5. BÖLÜM

987 Kelimeler
Hare endişe ile arkadaşının gözlerine bakarken, hesapta onu rahatlatmak için gelen Hilal yaptığı gafı anlayarak dilini ısırdı. Geri adım da atamazdı, sabırla arkadaşına baktı ve ne diyeceğini beklemeye başladı. "Bana anlatman gereken şeyler var mı? Neden ondan bu kadar nefret ediyorsun." "Dayımın oğlu ama daha bir kez karşılıklı oturup konuşmadım, aramızda çocukluğumuzdan beri gerginlik var. Daha çocukken bile sıra dağları kendi yaratmış gibi ortalıklarda dolanırdı ve bilirsin kibirli insanlardan nefret ederim." Hare bu denli soğuk bir adamla bir ömrünü nasıl geçireceğini düşünürken içindeki ses 'Belki erken ölürsün.' diye fısıldadı. "Bu melez tamam mı, tüm kibri yarı Fransız ve İtalyan tarafından geliyor. Sanki dünya üzerinde tek üstünlük onlara verilmiş gibi kendilerini bir şey sanırlar. Annesi bu ve evli olan ablası, aralarında yalnızca Hilal farklıdır. Hatta onu anneme çok benzetirler ve Hanım ağa bundan asla hoşlanmaz." dediğinde Hare daha da çok durgunlaştı. Kadındaki resmî tavırları hatırladı, gerçekten soğuk bir yapısı vardı. İyiydi ama soğuktu da... "Ama para yönünden asla sıkıntı çekmezsin, lanet olası domuz parayı harcarken hiç acımaz." "Umarım sizlerin hakkı yoktur bu parada. Bildiğim kadarı ile siz de iyi derecede rahatlık içinde yaşıyorsunuz." "Onunki öyle bir rahatlık değil kuzum, şöyle söyleyeyim iki yıl önce evlenen ablasına beşyüz elli bin liralık bir gerdanlık aldı. Saf birinci kalite taşlarla bezeliydi. Serra'nın görgüsüz kayınvalidesi her yerde söylemişti ben de oradan biliyorum. Annesinin anne tarafından bir gemi şirketi annesinin baba tarafından bir uçak şirketi kaldı. Hayatını bir İtalya'da, bir Türkiye'de ve bir de Fransa arasında geçirir. Aşk adamı değil iş adamıdır kısacası duygusuz domuzun tekidir." "Kızlarına hiçbir şey vermedi mi?" "Serra'nın kayınvalidesi sağolsun sayesinde onu da öğrendik, iki kızın hesaplarına da beş milyon Türk lirası yatırılmış." "Hiç çalışmadan gelen paraya bak, ne güzel dünya." "Kızlar için öyle ama o hınzır sıkı çalışır." "Hilal, ben onların arasında ne yapacağım. Lütfen bana yardım et." "Aşiret karar verdikten sonra yapacağımız pek bir şey Yok ama kendini ezdirmeyeceğini bildiğim için içim rahat. Hem merak etme ben de buradayım." "Ya işim o ne olacak?" "Dediğim gibi o domuzu pek tanımam, ailenin kadınlarının çalışmadıklarını varsayacak olursak bir yorumda bulunmak istemiyorum." "Sadece yok olup gitmek istiyorum." diyen Hare bir çuval gibi kendini yatağın üzerine bıraktı. "Merak etme, senin için o eve gelmeye bile katlanabilirim." diyerek arkadaşının yanına uzanan Hilal ona sıkıca sarıldı. *** Davul zurna sesleri Hare'nin ağlama seslerine karıştığında onu kucaklayan amcasının içi titriyordu. Hare amcasından zor bela ayrıldığında üzerinde çok emeği olan yengesine de sarılıp kapıya doğru yöneldi. Aynı anda amcası Hasan'ın kuzeni Demir'in yüzüne doğru tükürmesi bir oldu. Duvağı kapalı olan Hare yürümekte zorluk çekerken başını yerden kaldırmıyordu. Amcasının kolunda avluya geldiklerinde küçük Musa kapıyı tutarak gelini vermiyorum dedi ve bahşişini almak için beklemeye başladı. Hare yere doğru baktığından Musa'yı net bir şekilde görebiliyordu. Çocuk eline tutuşturulmuş bir tomar para ile ölümüne mutlu olurken kapıyı bile unutup koşarak oradan uzaklaştı. Kapıda iki at vardı biri beyaz biri siyah, bunları atların ayaklarından anlayabiliyordu. Ayaklarında çizme üzerinde siyah bir şalvar ile boynuna bağladığı siyah beyaz puşili adamı net olmasa da fark etmişti. Tüm duyguları yüzüne bakmayı reddediyordu. Ahil, yöresel kıyafet giymeyi dedesinin arzusu ile kabul etmişti. Nasıl olsa iş dünyasına duyuracağı bir düğünü daha İstanbul'da yapacaktı, o da kendi istediği gibi en mükemmel şekilde olacaktı. Ahil, Hare'yi beyaz ata bindirip kendi de siyah ata bindikten sonra aşağıdaki adamların atları çekmesiyle gelin alayı Mardanların konağına doğru yavaşça yürümeye başladı. Konağın önüne geldiklerinde attan önce Ahil indi ardından başını yerden kaldırmayan Hare'ye elini uzatarak inmesine yardım etti. Hare konağın kapısından girmeden Hanım ağa önünde durarak beline ailenin yüz yıllardır gelen altın kemerini taktı. Kemerin takılmasıyla alkışlar yükselirken herkes bu düğün keyifle oluyormuş gibi rahatça mutlu olabiliyorlardı. Gelin eşikten geçerken avlunun yukarısından aşağıya doğru küçük altınlar ve şekerler atıldı. Hare gelin masasına oturtulduğunda Hanım ağa yanına gelerek yüzünü açmak istedi ama Hare buna izin vermedi. Hiç kimsenin kendisine acıyarak bakmasını istemiyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerine kimsenin bakmasının bir anlamı yoktu. İnsan sesleri davul zurna seslerine karışırken nikâh şahidi olacak olan Hilal arkadaşının yanındaki yerini aldı. Ahil de yerini aldığında memur işini yapmaya koyuldu. Kalabalık ve dışarıdan gelen davul seslerinden kendi seslerini bile duymayan masadakiler memurun cüzdanı uzatması ile çektikleri azaptan kurtuldular. Herkesin beklediği alından öpme anı için ikisi de birbirine döndüğünde Ahil tam duvağı açacaktı ki Hare duvağa uzanan ellerinin üzerine ellerini koyarak onu engelledi. Ahil kendisine tahammül edemeyen gelinine ufak bir anlayış göstergesi yaparak duvağını açmadı ama o dakikadan sonra herkese karşı o benim dostum gibidir izlenimi verircesine dostane bir tavırla omzuna üç kez vurup masadan ayrıldı ve bir daha da onun yanına gelmedi. Çocuk pışpışlar gibi örselenen Hare buna sinir olsa da görmezden geldi. Onun pis suratına asla meraklı değildi. *** Düğünün sonuna gelindiğinde misafirler giderken Hare üzerinde seyyar bir kuyumcu taşıyor gibi zorlanarak ona gösterilen odaya doğru yol aldı. Bembeyaz giydirilen yatağın üzerine oturtulduğunda bu gün ölmezse bir daha hiç bir zaman ölmeyeceğini düşündü. Kızlar getirdikleri büyük kutuya Hare'nin üzerinden çıkardıkları altınları birer birer doldurdular daha sonra da odadan çıktılar. Hare çok fazla erkeksi duran odanın içine göz gezdirdiğinde dış mimariye hiç uymayan modern bir oda ile karşılaştı. Banyo olduğunu düşündüğü bir kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtığında aynı izlere burada da rastladı. Önce içeri girip kapıyı kilitledi ardından duvağını kaldırıp iyice yüzünü sildi. Akmış bir makyaj ile o adamın karşısında güçsüz durmak istemiyordu. İyi göründüğüne kanaat ettikten sonra banyodan dışarıya çıktı. Aynı anda odanın kapısı açıldı ve içeri giren adam bıkkınlıkla boynundaki puşiyi çıkartıp kenara doğru attı. Soyunduğu izlenimine kapılan Hare kendini koruma içgüdüsü ile yatağın üzerine oturup kollarını göğsünde birleştirdi. Başını bir an olsun yerden kaldırmıyor ve asla onu görmek istemiyordu. Ama Ahil o kadar rahattı ki Hare yokmuş gibi davranıyordu. Ahil aynı umursamaz tavır ile banyoya girerek kendini ılık suyun altına bıraktı. Geri çıktığında Hare hâlâ başı yerde bıraktığı gibi oturuyordu. Hare Ahil'in yere çıplak basan ayaklarını fark ettiğinde başını biraz daha kaldırıp beline doladığı havlu ile karşılaşınca panikleyip bir anda duvağını açtı ve "Seninle yatacağımı filan sanıyorsan yanılıyorsun." diye bağırarak kalktı ve meydan okurcasına karşısına dikildi. İki kusursuz göz birbirleri işe karşılaştığında sessiz kalarak yalnızca bakıştılar.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE