33

1558 Words
Olayın ardından iki gün geçmişti, iki gündür herkes diken üstündeydi. Korkuyorlar diyemem ama tedirginlerdi. Poyraz'ın dediğine göre bu adam gözü kara biriymiş demem o ki, bir şey yapacak diye diken üstünde bekliyoruz. Gözleri, sözleri hala aklımdan çıkıp gitmemişti, odama her gün korkuyla girip önce etrafı süzüyordum. Ela'nın yarın kına gecesi olmasına rağmen hala ona gidemedim, ne kadar dil döktüysem de başıma bir şey gelecek diye korkuyormuş, öyle veya böyle benim bugün düğün evine gitmem lazım. Banyodan çıkıp hızla giyinme odasına ilerledim, üzerime dizlerimin altında, yarım kollu, kırmızı elbisemi giyip altıma ise ten rengi topuklularımı geçirdim. Makyaj masama oturup sade bir makyaj yaparak saçlarımı açık bıraktım. Yatağımın üzerine oturup Poyraz'ı aradım. Bir iki çalıştan sonra telefona cevap verdi. "Efendim." "Benim bugün gitmem lazım." dedim. "Olmaz." diyerek kestirip attı. "Mecburum." dedim üzerine basa basa. "Mecburum." Derinden aldığı nefesi kulaklarıma ulaştıktan sonra, "Tamam bekle beni." dedi ve telefonu kapadı. Hızla giyinme odasına giderek bir çanta hazırlamaya koyuldum. Kınada ve düğünde giyeceğim elbiseleri koyup iki üç parçada fazladan eşya alarak kapadım çantamı, kanepeye oturup Poyraz'ı beklemeye başladım. Eğer gidemezsem ömür billah yüzüme bakmazdı. Normalde daha erken gitmem lazımken gidememiştim. Adamın bana bir şey yapmasından korkuyordu, haklıydı çünkü bende korkuyordum. Ama eve de tıkılamazdım ya, ev de zaten derthane gibi, derdi bitmez tasası bitmez. O olaydan sonra ne Helin ne de Zişan yemeklere inmediler. Ne kadar dil döktüysem de babalarıyla karşılaşmak istemiyorlardı. Haklılardı. Poyraz'da konuşmamaya çalışıyordu ama Haşmet baba Poyraz'a çok düşkün olduğu için ağzının içine bakıyor sürekli. Ah birde Helin'in olayı patlasa vay halimize. Odanın kapısı hızla açılınca yerimden zıpladım. Bakışlarını üzerime dikip "Ne oldu?" diye sordu. "Hiç." dedim omuzlarımı silkerken. Gözlerini üzerimde gezdirip "Hazırsan gidelim."  Giyinme odasına giderek çantamı elime almamla, "Kalmak yok!" dedi sert bakışlarıyla. "Gideceğiz, akşam olunca döneceğiz."  "Olmaz!" diye çıkıştım. "Kalmam lazım!"  Yavaşça yanıma gelip yüzümü ellerinin arasına aldı. "Olmaz, seni yalnız bırakamam." dedi gözleri yüzümün her noktasında gezinirken. "Bir şey olmaz!" dedim ve sinirle ofladım. Sinirle dudaklarını yalayıp "Tamam inatçı keçi." dedi dişlerinin arasından. "Ama korumalar olacak kapıda." Onaylarca başımı salladıktan sonra, odadan çıktık. Ela'ların konağına konvoy gibi gelmiştik resmen, arkamızda beş arabayla, bu durumdan rahatsızda olsam da yapacak bir şeyim yoktu. Arabada sürekli ' bana haber vereceksin ' ' ters bir şey olursa hemen beni arayacaksın ' diye bir sürü tembihte bulundu, ben hepsine başımı salladım. Ne yapacaktım başka. Konaktan içeriye girer girmez Ela boynuma atladı. "Gelmeseydin ömrü billah konuşmazdım seninle." derken ayrıldı benden. Ondan geldik ya zaten.. Onun arkasından annem gelmeye başladı. "Annem." diyerek boynuna sarıldım.  Sıkıca sarılıp ayrıldıktan sonra Poyraz da annemin elini öptü. "Oğlum gel kahve yapak." diyerek eliyle avluda ki sediri gösterdi. Poyraz, elini göğsüne koyup "Yok anne, ben gideyim." dedi gülümseyerek. Annemde başını sallayınca, "Çiçek size emanet, bir eksiğiniz ihtiyacınız olursa çekinmeden söyleyin." dedi kocaman gülümsemesiyle. Gülme be adam zor tutuyorum kendimi.. "Allah razı olsun oğlum." dedi annem. Mavi bakışları beni bulduğunda, "Görüşürüz." dedi hüzünlü gülümsemesinin ardından. "Görüşürüz. " diyerek geçirdim. Arkasından gidene kadar bakakaldım. Neden bilmiyorum, onun aklı bende benim aklım ise ondaydı.  Konaktaki telaşenin içinde kaybolmuştum, bir sağa bir sola koştura koştura pertim çıkmıştı. Ela elindeki süsle bana doğru gelip "Şunu da taksana." dedi yalvarır bakışlarıyla. Oturduğum yere iyice yaslanıp "Valla canım çıktı." diyerek gözlerimi büyüttüm. Daha sonra bakışlarımı kapıda duran adamlara dikip elimle, "Gel gel!" diyerek Ela ya sırttım. Koşar adım yanıma geldiğinde "Buyur hanımım." dedi ceketini iliklerken.  Elanın elindeki süsü gösterip "Allah aşkına nereye istiyorsa şunu tak." diyerek oturduğum yerde iyice geriye yasladım. Başıyla onaylayıp Ela'nın elinde ki süsü alarak avlunun ortasında sarkıtılan ipe dolamaya başladı. Avlu küçüktü, konakta küçüktü doğrusu, Allah'tan düğün oğlan evinde olacakta bir de onun için uğraşmayacağız. Akşam saati avlunun ortasına kurulmuş uzun masada sülalece yemek yiyorduk ki Halam dan gelen soruyla gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi açıldı. "Kız Çiçek, çocuk haberin gelmedi hala." dedi pis pis gülümserken. Utançla başımı öne eğdim, o kadar insanın içinde sorduğu soruya bak! Benden cevap alamayınca ağzını büküp yemeğe geri döndü, Allah'tan uğraşmadı benimle. Yemeklerimizi yemiş çaylarımızı içmiştik, yorgunluktan bacaklarıma kramplar girmeye başlamıştı. Evleneli iki aya yakın olacak neredeyse, konakta ki kızların iş yapmasına o kadar alışmışım ki şurada çay dökmesi bile zor geldi bana. Kızlar oturduğu yerden kalkıp "Haydi." diyerek merdivenlere yöneldiklerinde koşa koşa yanlarına gittim. Yoksa halam bakışlarıyla beni yiyecekti resmen. Çay boyunca kolumu dürtüp dürtüp ' Çocuk yap bir an önce ' deyip durdu. Ela'nın odası ufaktı, duvar dibinde tek kişilik yatak, onun karşında küçük bir dolap yanında ise makyaj masası vardı. Bu sebeple yer yatağı yapmıştık odanın her yerini. Pembe pijamalarımı üzerime giyip kendimi yatağa atarken, "Oh be dünya varmış." dedim keyifle.  "Hanımımız yorulmuş." dedi Rahşan alayla gülerken. Koluna bir cimcik atarak susturdum onu.  Pikeyi başıma çekip uyuyacakken Ela çekti üzerimden sevgilimi, "Uyumak yok biraz dedikodu yapalım." diyerek kıkırdadı. Onu kırmamak adına yattığım yerde doğrulup bacaklarımı kendime doğru çekip onlara sarıldım.  "Ne dedikodusu?" diye sordu Burçin merakla, anlaşılan bir şeyler biliyordu Ela. "Fatma var ya." dedi gözleri büyürken. "İdris'e kaçmış."  İdris mi?  "Fatma kim?" dedim esnerken. "İdris'i hele ilk defa duyuyorum. Trabzon'a falan mı kaçmış?" "Heee öyle olmuş." dedi Ela şaşkınlıkla bana bakarken. "Trabzon da güzeldir şimdi. Ondan mı kaçmış?" diye sorduğumda Duygu gülmeye başladı. "Kızım iyi misin sen?" diye sordu Duygu. "Çok uykum var." dedim huzursuzca. Ela, kafama hafifçe vurup "Şaka yaptım Çiçek!" dedi keskin keskin bakıp. "İdris Mardin de ne arasın!" "Poyraz var ya Ela, İdris te olur neden olmasın." dedim ve yüzümü bacaklarımın arasına gömdüm. "Harbi ya." dedi Rahşan kıkırdayarak. Duygu kolumdan dürtüp "Boş ver şimdi onu bunu, dedikodular sende. Anlat bakalım nasıl gidiyor evlilik." dedi pişmiş kelle gibi sırıtırken. Yüzümü ona çevirdim. "Senin ki nasıl gidiyor?" diye sordum. "Güzel." diyerek omuzlarını silkti. "Ee benimki de öyle işte." dedim sinirle, sanki ne evliyim işte. Bana ağız burun büküp kızlara döndü, onlar uzun uzun karşı komşudan girdiler, Mardin'in diğer ucundan çıktılar. Ayıp olmasın diye oturduğum yerde hafif hafif uyukladım. Şimdi yatmaya kalksam bir ton laf edeceklerdi çünkü. Artık en son Burçin, "Haydi çok uykum geldi." diyerek herkesi yataklara dizdi. Aramızda en büyük o olduğu için, genelde o ne söylerse dinlerdik. Çocukluktan kalma alışkanlıklar, o zaman da bizim tepemizdeydi hala tepemizde. Yatağıma girip pikeyi üzerime çekmiştim ki telefonuma gelen mesaj sesiyle dikkatim oraya çevrildi, artık kimse boş ver derken gözlerimi kapatmıştım ki tekrar mesaj gelince telefonu elime alıp kim olduğuna baktım. Poyraz'dan iki yeni mesaj vardı. Merakla mesajları açıp okumamla dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Özledim... Uykucu. Özledim de üç nokta, uykucuda bir nokta anlaşılan uyduğumu düşüp sinirlenmişti. Uyumadım merak etme. Yazıp göndermemle odanın içinde telefonumun sesi yankılandı, kızlar buğuz yaparken hızla odadan çıkıp balkona geçtim, telefonu açıp kulağıma yerleştirdim. "Efendim." diyerek yalandan esnedim. "Özledim." dedi boğuk sesiyle. Elimi kalbimin üzerine koyup atışlarını dindirmeye çalışırken devam etti. "Gelip alayım mı seni?" "Saçmalama." diyerek baş parmağımı dişlerimin arasına koyup hafifçe ısırdım, sonuçta şuan beni görmüyordu istediğimi yapabilirdim. Derin bir nefes alıp "Yarın?" diye sordu. "Poyraz çok işimiz var." dedim gülümsememi bastırmaya çalışırken. Bir süre nefes alışverişleri ilişti kulaklarımda, daha sonra sesi değdi. "Tamam, iyi geceler o zaman." dedi. Sesi üzgün geliyordu. "İyi geceler." diyerek aramayı sonlandırıp odaya geçtim, içimde uçan kelebeklerle derin bir uykuya daldım. ☘️ Ela aynada kendine uzun uzun bakarken Duygu, "Çok güzel oldun." diyerek gözündeki yaşları sildi. Abartılı kaftanın içinde kaybolmuştu resmen kız, şimdi bir şey söylesem üzülecek, o yüzden susmaya çalışıyorum. Benim üzerimde kırmızı  boydan, baldırıma kadar yırtmacı olan, straplez bir elbise vardı. Sağ omzumda dökülmüş kalın buklelerimde çok güzel duruyordu ve yara izini de kapatmıştı. Makyajımı yine çok abartmamıştım. Yengem kapıdan girip Ela'ya sıkıca sarıldıktan sonra koluna girdi. Kapıdan beraberce çıktıklarında, Rahşan'da benim elime mumları sıkıştırmasıyla oturduğum sandalyeden kalkıp onları takip ettim. Kınalar yakılmış, kızlarla avlunun ortasında deli gibi oynamıştım. İçimde ki negatifliği bugün bu avluda bırakıp deli gibi eğlendim. Ela mutluydu, görücü usulüyle bile olsa evliliği, sevmişti evleneceği adamı. Tabi bunda uzun süre nişanlı kalmalarının faydası çok. Bu gece oğlan evinde de sıra gecesi vardı. Haşmet babayı temsilen Poyraz gidecekti, şarkılar türküler eşliğinde içeceklerdi yine ama aklım ondaydı. O adam karşısına çıkıp ona bir şey yapacak diye ödüm kopuyordu. Tüm misafirler evden ayrılınca, avluda ki sedire kendini atıp "Yoruldum be." dedim gülerken. Duygu, Burçin ve Ela odaya giderken, Rahşan yanıma oturup ayaklarını masaya uzattı " Gel bir de bana sor." derken eliyle karnını sıvazladı. Gülümseyerek elimi karnına götürüp sevmeye başlamıştım ki telefonumun sesiyle elimi oraya çektim. Poyraz arıyor... Dudaklarım yukarıya doğru kıvrılırken, telefonu açıp kulağıma yerleştirdim. "Efendim." dedim gülümsememe engel olmaya çalışırken. "Kapıya çık." dedi ve telefonu kapadı. Korkuyla bir telefona bir de Rahşan'a bakakalmıştım ki, "Ne oldu?" demesiyle hızla yerimden kalkıp konaktan dışarıya çıktım ve  gözlerimi etrafta dolaştırdım. Üzerinde yöresel kıyafetlerle arabaya yaslamış, ayağıyla yerdeki taşlara oynuyordu. Hızla yanına gidip "Bir şey mi oldu?!" dedim korkuyla. Sertçe beni kendine çekip sımsıkı sarıldı, dudaklarını kulaklarıma değdirip "Özledim." diye fısıldayınca göğsünden itekledim. "Ne yapıyorsun ayıp!" dedim gözlerimi kaçırırken. "Bir gören olacak!" diyerek ellerimi yanan yanaklarıma götürdüm. Sağ eliyle çenemden tutup yüzümü yerden kaldırdı, yüzünü yüzüme yaklaştırıp "Görsünler." dedi yamuk gülümsemesiyle. "Sen benim karımsın." Alnımdan hafifçe öptü. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken, ellerini ellerime indirip, biraz benden uzaklaşarak üzerimi süzdü. Tekrar gözlerimle buluştuğunda " Çok güzelsin " dedi gözlerimin içine bakarken. Ben utançla başımı eğerken, o saçlarımın arasına bir buse daha kondurup "Hadi içeri gir, yoksa kaçıracağım seni." dedi o meşhur yamuk gülümsemesiyle. "Kendine dikkat et." dedim gözlerine gülümseyerek bakarken. Gözlerini yumup başıyla onaylayınca, hızla konağa girip kapıyı kapadım. Rahşan merakla bana bakarken, benim elim kalbimde atışları kulaklarımdaydı. "Bende seni özledim." diye mırıldandım kendi kendime.. Bende sizi özledim.... Şu bölümü her okuduğumda kelebeğe dönüyorum asdfghjkl İnsta: adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD