2. BÖLÜM: İSTEDİĞİNİ VERMEDİN

1501 Words
Üzerime gelen adımlarla dibime kadar girip durdu "aklımı böyle mi karıştırmaya çalışıyorsun? He eğer bu yoldaysan başarılısın" Gözlerimi kırpıştırıp "ne alaka?" dedim. "sen yoldan çıkmaya meyilliysen ben ne yapayım" "Laflara bak, dilin açılmış" deyip kemikli parmaklarını çıplak boynuma sürttü, "senin de başka yerlerin herhalde.." deyip kendimi geriye çektim. Boşlukta kalan eliyle öylece durdu. Dudaklarını ısırdı, tekrar göğüs dekolteme kayan gözleriyle, ellerimi göğsümün üzerine koyup "Gözlerine sahip çık Pamir." dedim sinirle. O böyle yaptıkça ben iyice sinirleniyordum çünkü. Eliyle kirli sakallarını sertçe sıvazlayıp, sabır dilenirmiş gibi gözlerini havaya dikti. "sen geç yat. Ben duş alıp gelirim." diyerek daha ne olduğunu anlayamadan yanımdan geçip gitti. "Gerizekalı, ne yaptığı belli değil" dedim kendi kendime. Banyonun kapısı kapalı olduğundandı bu rahatlığım, duymazdı. Su sesinin gelmesiyle de odanın ışığını kapatıp başka bir seçeneğim olmadığından az önce Pamir'in kalktığı yerin diğer yanına geçip üzerime örtüyü çektim. Gelir miydi yanıma bilmiyordum ama şimdiden yatağa sinen kokusuyla gülümseyerek gözlerimi yumdum. Kokusu bile bana yetse de şimdi yanımda olması bana dar ediyordu bu odayı. Ben onun sözde kardeşiydim... Gözümden damlamak üzere olan gözyaşımı sildim. Ağlamayacaktım az önce kendime söz vermiştim, bunu kendime ve sevdama yapmayacaktım. Dudaklarımı ısırıp uyumaya çabaladım. Karanlık odanın sessizliği içimde ki çığlıkları susturmama hiçte yardımcı olmadı. Banyoda ki su sesinin kesilmesiyle burnumu çekip daha fazla muhattab olmamak amacıyla kendimi uyuyor gösterdim. Bir kaç dakika sonra da çıktı zaten banyodan, seslerini işittim, dolaptan kıyafet çıkardı, sesli bir şekilde de giyindi ama dönmedim. "Yat dedim uyu demedim.." diye kendi kendine konuşmasını dinledim. "hemen de uyumuşsun, tabii düğünde o kadar oynarsan yorulursun" Hah dedim içimden kendime, kendisini gözü görmüyordu herhalde, hiç oturmamıştı bile. Bir de durmadan dibimde bitip yorulmadın mı? Deyip otur diyerek söylenmesi. En sonunda giyinmiş olmalı ki hareketleri durdu, sadece adım sesleri ortama hakim oldu. Yüreğim ise yerinden çıkacakmış gibiydi, keşke dolaba taraf dönseydim diye de kendimi içten içe azarladım. Ya gözlerim kıpraşırsa, ya uyumadığımı anlarsa? Tam bir rezillikti. Benim böyle yüreğim içten içe savaş verirken, bekledim, bekledim, bekledim. Ama tık yoktu. Yanıma gelmedi. Çakmak sesini duydum, sigara içecekti demek ki. Kıpırdamadan aynı yerimde durdum. Kıpırdayıp, dönersem uyumadığımı çözebilirdi. Ama böyle de gözlerimi açmamak için kendimi zor tutuyordum. "oyununu ne zaman bitireceksin?" diyen kalın sesle nefesim boğazımda tıkandı kaldı. Ama açmadım göz kapaklarımı, ya kendi oyununa düşerecekti ya da gerçekten anlamıştı. "Eda" dedi adımı o güzel dudaklarının arasından dile getirerek "aç gözlerini" "Ne var, uyuyorum rahat bırak?" dedim öfkeyle gözlerimi aralayarak, tamam yakalanmıştım ama yine de burnumun dikine gitmeye kararlıydım. Dudağının ucuyla gülen Pamir elinde ki sigarayı kalın dudaklarının arasına bırakıp derin bir nefes çekti. "bir şey demeyeceksen rahat bırak tamam mı?" dedim. Dudaklarının arasından gri dumanı salıp "uyumuyorsun? Kendince oyun oynuyorsun?" "Oyun? Ben bunları bilmem, senin bileceğin şeyler" dedim. "her neyse gerçekten çok yorgunum Pamir, uyumak istiyorum" "Uyu." deyip bana arkasını dönerek cama doğru döndü. Durdum, birşey dememişti, uyumayacak mıydı? "Sen?" dedim başımı yastığa tekrar koyup, çıplak sırtını seyrederken. Duştan sonra üzerine birşey giymemiş, öylece duruyordu. Altında yalnızca eşofmanı vardı. "Sen yat" dedi tekrardan. İnadına karşılık "ne hâlin varsa gör" diyerek üzerime örtüyü sertçe çekip gözlerimi yumdum. Cehennemin dibine kadar yolu vardı. Seviyordum ama taviz göstermezdim kendimden. Bir kaç tıkırtıdan sonra ise sessizlik çöktü odaya, ne yapacağını fazlasıyla merak etsemde yorgunluktan uykuya yenik düştüm. ??? "Eda?" diyen ses ile mızıldanıp kafamı yastığa döndüm "Eda" dedi tekrardan. "Bir git uyuyorum" diye mırıldandım. "Uyu uyu da şimdi uyuma. Misafir mi ne zırvalıksa gelmiş bir ton insan seni bekliyorlarmış." "Hım?" dedim tek gözümü açıp dibimde bana birşeyler anlatan Pamir'e, "ne misafiri ya?" diye de sitem ettim. Sabah sabah ne misafiriydi. Daha kahvaltı bile yapmamıştık. "Ne bileyim ben" dedi sinirle. Yerinde duramayan Pamir'e tamamen gözlerimi açıp baktım. Öfkeli gözleri etrafta dolanıyor bana dönmüyordu bile. "ne oldu sana ateş atıyorsun" diyerek dağılmış saçlarımı geriye itekleyip yataktan kalktım. "Sabah sabah sinirlerimi gerdiler, sende nenemi çok takma. Duyma bile" deyip benden uzaklaşarak sehpaya bıraktığı sigara paketine sarıldı hemen. Herşeyde hemen sigara içmesi huzursuz ediyordu beni. "sizin misafirler böyle sabah mı gelir?" dedim. Bir yandan cevap beklerken diğer yandan dolaptan giyebileceğim uygun bir kıyafet aradım gözlerimle. "Saat on bir" dedi. Elimde almak üzere olduğum beyaz gömlekle kalakaldım "on bir mi?" dedim. "Hımm... Bu saate kadar beklemeleri bile bir mucize" dedi benim şaşkınlığımı görmeyerek. "bu saate kadar neden uyandırmadın?" dedim utançla birlikte harmanlanmış sinirimle. Saat on bir olmuştu kendisi kalkmıştı gitmişti ama beni uyandırmamıştı. Evdekilerin neler düşündüğünü gayet iyi biliyordum ondan sebepte elim ayağım dolaştı. Ben uyurken bile sabah erken kalkayım diye kendi kendimi kurmuştum. Nasıl uyanamamıştım ben. Hadi uyanamadım, Pamir'in sesini nasıl duymamıştım üzerini giyinirken falan. "rezil oldum" dedim dudaklarımı stresle ısırırken. "Uyuyordun, hem neden uyandırayım. Dün gece yoruldun koşuşturup durmaktan" Aferin Pamir dedim içimden, sen dün gece yoruldun kelimesini başka şeye yorsanda aşağıdakiler ona yormazdı. Hele babannesi. Zaten ân kolluyordu laf sokmak için, ağzına laf vermiştim. Parmaklarımın arasında ki askıda olan gömleği alıp yatağa bıraktım. Üzerimi giyinip hemen aşağıya inmeliydim. Ne kadar kendi içimde arsız olsam da bir başkasının böyle birşeyi düşünmesi dahi benim yüzlerine bakamamam demekti. Aşırı utanıyordum. "Uyandırsaydın..." dedim, geçen geçmişti ama Pamir'i bu konuda rahat bırakmayacaktım. Kendisi rahattı, bir laf ona söylüyorsa babannesi on laf bana ediyordu. Bir an önce dedim içimden sabır dilenirken bir an önce şu misafirlik, yeni gelin şeyleri bitsinde kendi evimize gidelim diye dua ettim. Bir süre burada kalacaktık ne kadar uzardı bilmiyordum ama elimden geldiğince kısaltacaktım bu süreyi. Başka birşey söylemeyen Pamir sigarasını içerken diğer yandan da telefonuyla uğraşıyordu. Bende şuanlık rafa kaldırıp acele ederek kendime çekmeceden bir takım iç çamaşırı da alıp mavi kot pantolonuyla birlikte banyoya ilerledim. Dün bıraktığım gibi duran gelinliğimle burukça baktım, bizim evliliğimiz daha farklı olabilirdi, şuan ikimizde severek evlenseydik daha başka şeyler konuşuyor olabilirdik. Ama demek ki kaderimiz buymuş dedim kendi kendime. Biraz daha sabretmeliydim belki de, daha fazla savaşmalıydım. İçimi böyle rahatlatmaya çalıştım. Dün geceden dağılan saçlarımı sıkı bir şekilde yukardan toplayıp, üzerimi giyindim. Aynadan fazla düz duran yüzümle yorgun şekilde odaya tekrar girerek makyaj masama geçtim. Pamir gitmişti, ne zaman çıkmıştı yine duymamıştım. O kadar dalgındım ki, oradan oraya savrulan bedenime ayak uyduruyordum yalnızca. Doğal bir makyaj yapıp, boynum boş olduğundan kolye taktım. Bileğime de bilekliklerimi takıp en son nişan yüzüğümün yanına da tek taşımı iliştirdim. Nişan yüzüğümü hiç çıkarmasam da tek taşım yatarken rahatsız ettiğinden çıkarıyordum. Aynadan son kez kendimi kontrol edip telefonumu alarak ayakkabılarımı da giyinip çıktım. En üst katta olan odamızın merdivenlerinden inmeden aşağıya bir göz attım, Pamir'in dediği gibi bir çok insan aşağıdaki açık alan da olan oturma yerinde çay içiyorlardı. Yanaklarımı sıkıntıyla şişirip yavaş hâlde merdivenleri indim, evin ilk ve tek gelini olduğumdan fazlaca merak duyulsa da ben böyle kalabalığa gelemiyordum. Şimdiden sıkılmış ve bunalmıştım bile. Keşke Pamir kaçırsa beni. "MaşAllah MaşAllah gelininizde pek güzelmiş." Karşıda ellerini göğsünde kavuşturmuş oturan babannesi baştan aşağıya beni süzüp "Öyledir" diyerek burun kıvırdı. Kadına hiçbir şekilde yaranamıyordum ya, yanarım yanarım ona yanarım. Yanaklarımı sıkıntıyla şişirerek, yavaş adımlarla merdivenlerden aşağıya indim. Ne kadar yavaş indiysem de yine sonunda bahçeye gelmiştim. "Gel kızım" diyerek babanesinin aksine gülümseyerek bana bakan annesi, eliyle yanını gösterdi. Bu evde en sevdiğim annesiydi. Çok anlayışlı bir kadındı, o da babanneden çok çektiğinden beni ona karşı koruyup kolluyor ve seviyordu. Yanına adımlayıp, oturdum. "Eh dün düğüne katılamadık, hayırlı olsun" dedi başka bir kadın. "sağolun, teşekkürler" diyerek yerimde kıpırdanıp merdivenlere arada baktım. Belki aşağıya inerdi, eğer gitseydi haber verirdi bu huyunu seviyordum. Nişanlıyken dahi şehir dışına çıkacağı zaman söylüyordu, geldiğinde gittiğinde herşeyi... "Hiç uyanmasaydın, torunum senden evvel kalkıp kahvaltı yaptı ama gelin hanım ortada yok..." dedi kendi kendine bana duyuracağı şekilde söylenerek. "Anne, misafirlerin yanında yapma bari..." dedi Nuray anne uyararak ama takmadı bile. Bende artık usandığımdan cevap bile vermedim. Kadınlar kendi aralarında konuştular bazen soru sordular cevap verdim. Başka da birşey yapmadım üst kattan Pamir'i görsemde yerimden kıpırdayamadım. Keşke gel yanıma diye seslenseydi ama işleriyle uğraştığından benim kadınların arasında kaybolduğumu görmedi. Telefonumla da misafirlerin yanında uğraşamadığımdan tabiri caizse sıkıntıdan patladım. "Biz kalkalım artık tekrardan hayırlı olsun, Allah tamamını erdirsin" diyerek kalkmaya başladılar, düğüne gelemeyenlerde bilezik ve altınları takıp gittiler. O kadar fazla bileziklerim olmuştu ki aslında seviyordum takmayı ama bugün dalgın olduğumdan unutmuştum. Neyse dedim zaten hergün misafir gelecekti takardım, günler çuvala girmemişti. "Gelin Hanım?" diyerek kinayeli bir şekilde bana bakan babanneye bakıp "efendim" dedim onun aksine daha sakin bir tonla. "Yüzünden düşen bin parça. Hayırdır ne bu tavırlar?" dediğinde, soru dolu bir şekilde baktım. Neydi ki benim tavrım. Yarım saattir, benim için zorda olsa herkese güler yüzle karşılık vermiştim. "Yanlış anladınız herhalde, birşeyim yok benim" dedim. "Senin yok ama bizim var." dedi tek kaşı havada üstten bir tavırla. "birşey mi oldu?" dedim benim bilmediğim birşey mi olmuştu. "Oldu oldu" dedi hırsla kafasını sallayarak, "çarşafını göremedik" "Ne?" dedim gözlerimi büyütüp yerimde doğrularak, ne dediğini kendisi anlıyor muydu acaba. "Ne şaşırdın?" dedi suratını buruşturarak "Pamir de bir sinirle kalktı gitti, torunuma istediğini vermedin değil mi? Zaten ben baştan ne olduğunu biliyordum da inandıramadım" "Ne dediğinizi biliyor musunuz siz Türkan Hanım? Sizin bana şuan yakıştırdığınız şeyin farkında mısınız?" dedim en sonunda kendimi tutamayıp kalkarak. Sinirden ağlayacaktım. Elim ayağım titredi, "Ne dersen de Eda Hanım... Ama beni inandıramayacaksın. O çarşafı görmeden de inanmayacağım. Ha bununla da kalmayacağım bil emi, seni buradan göndermek içinde tüm sülaleye bu gerçeği anlatacağım"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD