.
Bir kaç saniye derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı, ayak ucumuzda toplanmış siyah çarşafı alarak ikimizinde üzerine örtüp belimden tutarak beni göğsüne doğru çekti. Nefesini düzenleyemesede hırıltılı sesiyle kulağıma doğru konuştu "Sabah konuşacağız Diba... Şimdi uyu" diyerek belimde ki eli kasıklarıma inerek parmaklarıyla masaj yapmaya başladı "İlkin olduğu halde fazlasıyla cesurdun kızıl şeytan".
Anlamadığını sansamda, zeki herif anlamıştı. Umrumda değildi. Önemsemiyordum böyle şeyleri, istedim ve oldu.
Devran Hancıoğlu'yla yattım...
Kasıklarımda ki parmakları beni rahatlatırken gözlerimi karanlığa yumdum.
***
Gözlerimi yavaşça aralayıp yanımda ilacın etkisiyle uyuyakalmış Devran'a baktım. Yorgunlukla bende uykuya yenik düşmüş olsamda hala geç kalmış değildim.
Yataktan yavaşça kalkarak, etrafa dağılan çamaşırlarıma ve elbiseme baktım iç çamaşırlarımı giymeden direk üzerime mini elbiseyi geçirdim. Çamaşırlarımın giyilecek bir yanı kalmamıştı çünkü.
Devran Hancıoğlu'yla yatmıştım. Ve onu cazibemle alt etmiştim, bu gece benim için unutulmaz olacaktı. Saçlarımı dağınık topuz yapıp, etrafı gözümle kısaca tarayarak kalem ve not kağıdı aradım. Görünürde bulamadığımda, çantamın içinde sürekli bulundurduğum beyaz not kağıdımı çıkarıp, mavi mürekkebli kalemimle notumu yazdım.
'PERFORMANSIN KÖTÜYDÜ, ÜZGÜNÜM DEVRAN HANCIOĞLU GERÇEKLER ÜZER. NEYSE Kİ İLK VE SONDU, BİR DAHASI OLMAYACAĞI İÇİN MUTLUYUM. BU ARADA BANA İÇ ÇAMAŞIRI BORCUN OLDU. HAYVAN GİBİ PARÇALAMIŞSIN.
Ты не можешь соревноваться с моим интеллектом (Benim Zekamla Yarışamazsın)'
Dudağıma sürdüğüm kırmızı ruju elimde ki not kağıdını öperek silik hale getirdim. Benden ona çok güzel bir hatıra kalmıştı...
***