bc

Yüz Bin Dolarlık Koca

book_age18+
2.4K
FOLLOW
7.9K
READ
billionaire
revenge
possessive
arrogant
dare to love and hate
CEO
mystery
first love
punishment
stubborn
like
intro-logo
Blurb

Dedesinin ölümünden sonra beş parasız kalmamak için evlenmek zorunda olan Mihrimah kendisi ile para karşılığında evlenecek bir eş aramaktadır. Agâh ise Mihrimah'ı çok ukala bulduğu için ona ders vermeye kalkar ama ders vereyim derken sınıfta kalacağından habersizdir çünkü Mihrimah'a bulaşarak başına belayı çoktan almıştır. Mihrimah daha kim olduğunu bile bilemediği bu adama mecbur kalınca aralarında karşı konulmaz bir çekim başlayacaktır.

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Bugünkü karanlık gibi bir karanlığı daha önce hiç görmedi İstanbul, doğa tüm kasvetini yer yüzüne indirmiş gökyüzü sitem edercesine ağlıyordu... Topkapı mezarlığı hiç olmadığı kadar karanlık bir sessizliğe bürünüp davet ediyordu ebedi dünyasına gidenleri ve cansız bedenler dört kollu tahta ile çaresizliğin içinde dönüşü olmayan yolculuklarına uğurlanıyordu... Güzel yerdir Topkapı; Fatih'in İstanbul'a girdiği kapıdır, mezarlığının ise ilk misafirleri Fatih'in cesur askerleridir, onların mezar yeri savaşırken düştükleri yerdir, Topkapı İstanbul'un göbek taşıdır, merkezi gibidir; ebedi evi burası olanların komşusudur toprağına kan bulaşan şehitler ve birlikte kıyamete kadar birbirlerine komşuluk edecekler... Genç adam gasilhanenin sağ tarafında mezar kenarlarından birine oturmuş etrafını izliyordu, Topkapı mezarlığını gezmek istese bir insan bir gün sabahtan akşama kadar araba ile gezmeliydi, bir müddet başını geri yatırıp gökyüzünü seyretti ardından derin bir nefes alıp içini rahatlatmaya çalıştı, belli belirsiz insanların seslerini duyuyordu. "Şu mezarlığa bak İstanbul'un en güzel yeri, yapacak başka bir yer bulamamışlar mı? "Öyle deme! Burada yatmak isteyenin önceden alınmış yeri yoksa kaç yüz bin lira ödemeleri gerekiyor haberin var mı?" "Desene burada yatmak için bile zengin olmak lazım insan neden burada yatmak ister ki? Sanki burada yatanlar cennete önden gidiyor." "Önden gitmiyorlar ama buradaki şehitlerle yatma duygusu onlara komşu olma duygusu ağır basıyor olmalı." "Saçma benim abim solcuydu ve burada asla yatmak istemezdi." "Yatmak istese bile yatamazdı, öyle bir parası yoktu." Bu boş konuşmaları dinlemeyi bırakıp büyük annesine çevirdi bakışlarını, sessizdi yaşlı kadın ve genç adamı bu durgunluğu korkutuyordu, kolay değildi atmış yıllık hayat arkadaşı bu dünyadan son biletini alarak gidiyordu. Sessizce banka giderek büyük annesinin yanına oturdu ona destek olmak istiyordu ama söze nasıl başlayacağını bilmiyordu, torununun yanına geldiğini gören kadın sol dirseğini genç adamın karın boşluğuna hafifçe vurdu ve karşı bankta oturup sigara içerken dedikodu yapan iki kadını işaret ederek konuşmaya başladı. "Oğlum git sor şunlara bakayım kahvede isterler mi? Oturmuşlar oraya çeneleri kapanmadı gitti," deyince genç adam kadınlara kısa bir bakış attı ne diyebilirdi ki burası yeri bile değildi. Boş verdi ve büyük annesinin yanağından öpüp daha önce oturduğu mezarın kenarına oturdu, hayatını gözden geçirdiğinde ilk düşündüğü şey bir gün son yolculuğunun Topkapı aile kabristanına olduğuydu. Sahip olduğu varlığı düşündü dedesi ne almıştı ki yanına o da bir şeyler alabilsin. Ama dedesinin kaybı hayatta artık gerçek bir