GÜLNİHAL ŞAHMERAN:
“Karımsın.” Diye bastırdı. “Berdel oldu, bitti her şey” dedikten sonra bir adım geri gitse de gözleri hâlâ üzerimdeydi.
“Değilim, resmi nikaha asla evet demeyeceğim.” Diye ortaya bir bomba attım.
Söylediğim cümleyi bir o duydu, davullar, zurnalar eşliğinde herkes zılgıt çekip eğlenmeye dönmüşlerdi bile. Yan bir bakış atan Boran Ağa “Sabrımı sınıyorsun sadece Gül. Ama sabrediyorum, inan kendimi zor tutsam da yarın ki gerdek gecemize dek sabredeceğim.” Diye ağzının içinden yalnızca benim duyabileceğim bir tonla ayar çekti.
Annem omuzlarıma düşen duvağı alıp ağlayarak sarıldı, bende ona sarıldım. Ama gözlerim hâla korkunç bakan mavi harelerdeydi. Geri çekilip “Ağlama daye (anne)” diye fısıldayarak eğilip elini öpüp alnıma koydum daha sonra da kayınvalidem sarılıp elini öptüm. Boran Ağa’da benim yaptığım gibi annemin ve annesinin elini öptü. Ve çekildi.
“Asla evet demeyeceğim, karın olmayı reddeden birini gerçekten koynuna mı alacaksın” diye bende ona yaklaşıp fısıldadım. Koyu mavi gözleri daha da karardı, yutkundum.
“Alacağım” dedi tekdüze bir sesle.
Yanımıza gelen misafirler ile ikimizde gözlerimizi birbirinden koparmak zorunda kaldık ve tebrikleri aldık. Boran bir süre sonra sıkılıp arkadaşlarıyla çıktı ve gitti. Bende sıkılmış ve çokça yorulmuştum. Ayaklarımın dermanı kesilmişti artık, bitmiyordu ama takı takan mı dersin, ayrı ayrı tebrik eden mi dersin gerçekten çoğaldıkça çoğalıyorlardı fazlaca. Annemler ve kayınvalidem bir çok tebriği alsa da bizzat, yetişilmiyordu. Benim bu durumu mu anlayan Berivan yengem yanıma gelip koluma girerek “Yeter bu kadar, canın çıktı ayakta durmaktan. Gel odana geçelim”
“Misafirler bitmiyor ki yenge” diye acıyla fısıldadım. “Bu misafir biter mi Gülnihal, daha yarın düğüne de ayrıca gelecek bir sürü aşiret var. Bu kadarı yeter geç uyu ben konuştum” diye gülümsedi Ahuşan yenge de. O da buradaydı. Berivan yengemin abisinin eşiydi. Ahuşan Lazen, Lazen aşiretinin görkemli gelinleriydi. Onlarda berdel olmuştu Kılıç Lazen ile ama şimdi birbirlerine deli gibi aşıklardı. Biz asla böyle olmayacaktık. Tüm ömrümüz boyunca didişip duracaktık, ben o adamı sevemezdim, o çabalamıyor ben de çabalayıp birşey yapamazdım. İmrendim. En azından berdel de olsa bir şekilde çabalamışlardı ve şimdi mutluydular.
Samimiyetle koluma giren Ahuşan ile yukarı odama çıktık. Berivan yengem de ardımızdan geldi ve kapıyı kapattı. Kızların yardımları ile ağır bindallıyı sonunda üzerimden çıkarıp atarak saçlarımda ki tokaları da zoraki çıkarıp kızlardan müsaade isteyip duşa girdim.
Uzun uzun duş alırken Boran şerefsizinin sözleri tekrar zihnimi tırmaladı.
“Asla evet demeyeceğim, karın olmayı reddeden birini gerçekten koynuna mı alacaksın”
“Alacağım”
Alacağım diyordu, ciddi ciddi o gece yaşanacak diyordu. Ben ne yapacaktım, sevmediğim adamın koynuna nasıl girecektim. Resmi nikaha hayır diyeceğim desem de kaale bile almamış, gerdek gecesini inatla vurgulamıştı.
Vücuduma akan sıcak suya tezat içim buz gibiydi tir tir titriyordum. Bora’nın ne yapacağını kestiremiyordum çünkü karanlık bir yanı vardı ve bunu da belli etmekten asla geri durmuyordu. Bile bile gözüme sokuyordu hatta.
Suyun altında ne kadar süre kaldı, ne kadar fazla düşünce kafamda döndü durdu bilmiyorum ama ayaklarımda artık derman kalmamıştı, ayakta duracak halim yoktu. Hem akşamın yorgunluğu hem de Boranın konuşması beni yormuştu. Daha fazla düşünmemeye kendime söz vererek çıktım ve bornozuma sarıldım. Saçlarımı da bir havluya sararak odama geçtim. Kızlar öylesine çıkarıp attığım bindallımı toparlayarak pencerenin önünde ki koltuğa koymuşlar ve yatağımın da örtüsünü açıp gitmişlerdi.
Dolabımdan bir iç çamaşırı ve pijama alarak giyindim. Zaten bir şey kalmamıştı, annem toparlayıp çeyizimle birlikte Turan konağına göndermişti. Sadece bir kaç parça kıyafet, iç çamaşırı ve günlük giydiğim pijamalarım vardı. Şu iki günde o kadar hızlı her şey olmuştu ki ben dahi yetişememiştim. Aşağıda sesler hâla vardı, umursamadım kapımı kilitleyerek ışığı kapatıp kendimi son kez yatağıma bırakarak battaniyemi kafama kadar çektim.
Sadece uyumak istiyordum ve her şeyin bir rüyadan ibaret olmasını.
*****
Odamın kapısının çalması ile zoraki kirpiklerimi birbirinden ayırdım, üst üste kapıma vurulup bağırıyorlardı. “Gül” diyen sesle yüzümü buruşturup yerimde doğrulup “Ne var?” Diye bağırdım. Sabah sabah ne vardı kapıya dayanmışlardı acaba.
“Misafirler geldi kahvaltıya” dendiğin de kaşlarımı çattım “kim?” Diye sordum. Daha güneş bile doğmamıştı, ne misafiri ne kahvaltısı.
“Erkek tarafı geldi, kahvaltı yapıp hazırlıklara yardım edecekler haydi kalk” diyen annem oldu, gözlerimi zoraki aralayıp gidip kapıyı açtım. Ciddi ciddi güneş bile doğmamıştı saat kaç olduğundan haberleri var mıydı bunların. Ne meraklıydılar gelin almaya.
“Keçemın hâlâ uyuyorsun…” diyen annem beni baştan aşağı süzdü. “Elini yüzünü yıka üstünü giyin.”
Odama giren Berivan yengem “Ben yardım ederim daye (anne) sen meraklanma” diye annemi gönderdi diğer kızlarla ve kapıyı kapattı. “Ay şiştim, bir bırakmadılar.” Diye yakındı. Gözlerimi devirip yatağıma bedenimi tekrar attım ve “saat kaç?” Diye sordum.
“Sabah dört buçuk. Birazdan gün doğar, ama erkek tarafı gelin almaya değil de kız kaçırmaya gelmiş gibiler daha gece birde gittiler iki saat geçmeden gelmişler yine, ne bu acele anlamıyorum”
Sıkıntılı bir şekilde soluk alıp verdim. Bu aceleci tavrı yapsa yapsa Boran Ağa yapmıştır eminim ailesini kendisi göndermişti tekrar bi kaçma girişiminde bulunmayayım diye. Gözlerimi sıkıca kapatıp bu anın durmasını istedim. Zaman akıyordu ve ben yalnızca sürükleniyordum. Nefesim boğazıma tıkandı.
Yengemin sesiyle gözlerimi açarak başımı çevirdim “İyi misin?” Diye sordu telaşlı bir halde, nasıl iyi olabilirdim ki?
Yalandan gülerek “Nasıl iyi olacağım ki? Bugünden sonra iyi olmak bana haram” dedim.
“Elimden keşke bir şey gelse. İnan düşünmeden yaparım ama berdelden kaçılmıyor, kaçarsan bitersin” diye gerçekleri yüzüme vurdu. Onlar bilmese de denemiştim en azından kaderime boyun eğmeyip kaçmayı denemiştim. Fakat Boran Ağa’nın ellerine düşüvermiştim. Keşke kaçmayı başarsaydım da bugünü görmeseydim.
Gelip yanıma elimi tuttu, ağladı ağlayacak bir halde “sevmeyi dene Gülnihal, ne kadar geri tepersen o kadar acı çekersin. En azından bu evliliği daha kabullenir kıl kendin için, yoksa ömür geçmez”
“Sevilecek bir adam değil o, manyak, psikopat, gözü kara bir adamı nasıl sevebilirim yenge. Ona karşı hissettiğim tek şey korku. Korkudan başka bir şey hissetmiyorum” diye gerçekleri dillendirdim.
Kafasını iki yana salladı, “Gülnihal yemin ederim Ahuşan yengem de sevmeyerek geldi, berdel oldu. Ama bak şimdi ondan mutlusu yok, belki senin de hayatın böyle olacak. Seveceksin, sevileceksin”
Anlamıyordu, anlamak istemiyordu. Ahuşan sevmese de Kılıç Lazen onu seviyordu, bunu sonradan öğrenmiştik. O sevdiği için Ahuşan için de kolay olmuştu her şey en azından karşısında psikopat bir adam olmamıştı.
Ne Boran Turan beni seviyordu ne de ben onu, nasıl onlar gibi olabilirdik ki. Birbirimize şans vermeyi bırak gördüğümüz yerde hakaretler savurup kavga ediyorduk sadece.
Birde bu gece gerdek meselesi vardı. Ben ondan nasıl kaçacaktım bilmiyordum.
“Polat ağabeyim nerede?”
Omuz kıran Berivan yengem “Bende bilmiyorum ki, dün akşamdan belli yok. Arıyorum da açmıyor” diye düşünceli bir halde durdu ve telefonuna baktı. “Merak ediyorum ben de artık”
“Utancından gelmek istemiyordur” diye cevapladım.
“Gülnihal!” Diye uyaran yengem ile “Ne? Her şey onun yüzünden olmadı mı? O şıllık Yaren’e bakmasaydı ben şimdi bu halde olmayacaktım”
“Hiçbir şey yapmadı Polat, Yaren kendi kendine laf çıkardı. Sonuca da ulaşamadı”
Hissettikçe güldüm “Hiçbir şeye ulaşamadı mı?”
“Gülnihal!”
“Ulaştı amacına yenge, bir şekilde huzuru bozdu. Bak halime” diyerek ellerimi iki yana açıp kendi bitmiş halimi gösterdim “beni resmen ölüme gönderiyorlar”
“Gülnihal lütfen yapma”
“Yenge kalbini kırmayayım lütfen çık dışarıya, hiçbirinizi görmek istemiyorum”
Kafasını salladı bir şey demeden çıktı. Artık kimseye müsamaha gösteremiyordum. Hayatım mahvolmuştu bir de konuşuyorlardı.
Berivan yengemin odadan çıkması ile banyoya geçip elimi yüzümü yıkayarak dağılan siyah saçlarımı toparladım. Yüzüm uyuyamadığımdan ve yorgunluktan çökmüş ve bembeyaz kesilmişti. Artık ayakta duracak ne takatim ne de gücüm vardı.
Banyodan zoraki çıkıp bana ayrılan kıyafetlere göz atarken odaya ne zaman geldiğini bilmediğim beyaz gelinliğe gözüm ilişti üstünde de siyah bir kağıt vardı. Kaşlarımı çatıp yatağın üstünde duran kağıdı alarak açtım. Siyah kağıdın üstüne beyaz kalemle yazılan yazılar gözümü almıştı. Her okuduğum cümleyle sinirden kaşlarım çatıldı.
Bu akşam Turan Aşiretinin gelini oluyorsun… Dün yaptığın akılsızlığı da unutmadım. Söylediğin o saçma sapan şeyleri de unutup benim karım olman için hazırlan.
Dalga geçiyorlardı benimle, hepsi el birliğiyle benimle resmen oyun oynuyorlardı. Elimde ki kağıdı sıkıca buruşturup odada gelişi güzel bir yere fırlattım. Boran’ın bu saçma isteği beni daha da köşeye sıkıştırıyor gibiydi. Nefes alamıyordum.
Bu evlilik er ya da geç gerçek olacaktı, ben de farkındaydım ama işte içimde ki ürperti geçmiyordu. Ben nasıl sevmediğim birinin koynuna girecektim. Zamanla sever miydim?
Muammaydı, sevmezdim. O sevilecek bir adam değildi.
Geçen gün gönderdiği kutu da öylece duruyordu. Gidip açtım, tahmin ettiğim gibi beyaz dantelli bir iç çamaşırı ve not,
Düğün gecesi bunları üzerinde göreceğim.
Utanmaz, ahlaksız.
Bedenim yanıyordu, onun böyle notları beni yakmıştı. Küçük bir göz süzdüm, açık seçik dantelli bir çamaşır takımıydı. Yüzüm kıpkırmızı kesildi, boynuma dek kızardığıma yemin edebilirdim. Hızla kapattım kutuyu. Kimse görsün istemiyordum. İsteyerek, severek evlenmiyordum sonuçta, bunlar şu an tamamen saçmalıktı ve Boran da bilerek yapıyordu, üstüme üstüme geliyordu resmen. Beni köşeye sıkıştırmıştı ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Elimi göğsüme batırıp derin derin nefes alıp verdim. İçimde anlandıramadığım bir sıkıntı vardı. Sanki bir şey olacaktı öyle hissediyordum. Yine de bastırdım bu düşüncemi tekrar çaldılar kapıyı, aç olmadığım dinleneceğimi söyleyip gönderdim ve biraz daha yatağımda uzanarak dinlenmeyi seçtim. Neyse ki ısrar etmemişlerdi.
****
Gözlerimi aralayıp kalktım, komodinin üzerine bıraktığım telefonumu alarak saate bir göz attım yedi buçuk olmuş avludan sesler daha da yükselmeye başlamıştı. Aşağıda bir kargaşa mevcuttu. Yattığım yerden zoraki kalkarak odamdan çıktım, heryerde bir koşuşturma mevcuttu. Yavaş adımlarla terasın ucuna gidip aşağıya baktım. Tıklım tıklım doluydu. Yanımdan geçen kızlardan birini durdurup “Kuaför geldi mi?” Diye sordum.
“He hanımım geldi, aşağıdadır seni bekler. Yorgunsun diye Berivan Hanım izin vermedi uyandırsınlar, müsaitsen söyleyeyim” dedi elleri önünde.
Kafamı salladım “söyleyin gelsinler” dedim yalnızca ‘söyleyin gelsinler de cehennemime hazırlanayım’ diye iç geçirdim. Kız yanımdan koşar adım gitti, bende tekrar odama geçtim. Ne kadar hızlı olursa o kadar hızlı kurtulurdum. Kaçsam da bir şey elde edemeyeceğimden artık biliyordum ve kabulleniyordum.
Saçlarımı özgürlüğüne kavuşturup makyaj masamın önüne oturdum ve kapım çaldı, ne kadar da hızlıydılar.
“Gelebilirsiniz” dedim. Yardımcı kız kuaför kadınları içeriye alıp bir şey isteyip istemediğimi de sorup çıktı. Boğazımdan bir şey geçirecek durumda değildim. İçim cayır cayır yanıyordu sadece.
“Aklınızda bir model var mı?” Diye maşayı fişe takan kadın bana sordu, “Yok istediğiniz gibi yapın, sadece sıkıca toplamayın yeter” diye uyardım. Başım ağrıyordu bir de gece yarısına dek gergin bir topuzla geçiremezdim günü.
“Peki” diyen kadın saçlarımı yapmaya başladı. Bir yandan da bir şeyler daha sordu “Makyajınızı nasıl istersiniz” dediğinde omuz kırıp “Hafif bir şeyler olsun. Ağır bir makyaj istemiyorum” dedim. Kadın bana tezat yüzünde ki gülümsemeyle “Tabi nasıl isterseniz, bu arada saç aksesuarı takmamı ister misiniz?” Diye tekrar bir soru daha yöneltti. “Yok kalsın” dedim ona da. “Duvağınız yok mu?” Dedi kadın hayret içinde, aynada ki yüzüne bakıp “bilmiyorum” diye omuz kırdım. Gelinliğe bile doğru düzgün bakmamıştım ki, nerden bileyim duvarın olup olmadığını.
“Ah tamam ben şimdi bakıyorum” diyerek gelinliğe baktı ve “burada saç aksesuarı da var” diye bana beyaz yüksek gelin tacını gösterdi. “Kullanmamı ister misiniz?”
“Kullanının” diye bıkkın bir tonla mırıldandım. Benim hevesle alıp yapmam gereken şeyleri birileri benim için seçmiş, beğenmiş ve göndermişti bende sadece kukla gibi evet demekle kalıyordum.
Kuaför büyük beyaz tacı da başıma sabitledikten sonra ucuna beyaz duvağımı takıp makyajıma geçti. Hafif bi makyaj istediğim için makyajımda hemen hemen on beş dakika içinde bitmişti.
“Gülnihal hanım aynada kendinize bakın, eksik bir şey varsa düzeltelim” diyen kadına başımı sallayıp aynada ki aksime baktım. Bu kesinlikle ben değildim, oldukça iddialı bir kadın vardı şu an karşımda. Dudaklarıma sürülen hafif ruju dudaklarıma yedirip “güzel” diye mırıldandım. Bu bile benim için fazlaydı.
“O halde gelinliğinizi giymenize yardımcı olayım” diye konuşan kadına başımı çevirip baktım. “Siz çıkın ben sizi çağıracağım” diyerek kadını gönderip ayağı kalktım. Gelinlikten önce iç çamaşırımı değiştirmem gerekiyordu. Dolaba baksam da sadece bir takım iç çamaşırı vardı onlarda siyahtı. Gelinliğin altına olmazdı. Annemler hepsini çeyizlerle birlikte Turan Konağına göndermişti. Alt dudağımı ısırıp boş boş gardıroba baktım, baktım, baktım. Ama elime hiçbir şey geçmedi. Tekrar dışarıya çıkıp kapının önünde duran kuaför kadına “annemi bir çağırır mısınız?” Diye rica ettim.
Kafasını sallayan kadın “Hemen çağırıyorum” diye hızla aşağıya koştur koştur gitti. Odama geçip yatağımın üzerine oturarak gelinliğime baktım uzun uzun. Boynu ve kolları tül ve işlemelerle kapalı, oldukça ağır bir gelinlikti. Parıl parıl parlıyordu sanki gelinlik değil de kefen giyiyormuş gibi hissetmemi engeller bir şekilde inatla gözümü alıyordu ışıltısı. Gelinlik hakkında hiç hayal kurmamış olsam da bu gelinliği muhtemelen ben de görünce direkt kendim için alırdım. Öyle ihtişamlı öyle güzeldi.
Odamın kapısının paldır küldür açılmasıyla parmaklarımı gelinliğin üzerinden çektim hızla, annem, Berivan yengem ve Ahuşan gelmişti.
“Çok güzel olmuşsun maşallah” diyen Ahuşan oldu, annem ve Berivan yengem de onu onayladı. “Ne oldu güzel kızım” diyen annem oldu.
“Dolapta ne var ne yok göndermişsiniz daye” dedim burnumdan soluyarak sanki o iç çamaşırların ne acelesi vardı. Sonrada gönderilirdi. “Çeyizlerle hepsini gönderdik sende tamam dedin” diyen anneme baktım. Sanki o zaman aklım başımdaydı da… Ne söyledilerse ben tamam diyordum biri de çıkıp dememişti ki hepsini göndermeyelim lazım olur dursun. Ama yok…
Ahuşan araya girip “Ne oldu ki? Eksik bir şey mi var?” Dediğinde ayağı kalkıp elimle yatağın üstünde duran gelinliği gösterirken konuştum. “Gelinliğin altına giyeceğim iç çamaşırım yok”
Gerçekten yoktu, yalan değildi.
Berivan yengem bu sefer araya girdi, “Boran Ağa göndermişti, gelinlikle birlikte iç çamaşırını da, gelmiş olması lazım.”
Boran Ağa, Boran Ağa her yerde karşıma çıkmak zorundaydı sanki. Dişlerimi sıkıp sakin kalmaya çabalayarak “ben onları giymem” dedim hızla reddederek. O Boran Ağa bana her istediğini yaptıramazdı. O Boran Turan’sa bende Gülnihal Şahmerdan’dım.
“Ne demek giymem!” Diye annem sert bir tonla bana karşılık vermişti, kızlar bir miktar geri çekilip sustular, gözlerimi devirip “giymem işte saçma sapan şeyler göndermiş,”
“Saçmalama keçemın o senin kocandır, bundan sonra sen onu memnun etmek için uğraşacaksın, o ne derse odur. Göndermiş ki giy diye, giy sen de. Ağandır, kocandır. Saygısızlık etme”
“Ne demek giy avucum kadar saçma şeyler, giymem ben.” Diye yutkundum, her şey üstüme üstüme geliyordu.
“Giyeceksin Gülnihal, kocan istemiş ki göndermiş. Yeter çocukluğu bırak, evlendin sen. Evli bir kadınsın artık, ne istiyorsun sen kocan başka bir fahişeye mi gitsin. Kadınlığını kullanarak elinde tutacaksın”
“Ne hali varsa görsün, ister gitsin ister otursun yanımda daye. Umrumda değil. Ben ona kadınlık yapmam.”
Saçımı avucuna dolayan annem hızla çekti, acıyla bir çığlık koyverdim. Yengem ve Ahuşan araya girmek istese de annem sert bir şekilde onları da geriye püskürttü ve “Yemin ederim beni zıvanadan çıkarıyorsun keçemın.. Bu zamana kadar sustum, arkanda oldum ne dediysen yaptık. Ama bundan sonra biz yokuz, gerçeklerle yüzleş, kocana şimdi hayır dersen yarın üzerine kuma getirir. Şimdi berdeli istemedin ama oldu yarın da bir bakmışsın kuma gelmiş. Berdelin sonu yok, bir an önce alış kocanı da kadınlığınla avucunun içine al istediğini yaptır”
Gözyaşlarım saçlarımın acısıyla aktı, derimden koparılıyordu sanki, “Daye…” diye tekrar yengem kolundan tutmak istese de “çekil geri…” diye ona da bağırdı. “Aklı başına gelecek ya da ben getireceğim. Biz Şahmeran Aşiretiyiz Gülnihal ona göre davranacaksın. Üstüne kuma getirtirsen ben sana yapacağımı biliyorum” diyerek geriye itti, yatağın üzerine düştüm.
“Ağlama kalk çabuk, kocanın istediğini giy ve in aşağı” diye hızla odadan çıkıp kapıyı gürültüyle vurdu. İlk defa annemin bu yüzüyle karşılaşmıştım hem onun şaşkınlığı hem de canımın acısı üzerime binmişti.