Mircan Taha'nın Hira'yı ahtapot gibi saran kollarından tutarak uzaklaştırdı, bunun üzerine Taha yumruk atmak istedi ama Mircan yumruğunu havada yakaladı.
Olay çıkmasın diye Mircan onu sadece uzak tutmaya çalışıyordu ama Taha'nın pes etmeye niyeti yoktu, Hira'yı Mircan'dan korumak istercesine kolundan tutup arkasına çekti.
Mircan böyle yaptığı için kendine kızsa da bugünden sonra bu kadın onun soyadını taşımaya adım atmıştı öyle el alemin adamına sarılmasını asla kabul edemezdi bunun için sesini yükselterek "Hira yanıma gel." dedi.
Taha, "Bana kafanı gözünü patlattırma adam sen kimsin de Hira'ya emir veriyorsun?" diyerek hayatının en büyük hatasını yaptı.
Mircan hiç fırsat vermeden direk sıkı bir kafa çaktı Taha'ya bunun etkisiyle Taha yere düştü, Hira Taha'nın kana bulaşmış burnunu görünce, "İyi misin?" diyerek yanına eğildi.
Hira'nın eğilmesiyle Mircan onu kolundan tutup Taha'nın yanından çekti ve arabaya doğru sürüklemeye başladı, Hira'nın öyle sürüklenerek yanından çekilmesine sinir olan Taha, "Bunu hesabını vereceksin pislik herif, Hira arayacağım bir tanem." diye bağırdı.
Arabaya bindiklerinde Mircan burnundan soluyordu "Seni şimdi bir kez uyaracağım Hira Maranl bu adam ya da herhangi bir adam senin bir metre yakınına bile yanaşırsa bunun hesabını çok fena ödersin." diyerek bağırdı.
"Ben şu an hâlâ bir Karadağlıyım bana karışamazsın."
"Çok değil iki hafta sonra bir Maran olacaksın."
"Emin ol bunun için heyecandan çıldırıyorum, şunu unutma sadece defter üzerinde kocam olacaksın, bu yüzden karışamazsın."
"Kim o herif?"
"Sen ve o iğrenç töreleriniz olmasaydı onunla evleniyor olacaktım şimdi."
"Bana bak kimse kim artık onu görmeyeceksin, bu eğer duyulursa senin için hiç iyi olmaz."
"Ne olur töreleriniz hakkımda hüküm mü verir, öldürürler mi beni?"
"Onların eline bırakmam seni, benim adıma yakışır şekilde yaşamazsan sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın."
"Senden nefret ediyorum."
"Sevmeni istemiyorum zaten, hareketlerine dikkat et yeter, benim de seni sevdiğim söylenemez."
"Durdur arabayı." dedi Hira fakat Mircan duymazlıktan geldi, Hira birkaç kez daha tekrarladı fakat Mircan durmadı.
Hira bunun üzerine kafasını çevirip arkaya baktı boş olduğunu da görünce sert bir şekilde el frenini çekti ve araba acı bir frenle durdu. Dururken de diğer yöne doğru döndü.
Mircan neye uğradığını şaşırmıştı, Hira araba durunca kapıyı açıp indi tekrar kapamadan "Seninle olmak zorunda olduğum için kendimden de nefret ediyorum." dedi ve kapadı ardından karşıya geçip ters istikamete giden bir taksiye bindi.
*******
Mircan arabanın içinde hayret içerisinde beklerken yüksek sesle, "Vay deli!" diye söylendi. Arabanın ani duruşundan sonra ancak kendine geliyordu ve artık korkmaya başlamıştı, en az kendisi kadar deli bir kadın vardı karşısında ve Mircan bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu.
Hira bir şeyin farkında değildi, sanki Mircan da bu işin meraklısıymış gibi davranıyordu ona ama Mircan da bu evliliğe mecbur kalmıştı. Namus namustu ve kesinlikle öyle davranmak zorundaydı, demek bu kadar çok seviyordu o adamı. Mircan gerildi, bir insanın kalbinden vurulmasının ne demek olduğunu çok iyi biliyordu ve bunun için hissizleşiyordu. Kendisi de bir kez gerçekten âşık olmuştu. Hâlâ bile onu unutup unutmadığına emin değildi.
Bu neden hep böyle oluyordu. Mircan birini severken sevdiği başkasıyla evlenmişti, o şimdi biriyle evleniyordu ama evelendiği kız da başka birini seviyordu. Bu evlilik şimdi ikisi içinde büyük bir ıstırap olacaktı, bu acı onlara ömür boyu yeterdi.
Ve Mircan istemeden de olsa birbirini seven iki insanın arasına giriyordu, tıpkı zamanında onunla sevdiğinin arasına girilmesi gibi.
Daha kaç kişinin hayatını yakacak bu töre denen illet bilmiyordu ama Mircan'ı annesi öldüğü günden beri yakıyordu. Hem de cayır cayır...
Arabayı çalıştırdı ve bilinçsizce sürdü, durduğunda Buğlem'in kapısındaydı her sıkıntılı olduğunda yanına geldiği kadın.
Seviyor muydu? Hayır! Aşka inanmayan bir adamdı, aşk onun için yıllar önce sevdiği kadınla ölmüştü. İçinden, 'Neden bu kadınının yanına gelmişim bunca zaman?' diye düşündü. Şimdi kendine kızıyordu, neden evlenmeye karar vermişti bilmiyordu belki de bir çocuk özlemiydi bunu istemesine sebep. Hayattan kendisine vereceği çocuk dışında evliliğe dair istediği hiçbir şey yoktu. Yalnızca bir evladı olsun isterdi, dünyaya kendinden bir parça bırakabilmek ona hayat veren bir parça olabilmek. Onunla yeniden bir hayata başlamak ama artık onun da oluru yok gibi duruyordu. Gayrimeşru bir yaşam sürmek onun tarzı da olmadığından ne yapacağını bilmez bir hâldeydi.
Arabadan indi ve apartmana girdi. Şeytan aklıyla oynuyordu, yukarı çık bir şey olmaz diye fısıldıyordu fakat adımları yukarı çıkmasına izin vermiyordu, tekrar geri döndü. Eğer bir bağlılık istiyorsa o da en az Hira kadar sadık kalmalıydı. Buğlem hayatını birleştirebileceği biri değildi sevmiyordu üstelik, onunla evlenerek bir hata yapacaktı ve bunu, İstemiyor da olsa töre evliliği engellemişti.
Ya bu lanet düzenin ona mecbur kıldığı evlilik ne kadar doğruydu?
Bu işte bir doğruluk yoktu ve baştan sona iki insana yapılmış hatalarla doluydu. Belki de en doğrusu aynı ev içerisinde saygı içinde yaşayabilmeyi başarabilmekti. Sonra biraz düşündü bunu o cadı kızla başarabileceğine asla emin değildi.
İki hafta sonra kendisine ait olacak bir kadın ama asla onun olmayacak, olsa bile kalbi başka adama tutsak kalmayacak mıydı? Bunun düşüncesi bile kanını dondurmaya yetiyordu. İçi titredi, ne hissedeceğini bilemedi.
Her ne kadar bu durum onların isteği dışında gelişmiş olsa bile, ruhu kendisine ait olanı başkasıyla paylaşmayı inkâr ediyordu. Ne olursa olsun Hira artık onundu ve onun karısıydı.
***********
Hira eve girdiğinde telefonu ısrarla çalıyordu arayan Taha'ydı ona bir açıklama yapması lazımdı artık. O bunu kesinlikle hakkediyordu.
Telefonu açtı ve sıkıntılı bir ses tonuyla, "Efendim." dedi.
Taha'nın, "Hira! İyi misin," derken ki sesi endişeli geliyordu.
"İyiyim, sen?"
"Ben iyi değilim Hira kim o adam?"
"Taha ben evleniyorum." Aralarında kısa bir ölüm sessizliği oluştu ardından kendini toparlayan Taha hayal kırıklığı ile konuşmaya başladı.
"Hira bana söz vermiştin ben sabırla seni beklerken bunu bize nasıl yapabildin?"
"Taha bu benim değil ailemin isteği mecbur kaldım."
"Böyle bir zorunluluğun yok, sana yardım edebilirim yurt dışına gideriz."
Hira, "Bu o kadar kolay değil. Beni arama üzülmeni istemiyorum." diyerek kapadı telefonu.
Hira duşa girip çıktıktan sonra aşağı indi, evde akşam yemeği için koşuşturmaca vardı.
Konsolun üzerinde bir telefon çalıyordu ilgilenmedi, ikinci kez çalınca kalkıp baktı abisinin telefonuydu ve arayan kısmında Mircan Ağa yazıyordu.
telefonu açıp hiç beklemeden, "Ne var?" diye söylendi. Onu beklemediği için bir müddet konuşmadı. Daha sonra sessizliğini bozarak:
"Levi orada mı?" diye sordu ama sesi hiç iyi gelmiyordu. Neden buna takıldı ama sesinin tonu kesinlikle güçlü değildi.
"Nerede olduğunu bilmiyorum telefonu unutmuş burada."
"Tamam, bir evrakta hata var yarın öğleye kadar şirkete gelebilir mi diye soracaktım, yarın gidiyorum gitmeden o işi halledip gideyim diye düşündüm."
"Demek gidiyorsun, bir daha gelmemen dileğiyle," derken abisi geldi ve telefonunu ona uzattı ardından tekrar salona geçti.
'Demek gidiyorsun Mircan Ağa, rahat nefes alacağım. En azından karşıma çıkacaksın düşüncesi olmadan rahat edeceğim...
*********
Hira'nın bu haftası, yoğun iş temposu ve gelinlik provasıyla geçti. Bıkmadan ısrarla gelen Taha'yla görüşmeye çıkmadı ve telefonlarını açmadı.
Haftanın ilk günü ilk seansına girmişti ve Zumba yapıyordular, en çok da bu ortamı özleyecekti. Dans Hira'nın her şeyiydi ve her şeyinden vazgeçip uzaklara gidiyordu.
Hira bu işi yapmazsa asla mutlu olamazdı, hayatı nereye gidiyordu böyle bilmiyordu ama seline kapılmış gidiyordu. Belki boğulacaktı, kim bikir belki de ayyuka çıkacaktı. Ama kim bilir...
Seanstan çıktıktan sonra bilgi işlemdeki Esra elinde bir koliyle içeri girdi ve Hira'ya geldiğini söyleyip odasına bıraktı ve çıktı.
Hira koliyi açtığında hissettiği tek duygu ağlamaktı...