Herkesi odadan gönderip, ayna da dakikalardır dağılmış halime baktım. Bedenen değil ama ruhen bir ölüden farksızdım. Ölü gibiydim, ölüden bi farkım yoktu. Annem, babam, ağabeyim, dedem, nenem. Hiç kimse yoktu, her şey çok normalmiş gibi davranıyor bir ben anormal tepki veriyormuşum gibi bağırıp, çağırıp, çekip gidiyorlardı. Sorun bende miydi diye insanı düşüncelere hapsedebilirlerdi.
Hırsla kafamda ki tacı çekip aynaya fırlatarak acı içinde bağırdım, ayna fırlattığım taçla paramparça olmuştu. Yüksek çıkan sesle birlikte ayna parçaları önüme döküldü. Hırsımı, sinirimi alamamıştım makyaj masasının üstünde duran makyaj malzemelerini elimin tersiyle yere fırlatıp bağırdım.
Titreyen ellerimle iki elimi başıma yaslayıp gözlerimi kapatıp olduğum yere çöktüm. Herkes üstüme geliyordu, kimse beni anlamıyordu. Kader diyip geçiyorlardı ama o kaderi kendileri çizmişti bana. Ben istememiştim. Ne evlenmeyi, ne de kaderime boyun eğmeyi ben kabul etmemiştim.
Odamın kapısı kuaför kadın tarafından açıldı, buğulu gözlerimi kaldırıp öfkeyle “çıkın dışarı” diye bağırdım.
“Ama, anneniz?” diye mırıldandı.
“Çık dedim!” diye tekrar bağırdım. Hemen kapıyı kapatıp çıktı. Sinirden, öfkeden elim ayağım titriyordu. Ben bu hayatı hak etmemiştim.
Burnumu çekip, ayağa kalktım, başka çarem var mıydı?
Hayır!
Hiç olmamıştı ki başka şansım zaten.
Bana bir seçenek hiç verilmemişti, yapacaksın Gülnihal, edeceksin Gülnihal, okumayacaksın Gülnihal, evde oturacaksın Gülnihal, evleneceksin Gülnihal, kocanın istediklerini yerine getirip kadınlık yapacaksın Gülnihal.
Bana söz hakkı yoktu. Ne yapılması gerekiyorsa onlar karar verip bana söylüyorlardı. Bu kadardı.
Dağılmış makyajımı tenimi kazırcasına silip gidip elimi yüzümü yıkadım ve kadını çağırdım. İçeriye gelen kadın hiç bir şey söylemeden tekrar makyajımı yapıp, Saçlarımı düzeltti. O sırada da yardımcı gelip dağılan ortalığı ve kırılan aynaları toparladı ve çıktı.
“Bitti mi?” dedim bıkkınca.
Tacımı düzelten kadın hızla ellerini çekerek “Bitti çok güzel oldunuz, tekrar hayırlı olsun, bir ömür mutluluklar” diyerek alalacele eşyalarını toparlayarak çıktı, gitti. Gözlerimi devirdim, mutluluklarmış. Herkesin ağzında bir mutluluklar lafı beni iyice çileden çıkarıyordu. Neyin mutluluğu. O psikopatla olan evliliğin neyinden mutluluk bekliyorlardı.
Kalkıp o iğrenç iç çamaşırlarını giyinerek gelinliğimi üzerime geçirdim ve Ahunazı çağırarak iplerini bağlaması için yardım istedim. Ahunaz gelinliği giymeme yardım ettikten sonra “Gülnihal” dire mırıldandı. Konuşup konuşmamak arasında gitgel yaşıyordu.
“Efendim” dedim.
“Biliyorum çok kızgınsın, kırgınsın. Bu yaşadıklarını bende yaşadım seni şuan en iyi ben anlıyorum.” Diyerek eliyle kendini gösterdi. “İlk zamanlar evlilik bana cehennem gibi geliyordu. Hatta kendimi öldürmek istedim. Çok zor dönemler yaşadım. Evlenmeden önce dini nikahım vardı üstüne bir de” dediğinde başımı sallayıp onayladım.
Bu dini nikah olayı onun sonu gibi bir şeydi ama o bir şekilde ayakta durmuştu, yıkılmamıştı. Ya ben... Ben ise şimdiden yere çökmüş, gittikçe dibe batıyordum.
“Ama sen şanslısın en azından sana başka gözle bakan, ithamlarda bulunan birileri yok. Ben çok çektim Gülnihal, inan her gün ölüyordum sanki...” diye iç çekti, durdu bir süre ve devam etti “biliyorum sen de bir çok acı çekeceksin, her gün ölmek isteyeceksin belki de, ama bir ortak yol bulmaya çalış, ömür böyle geçmiyor. Ben aylarca sadece kendime çektirmişim bunu fark ettim. Bir adım at ve bekle emin ol o da gelecek. Eninde sonunda gelecek”
Kafamı salladım “İnan artık bir şey bilmiyorum Ahunaz, ne yapacağımı bilmiyorum. Sıkıştım kaldım sanki. O beni böyle sıkıştırdıkça ben daha da sinirleniyorum, resmi nikaha evet demeyeceğim dedim ama Boran’ın umrunda bile değil” diye yakındım. Sonunda ipleri sıkıca bağlayan Ahunaz karşıma geçip ellerimi tuttu sıkıca, “Anlamadım, gerçekten hayır mı diyeceksin?” dedi şaşkınlıkla.
Kafam karışıktı benimde, bende bilmiyordum ki, “Bilmiyorum, öylesine söyledim ama herhalde gerçekten hayır diyeceğim”
“Bunu yapma bence, tamam burnundan getir, istediklerini yapma ama bu nikah meselesi yüzünden aşiretler iyice birbirine girer Gülnihal. Bu çocuk oyuncağı değil” diye ciddiyete büründü. “Ama istemiyorum Ahunaz. Ne taraftan bakarsam bakayım olmuyor, olduramıyorum. Nefes alamıyorum sanki, sevmediğim adamla bu gece birlikte olacağım, deliriyorum” diye burnumu çekip gözlerimi yukarıya kaldırdım. Derin derin soluklandım, tekrar tekrar ağlamak istemiyordum.
“Sen istemiyorum dersen bekler Boran Ağa” dedi.
Umutsuzca kafamı salladım, “Beklemez, o adam asla beklemez. Berdel lafı oldu olalı aynı şeyleri tekrar ediyor. Sence bu gece durur mu? Asla”
Ellerimi sıkıca tuttu, dudak büktü. “İnan ne diyeceğimi bilmiyorum. Sen yine de konuş Gülnihal, belki şimdi böyle davranıyor ama akşam öyle olmaz”
Beni teselli etmeye çalışıyordu ama olmuyordu. İkimizde biliyorduk ki bu şehirde beklemek diye bir şey yoktu. Hele bir de berdel olunduysa.
Odamın kapısının çalmadan hışımla açılmasıyla sustum ve telaşla Berivan yengemin gelişini seyrettim.
“Ne oluyor?” dedi Ahunaz ayaklanarak.
“Ne olmuyor ki, ortalık karıştı. Yangın yeri resmen” dedi nefes nefese.
“Ay ne oldu söylesene. Birine birşey mi oldu?”
“Hiç sorma aşağısı curcuruna oldu. Herkes bir yerde bir şey konşuyor” demesiyle kaşlarımı çattım “Ne konuşuyorlar ne oldu?” diye sordum merakla.
“Ne konuşacaklar Gülnihal, Polat ortalığı karıştırdı. Evlensenizde burada kalacak Gülnihal diyor”
“Ne?”
“Ne?”
Diye Ahunaz ve ben aynı anda tepki verdik. “Ne saçmalıyorsun abim ölmek mi istiyor? Berdel oldu bundan sonra niye gidip karıştırıyor” diye yakındım. Zaten benim başımı yakmışlardı, niye şimdi böyle bir şey yaparak iyice berbat ediyordu. Yapacaksaydı en baştan yapsaydı. Şimdi değil, çok geç kalmıştı.
“Ağalar ne diyor. Berdel oldu, böyle bir şey ne duyuldu ne görüldü. Olmaz ki” dedi Ahunaz. “Evlendi artık Gülnihal, nasıl burada kalabilir ki, başta Turan aşireti bunu kabul etmez”
“Aynen, Boran ne diye beni burada bırakacak ki” dedim.
“Karşılıklı kız alıp vermek değil ya, gidip konuşmuş, toplamış ağaları...” diye kısa bir es verip devam etti, “kardeşim, tanımadan, alışmadan bu evden çıkarmam demiş. Bir çoğu da kabul etmiş”
“Eee...” dedim kalbim beynimde atıyordu sanki, abimin abilik yapacağı şimdi aklına gelmişti sanki. Boran Turan’a kafamı tutulurdu. Aklını yemişti bu adam.
“Eeeesi kabul etmişler işte Gülnihal. Bir ay sonra Turan konağına gider demişler. Şimdi ortalık alev, ateş. Herkes birbirine çemkirip, bağırıyor.”
Yatağa bedenini koyan Berivan derin derin soludu. Benim aklıma takılan tek kişi vardı. O da Boran’dı. O ne demişti. Neredeydi. Ne olacaktı.
Boran kaçma girişimimden dolayı bir daha beni burada bırakmazdı. Zaten bunu da kaç kez açık açık söylemişti. Acele etmesi, düğün gününü erkene alması bundan sebepti. Şimdi bu karara ne yapacaktı aklım hayalim almıyordu. Delirecekti. Bundan en çok zararı da yine ben alacaktım. Bana çektirecekti her şeyi, hiç acımadan.
“Aklını yitirmiş, düğün günün de yapılacak şey değil yenge. Sen nasıl anlayıpta durdurmazsın. Turan aşireti susar mı sanıyorsun. Susmazlar, böyle bir şey ne duyuldu ne görüldü, nerede görülmüş koca aşirete gelin giden kızın baba evinde bir ay kaldığı.”
“Ben de anlamadım Gülnihal, kaç gündür eve gelmiyor zaten sen de biliyorsun. Anlamadım ben de, aşağısı kıyamet”
Keşke sadece kıyamet olsa.
Kapı bu sefer annem tarafından bir hışımla açıldı, telaşla girdi aynı yengem gibi. “Bittik biz bittik. Boran geldi, öldürecek Polat’ı”
“Daye (anne) bir sakin ol. Buluruz bir yolunu” dedim sıkıntıyla, nasıl bir yol bulacaktım ben de bilmiyordum ya.
“Ne yolu ne yolu keçemın (kızım) adam elinde silah daldı içeri, karımı vereceksiniz diyip duruyor” diyerek ellerini dizlerine vurup durdu “Sakin ol” dedim. Kendi derdimden çok başka dertler de eklenmişti.
“Nasıl sakin olayım biri birini vuracak kesin. Kan çıkacak kan” diyerek bağırdı. Bu bağırması eminim tüm konakta yankı bulmuştur. “Bitti.” Dedi çaresizlikle “Orta yolu bulalım derken ölüme gidecek” diyerek yakındı.
Olaylar git gide sarpa sarıyordu. Ne abim duracaktı ne de Boran. İkisi de geri çekilecek adamlar değildi çünkü. “Ben bakayım” diyerek kapıya doğru ilerlememle karşımda Ahunaz durdu “Saçmalama aşağıya inemezsin” diyerek durdu önümde, kısık bir sesle yalnızca Ahunaz’ın beni duyacağı bir şekilde “Mecburum” dedim. Birinin bu savaşı durdurması gerekiyordu. Ve ben bunu yapmazsam başka hiç kimse buna cesaret edemezdi biliyordum.
“Araya girersen daha kötü olur” diye uyarsa da omuz kırdım. Denemekten başka çarem yoktu. “Gitmem lazım” dedim yineleyerek “Çekil gideyim”
Hayır anlamında başını iki yana salladığın da “Lütfen dur” diye eliyle dur işareti yaptı. “Ahunaz” diye adını baskıladım “Anneme bak sen, tansiyonu çıkacak” diyerek arkamda ağlayan annemi elimle gösterdim “Siz onunla ilgilenin ben halledeceğim”
“Dur ben Kılıç’la konuşayım. O bir yolunu yordamı bulur” diye yineledi.
“Bulur bulur da ne Boran durur ne ağabeyim. İnan gördükleri yerde yine birbirilerine saldırırlar” dedim. Gerçekler buydu. “Yine silahlarını doğrulturlar, hem böyle bir şeyi ağabeyim nereden çıkardı anlamıyorum ki, durdu durdu durdu düğünde mi buldu böyle şey. Olacak şey mi Ahunaz”
“Olacak şey değil zaten, bunu bırak Turan aşiretini, hiçbir aşiret kabul etmez. Nikahı kıyılan gelin baba evinde ne diye durur ki,”
“Ne yapacaz keçemın” diyen annem ile derin nefes aldım, daha yarım saat önce ben ölüyorum evlenmem dediğim de saçlarımı yolup evleneceksin diyen kadın şimdi oğlu için ağıt yakıyordu. İçim acıyor muydu hem de fazlasıyla ama artık nefret ediyordum, nefret etmek istiyordum. Midem almıyordu böyle bir acımasızlığı, ikimizde onun evladıydık ama en çok ona değer veriliyor, en çok o düşünülüyordu.
“Hiçbir şey, ben konuşacağım Boran Ağa’yla gerisi de aşirete kalmış” diye baskıladım. Benim evlenmemi de aşiret istememiş miydi? Şimdi de onlar karar vermişti bana laf düşmezdi. Tekrar Ahunaz’a dönüp rica da bulundum “Boran’ı yukarı çıkar ne yap et yuları çıkar, başka çare yok. O adam birinin kafasına sıkar” diye ciddiyetimle konuştum. Kafa sallayan Ahunaz “Tamam avluda bekle, ben halledeceğim” diye çıktı gitti, ben de son kez annem ve Berivan yengeme bakıp odamdan çıktım.
Bir üst kata çıkarak terasta bir sağa gittim bir sola, bu sıcak hava da tenim buz gibiydi. Bedenim tir tir titriyordu. Korkuyordum ama neyden? Ben neyden korktuğumu bile bilmiyordum ama korkum hat safadaydı.
Aşağıya bakmaya korkuyordum, sesler terasa bile geliyordu. Bağırtırlar, yüksek sesle konuşan adamlar bir yanda, diğer yanda da kadınların sesiydi. Kim ne konuşuyordu net şekilde duyulmasa da sesler gittikçe yükseliyordu.
Ellerimi birbirine sürtüp merdivenlere baktım. Boran gelecek miydi?
Arkamı dönerek aşağıya bakan tarafa doğru ilerledim. Korkuma yenik düşmeyerek aşağıya baktım, gerçekten de herkes bir yerde birbiriyle bağırarak konuşuyordu buna konuşmak denmezdi tabi. Gözlerim önce abimi aradı, yoktu. Avluda değildi. Ardında da o buz gibi olan gözleri aradım Boran Ağa… o da yoktu. İkisinin de avluda olmayışı beni daha da tedirgin etti. Ödüm kopuyordu, neyden korkuyordum onu da bilmiyordum ya. Kaç gündür evlenmem diyen ben şimdi fırsat gelse de yerimden kıpırdayamaz olmuş yine kendimi feda ederek olsun bitsin derdindeydim. Yeter ki ağabeyime bir zarar gelmesin derdindeydim.
“Gülnihal” diyen o buz gibi sesle bedenim buz kesti, günler sonra o ses yine kulaklarıma dolmuştu ama bu sefer haddinden fazla öfkeli ve sinirli bir halde.
Bedenimi döndürerek damatlıkla karşımda duran heybetli bedenine baktım, o da birkaç saniye gelinlikli halime baktı, baktı, baktı en sonun da gözlerini benden çekerek tekrar o burnundan soluyan tavrına döndü.
“Gülnihal” diye ismimi tekrarladı. “O Polat’a sen yaptırdın değil mi?” Diyerek büyük adımlarla saniyeler içinde dibimde bittiğin de ne olduğunu bile anlamamıştım “Ne?” Diyerek ani bir tepki verip kendimi geriye çeksem de kaçacak yerim yoktu. Boran açtığım o arayı tekrar kapatarak yüzünü yüzüme eğip “Sen söyledin” diye yineledi “Neyi ben söyledim” dedim.
Hiçbir şey anlamamıştım.
“Boran’la evlenmem dedin o da bunu öne sürdü. Beni bu şekilde durduracağını mı sanıyorsun sen Gülnihal.”
Hayır anlamında başımı salladım. Biliyordum Boran Ağa durmazdı, durdurulması da mümkün değildi zaten. Ama inanmadı, inanmadığı o mavi gözlerinden bile apaçık belliydi, ama ben yapmamıştım.
“İnan artık ne olacağı umrumda değil, evet istemiyorum, hiçbir zaman da istemeyeceğim ama ağabeyimle asla konuşmadım” dedim, beni yalancılıkla suçlayamazdı ister inansın ister inanmasın, ben gerçeği dillendirir çekilirdim. “Konuştun” diye diretti.
Gözlerimi devirdim “Konuşmadım”
“Konuşmadıysan ne bu cürret”
“Konuşmadım Boran Ağa, abim kendine gitmiş yapmış etmiş. Hiçbir şeyden haberim yok, olsa da zaten benim konuşmamın hiç kimse de bir hükmü yok yani ne dersem diyeyim kimsenin umrunda değilim”
“Ne?” Dedi kaşlarını hayretle havalandırarak, “Hiç…” diye bir es verip devam ettim “ağabeyime bir şey yapma, evlenmek istiyorsun berdel oldu, tamam evlenelim. Zaten bundan sonra hayır desem de bir şey olmayacak. Kan dökme, eğer ağabeyime bir şey olursa ben de hiç düşünmeden o kurşunla senin kafana sıkarım”
Gözleri kısıldı, yanakları içe çöktü o koyu mavi gözleri daha da karardı sanki, bu halinden ürkmedim değil ama baş da eğmedim, dik durdum. “Cesaretini sevsinler”
Yutkundu, “Aşağıya iniyoruz şimdi, resmî nikahı kıyıyoruz sonra da bir ay burada kalıyorsun” dedi, söyledikleri ile şaşırdım kaldım, bir ay boyunca baba evimde kalmama müsaade mi ediyordu yani, o zaman bu kadar tantanayı niye çıkarmıştı, silahla evimizi basıp karımı verin diye niye dayanmıştı kapıya.
“Bir ay Gül, bir gün…” diye dibime girdi, burun buruna kaldık, gözlerimi kırpıştırdım. “Bir gün bile fazlası yok. Tam bir ay sonra gelip seni alacağım”
“Nasıl yani?” Diye mırıl mırıl mırıldandım.
“Nasılı yok, adı alışmakmış ama alışmak falan yok. Bir ay İstanbul’a gideceğim, döndüğüm gün de seni alıp konağa geçeceğim.”
“Ne İstanbul’u?” Diye kaşlarımı kaldırdım. İçim ürperdi. Bizim buralarda İstanbul deyince herkes altında bir şey arıyordu, şimdi bana nikah kıyıp İstanbul’a mı gidecekti, aklınca bana bu cezayı mı kesecekti yani, herkes ardımdan konuşup duracaktı. Yeni evli adam İstanbul’a gitti diyeceklerdi.
Karısını bırakıp İstanbul da başkasına gitti… Beynimde daha bunun gibi bir sürü senaryo canlandı ve hepsinin başrolünde de Boran vardı.
“İstanbul da kalacağım” diye gözlerimin içine derince baktı. “Orda ne yapacaksın?” Diye sordum. Ne kadar sormak istemesem de yenik düşmüştüm. Alt dudağımı dişlerimle ısırıp ondan gelecek cevabı bekledim bir süre. O ise sustu.
“Ne yani…” diyerek kendime engel olamayarak sinirli bir kahkaha attım “Başka bir kadın mı var?”