GÜLNİHAL ŞAHMERAN
Başımda ki fısıltılarla yavaş yavaş sızlayan bedenimi yumuşak yatakta kıpırdattım. En son avluda kavga ediyordum, herkese ateş püskürüyordum. Zihnime dolan anlarla tekrar ürperdim. O aşağılık Yaren yüzünden benim hayatım bitmişti. Ben ölmüştüm de ağlayanım yoktu. “Anne” diye dudaklarım arasından fısıldadım. Saçlarımı okşayan el aniden durdu “yavrum, kuzum, kınalı kuzum, bahtsız kızım” diye iç çekerek saçlarımdan öptü, kokladı.
“Daye yapma!” diye iç çekerek yattığım yerden doğruldum, odamdaydım. Ayak ucumda Berivan yengem, ayakta da iki çalışan kız vardı. “Ben evlenmeyeceğim, asla Boran’a yar olmam” diye uzatılan suyu alıp kana kana içtim. Asla olmazdım, ne yar olurdum, ne eş, ne de kadını. Asla o pisliğin karısı olmaz, koynuna girmezdim.
“Keçemın...” diye iç çekerek ağlayan anneme “Yapma” diye tekrar uyardım. Anam şimdiden böyle yaparsa benim ardımda kim duracaktı. Kim yardım edecekti. Ben buralardan gidecektim.
“Ne yapmayayım kınalı yavrum, ne yapmayayım. Cehenneme gelin diye gidiyorsun, benim içim alev gibi, ben nasıl yaşarım bundan sonra” diye sarıldı, bende onunla birlikte içimde biriken, tutmakta zorlandığım gözyaşlarımı salıverdim. “Anne, annem” diye hıçkırdım.
Bir süre ağladık, Berivan yengemde yatakta sağ tarafıma geçerek sarıldı, o ‘da ağladı. Annemden ayrılarak zoraki durduramadığım gözyaşlarımı hızlı hızlı sildim. “Lütfen ağlamayın” diye annemle yengemi de susturdum ve devam ettim, “ben evlenmeyeceğim tamam mı?” diye önce kendimi inandırmaya çalıştım. Evlenmeyecektim. Daha sonra da onları inandırmaya çabaladım. “Ben o cehennem gibi konağa gitmem”
“Kaçacağım, yardım edeceksiniz?” diye anneme ve yengeme baktım. İkisinde şok olmuş bir halde “Ne demek kaçacağım Gülnihal” diyen yengeme “ya ne yapacağım, güle oynaya evlenip karısı mı olayım Boran’ın” diye çıkıştım. Sinirlerim geriliyordu, bir nevi Yaren belası da ağabeyim ve yengem yüzündendi ondan sebep alttan alamazdım. Onlar yüzünden yanan ben oluyordum. Yardım edecekti, öyle ya da böyle edecekti.
“Keçemın saçmalama, baban, deden, ağabeyin duyarsa ne olur bilmez misin?” dedi annem, omuz kırdım “öldürürler, zaten o konağa gelin olarak gitsem de öleceğim, onun için birşey fark etmez. En azından kaçmayı deneyeyim en azından başarırım”
“Kızım yapma, Turan aşireti hiç kimseyi sağ koymaz”
“Deneyeceğim daye”
“Kuzum etme, gözü kara Boran Ağa savaş açar, aşiret karar vermiş, bundan sonrası kana kan olur. Kimse durduramaz”
“Daye...” diye acıyla yakardım annem ve yengemde arkamda olmayacaksa ben ne yapacaktım, herkes kendi canını düşünüyordu. Ya ben, niye ben yanıyordum, niye ben gözden kolayca çıkarılıyordum. Kendileri söylüyordu gözü kara, savaş açar, kan akar. Ben o adamla nasıl ömür geçirirdim. Tamam bir sevdalım yoktu ama evlenmekte istemiyordum. Daha genceciktim ben onlarla baş edemezdim.
Kafasını iki yana salladı anam, “Olmaz Keçemın. Yapma!”
Ellerimi yüzüme kapatarak bağırdım, “Çıkın odadan, hiçbirinizi görmek istemiyorum. Çıkın”
Bana dokunmaya çalışan Berivan’ı da ittim, “Defol! Git”
“Sakin ol” diye titrek bir tonla konuşan Berivan’a nefretle baktım, “Hayatımı alt üst ettiniz, mutlu musun? Şimdide size birşey olmasın diye beni atıyorsunuz o çukura, git, gidin. Hiçbirinizi görmek istemiyorum” diye iteledim. Annemle birlikte çıktılar, kızlarda onların arkasından çıktı ve kapıyı kapadılar. Avazım çıktığı kadar çığlık atıp, bağırasım vardı. İçim dolmuştu. Ben böyle ne yaşıyordum, ne yaşayacaktım. Yine içime attım, sustum.
Doğrulduğum yerden tekrar cenin pozisyonu alarak yattım. Kıvrıldım. Gözlerimi yumdum. Gece boyu düşündüm, düşündüm, düşündüm. Kendime planlar kurdum sonra yok saydım, tekrar kurdum ve tekrar cesaret toplayamadım. Ne yapacaktım ben? İşte kendime sorupta bulamadığım bir soruydu, ne yapacaktım ben?
Kimse bu hükme karşı gelemiyordu, bir inat uğruna kan dökülmesin diye ben kurban ediliyordum. Sustum, susturuldum. Kaderime razı geldim. Ne kadarı kaderse. Herşeyi kadere attım, en azından kabullenmem daha kolay olsun diye.
Kabullenemiyordum ama kabullenmek zorundaydım.
Turan aşiretiyle savaşacak gücüm yoktu ama savaşmak zorundaydım.
Sabahı sabah ettim gözüme bir gram uyku girmeden, sadece ağlamış durmuştum. Kendimce sabaha karşı bir kaç plan kurmuştum, onları uygulayacaktım, yakalansam bile direnmeden kabullenmeyecektim. Bende Gülnihal Şahmeran’sam onlara gününü gösterecektim. Benim gençliğime ve toyluğuma bakarak asla kıstıramayacak, hükmedemeyeceklerdi. Bu ailemin canı dahi olsa artık umrumda değildi. Onlar beni gözden çıkardıysa bende pekala çıkarırdım.
Odamın kapısı bir kaç kez çaldı, çaldı, çaldı. Hiçbirinde cevap vermedim en sonunda kapıyı hizmetli kız açarak korkulu bir halde kafasını içeriye uzattı ve baktı, göz göze gelmemizle hemen doğrulup gözlerini benden kaçırarak “Şey hanımım, kahvaltı hazır” diye mırıldandı.
Güldüm sadece, benim hayatım söz konusuyken hâla vaktinde kahvaltıda toplanılmasını mı bekliyorlardı. Şaka mıydı? Kamera şakası mı yapıyorlardı bana.
“Zıkkım yiyin” diye yastığı kapıya doğru attım, “Gelmiyorum,”
Elleri önünde yerinde titreyen kız “Hanımım akşama isteme olacakmış, bunu da haber etmemi istediler. Size elbise gelecekmiş”
Saçımı başımı yolacaktım, “Çık!” diye tekrar konağı inletircesine bağırarak tekrarladım. Ne elbisesi, ne istemesi. Ne saçmalıktı bu böyle. Kız hızla kapıyı kapatıp gitti.
Ben güle oynaya evleniyordum da haberim mi yoktu, çıldıracaktım. Hızla yataktan kalkıp odamın içerisinde volta attım. Düşün Gülnihal düşün. Kaçmayı düşün, kurduğum bir kaç planı devreye sokabilirdim. Bu benim için büyük bir fırsat olabilirdi aslında, bu hengamede kendime fırsat yaratabilirdim. Evet, evet, evet. Akşam herkesin koşuşturmalı anında gidecektim. Kimse yokluğumu fark etmezdi. Odama diye çıkar sonra giderdim.
Başaracaktım, bu karara karşı gelip çıkıp gidecektim, sonrasını ise kendileri düşünecekti. Derin bir soluk aldım, içime bir nebzede ola ferahlık gelmişti,
Odamın kapısını tekrar tıklatılması ile yüzümde ki gülüşü silip “gel” diye çağırdım. Annem kapıyı aralayarak “Keçemın” diye seslendi, “efendim?”
Bir dağıttığım odaya bir de ayakta dikilmiş bedenime baktı, “yavrum, ne yaptın sen böyle?”
Gece sinirlendiğim her an birşeyleri kırıp dökmüştüm. Umrumda mıydı? Kesinlikle hayır. Buna da karışmasınlardı bir zahmet.
“Ne oldu daye, söyle ve git” diye sert sözlerimi acımasızca sarf ettim. Anamı, atamdı. Ama elinden birşey gelmiyor olsa bile bana yardım edebilirdi. O ise sırtını çevirmeyi tercih etmiş ve beni de kader dedikleri şeye razı gelmemi beklemişlerdi.
“Turan’lardan kadınlar geldi, akşam için sana birşeyler getirmişler. Babanlar gitti, gel ne olur” diye gözlerime yalvarırcasına baktı. “Yeterince herşeye evet dedim daye, bırakın bugün ben cehennemime hazırlanayım. Hiç kimseyi görmek ve muhattap olmak istemiyorum”
“Keçemın, seni bekliyorlar ne olur, bir gözük sonra git”
“Hayır dedim, benden bari bunu beklemeyin. Bırakın da içimde bunu kabulleneyim önce”
“Seni bekliyorlar bunu bil, aşağıdalar ayıp oluyor”
“Tamam Daye git!” diye ikaz ettim. Daha da birşey demeden kapıyı kapatıp çıktı. Utanmazca bana gelip böyle demesi daha da sinirlenmeme sebep oldu. Ben böyle neyin içine düşmüştüm Allah’ım. Ne yapacaktım.
Dağıttığım odama kısa bir bakış atarak banyoya girdim, kısa bir duş alıp çıktım. Aşağıdalardı ama gram umrumda değildi, beklesinlerdi. Akşama kaçınca daha çok bekleyeceklerdi, Boran Turan’ın karısı olmak için kendini yırtan koca Mardin vardı, alsaydılar bir tanesini. O deli adamla neden ben evleniyordum. Bir kaç dönüm toprak ve para ile kapatılacak konuyu nasıl bana getirmişlerdi anlamıyordum.
Saçlarımı güzelce kurutup topuz yaptım, dolabımdan siyah uzun elbisemi çıkararak onu da üzerime geçirdim ve ayakkabılarımı giyerek odamdan çıktım. Bakalım bir kaç saatlik kayınvalidem olacak kadın nasıl biri.
Ağır adımlarla taş merdivenleri inip kadın misafirler için her zaman kullandığımız küçük salonumuza girdim. Tahmin ettiğim gibi, herkes buradaydı ama benim gözüm bir tek Yaren şeytanın bulmuştu. Hiç birşey olmamışcasına birde gelip oturmuştu.
“Keçemın” annemin sesi ile tüm gözlerde bana çevrilmişti. “Yavrum gelsene” diye beni girdiğim tıranstan çıkardı. Baş köşede oturan yaşı oldukça büyük bir kadın, onun yanında da orta yaşlı alnının ortasında da dep olan bir kadın kara gözlerini üzerime sabitlenmiş baştan aşağı süzüyordu. Kendi adımı aşağılamamak için gidip önce yaşlı kadınının elini öptüm sonra kara sürmeli kadının elini öpüp annemin yanına geçerek oturdum.
“Gülnihal, kendinde ismin gibi pek güzelmiş, hoxgelmişsen Turan aşiretine” diye ağır aksanıyla konuşan yaşlı kadına “Hoşbuldum” diye mırıldandım.
“Abim siyah saçlı kadınlardan pek hoşlanmaz ama...” diye ortaya atılan Yaren’in patavatsız sesi ile mavi harelerimi öfkeyle ona çevirdim. Ben abisinin tüm hücrelerine bayılıyordum sanki. Boran Ağa’ya karşı bir nefret daha oluştu içimde, gitsin sarışın kadınlarla düşüp kalksın o zaman. Çokta umrumdaydı.
“Yaren!” diyen nene sert bir üslupla susturdu, “kendine gelesin, o artık senin yengen, geçmiş geçmişte kalır, önüne bak”
Omuz silken Yaren “Ne var sanki dapir (nene) Hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz, ben saçlarını boyatsın diye söylemiştim. İyiliğini düşünüyorum”
“Sen düşünme iyiliğimi Yaren” diye dişlerim arasından tısladım. Dudak büküp kafasını çevirdi ve ağzının içinden bir şeyler mırıldandı. Ben onun ağzını ortasına bir tane geçirmesini biliyordum da dua etsin saygım vardı. Yine susmuştum.
“Neyse, siz Yaren’in kusuruna bakmayın. Biz getirdiklermize bakalım gelinimizde geldiyse” diyen dapir (nene) ile bizim kızlar elleri kolları marka dolu çantalarla girdiler, sıra sıra dizdiler. Salonun yarısı getirdikleriyle dolmuştu. Göz boyamaya mı çalışıyorlardı. Tabii o gözü kara manyak oğullarına gelin alacaklardı. Şimdiden benim huyuma gidiyorlardı. Susayım da sesim çıkmasın diye.
“Kızlar hele akşam için getirdiklerimizi gelinimize gösterin o seçip beğensin, hazırlanmaya başlasın” diyen bu sefer de kara gözlü kadın oldu. Otoriter bir şekilde kızlara tek tek poşetleri açtırdı, rengarenk taşlı tuşlu bir sürü elbise çıkardılar, bir o kadar da ayakkabı ve dahası... Günlük elbiseler, ayakkabılar, terlikler, iç çamaşırları, çantalar... Sayamayacağım kadar çok fazla şey alınmıştı. Bu sadece biz söz gecesiydi, bu kadarı abartıydı. Gereksizdi.
Sanki benim ayakkabım, çantam, çamaşırım yoktu. Ne saçmaydı. Kendi aldıklarıyla güçlerini mi gösteriyorlardı. Ya da bir şeyleri ispat etmeye çalışıyorlardı, ama neyi?
Kendi kendilerine elbisede ve ayakkabıda karar verdiler, laf olsun diyede bir kaç kez güzel mi? Olur mu diye sordular, sadece kafa salladım. Bir an önce bu ortamdan çıkmak istiyordum. Ondan sebepte ne soruyorlarsa kafa sallayıp geçiştirdim. En son bizde akşama hazırlık yapalım diyerek kalktılar, gittiler. Sonunda kurtulmuştum. Derin bir nefes alarak onları geçirip bana beğendikleri elbiseyi ve ayakkabıyı alarak odama çıktım. Gerisine ihtiyacım yoktu. Zaten bundan sonra da olmayacaktı. Bu gece bir yolunu bulup gidecektim. Sonucu her ne olursa olsun.
Odamın kapısını kilitleyip dolabımdan sırt çantamı çıkardım bir kaç parça eşya sıkıştırıp, satabileceğim takılarımı da toparlayarak koydum. Etrafıma baktım, banka kartlarımı ve telefonumu almayacaktım. Nerede olduğumu öğrenirlerdi. Yanıma aldıklarım beni bir süre idare ederdi. Kimliğimi de çantama atarak kapatıp tekrar dolabımın içine koydum. Şuanlık bir şüphe oluşturmak istemiyordum. Onun için sakin bir şekilde, yavaş yavaş akşam için hazırlandım, makyaj yaptım, saçlarımı düzleştirip açık bıraktım ve en son elbiseyi üzerime geçirdim, ayak bileğimde biten, kolları uzun beyaz üstünde taşları olan bir elbiseyi, tek açık tarafı boynumdu.
Ayna da kendime baktığımda göz kamaştırıcı bir kadın gördüm. Bu ben miydim? Bu evlilik olayını hiç böyle hayal etmemiştim. Aksine bu anlarımın unutulmaz olmasını istemiştim ama aksine şuan kaçmak istiyordum. Bu üstümdeki elbise bile normalde çok beğenip giyeceğim bir şeydi ama şuan elbiseden bile tiksinmiştim. Her şeyden uzaklaşıyordum. Çünkü herşey zorakiydi. Nefret ediyordum, herşeyden, herkesten.
Odamın kapısının tıklanması ile düşüncelerimi bir kenara atıp “Ne var? “diye seslendim. Yardımcımızın sesi odada yankı buldu “Gülnihal hanım, aşağıda herkes sizi bekliyor. Birazdan misafirler gelecek. “ dediğinde, “Geliyorum in aşağıya.” Diye bağırdım. Nefesim daralıyordu. Gidip cehennemime bir adım atacaktım. O cehennem beni yakacaktı biliyorum ama şuan bu duruma engel olmayacaktım.
Son olarak tek bant yüksek topuklu ayakkabılarımı da giyinip çıktım dışarıya aşağıda büyük bir hengame baş göstermişti bile, sanki en mutlu günümüzmüş gibi bir heyecan ve koşuşturma içindeydiler. Deliriyordum.
Sakin olmaya çabalayarak titreyen parmaklarımı sıkıp aşağıya indim.
Cehennemime ilk adımımı atmıştım.