5. BÖLÜM

1123 Kelimeler
Hira gerilemişti, “Ne var gecenin bu saatinde?” dedi sert bir ses tonuyla. “Sohbet etmek için aramadım merak etme, yarın saat sekizde hazır ol işlemler için, alacağım seni.” “Ben gelmeden olmuyor mu bu işler?” “Zorlama beni hazır ol dedim sana.” dedikten sonra hazır ol  deyip telefonu suratına kapattı. "Ben sana sorarım telefonu yüzüme kapatmanın cezasını." dedi sesli sesli ve telefonu eline alıp önce Mircan Ağa diye kaydetti, ardından aradı ama açan olmadı... Bir daha aradı. Sonra bir daha. Ve yine aradı ama yine açan olmadı. Deli gibi burnundan soluyordu. Iç sesi, 'Sabah nasılsa görüşeceğiz ağa bozuntusu, pislik seninle buluşmayı iple çekeceğim aklıma gelseydi asla inanmazdım ama dur sen dur bunlar iyi günlerin.’ diye söylenen iç sesine göz kırptı. Mircan’a olan sinirinden sabahı zor etmişti. Uyanıp uyanıp küfürler etti. Sabah yediydi kalktığında. Önce duşa girdi, ardından dolabın başında ne giyeceğine karar vermeye çalıştı. Güzel olmalıyım diye düşündü. Ne zaman görse Mircan Ağa  jilet gibi geziyordu. Bu onun için değil kendi için giyindiği düşüncesine kapılmasına sebep olmuştu. Yani o gece kendini göstermek için giyinmemişti. Dizlerinin hafif üstünde kont bir etek, aslında şeytan; salonda giydiği minilerden giy diyordu ama neyse, üzerine pembe bir büstiyer, onun üzerine sadece görünmelik şifon salaş bir gömlek giyip önünü ilikledi., Uyumlu dolgu topuk ayakkabılarını giydiğinde  saat sekize beş vardı. Aşağıya indi. Evdekiler çoktan kahvaltılarını yapmışlardı. Yavaş hareket etmeye özen göstererek kapıdan dışarı çıktı. Mircan Ağa çoktan gelmişti. Selam vermeden bindi arabaya, ilk konuşan Mircan Ağa oldu “Üç dakika geciktin."  “Bilseydim biraz daha gecikirdim.” dedi onu daha fazla bekletme isteğini dile getirerek. “O zaman belediyeye kendin gelirdin, zaten yine giyinmeyi unutup çıkmışsın.” “Bu benim her zaman ki giyinişim. Sana soracak değilim nasıl giyineceğimi.” “Giy giy nasılsa Mardin'de giyemeyeceksin.” diye ağzının kenarıyla konuştu  Mircan Ağa. “Nereden biliyorsun giyemeyeceğimi?” “Hele bir giy de görelim." “Giydiğimde görürsün.” dedi ama söylememeyi tercih ederdi. Mircan ani  bir frenle durup, arabayı sağa çekti. Sinirle solumaya başladı. “Benim topraklarım senin bu yaşadığın yerlerdeki gibi yumuşak değildir, aksine serttir suyla beslenmez kanla beslenir.” dedi. Bunu neden dedi bilmiyordu ama bu oyun hoşuna gitmişti. “Öldüreceksin yani beni?” “Ölmen kurtuluş olur.” dedi, diğer bütün ihtimallerden daha iyi  olduğuna ikna etmek ister gibiydi. “Sana şunu söyleyim; senin kanlı topraklarından da senden de korkmuyorum...” demesiyle  Mircan Ağa sağ eliyle sıkıca çenesini  kavradı. Hira altta kalacak değildi, sağ elini Mircan'ın ensesine getirip tüm gücüyle sıkmaya başladı. “İndir o elini aşağıya!” dedi Mircan Ağa. “Ne oldu ağam canın mı acıdı?” diye sordu sahte merakla. “Sen nasıl buna cesaret edersin?”   Miran Ağa yaptığına gerçekten şaşırmıştı. Ama hoşuna da gitmişti. Hira, “Sen nasıl buna cesaret edersin?" dedi Mircan Ağa'nın taklidini yaparak. Mircan, “Benimle iyi geçinmezsen canın yanar.” dedi ve çenesini bıraktı. Hira ise, “Sen de benimle iyi geçin.” dedi ve elini  ensesinden çekti. Hira ise inadına  bluzu çıkarıp arkaya koydu ve bacak bacak üstüne attı. Üste gelen bacağı onun tarafındaydı ve bunu bilerek yapmıştı. Sinir olmasından zevk alıyordu. Belediyeye geldiğinde “Sen otur!” diyerek sadece kendisi indi Mircan Ağa. Çok vakit geçmeden geri döndü. Elindeki evrakları arabanın arkasına koyup, tahlil yapacakları  yere doğru ilerlediler. Tahlil işlemleri yapıldıktan sonra üçte alacaklarını  söylediler ve üçe kadar bayağı vakit vardı, Hira'nın karnı da deli gibi acıkmıştı. Bir yolunu bulup başımdan üçe kadar defetsem şu adamı da yemek yesem diye düşünürken Mircan Ağa  arabayı durdurdu ve indi. Yan tarafın kapısı açılmayınca karşı tarafa geçip,  kapıyı hızla açarak, "Ne bekliyorsun insene!” dedi. Arabadan indikten sonra butik mağazanın içine doğru yöneldiklerinde aklından geçenleri anlamıştı. Ama asla bu üzerindekileri  çıkartmaya niyeti yoktu. İçeri girdiklerinde inadına oturmuştu. Hiçbir şeye bakmamıştı ama bunu onun yerine  Mircan Ağa yapmaya başlamıştı. Gözlerine her zaman uyum sağladığını  düşündüğü  manset kol bir elbise tutuyordu elinde Mircan Ağa. Kasaya doğru ilerleyip, sanki kendisine alışveriş yapıyormuş edasıyla işlemini yaptı. Ardından kibarca kolundan  tutup kabinlere doğru getirdi. Ve elbiseyi atarak göğsüne yapıştırdı. “Hemen giyinip çıkıyorsun!” “Ben bunu giyinmem.” “Giyeceksin ve bir daha üzerinde böyle bir şeyler görmeyeceğim.” dedi inatla Mircan Ağa. Hira, “Daha çok göreceksin.” dedi aynı inatla. “Eğer bu evlilik normal bir evlilik olsaydı, ‘sakla her birini birer gece giyersin.’ derdim ama o şansında yok.” dedi. Hira yaşadığı şaşkınlıktan dolayı cevap veremedi. Demek hoşuna gidiyor ve bunun için giyinmesini istemiyordu ama o da Hira'ysa bu dava böyle kapanmazdı. Mircan Ağa hâlâ kabinin kapısından içeri bakıyordu, Hira dayanamayarak sitemle "Çıkarsan giyineceğim!” dedi. Mircan çıkınca da beklesin diye yavaş yavaş giyindi. Çıktığında kasadaki ve mağazadaki kızlar Mircan'ı inceliyordu ve Hira'ya da alay eder gibi bakıyorlardı, resmen küçümsemişlerdi onu. Mircan'ın üzerimde kurduğu baskıdan dolayı ona acıyarak bakmışlardı. Ama Hira'nın altta kalmaya niyeti yoktu. Sesini neşelendirerek, "Tamam iddiayı kazandın sevgilim şimdi bu kıyafetin altına uyumlu ayakkabıyı seç eğer onu da uydurursan bu akşam yemekler benden." dedi. Aynı anda kızların yüzlerinin ifadesi değişmişti. Böylelikle onlara iyi bir ders oldu, kafalarındaki pasif kız düşüncesinden kıza bak ne kadar ince bir erkek bulmuş düşüncesine geçmişlerdi. Tabi bir de ona böyle yumuşak davrandığı için ve neden böyle dediğine anlam veremeyen Mircan ağa vardı. Onun ne diyeceğini sabırsızlıkla bekliyordu. İnsallah onu bozmazdı. "Benim güzel karım ister de ben ona ayakkabı beğenmez miyim hiç," diyerek bu kez Hira'yı bile şaşırttı ve kızlar da artık önüne döndü. Ayakkabı almak için bir iki mağaza öteye yürürlerken Mircan, "Neydi o içeride oynadığın oyun?" diye sordu. "Ne yani, o sümsük kızların kıza bak nasıl da adamın karşısında ezik ve dediğini yapıyor pozisyonuna mı düşseydim, sen de iyi kıvırdın ama," diyerek güldü ama Mircan hiç cevap vermedi sadece, "La havle." çektiğini kesik kesik duydu. Ayakkabıcıya geldiklerinde Mircan, gerçekten uyumlu bir ayakkabıyı seçip getirdi bu işten anladığı kesindi, hira ona takılmadan edemedi. "Çok kadın giydirdin herhalde, iyi anlıyorsun bu işten." "Yok ben genelde çıkartma kısmıyla ilgilendim," diyerek Hira'yı resmen şoke etti ve o dakikadan sonra bu konuyla ilgili hiçbir şey konuşmadı. *** Saat üçe gelirken hastaneden sonuçları aldılar ve ardından tekrar belediyeye gittiler, son imzaları da atarken nikah gününü de almış oldular. Mircan ağa evrak paralarını öderken Hira da kapının önüne çıktı, çok geçmeden o da çıkıyordu ama Hira'nın gözü arabasından inmiş üzerine doğru yaklaşan Taha'ya kaydı, Hira'yı burada görmenin şaşkınlığı ve mutluluğuyla yanına geldiğinde kollarını açıp sarılmadan yanaklarından öptü ve konuşmaya başladı. "Kaç günlerdir seni göremiyorum, çıldıracaktım az daha," deyip tekrar sarıldı ve o an Mircan ağayla göz göze geldiler, Mircan'ın gözlerindeki kıvılcımlar kırmızıya koşan boğanınkiler gibiydi. Hira Taha'yı kendinden uzaklaştırıp, "Ne işin var burada Taha?" diye sordu. Zorla gülmeye çalışıyordu. "Yeni mağazanın ruhsat işlemleri vardı onun için geldim ama bir gün buraya birlikte nikah işlemlerimiz için geleceğiz canım..." Mircan Ağa Taha'nın bu son sözlerinden sonra sıkmış olduğu yumruğu gevşetip Taha'nın üzerine yürümeye başladı...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE