Arabanın kapısının açılması ile nefesimi tuttum. Umarım aklımdan geçen kötü senaryolar olmazda, biri yol sormak için durmuş olsun.
Mavi harelerimi beyaz gözümü yakan farlar yüzünden daha da kıstım erkek ayakkabıları gözüktü önce daha sonra da heybetli bir beden, durdum, kaldım oracıkta.
“Benim karım kaçacakmış öyle mi?”
Bir adım daha geriledim karşımda koca cüssesiyle duran Boran Turan’ın ta kendisiydi. Hayal olmasını diledim içten içe, kabul etmedim. Kabullenemedim. Bu adam nasıl olurda anlayabilirdi, evdekilerden kimse anlamamıştı da Boran Ağa mı anlamıştı.
“Nereye kaçacaksın Gül hanım?” diye tok sesi, sessiz sokakta yankı buldu, dolu dolu gözlerimi karanlıkta ki silüetinden kaçırdım. O beni görse de ben onu gecenin karanlığında göremiyordum.
“Konuşsana” diye bağırması ile yerimden sıçradım. Gerçekti. Hayal falan değildi. Aklımı kaçıracaktım.
“B-bırak beni gideyim” diye bir adım daha geriye attım. Bırak beni gideyim diye tekrar içimden tekrarladım.
“Gitmek istiyorsun?” diye bana doğru adımladı, bacaklarım ve bedenim kaskatı kesilmiş bir halde kalakaldım. Kafamı iki yana salladım sadece, korkuyordum. “Gitmek istiyorum. Seninle evlenmek istemiyorum” diye burnumu çektim. “bırak beni gideyim. Ne olur, istemiyorum”
Adımları bir an duraksasa da tekrar devam etti ve tam dibimde bitti, benden epeyce uzun olduğu için kafamı kaldırdım, mavi gözleri karanlıkta kararmış bir halde üzerime doğru eğilmiş bana bakıyordu. Yalvarır gözlerle baktım, şimdi beni bırakmazsa ben biterdim. Tek kelimeyle biterdim. Arkamı dönüp koşmak istiyordum, bu herife yalvarmak istemiyordum. Ama elimden birşey gelmiyordu. Bedenimde dilimde kitlenmiş kalmıştı. Midem kasılıyor, gözlerim kararıyordu. Bayılacak gibiydim.
“Daha bir saat önce benden kilolarca altın isteyip karım oldun?” diyerek daha da eğildi üstüme, yutkundum, nefes alamaz oldum. “Şimdi mi geldi aklına kaçmak Gül, söyleseydin istemiyorum diye”
“Kolay mı? Beni dinlerler mi sanıyorsun, evleneceksin dediler ve bitti. Ama ben istemiyorum” diye sonunda kendimi toparlamaya çalışarak mantıklı cevaplar verdim. En azından belki beni anlardı da bırakırdı. Bunun için içimden dualar ettim. Başka çıkış yolum kalmamıştı. “Ne olur bırak gideyim, sen de kurtul bende”
“Sen bana bir baksana hele...” diye çenemi sertçe tutup kaldırdı, canım acımıştı. “nikahıma aldığım kadının sevdiğine kaçmasına izin mi vereceğim sanıyorsun, ben şerefsiz miyim?” diye bağırması ile yerimden sıçradım. Çenemde ki parmakları daha da sıklaştı, “Turan aşiretinin gelini kaçacak, benim yüzümü yere eğecek öyle mi?” diye kendi tarafından bakıp yorumladı.
Gözyaşlarım akmaya başladı, bitmiştim. “Boran istemiyorum. Sende istemiyorsun bende istemiyorum. Abimin ve Yarenin cezasını bana kesemezsin. Yapma ne olur” diye hıçkırdım. Çenemde ki parmakları bir miktar gevşedi ama çekmedi.
“Aklında kim var senin, öt bakalım. Öt ki bende o beden de bir kafa bırakmayayım Gül!” diye ismimi baskılıda.
“Aklımda ki de kalbimde ki de seni ilgilendirmez. Yolumdan çekil gideyim. Sende yarın bu berdeli boz.” Diye gevşettiği parmaklarını fırsat bilip kendimi geri çektim. Hava da kalan elini yumruk yapıp kafasını havaya kaldırarak sabır diye mırıldandı. Asıl sabır banaydı, ben sabır dilenmem gerekliydi. Bunlarla ben uğraşıyordum.
“Bok bozarım. Bitti Gül, evlendik. Nikahıma girdin, yarında koynuma gireceksin buna hazırlan sen”
“Ne saçmalıyorsun?” diye geriye bir adım attım. Ciddiydi, mavi hareleri bana döndü, gözlerimin ta içine “saçmalamıyorum. Kendini bu haftasonuna hazırlaman için fırsat veriyorum”
“Haftasonu?”
“Aynen haftasonu. Az önce ağalar karar verdi, düğünümüz var”
Haftasonu düğünümüz var, aklımda sadece bunlar yankılandı. Düğünümüz, düğünümüz, düğünümüz.
Kolumdan bedenimi çekip, kulağıma eğildi “sadece iki gün Gül, sadece iki gün var. Sessiz sedasız kır dizini otur.”
Gözyaşlarım dahi kurumuştu. İki gün. Ciddi ciddi evleniyordum. Hemde bu gözü kara manyak ağayla.
“Hani haftaya nişan vardı” dedim bir umut, nikahta haftaya nişanda takıları getireceğim demişti.
“Sen bu hakkı kaybettin, seni burada bırakır mıyım sanıyorsun?” diye yükseldi, “S-sen nasıl anladın” dedim aklım almıyordu. Kendini geri çekip mavi harelerimi benimkileriyle buluşturdu, gözlerine dahi bakarken korkuyordum. Nasıl evlenipte koynuna girmemi bekliyordu bu adam.
“Hareketlerin herşeyi ele veriyor. Ha bu arada..” diyerek iyice yaklaştı, burnunu burnuma çarparak nefesini yüzüme üfledi. “O kahvenin hesabını sana misliyle ödeteceğim” diyerek tekrar kolumdan tutup arabasına çekiştirdi. Ne tepki verebildim, ne de konuşabildim. Düğünden sonrasını duymaz oldum.
Nasıl anlayabilirdi. Bunca yıllık ailem anlamamışken evleneceğim adam nasıl olurda hareketlerimden anlayabilmişti kaçacağımı.
“Geç...” diye beni koltuğa ittirip arabanın kapısını kapattı, akan gözyaşlarımı silip yanıma bir hızla gelip oturan Boran’a baktım.
“Boran... Lütfen” diye son bir umut seslendim. Arabayı çalıştırıp geri geri çıktı dar sokaktan, duymadı bile beni. “Sende istemiyorsun, ne olur mahvetme hayatımızı. Bırak gideyim, bir daha dönmem buralara, adını dahi anmam”
Ara sokaktan tamamen çıkıp bizim evin ters yönüne doğru caddeye sürdü. Korkuyla ona bakıp kemerimi bağladım. “Nereye gidiyoruz” yine cevap vermedi.
Arabayı daha da hızlandırdı, korkuyla yerime iyice sindim. Deliydi, ciddi ciddi manyaktı.
“Boran nereye gidiyoruz?” diye tekrar seslendim. Etrafta ki evler azalmaya başladı, ıssız bir yere doğru arabayı sürmeye devam etti. Burada bırakacak mıydı beni? Bu ıssız yerde?
“Boran!” diye sesimi yükselttim.
“Boran Ağa diyeceksin bana. Boran değil” diye tepki verdi.
Gözlerimi kırpıştırdım. “Aklını almaya gidiyoruz. Bak bakalım bir daha kaçmayı düşünebilecek misin”
Arabanın sert bir fren ile durmasıyla öne doğru savruldum, kemer dahi fayda etmemişti. “İn!” diye gürleyip kendisi indi hızla. Dağ, taş vardı, bir uçurumun kenarına gelmiştik. Korkuyordum.
“İn dedim sana!” diye arabanın önüne bir yumruk indirdi. Kemerimi titreyen parmaklarım ile çözüp indim.
“Gel” diye uçurumun kenarını gösterdi. Kendi hızlı adımlarla kenara gidip durdu, bende yavaş adımlarla yanına gittim. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı kestiremiyordum. Nasıl vazgeçirip gidecektim, zordu. Hemde çok zordu. Keşke biraz daha hızlı şekilde çıkıp gitseydim o evden de bu cehennemden de.
Gözlerim tekrar sulandı, ağlamayacağım desem de olmuyordu benden izinsiz akıyorlardı. Hayatımı mahvetmişlerdi.
“Berdel oldu Gülnihal...” diyip sustu, sesi bir tıkta olsa sakindi. Sakinleşmişti.
“Bir delilik yapıp kaçmaya çalıştın dua et anladım da tuttum seni, yoksa geberecektin” diye sinirlendi. “Sen geberip gitsen de birşey değişmeyecekti, o kan ağabeyinden dökülecekti. Ya da şuan kaçmış olsaydın da daha kötüsü olurdu”
Omuz kırdım. “Umrumda değil” diye burnumu çektim, aslında düşünmüyordum şuan düşünsem asla böyle bir cevap vermezdim. Ama bir şekilde Boran Ağa’ya yenilmiştim ya sadece terslemek ve inada bindirmek istiyordum. “Daha kötü ne olabilir. Ben seninle evlenmek istemiyorum”
“Berdel oldu, kafan basıyor değil mi? Sana sormadılar yani, oldu.”
“Evet gerizekalı değilim, berdel oldu Ağam” diye Ağam kelimesinin üstüne bastım.
Gözlerini sinirle kapatıp açan Boran, “benimle ters ters konuşma,” diye dişleri arasından tısladı, “akıllı uslu otur, ne benim adımı lekele ne de Turan aşiretinin adını. Karım oldun artık. Bak bana” diye çenemden tuttu, “o güzel aklından geçen şeyleri sil at. Haftasonuna iki gün var ona göre davran”
“Davranmayacağım. Senin istemediğin ne varsa yapacağım.” Diye bende öfkemi dışa vurdum sonunda. “İki gün sonra daha kötü şeyler yapacağım. Sana ne karılık yaparım ne de kadınlık. İstemiyorum”
Kasılan çenesi ile gözlerini kıstı, yüzümü inceledi, ciddi olup olmadığımı, onun dediği gibi dizimi kırıp sessizce oturmamı bekliyor olsa gerek durdu baktı bir kaç saniye. Anlamlandırmaya çalıştı. Yutkundum, “Evlensekte, senin koynuna asla girmeyeceğim”
“İki gün sonra o gerdek gecesinde altımda inim inim inletmezsem benim adımda Boran Turan değil. Bunu sen istedin Gül, bekle sen” diye çenemden geriye itti ve “Bin!” diye bağırdı.
“Bağırma duyuyorum” diye karşılık verdim. “Bin dedim” diye tekrar daha yüksek bağırdı. Gözlerimi devirip arabaya bindim. O da ardımdan bindi ve tekrar aynı hızla geriye çıkarak arabayı ana yola sürdü. Kemerimi bağlayıp kucağımda ki çantaya sıkı sıkı sarıldım.
Bu evlilik olacaksa bende onun burnundan ömür boyu getirecektim. Benim hayatım bittiyse onun ki de bitecekti. Bunun geri dönüşü yoktu bunu anlamıştım artık. Ama susup oturmak yerine ona hayatı cehennem edecektim. Korksam da susmayacaktım.