15. BÖLÜM

1581 Kelimeler
Hira bir anlık korkuya kapıldı ama sonra çabucak toparlandı. Sesinin sakin çıkmasına çalışarak "Daha konuşmadım şimdi arıyorum." dedi, inanıp inanmadığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Hızlıca annesinin numarasını tuşladı ve telefonu kulağına getirdi. Karşı taraftan telefon açılınca çabucak konuşmaya başladı. "Annecim." "Kuzucum, nasılsın?" "İyim anne, siz nasılsınız? Gittiniz mi?" "Şimdi girdik içeri." "Tamam, bir arayım dedim merak ettim de. Delam söyle herkese." "Söylerim kızım kendine dikkat et." "Tamam annecim görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Mircan Ağa yatağın üzerine oturmaya geçtiğinde, Hira hızlıca mesajı açıp okudu ve sildi. "Hira Mardin'deyim arayacağım seni." Taha, Hira'nın da kendinin de başına bela açacaktı. Hira mesajı okurken yüzünün düştüğünü fark etmemişti ama Mircan Ağa fark etmişti. "Çok mu üzüldün onlar gitti diye." Mircan'ın odadaki sessizliğe inat konuşunca Hira'nın dikkati dağıldı. "Evet, ama dört gün sonra mecbur gideceğim." "Yok ya neden miş? Ve neden benim haberim yok bundan?" "Melis'in düğünü var ve ben nikah şahidiyim." "Demek şahitsin." "Evet, beğenemedin mi?" "Banane niye beğeneyim ki, nikah memuru da değilim." "Uğraşamayacağım şu an seninle Mircan Ağa!" Mircan "Biraz daha sabrımı zorlarsan ben seninle uğraşacağım." dedi ve gözlerini Hira'nın bornozunun kuşağına dikti. "Senin o gözlerini oyarım." "Gel bir dene." Bu oyun Mircan'ın hoşuna gitmeye başlamıştı. "İstediğinde bu zaten, yalvarsan da uğraşmayacağım seninle." "Olacaklardan korkuyorsun çünkü..." Hira'nın neyden korktuğunu düşünüyordu acaba? "Senden korkan senden beter olsun." Mircan "Sen kurban ol bana." dediğinde Hira çoktan giyinme odasına geçmişti. Mini bir kot şort, üzerine mor tek askılı bir tişört giydi ve uygun ayakkabılarını da giyerek oturma odasına geçti. Mircan da elinde kâğıt kalem bir şeyler yazıyordu. Hira'nın geldiğini görünce göz ucuyla baktı ve yazdığı şeye odaklandı. Hira ise televizyonu açıp karıştırmaya başladı. Hira aynı şeyleri yapmaktan bunalıma girmeye başlamıştı. Mircan'a takılsam mı ki belki vakit geçer akşam yemeğine kadar, diye düşündü. Kesinlikle bu çok iyi bir fikirdi. Hira "Hey!" diyerek laf attı ama Mircan ona bakmadı. "Kime diyorum Mircan Ağa?" Mircan yine bakmadı. "Dünyayı mı kurtaracaksın yaptığın işle? Ne bu havalar?" Yine bir şey demedi. Amacı huzur kaçırmaktı bu yüzden kalktı ve yanına gitti. Oturduğu tekli koltuğun koluna, bacak bacak üstüne atarak oturdu. Hira gelince Mircan kâğıdı ters çevirip onun yüzüne baktı ve "Rahat yok mu?" diye sordu. "Vay gizli gizli kime aşk mektubu yazıyorsun?" Hira'ya eğlence çıkmıştı. "Aşk mektubu yazmıyorum. "Ne yazıyorsun?" "Bir şeyler karalıyorum." "Demek şaairliğinde var he ağam, duy da inanma." "Rahat verirsen belki bir şeyler daha yazarım, git başımdan." Hira iyice zıvanadan çıkarak "Ver okuyacağım." dedi ve dosyaya tutturulmuş kâğıdı çekti. Yazılı tarafını çevirip okumaya başladı. Hira, okudukça okudu. Güzel bir anlatım dili vardı. Buraya kadar her şey normaldi ama şiir bayağı bir yoldan çıkmıştı. Kadının iyi sevişmesinden tut da güzel yemek yapmasına kadar tuhaf tuhaf isteklerle doluydu. Kadın hem yemek yapacak hem de aşk koyacaktı. Yatakta ise dipdiri olup delirecekmiş insan. Deliliği kadınının aşkından olacakmış. Hira okuduklarıyla onun isteklerini düşünürken "Mircan Ağa hayal bunlar hayal." diyerek kâğıdı ve dosyayı ona uzattı. "Sana yazmadım, bakmana da gerek yoktu." Bozulmuş gibiydi. Hira "İyi yazdığın kadın kimse yanına git o zaman serbestsin." dediğinde Mircan hızla onu kendine çekti ve tekli koltukta kucağına yatırdı. Öpmek için yaklaştığında Hira "Ben öyle yatakta dipdiri olamam." dedi. Mircan güçlü bir kahkaha attı. Ardından "Sen daha ne olduğunun farkında değilsin ama hepsini öğreteceğim sana." dedi, bu kez yüzünde hafif bir tebessüm vardı. "Eğitime ihtiyacım yok." "Ben bilirim ne yapacağımı diyorsun yani?" Hira'nın "Aptal." demesiyle Mircan sinsi bir şekilde gülerek alev alev yanan dudaklarını onun dudaklarına değdirdi ve çekti. Hafifçe dokunuşlarına devam etti. Hira farkında olmadan dudaklarını araladığında Mircan onun üst dudağını emerek dudaklarına hapsetti ve küçük dokunuşlar yerini tutkulu bir öpüşmeye bıraktı. Hira hâlâ onun kucağında bacak bacak üzerine atmış yatıyordu ve Mircan ateşli bir şekilde onu öperken bacaklarını okşuyordu. Üstteki bacağını iterek elini daha da yukarı getirdi. En hassas noktasına geldiğinde, Mina'nın dudaklarının arasından ufak bir inilti firar etti. Mircan ise onun dudağına doğru tutkulu bir memnuniyet fısıltısı bıraktı. İşte o ses Mina'nın içinde bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Elleri daha cüretkar bir şekilde onun sıcaklığını keşfederken Mircan birden durdu ve dudaklarını zorla uzaklaştırıp "Gel." dedi. Hira az biraz doğrulduğunda Ayşe içeri girdi, onları öyle görünce de başını eğerek gülmeye başladı "Masayı kurayım mı ağam?" diye sordu. Mircan "Kursun mu gelin ağam?" diye Mina'ya sorduğunda ne yalan söylesin hoşuna gitmişti. Hira "Evet kuralım." dedi ve doğruldu. Bu kaçmak için iyi bir fırsattı. Ayşe çıktı ardından Hira da çıkacağı sırada Mircan onu kolundan tutup kendine doğru çekti ve kucağına istemsizce oturmak zorunda kaldı. Mircan "İşte böyle dipdiri olacak kadın dediğin." dedi ve gülümsedi. "Ben senin, tezlerini uygulayacağın deneme tahtan değilim." "Beni sakın zorlama, istediğimde neler alabileceğimi ve ne kadarını verebileceğini gördün, şimdi uslu dur." "Ya durmazsam?" "Sonuçlarını beraber yaşar ve görürüz." "Senin bu yaptığına zorla istila denir." "Senin yaptığına da adamı tahrik etmek denir." "Hiç de öyle bir şey yapmadım. Ya iyi bir oyuncusun ya da işini iyi biliyorsun." Mircan bunu söylerken genişçe gülmüştü. Hira biraz bozulmuş gibiydi "Tabi hayatımı seni baştan çıkartmaya adadım ben. Ne bu ego?" dedi ve kalkıp yatak odasına geçti. Mircan ise o, seksi poposunu kıvırtarak odadan çıktığında bir müddet arkasından baktı. On dakikada tüm tabularını yıkmıştı, hesapta ona dokunmayacaktı. Bu saatten sonra nasıl dokunmadan durur bilmiyordu. Hâlâ dudaklarının sıcaklığını hissediyordu ve bundan sonra sonları sadece bir olmaktı. Onun önce kalbini sonra da tüm bedenini alalacaktı. İki gün sonra... Mircan sabah saat yediye gelirken uyandı Hira ise yanında yoktu, duş alıp üzerini giyindi ve aşağıya indi. Tüm aile çardakta kahvaltı yapıyordu. Çok uzun yıllar olmuştu birlikte yemek yemeyeli. Ayşe onu gördüğünde telaşla "Hemen getiriyorum ağam kahvaltını." dedi. "Yok Ayşe yemeyeceğim." deyip mutfağa geçti. Sadece su içip çıkacaktı. O da neydi? Hira omlet yapıyordu. Böyle bir tabloyu çok zaman hayal ettiği olmuştu. Sakince arkasından yaklaştı ve boynuna bir öpücük kondurdu. Tutkulu bir ses tonuyla "Gelin ağam bana omletmi yapıyor?" dedi. "Hayır kendime yapıyorum." Mircan hayal kırıklığının tadını çıkarırken "İncilerin dökülür zaten bana yapsan." dedi ve karnına doğru doladı kollarını. "Ön patilerini üzerimden çeker misin?" Ama ses tonu çekmesen de olur der gibiydi. "Olmaz, çekemem bana da bir omlet yaparsan düşünebilirim." Hira "Tamam yapacağım, çekil. Biri görecek şimdi." dediğinde Mircan geçip mutfaktaki masaya oturdu. Kızlar kapıda başları önlerinde bekliyorlardı. Onun oturduğunu görünce hemen masayı kurmaya başladılar, mutfağa yeni bir masa kurulduğunu gören Hira "Neden tekrar masa kuruyorsunuz?" diye sordu. Kızlar bunun üzerine Mircan'ın yüzüne bakarak cevap vermediler, onun bir şey demesini bekliyorlardı. Mircan sakince "Burası iyi." dedi, sesinde en ufak bir kaygı yoktu. "Aaa, ben burada yemem. Çardağın hevesiyle indim aşağıya." "Bizim kattaki çardağı hazırlasınlar." Hira onu azarlarcasına "İş çıkartma kızların başına durduk yere Mircan Ağa." dedi ve Mircan'ın yanına geldi. "Hadi kalk omletler hazır." deyip onu elinden tuttu, şimdi ona uzattığı eli nasıl tutmazdı. Hira ısrarla elini geri çekmeyince Mircan mecbur kaldı elini tutmaya ve kalktı ardından ikinci kata çardakta kurulan masaya doğru çıkmaya başladılar. Zişan'ın gördüğü şey eğer doğruysa abisi ve yengesi onların oturduğu sofraya geliyorlardı. Evet bir yanılsama yoktu ikisi de masaya oturdu, babası abisini yıllar sonra masasında görünce "Ayşe, Nadire hemen bardak, tabak getirin!" diye bağırdı. Hira "Günaydın." diyerek gülümserken Mircan hiç konuşmuyordu, her zaman ki gibi sade ve özdü. Babasının bugünkü gülümsemesi Hira'nın sayesindeydi ve bu bariz belliydi. Üvey annesinin yüzündeki tuhaf bakışlar da görülmeye değerdi. Mircan hiç konuşmadan yemeğini yedi ve kalktı. O gittikten sonra yaşlı ağa elini uzatarak Hira'ya öpmesini işaret etti. Hira kalkıp elini öpünce de "Allah senden razı olsun kızım." dedi, neden böyle bir şey dediğini anlamayan Hira "Allah sizden de razı olsun efendim." dedi. Zişan, annesinin her zaman ki bakışlarını yengesinin üzerine diktiğini görünce laf sokacağını anladı. Yaşlı kadın "Baba diyeceksin, baban artık o senin." deyince, Hira önce derin bir nefes aldı ve "Böyle bir hususta kendimi rahat ve hazır hissedersem ancak hitap edebilirim." dedi, ardından yaşlı ağaya dönüp "Müsadenizle efendim bana diyecek bir şeyiniz yoksa odama gideceğim." dedi ve yaşlı ve yorgun ağa onu başıyla onaylayıp tebessüm edince merdivenlere yönelip çıktı. Zişan yengesinin ardından annesinin hemen babasının üzerine gitmesini ifadesizce izledi. "Şuna yüz verme Mirhan Ağa sonra başımıza çıkacak!" "Buraların âdetlerini bilmez, etmez ama saygılı davranıyor Dilan kadın! Oğlum yıllar sonra ilk kez benimle aynı masaya oturdu, dizini kır otur oturduğun yere ve sakın bir huzursuzluk çıkartma!" dedi ve odasına geçti. Babası annesini iyi tanırdı, biraz huysuz ama özünde iyi bir kadındı, çok fazla yüz vermiyordu çünkü annesi daha önce birçok kez sınırı aşmıştı. Zişan'ın ise asıl sorunu başkaydı bunu bir an önce yengesiyle paylaşması lazımdı, belki bir akıl verirdi ona. İki türk kahvesi yaparak yukarı yanına gittiğinde yengesi internette bir şeylere bakıyordu. Hira "Gel." deyip yanını işaret ederken bilgisayarı kapattı. "Türk kahvesi yaptım sana." "Hımm, ne güzel içilir şimdi." "Belki biraz da laflarız." Hira "Bir derdin var senin böyle kıvrandığına göre anlat bakalım." deyip kahvesinden bir yudum aldı ve ilgiyle gözlerini onun üzerine dikti. "Yenge biri var, beni seviyormuş. Peşime düştü rahat bırakmıyor beni." "Senin bir ilgin yok değil mi?" diye sordu tereddütle, yaşı oldukça küçüktü. "Kesinlikle yok yenge, ben okuyacağım anam duymasın duysa hemen verir beni. O pislik kaçırırım diye de tehdit etti." Hira durumun ciddiyetinin farkında değildi, buralarda kız kaçırmak normal bir şey değildi. Yapamaz böyle bir şey diyen alaylı gözlerle gülümsedi ve "Bahçelerde böğrülce ben istemem görümce, görümceyi ne yapmalı koca bulup satmalı." dedi. Her ne kadar komik gelse de Zişan dediği şeye gülmedi ve durumun ciddiyetini anlaması için konuşmaya başladı. "Yenge eğer o adam beni kaçırırsa ne olur biliyormusun?" Hira ilgiyle "Ne olur?" diye sordu. "Töre hükmünü verir, abim ya ikimizi öldürür ya da o pisliğin kardeşiyle evlenmek zorunda kalır." Hira "Abin zaten evli Zişan." dedi fal taşı gibi açılan gözleriyle. Zişan ise çaresiz bakışlarını gözlerine dikti ve "Kuma olarak gelmesi kaçınılmaz bir son olur..." dedi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE