Babam hızlıca masadan kalkarak Hazar abimin yanına gitti. "Ne demek kız kaçırmış, nasıl yapar?" diyerek bağırdı. Burda kız kaçırmak öyle kolay değildi. Bir bedeli vardı. Nasıl böyle bir şeyi yapabilirdi aklım almıyordu. Bilmiyor muydu kuralları. Sonucu ölümdü. Bile bile ölüme gitmişti. Neden yapmıştı.
Tanınan bir aileydik biz, abim istediğini söylese kızı zaten verirlerdi. Hazar abim de geçen sene istediği aşiret kızını babamla gelip konuşmuş daha sonra da yengemi istemeye gitmiştik.
"Kimi KAÇIRMIŞ?" babamın sert sesi taş duvarlar da yankı yapıyordu. Boğazım düğümlendi, umarım abime bir şey olmaz.
"Lezan aşireti..." demesiyle evde aniden sessizlik oluştu.
Amcam, "Beyhan'ı mı kaçırmış?" dedi. Lezan aşiretinin iki kızı vardı. Biri nişanlıydı, evlenecekti. Beyhan'ı da duyduğuma göre Urfa'da çok güçlü bir aşirete gelin gideceğiydi.
"Evet onu kaçırmış ama Mardin çıkışında yakalanmışlar. İkisini de alıp götürmüş Lezan aşireti. Haberim olur olmaz yanlarına gittim ama çok geç kaldım baba. Aldılar ikisini de." dedi.
Gözlerim doldu, aklımdan geçen olmasın. Abim daha gençti, ölüm ona uzaktı.
"Allah kahretsin." diyen babam sinirle odada dört döndü. "Beyhan'ın sözünü vermişlerdi ne demek kaçırdı. Her iki tarafta durmaz bunun karşısında. Nasıl durduracağız. Lezan aşireti..." dedi sonlara doğru sesini kısıp elini alnına götürerek başını eğdi. Düşünmek bile istemiyordum.
Sonu belliydi, ölüm. Ama başka bir yolu olmalıydı.
"Lezan aşiretiyle konuşacağız." diyen abim odaya girip babamın yanına ilerledi. "Başka bir yolunu bulacağız bav (baba). Ben üstümü değişip konaklarına giderek toplantıya davet edeceğim." dedi.
Babam ağır ağır başını sallayıp onay verdi. "Toplantıyı yarına ertelemesinler. Bugün yapılacak." dedi.
Yarına kalırsa abim ölürdü. Herkes biliyordu. Amcam, "Abi." deyip babamın yanına giderek "İstersen bende Hazar'la gideyim." dedi.
"Yok Halim. Topluca ayaklarına gittik mi iyice işi yokuşa sürerler. Hazar sen yanına bir kaç koruma al git. Akşama toplantı olacak. Babam diğer ağaları da toplantıya çağıracak de." dedi.
Hazar abim "Tamam baw (Baba)" deyip odadan hızlıca çıktı. Odanın ortasında öylece kalmıştım. Annem ağıtlar yakarak ellerini dizlerine vura vura dövünüyor, amcam ve babam birbirine bakıp kafalarını sallayarak bir şeyler konuşuyor. Korumalar bir yerden, diğer yere koşarak güvenliği arttırıyordu.
Olduğum yere çöktüm. Abim, canım, kanım ne yapmıştı? Öyle bir aşiretin kızını kaçırmak demek göz göre göre ölüm demekti. Yapmamalıydı. Kendi canı için yapmamalıydı.
Bunun geri dönüşü olmazdı, Beyhan için söz de verilmişti. Tamamen iş namus meselesine dönerdi, emindim buna. Sağ kurtulması şuan mucizeydi. Tamamen bir mucize. O mucize doğacak mıydı? Meçhuldü.
2 SAAT SONRA:
Aşağıda bahçeye inmiştik hepimiz. Bahçenin kenarında sedir de sıra üzerine oturmuş hepimizin gözleri kapının açılmasını bekliyordu. Babam ve Amcam ayakta durmuş harıl harıl konuşup kendi aralarında bir sonuca varmaya çalışıyordu.
Yanımda oturan annemin gözyaşları dinse de şimdi de iç çekip oğlum diye mırıldanıyordu.
Dizinin üzerinde ki elinin üzerine elimi koyup "Daye." Diye mırıldandım. "Oğluma kıyacaklar Ahu." deyip başını bana çevirdi. "Töre deyip gencecik oğlumu öldürecekler."
Başımı omzuna yaslayıp elini daha sıkı tuttum. "Babamlar başka bir çözüm bulacak." Diye mırıldandım. Umarım bulurlardı.
Kapı çalmasıyla oturduğum yerden kalktım. Kalbim küt küt atıyordu. İçeri de kapının arkasında duran koruma kapıyı açarak geriye çekildi.
İçeriye Hazar abim ve iki koruma girince tekrar kapattılar.
Babam hızlıca abimin yanına giderek "Oğlum." deyip baktı, baktı. Herkes bir cevap bekliyordu.
"Hallettim baba, toplantı iki saat sonra olacak. Ama toplantı için her zaman kullandığımız yer de istemediler. Kendi evimiz de olacak dediklerinde bunu da ben kabul etmedim. Bizim evde toplanacağız." dedi.
Annem "Tansiyonum." diyerek elini başına koyduğunda koluna girerek tekrar oturttum. "Su getirin." dedim bağırarak.
Bahçe de toplanıp abim ve babam harıl harıl konuşurken ben annemle ilgilendim. Annem düşerse, kaldıramazdık.
Suyu getiren mutfakta ki yardımcı kız uzatıp "Başka bir isteğiniz var mı?" dedi. "Hayır." dedim. Elimde ki buz gibi suyu anneme zar zor bir iki yudum aldırıp "Anne istersen hastaneye götürelim seni."
Yüzü bembeyaz olmuş, eli ayağı titriyordu. Başını iki yana sallayıp "Yok, yok olmaz. Ben oğlumu görmek istiyorum. Oğlumu istiyorum." dedi aynı şeyi tekrar ederek.
"anne göreceğiz. Toplantı da abimde olacak" dedim, ne kadar umutsuz olsam da ayakta durmak zorundaydım, annem için.
"Göreceğiz demi Ahu." dedi benim gözlerimin içine bakıp umut arayarak. "Evet göreceğiz." dedim başımı sallayarak. "Kim bilir şimdi ne haldedir." deyip iç çekti.
Lazen Aşiretinden bahsediyorduk. Öyle kolay kolay bırakmazlardı. Düşündükçe içim paramparça oluyordu. Yapmamalıydı.
"Herkes beni şimdi iyi dinlesin." babamın gür sesiyle hepimiz susup bahçenin ortasında ki babama baktık. "Misafir odasını hazırlayın, Misafirler gelince korumalar bir şey lazım olursa götür getir yapacak. Mutfakta Ahunaz kalsın yeter. Diğerleri de, aşağıda ki misafir odasında dursun." dedi babam talimatlarını sıralayarak.
Öğlen on iki de toplantı olacaktı, saat on bire geliyordu, bir saat sonra başlayacak.
Yardımcı kızlar koşarak üst katta ki misafir odasını hazırlamaya çıktığında, benden annemi sedirden kaldırdım.
"Ahu..." diyen bir babama bir de ayakta bile zor duran anneme baktım. Yengem "Ahu sen babana bak, ben anneni misafir odasına götürürüm." deyip diğer koluna girdi. "Geleceğim daye (anne)." diyerek kolundan çıkıp, bahçenin ortasında beni bekleyen babamın yanına gittim.
"Ahunaz." dediğinde "Efendim baba" dedim. "Misafirler geldiğinde mutfakla ilgilen, sen daha iyi biliyorsun. Korumalar zaten götür getir yapacak, ama sen yine de mutfakta kal ilgilen bir şey eksik olmasın." diyen babama başımı salladım. Tüm aşiret ağaları gelecekti, her ne kadar yalnızca oturup ağlamak istesem de bu mümkün değil gibiydi.
"Bir şey hazırlayalım mı?" Dedim yemeği kastederek. Araya amcam girip "Gerek yok toplantı olacak. Çay yeterlidir." dedi. Zaten kimsenin bir şey yiyip içecek hali yoktu, dışarıdan gelen ağalar ister diye düşünmüştüm.
Babam "Hadi keça mın" dediğinde "Tamam." dedim.
Serhat abi, "Baran ve Beyhan'ın evlenmesini kabul ederlerse..." deyip göz ucuyla bana baktı "Ahunazı isteyecekler." dediğinde kaşlarımı çattım.
Amcam, "Ahunazın nişanı oldu diyelim bence." dedi.
Babam, "Kiminle oldu diyeceğiz ki Halim." dediğinde amcam "Serhatla deriz. Sabah zaten konuşmuştuk abi, Ahunaz'ın Serhat'la nişanı var deriz. Kendi aramızda dini nikahını da yaptık deyince Ahunaz'a dokunamazlar." dedi. Öyle hemen kurmuştu. Ellerim ile elbisemin eteğini sıkıştırdım. Amcamın vazgeçmeye niyeti yoktu. Resmen abi dediğim adamla evlenecektim.
Koynuna girecektim. İğrenç. Tüylerim diken diken oldu midem bulandı.
Babam başını umutsuzca iki yana salladı "Bilmiyorum." deyip durdu öyle bir kaç saniye "Lazen Aşiretini hepimiz biliyoruz."
"Biliyoruz da onlar da bizi biliyor ağam. Biz de öyle insan değiliz. Bir adımız var sonuçta." dedi.
"Duruma göre bakacağız Halim. Onlar ne diyor önce onu dinleyelim, sonra karar veririz. Hemen söylersek anlarlar yalan olduğunu." dedi. Babam kabul mü etmişti. Beynim zonkluyordu, her şey bir hayal ürünü gibi geliyordu artık.
Eğer bu toplantı da herkesin içinde konuşulursa amcam bir adım bile geriye atmaz. Serhat'ı benimle evlendirir.
"Ahu sen git mutfakla ilgilen." amcamın konuşmasına başımı sallayıp yanlarından uzaklaşır uzaklaşmaz mutfağa girip kendimi sandalyeye bıraktım.
Düşündükçe midem bulanıyordu. Eğer bu evlilik olursa ben ölürdüm, ölü bir beden haline gelirdim.
Bu zamana kadar birlikte büyüdüğüm adam ile evlilik. Bunu nasıl isteyebilirdi Serhat abi. Ben onun kardeşiydim, kardeşi. Ben onun o iğrenç düşünceleri ile yaşayamazdım.
Ya abim. Abim ne olacaktı. Nasıl olacaktık biz. Nasıl toparlanacaktık. Lazen aşireti, doğunun en köklü en büyük aşiretindendi. Yutkundum. Abim yüzünden ben de bitmiştim.