Alınan eşyaların hiçbirine bakmazken yengesi zarar görmesinler diye itina ile onları aşağı katta bir odaya koydu. Ardından eşinin yanına gelerek "Kız tarafı olarak bizim de çeyiz yapmamız lazım. Kızım seninle gidip nevresim takımı filan alalım." dedi.
"Yok yenge, istemiyorum. Sağ olasın."
"Gönlünde illaki bir şey vardır çekinme söyle." derken Miray ve Demir odalarından çıkıp aşağıya geldiler. Miray akşam yemeği için mutfakta Demir'in annesine yardım ederken Hare yemek yemeyeceğini söyleyerek odasına çıktı. İki gündür burada olmalarına rağmen ne Demir ile ne de Miray ile tek bir kelime dahi konuşmamıştı. Belki bir gün konuşurdu ama asla şimdi değildi.
Hilal'in kendisini rahatlatmasına ihtiyacı vardı ama o da hâlâ balayındaydı. Onu arayıp rahatsız edemezdi, içine düştüğü durumdan haberi olsa kesin balayını bırakıp gelirdi o neden aramayı aklından bile geçirmedi.
***
Sabah avlu yine ana bana günüyken bu kez Miray için eşyalar gelmişti. Annesi kıyamamış, ona yapılan tüm çeyizi göndermişti. Çeyiz gelmişti gelmesine ama bir türlü bitmek bilmiyordu. Gelen çeyiz üzerine Mutlu olan Miray, maddi sıkıntı çekmeyeceğini bildiği hâlde çok mutlu olmuştu. Gelin olarak geldiği evde hem insanlar çok iyiydi hem de cömerttiler. Lazım olursa kullanabileceği annesinden kalma mirası bile vardı.
Hare üzerine giydiği modern ama fazla dikkat çekici olmayan elbisesi ile biraz hava almak için dışarı çıkıyordu ki yengesi onu durdurarak "Kızım çok gecikme öğleden sonra ağanın evine gidip senin eşyalarını yerleştireceğiz." dedi.
Hare sessizce "Tamam." diyerek aynı sessizlikte evden dışarı attı kendini.
Hare biraz merkeze doğru giderek kahvaltı yapmak istedi. Böylelikle kafası dağılırdı ama çok oyalanmadan saat bire kadar geri dönmesi gerekecekti. Tek başına huzur içinde yiyebileceği bir yemek daha ne olabilirdi ki?
Eski Mardin'i olduğu gibi gören bir tepede kurulmuş restoranı fark ettiğinde oraya gitmeyi çoktan kafaya koymuştu. Şimdi sıra oraya nasıl varılacağını bulmaktaydı. Halbuki aşağıdan hiç de uzakta gibi durmuyordu. Sora sora neredeyse bir saattir yürüyordu ve üstü başı da oldukça dağılmıştı. Çünkü bir dağı tırmanıyordu.
"İnşallah, çıktığıma değer ve bir kahvaltı yiyebilirim." diye düşünürken bayırın üstünden görülen tabelayı fark etti. Son bir gayret hızlanarak klimaları çalışan restorana attı kendini. Teras tarafına doğru giderek manzaraya karşı oturduktan sonra hemen birkaç masa ötedeki artık karşılaşmaya şaşırmadığı adamı fark etti. Tüm çekiciliği ile dudaklarını aralayıp kahvesini dudaklarına götürürken o da Hare'yi fark etmişti. Hare kendisini takip etmesini düşünmesinden korkarak yerinde kıpırdandığında adam başı ile selam vermekle yetinip telefonunda bir şeyler yapmaya başladı.
Hare'nin kahvaltısı masaya kurulurken yemeye başladı. Birkaç gündür hiçbir şey yememişti, bu manzara eşliğindeki muhteşem kahvaltı onu sadece doyurmayacaktı biraz önceki yorgunluğunu da alıp götürecekti.
Köy ekmeğinden bir parça alıp ağzına götürürken karşı masaya şık giyimli bir kadın gelip oturdu. Bir sahibi olduğunu fark eden Hare, böyle adamların boş kalmayacağına fazlasıyla emindi.
Ahil işine odaklanmış İstanbul'dan gelen asistanı ile yapması gereken işleri konuşuyordu. Kız son olarak bir şeyler için imza aldıktan sonra müsaade isteyerek masadan kalktı ve gitti.
Nece sonra Hare başını yemeğinden kaldırdıktan sonra adamın yine yalnız olduğunu fark etti. Önündeki tabakların neredeyse hepsi bitmişti bunu fark eden Ahil yediği yemekleri nereye gönderdi diye düşünürken Hare masadan kalktı. Ahil'in tarafına hiç bakmadan önüne gelen kutuya para bırakarak restorandan çıktı.
Adamı fazlaca yakışıklı bulan iç sesine aldırış etmeden hızla oradan uzaklaştı. Biri görse başına gelecekleri düşünmek bile istemiyordu.
Çıkışının aksine rahatça aşağıya inmeye koyulan Hare yanında bir arabanın durması ile irkilse de önemsemedi.
"Gideceğin yere bırakayım istersen." diye seslenen adamı fark ettiğinde tedirgince etrafına bakındı. Onları gören biri var mı diye etrafı iyice yokladı.
"Hemen gitsen iyi edersin, burası küçük bir yer ve seninle görünmekten hoşlanmadım."
"Korkma adın çıkmaz, hemen aşağıda merkezi bir yere gelmeden bırakırım seni."
"Olmaz, yakında evleneceğim ve bir yanlış anlaşılma olsun istemem. Başıma iş açarsın uzaklaş." demesiyle Ahil şeytanı bile günaha sokacak olan gülümsemesini Hare'nin gözlerine göndererek "Merak etme, ben de yakında evleneceğim." dedi.
Adamın kendisinin de evleneceğini söylemesi ile rahatlayan Hare en azından kendisine asılmadığına emin oldu. Ama ne olursa olsun arabasına binme cesaretini gösteremezdi.
"Nazik teklifin için teşekkür ederim ama yoluna gitsen daha doğru olacak."
"Peki, rahatsız ettim." diyerek uzaklaşması ile Hare karşısındaki adamın insana yapışmayan bir tip olduğunu düşünerek memnun oldu. Hayatının hemen her döneminde kendisine aşık olup ve ya olmayıp ilgi gösteren erkekler olmuştu. Bu durum onu her zaman rahatsız etse de yaşamaya mecbur olduğu çevreden oldukları için onlara katlanmak zorunda kalmıştı.
Hare, sevgili kayınvalidesinin jestine karşılık istemese de kibar olmak adına giyim tarzına uygun bir fuları alışveriş merkezindeki lüks bir mağazadan aldı ve güzelce paket yaptırdı. İçine de notunu ileterek teşekkür kartı yazdı.
***
Mardanların konağında hummalı bir hazırlık devam ederken orta kattaki çardağa misafirler için masa hazırlanıyordu. Kadınlar kendi aralarında düğün için konuşma yapacaklardı.
Kaçtıkları günden beri ilk kez baba evine dönecek olan Miray biraz korkulu biraz da özlem doluydu. En çok da annesine sarılmak istiyordu. Bunu yapabilecek cesareti olmasa da kalbi deli gibi o yönde atıyordu.
Erkek evi hazırlıklarını tamamlamış kız tarafını beklerken kız tarafında acı bir huzursuzluk vardı. Kapı çalınıp kız tarafı geldiğinde mükemmeliyet kanunlarına harfiyen uyan Hanım ağa ağırlığını ortaya koyarak misafirleri yukarı buyur etti. Evdeki resmiyet soğukluğu insanın kanını donduran cinstendi. Her şey belli bir düzene oturtulmuş saygı çerçevesinde ilerliyordu.
Hare masaya oturmadan önce elindeki çantayı yaşlı ve bakımlı kadına uzattı verirken de "Bu sizin için." demeyi ihmal etmedi. Gelinin davranış biçimi en başından doğru karar aldığına onu inandırmıştı. Şimdi tek isteği iki gencin birbirini gerçek bir aşk ile sevmesiydi.
Düğün için son konuşmalar yapıldıktan sonra Hanım ağa Demir'in annesi Şenay Hanım'a hitaben "Ahil, düğünü uzatmasınlar bir an önce yapsınlar dedi." diyerek vereceği cevabı beklemeye başladı.
"Ağamıza söyleyin hazırlıklarımız tamamdır. Haftaya düğün olacak."
"İyi." dediğinde aşağıdan gelen kapı seslerini fark etti. Yardımcılarından biri olan Nur birkaç dakika sonra yanlarına döndüğünde kibarca ne olduğunu sordu.
"Şey Hanım ağam, Ahil ağam gelmişti." deyip sustu, Hare müstakbel kocasının ne yaptığını düşünerek konuşmaya dikkat kesildi ama kız biraz sıkıntılı görünüyordu. Hare kesin kendisinin burada olduğunu öğrenip eve girmemiş olduğunu düşünüyordu.
"Bir şey mi dedi?"
"Şey Hanım ağam, aslında gelin ağama ve yakınlarına hoş geldiniz diyecekti ama Miray Hanım'ım burada diye hiç içeri girmeden gitti." dedi ve Miray'ın üzgün yüzüne bakmamak için başını öne eğdi.
Hare bu konuşmanın üzerine üzgün olan Miray'a bakmıştı. Bu hakettiklerinin bedeliydi ve yalnızca kendi böyle düşünmüyordu onun gibi düşünen bir başkası daha vardı. Demek Miray burada olmasa evleneceği kişiyi görecekti. Gerçi bir önemi yoktu çünkü karşı tarafın da hiç böyle bir talebi olmamıştı. Bu da şu anlama geliyordu kendisi gibi müstakbel eşi de onu istemiyordu ve iki umutsuz insan canlı canlı bir konağın içine gömülüyordu.
***
Düğün sabahı kuaförün eve gelmesi ile dünden beri duvarda asılı duran gelinliğe gözleri kaydı. Hanım ağanın istediği üzerine almış oldu bir gelinlikti ama tercihi gayet güzeldi. Güzel olmasa da fark eden bir şey olmayacaktı mecbur giyecekti çünkü.
Hare odasının kapısının hızla açılması ile korkarak tüm düşüncelerinden sıyrıldı. Gelen Hilaldi, içeri girer girmez Harenin ayaklarının dibine oturdu ve telaş ile konuşmaya başladı.
"Kahretmesin! Beni neden aramadın?"
Yüzünü buruşturarak "Balayındaydın ve huzurunu kaçırmak istemedim." dedi.
"Lanet olsun, seni nasıl böyle bir şeyin içene atarlar anlamıyorum. Annem dayanamayıp söylemeseydi sana destek olmak için asla gelemeyecektim."
"Olan oldu, denedik ama olmadı."
"Keşke başka biri olsaydı."
Hare "O kadar kötü mü?" derken neredeyse düşüp bayılacaktı.
"Kötü az kalır, çocukluğumdan beri ondan nefret ediyorum. Kibirli hınzır!" dedi ve gözlerini devirdi.
Hare Hilal'in Mardanlarla anne tarafından akraba olduğunu biliyordu ama müstakbel damat adayından bu denli nefret ettiğini biliyordu. Eğer o nefret ediyorsa bu düğün şimdi gerçekten Hare'nin ölüm belgesi olmuştu.