yoldaşının olmadığı anlamına geliyordu. O sadece dedesi değildi, hayatta ona ilk eğitim veren ve hayatı ona ilk öğreten adamdı. Kuzeni kendisi gibi kederli yanına geldiğinde, iki yana açarak oturduğu bacaklarının üzerine doğru eğildi aynı anda kuzeni sırtını sıvazladı, çektikleri acı aynıydı çünkü. Mezarlığın girişine eskortlar eşliğinde bir yığın araç ve basın geldiğinde tüm dikkatler o insanlara doğru kaydı, acaba nerenin soylusu bunlar diye düşünen iki adam birbirlerine baktı ve onları uzaktan izlemeye başladı. Siyahlara bürünen yüzlerce kişi mezarlığın içine doğru ilerlerken bir araba daha yanaştı gasilhanenin önüne ve bir adam önden hızla inerek arka kapıyı açtı, ilk önce siyah stiletto giyen bir ayak yere bastı ardından diğer ayak, ayaklar yere sağlam bastığını anlayınca kalkacak gücü kendilerinde buldular ardından uzun boylu esmer bir kadın indi, tepesinde topladığı saçlarını kendisine uzatılan büyük fötr şapka ile kapattı, belli ki yardımcısı olan kadının uzattığı gözlüğü yüzüne bakmadan aldı ve taktı. Başını dikleştirip mezarlığın içine doğru yürümeye başladı, mezarlığın koridor şeklinde olan asfaltları ayakkabısının çıkarttığı ses ile inliyordu ve ketum kız, sessizliğe küçümsercesine meydan okuyordu. O kadar kibirliydi ki bir gün sanki kendisi de o toprağın altına girmeyecekmiş gibi üstten üstten bakarak ilerliyordu. Defin işlemi için cenazeleri kazılan kabre getirildiğinde. İki genç adam, yapmacık ağlamaları küçümseyerek izledi ve kendi mütevazı cenazeleri için şehitler bölümüne yakın aile kabristanlığına doğru ilerlediler... ******* Agâh... Dedemi gömdüğümüz tam on dört saat oldu ve ben hâlâ üzerine attığım toprağı düşünüyordum son görevimi yapmış olduğumu düşünsem de üzerine battaniye bile almayı istemeyen dedem için üzerine toprak atılması benim için çok acıydı, o battaniyenin ağırlığını bile istemezdi şimdi yüklü bir toprağın altındaydı... Bu hafta işe gitmeme konusunda kararlıydım çünkü dedem için yas tutacaktım, balkonda oturup uzaklara dalıyor ve son günlerde olanları hazmetmeye çalışıyordum... -Günaydın Agah Bey, kahvaltı yapmadınız gazetelerinizi getirdim dilediğiniz zaman masayı kurabilirim. -Teşekkürler Asya Hanım çıkabilirsiniz diyerek gözlerime şefkatle bakan kadının gitmesini bekledim ardından gazetelere satır satır gömüldüm. İlk sayfayı incelerken manşetlerin altındaki siyahlı kadını fark ettim dünkü kendini beğenmişten başkası değildi, ister istemez dikkat kesildim ve haberin tamamının yayınlandığı sayfayı açtım ve haberi okumaya başladım. "Osmanlı hanedanlığının son asilzadesi Mihrimah Ziyagil dedesi Paşa Ziyagil'in ölümü ile bir gecede tüm servetin sahibi oldu, asil zade bundan sonra yapacakları için ser veriyor sır vermiyor, bu sefer ki durağının neresi olacağı ise merak konusu." Yazıların altında cenazenin ve dedikleri gibi asilzadenin resimleri vardı, yalana bak son Osmanlı asilzadesiymiş biz neyiz acaba, üstelik yedi göbekten torunuz ama bu kadar hava yapmıyoruz; artist misin acaba kızım sen diye söylenerek kapattım gazeteyi ve bir daha bakmadım... Mihrimah... Avukatın dediği aptal cümlelerden sonra devam ettiği hiçbir konuşmayı dinlemediğimi susmasını söylediğimde anladı, dediklerini sindirmeye çalışıyordum bu yüzden emin olmak istercesine adama döndüm ve konuşmaya başladım. -Ne yani dedem üç aya kadar evlenmemem durumunda mirasından hiçbir hak talep edemeyeceğimi mi söylüyor, ah dede! -Evet Mihrimah Hanım. -İyi de bu adam benim evliliğe uzak olduğumu bilen tek insan bana neden böyle bir oyun oynadı, gider ayak başıma aştığın işlere bak be dede. -O da bundan emindi, parasız yapamayacağınızı bildiğinden böyle bir şart koydu, aksi hâlde sahip olduğunuz bütün mal varlığı vakıflara bağışlanacak. -Lanet olsun çık daha fazla bir şey duymak istemiyorum. -Ama. -Aması yok çık dedim. -Peki efendim, diyerek çıktıktan sonra sinirle dedemin çalışma odasında volta atmaya başladım ardından pencereye yaklaşıp Ziyagil yalısından boğazın narin incisine baktım. Bu hayat elimden alınırsa yaşayamayacağımı biliyordu bu yüzden bana bu oyunu oynadı hain ihtiyar, seni bu kadar sevdiğim için şimdi kendimden nefret ediyorum, lanet olsun hiç bu kadar ne yapacağımı bilmez bir durumda olmamıştım. -Nisa Hanım, diye yüksek sesle bağırdıktan kısa bir süre sonra esmer yeşil gözlü uzun ve narin yapılı asistanım içeri girdi. -Buyurun Efendim. -İnternet üzerinden bir blok açmanı istiyorum. -Tamam konusu ne olacak? -Benimle evlenir misin? -Efendim! dedi şaşkın bir tavırla. -Şaşırmayı bırak Nisa ve işimi hızlandır açıklama kısmına da evleneceğim kişiye yüz bin dolar vereceğimi söyle, sonra adaylarla ön görüşmeyi yap ardından eli yüzü düzgün işe yarayacak olanlarla bana görüşme ayarla. -Peki ama Efendim neden böyle bir şey yapıyoruz pekala isterseniz sizin peşinizde dolanacak çok insan var, böyle bir şeye ihtiyacınız yok. -Sıradan bir evlilik istemiyorum Nisa sen dediğimi yap. -Peki efendim hemen hallediyorum. Kız şaşkın bir tavırla yanımdan ayrılırken ne yapmaya çalıştığımı düşündüğüne eminim. Agâh... Dedemi kaybettiğimiz haftadan beri bu hafta ilk kez tatil yapıyordum neredeyse iki aya yakındır durmaksızın çalışıyordum. Yedi yıldızlı otelin plajında güneşlenirken çıkan hareketlilik düşüncelerimi böldüğünde bakışlarımı o yöne çevirdim, işte bu beklemediğim bir şeydi meşhur asilzademiz ve üzerine olan ilgi bir aradaydı, o tarafa baktığımı anlayan Haktan doğrularak konuşmaya başladı. -Kuzenimi böyle kitleyen kim bir de ben bakayım, dedi ve kalktı. -Yabancı değil, dedim gülerek. -Cenazedeki kız. -Evet. -Sadece o değil oğlum İnternet bu kızın aradığı yüz bin dolarlık kocayı konuşuyor. -O ne be öyle kiralık koca gibi. -Vallahi kiralık değil de gerçek olacakmış. -Hadi canım bu kıza binlerce kişi evet der İnternete ne gerek. -Binlercesinin evet diyeceğine eminim sosyal medya yıkılıyor çünkü. -Sence şansım var mı? -Saçmalıyorsun. -Hayır gayet ciddiyim. -Kuzen böyle bir şey yapmayacaksın değil mi? -Yapacağım, buna o an karar vermiştim. Gelen nasıl bir deli cesaretiydi anlamasam da ciddi ciddi onunla bu sebepten karşılaşmayı göze almıştım. -Sen kafayı yemişsin. -İki dakika dur şimdi kuzen derken bir yandan suya giren kızı izliyordum diğer yandan asistanım Sena'yı arıyordum, kızı gözden kaçırmadan Sena ile konuşmaya başladım. -Havuza gelmek için beş dakikan var. -İki şezlong arkanızdayım Efendim, dediğinde arkamı döndüm, hazır ve nazır bekliyordu. -Hemen yanımıza gel, diyerek telefonu kapattım, yanımıza geldiğinde hiç düşünmeden konuya girdim. -Şu kızı görüyor musun? -Evet Efendim. -Şimdi gidiyorsun ve evlilik için bir görüşme ayarlıyorsun bana. -Ne yapıyorum, dedi gözlerini pörtleterek. Şoke olmuş beni sessizce izliyordu. Böyle şeyler yapmayacağıma emin olduğundan bu tavrımı garipsemiş olmalıydı. -Dediğimi duydun, bak şu peşinde kuyruk gibi dolanan kız var. -Evet. -Heh işte ona, git derdini anlat seni anlayacaktır. -Ama Agâh Bey çok şaşkınım bu ne demek böyle? -Sena yapma sen zeki bir kızsın bana bir görüşme ayarlayacaksın o kadar. -Peki Efendim, dedi ve kalktı. Tekrar Haktan ile beraber kaldığımızda şaşkın bir ifade ile hâlâ beni süzüyordu. -Sakin ol kuzen bir şey olmayacak, kız kabul edecek ben vazgeçeceğim gerçekten evleneceğimi mi sandın, amacım ona bir ders vermek herkesi parmağında oynatabileceğini sanıyor ama yanılıyor bunu ona göstereceğim. -Ya görüşmek istemezse? Ayrıca ona ders vermek sana mı kaldı? -Görüşecek. -Ya birini bulduysa bu tam iki aylık bir mevzu. -O zaman yolumuza bakarız kuzen. -Diyelim görüştü ama seni de eledi o zaman ne yapacaksın? -Onu da o zaman düşünürüz, dedim ve kalktım. Böyle bir ihtimali aklıma getirmedim, o daha benimle tanışmamıştı. Eğer tanışmış olsaydı, asla böyle küçük dağları ben yarattım edasıyla dolanamazdı. -Nereye? -Odama çıkıyorum. -Erken değil mi? -Duş alıp dinleneceğim döndüğümde yığınla işler beni bekliyor olacak. -İyi ben buralardayım. -Akşam yemekte görüşürüz, dedim ve odaya çıktım duş alıp yatağa uzandım. Telefonun tiz sesi ile uyandığımda saat altıya geliyordu, arayan Sena'ydı. -Evet Sena. -Agâh Bey akşam saat yedide beş bin üç numaralı odada bir görüşme ayarladım. -Tamamdır, teşekkür ederim dedim ve kapattım telefonu. Bu işin bu kadar kolay olabileceğini aklımın ucuna dahi getirmemiştim. Anlamadığım tek şey hem varlıklı hem güzel olmasına rağmen evlenmek için neden bir arayış içerisine girdiğiydi. Tam bir saatim vardı hazırlanmak için ama talihsizliğim yanımda hiç resmi kıyafet olmamasıydı, ne yapayım tatile geldim sonuçta gran tuvalet duracak halim de yoktu ya neyse... Yavaş yavaş kalkıp hazırlanmaya başladım ilk önce kot bir pantolon ve buz mavisi bir tişörtü yatağın üzerine bıraktım ardından banyoya gidip traş makinasını alarak yüzümde gezdirdim losyonumu da sürdükten sonra saçlarımı düzelttim ve çıktım banyodan. Üzerimi değiştirdikten sonra saatime baktım yediye on vardı, aynı katta olduğumuz için biraz oyalandım ardından odadan çıktım ve sekiz kapı ilerimdeki odaya doğru yürümeye başladım, kapıya geldiğimde derin bir nefes alıp tıkladım ve beklemeye başladım, saat yediye bir vardı. Tam yedi olduğunda kapı açıldı, ben Agâh'sam beni beklettiğin bir dakikanın hesabını ağır ödeyeceksin. Kapıyı açan asistanıydı, kendi açsa mazallah incileri dökülürdü, salon tarafına yönlendirilmemle geniş koltuğa bacak bacak üzerine atarak oturdum. Odayı dolduran parfüm kokusu ile başımı kaldırdığımda o muhteşem görüntüyle karşılaştım etkilendiğim için kendime lanetler savurarak ayağa kalktı. Öyle kusursuz bir güzelliği vardı ki ünlü bir ressamın tablolarını andırıyordu. Gözleri, bakışları, dudakları hatta elleri bile bir sanatçının elinden çıkmış güzellikteydi. Dostça görünerek samimi bir şekilde ona elimi uzattım ve sakince vereceği tepkiyi beklemeye başladım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

TYLER (Cherry 2)

read
5.8K
bc

Çobanaldatan

read
2.0K
bc

Yasak Sevda

read
76.4K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.0K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.0K
bc

Zor Ajanlar

read
1.3K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
11.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook