Keyifli okumalar.
İnsan ilk girdiği ortamda neyi algılar? Görüntü? Ses? Doku? Şahıs? İlk girdiğimiz odada, sokakta ya da markette algıladığımız ilk hissimiz kokudur. Aldığımız nefesle gelen koku bize ortam hakkındaki ilk notu vermemizi sağlar. Güzel bir yemek kokusu bizi gülümsetir mesela ya da lağam kokusu yüzümüzü buruşturmamızı sağlar. Peki ya şimdi? Ben de bir koku alıyorum. Tehlike kokuyor burası. Ölüm kokuyor. Yüzüm hissizleşiyor ve bakışlarım donuklaşıyor. Ölüm bana hiçlik hissi veriyor...
Ve ben ölümüme ayaklarımla gidiyorum.
Parmakları rakamlar üzerinde uçuşan yardımcımı izledim bir süre. Aselsan'da ben ondan daha kıdemliydim ve bildiğim her şeyi ona anlatıyor bir nevi yanımda yetişmesini sağlıyordum. Beraber Koral Türk Elektronik Harp sistemini geliştirmek üzere çalışıyorduk. Proje tasarımı ve oluşturulması bizim ekibimize aitti. Mühendis arkadaşlarım ve ben; Pınar Barış Harekatında devreye girmiş olan ve başarısı dillere destan bir sistem geliştirmiştik. Koral Sistemi sayesinde düşmanı kör ediyorduk ve Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük desteği olmuştu.
Neyse girişte bu kadar sıkmayayım sizi. Ben ölümüme kadar ki zamanı anlatayım sizlere. Zira sayılı saatler sonra nefes almayacağım. Ve son nefeslerim ölümüm olan bu sistemin karşısında geçiriyorum.
"Bugünlük bu kadar yeterli bence,"diyerek dikkatini bana vermesini sağladım. Birkaç saniye daha uğraştı ve işini bitirerek bana döndü. Gözlüğümü burnumun üzerinden işaret parmağımla ittim.
"Pekala. Sistemin yazılımı taratalım, yazdığımız kısımda hata var mı bakalım. Sonra toparlanırız." Maskesini düzeltti.
"Sen git ben hallederim o kısmı. Dün gece de burada kaldın. Bu kadar hırpalama kendini."
"Pekala. Görüşürüz."
O gidene kadar ben de taramayı yapacak programı başlattım. Saatime baktığımda akşam yediyi geçtiğini görmüştüm. Guruldayan midem açlık sinyalleri veriyordu. Eşim ne pişirmişti acaba? Normalde bu kadar çalışmazdık ama bu ara çok yoğunduk ve programın gerisinde kalmamak için mesai yapıyorduk. Fazladan bir saat çalışmak bile şuan ki durumumuzda çok değerliydi.
İşlerimiz bitene kadar devam ettim ve nihayet paydos verdim. Biz sistemin yazılımını yaparken makine mühendisi arkadaşlar da beyni üzerinde çalıştığımız aracın gövdesiyle ilgileniyordu. Onların işi bizden önce bitmişti ve gitmişlerdi. Zimmetli bilgisayarlara bağladığım kendi dizüstü bilgisayarımın bağlantısını keserek kapattım. Montaj odasından çıkarak giyinme odasına ilerledim. Bilgisayarımı dolabın içindeki rafa koydum. Yeni bir maske alarak nemlenmiş olanı değiştim. Üzerimdeki beyaz önlüğü çıkartarak dolabıma astım ve içinde kişisel eşyalarımın olduğu koyu kahve tonlarındaki deri çantamı aldım. Bilgisayarı koymak için açtığımda eşimin dün sabah yemem için pişirip koyduğu poğaça kutusu gözüme ilişti. Hiç yemeden gidersem beni çok fena haşlardı. Zaten ev işi yapan biri değildi ve sadece ben istediğimde yapıyordu. Bir tanesini alarak ağzıma attım. Hımm maydonozlu ve peynirli, en sevdiğim. Üstelik hiç bayatlamamış.
Gözlüğümü çıkartarak dolaba bıraktım ve ışıktan yorulmuş gözlerimi ovdum. Dün gece sabaha kadar bir hatayı düzeltmek için çalışmıştık ve hata yardımcımın yazdığı yeni bir tarama programı sayesinde çözümlenmişti. Beyni gövdeye montajlı olduğu için eve de gidememiştik.
Dolabı kapattım ve kilitledim. Anahtarı omzuma astığım çantama koyarken telefonumu aldım. Bir mesaj vardı. Kızım ne zaman geleceğimi soruyordu. Yola çıktığımı söylerek yanıtladım.
Heryer beyazdı. Bembeyaz. Yerdeki fayans, duvarlar, kapılar odaların içindeki alet edavatlar. Aydınlık bir ortam sağlanması için böyle tasarlamıştı. Kör nokta yoktu ve kamera ile izleniyorduk. Asansörlere varınca bindim. Bitkinlikten ellerim uyuşmaya başlamıştı.
Tesisin özel otoparkı vardı. Ankara Gölbaşı mevkiinde kurulmuş olan tesiste; kara, hava, deniz, uzay ve insansız platformlar için radar ve elektronik harp sistemlerine yönelik faaliyetler yürüten Radar ve Elektronik Harp Sistemleri Sektör Başkanlığı görev yapmaktaydı. Benim birlikte çalıştığım ekibim de harp sistemleri geliştirmek üzerine çalışıyordu.
Evim Alacaatlıdaydı ve minimum yarım saat mesafemiz vardı.
Asansör kapısı açıldı ve ben dışarı çıktım ancak aklıma gözlüğümü dolapta unuttuğum geldi. O kadar yorgundum ki artık beynim laçka olmuştu. Kendimde değil gibiydim. Ardımı döndüğümde lanet kapı kapanmıştı. Açılması tekrar butona uzanacaktım ama kolun kalkmadı. Biran dizlerimin bağı çözüldü ve yere yıkıldım. Göğsümde bir ağrı hissettim. Bilincimi yitirmeden önce aldığım tek koku klor olmuştu...
♧♧♧