Mircan sesli bir şekilde mesajı okumaya başladığında Hira çırpınmaktan vazgeçti, nasılsa görmüştü.
"Hiram... Çok özledim seni."
"Ne olursa olsun seni sevdiğimi unutma... Seni çok seviyorum Hira."
"Bu adam benim karıma hangi hakla seni özledim yazabiliyor? Bana hemen bunu açıkla! Hiç mesaj yok önceki mesajda sen ne yazmıştın?"
"Başka mesaj yoktu."
"Yalan söyleme bana, diğer konuşmaların duruyor, silmişsin."
Hira, "Ver şu telefonu." deyip telefonu elinden çekti ve cebine koydu. Mircan almak için uğraşmadı.
"O adamı Türkiye'den sürerim Hira anlıyor musun beni sürerim. Daha ileri giderse de yapacaklarım beni de korkutur."
"Bu kadar yobaz olma Mircan Ağa, hiç bir şey yapamazsın."
"Sus Hira yoksa elimden bir kaza çıkacak."
"Beni de mi?" demesiyle Mircan onu sertçe arabaya itekledi ve delici bakışlarını gözlerine dikip "Çok mu seviyorsun onu?" diye sordu. Mina beklemediği bu soru karşısında hayır diyemedi. Mircan kısa bir müddet bekleyip onu bıraktı ve arabaya geçti.
Mina da yerine geçerek oturdu, yol boyunca hiç konuşmadılar. Konağa geldiklerinde de hiçbir şey demeden Hira'nın inmesini bekledi. Hira indi ve sessizce odasına çıktı.
***
Mircan o sinirle oradan uzaklaşırken aklında sadece o adamın karşısına çıkması ve çıktığında ona bu yazdıklarının hesabını sormaktı.
"Şerefsiz özlemiş, özleyen kalbini yerinden sökerim ulan!"
"Seviyormuş adi it nereden buluyorsun bu cüreti?
"Sana ne demeli Allah'ın cezası kadın utanmadan hâlâ konuşuyorsun o pislikle."
Mircan arabayı hem sürüyordu hem de son ses bağırıyordu. Ama içindeki öfke dinmiyordu.
Bağırdıkça sakinleşeceğine daha çok sinirleniyordu. Sonunda acı bir fren sesiyle durduğunda Urfa yoluna girdiğini fark etti.
Ne ara geldim ben buraya diye düşünürken sertçe direksiyona vurdu sonra geri döndü. Konağa döndüğünde saat üçe geliyordu, soğuk bir duş alıp kendine gelmeye çalıştı. Çok olmasa da biraz sakinleştirmişti bu onu.
Zor bela yattı ama uyumak o kadar kolay olmadı.
Düğün günü...
Mircan, sabah uyandığında uykusunu almıştı, saate baktığında sebebi aşikârdı saat on olmuştu, kimse beni neden uyandırmadı diye düşünürken telefona baktı. Bir sürü mesaj ve çağrı vardı.
Hasan'ı arayıp kuaförü göndermesini söyledi, dama çıktığında konak koşuşturmaca içindeydi. Ayşe'ye seslendi ve kahvaltı getirmesini istedi.
Kahvaltısını bitirmesiyle kuaförün gelmesi aynı anda oldu, damat tıraşı yapıldıktan sonra sıkı bir duş aldı. Saat on ikiye gelirken insanlar gelmeye başlamıştı. İnsanların gelmesiyle düğün yemeği de başlamıştı.
Kız evine gitmek için son hazırlıklar yapıldığında, onu kapıda bekleyen atına bir atlamada bindi. Beyaz kızı gelinini alması için ona eşlik edecekti.
Gelin konvoyu yürüyerek Karadağlar'ın konağına doğru ilerliyordu, davul zurna, aynı zamanda zılgıtlar çalmaya başlamıştı.
***
Davul zurna sesleri yaklaştıkça Hira'nın içi bir tuhaf oluyordu, kapıya geldikleri atılan silah seslerinden belli oluyordu. Abisi yanına geldiğinde gülerek "Hira ağan gerçekten beyaz atıyla geldi." dedi.
"Dalga geçme abi."
"Dalga geçmiyorum, gerçekten beyaz bir atla geldi."
İşte bu güzel haberdi. Hira atları hep sevmişti, burada ata binebilecek olması muhteşem bir duyguydu, İstanbul'da hafta sonları binicilik kulübüne giderdi.
"Hadi kalk kuşağını bağlayıp seni aşağı indireyim, kapı parası tüm mal varlıklarını istersem belki düğünden vazgeçerler."
"Abiiiii."
"Tamam Hira gülmen için yapıyorum." dediğinde kalktı ve burası için dikilen mütasıp gelinliğine abisinin kırmızı kuşağı bağlamasını bekledi.
Abisi kuşağı bağladı ve duvağını kapadı ardından koluna girip odadan dışarı çıkardı, Hira'yı görenler silah atmaya başladı. Bir yandan da davul zurna çalıyordu.
Ulan bu ona yapılacak şey miydi? Seytan diyor ki aç duvağını "Le hey le hey." geç konvoyun başına ve oynamaya başla...
Mircan'ın akşamdan kalma olduğu yüzündeki gerginlikten belliydi, adam hiçbir şeyi unutmuyordu.
Hira yanına geldiğinde Mircan atın üzerinden elini ona uzattı. Hira sakince elini tuttu ve ayaklığa basıp önüne oturdu, Mircan silahını çıkarıp bir şarjörü boşalttı.
Hira inatlaşırcasına "Bende atacağım ver." dedi.
"Sen mi? Güldürme beni." dedi ve ikinci şarjörü boşalttı.
"Evet ben."
"Birini vurup başıma bela olma."
Hira "Ben kimi vuracağımı iyi bilirim." dediğinde bir adama eliyle işaret etti adam gelince silah istedi, adam elindeki silah yerine belindeki silahı çıkartıp verdi.
Hira tutar tutmaz sahte olduğunu anladı, şarjörün hepsini bir kerede boşaltıp "Beni oyuncaklarla mı kandırıyorsun Mircan Ağa?" diye sordu.
"Demek, oyuncaklardan iyi anlıyorsun." Atı dörtnala koşturmaya başladı.
İyi bir biniciydi, hızla Mardi'nin dar sokaklarında ilerliyorlardı, davul zurna seslerinden bir hayli uzaklaşmıştılar. On dakika kadar dolaştıktan sonra tekrar konağın yoluna girdiler.
Konağa geldiklerinde konvoy da oradaydı, at konağın kapısında durduğunda damdan şeker atıldı. Attan önce Mircan Ağa indi ve ardından elini uzatıp Hira'yı indirdi.
Dilan Hanım elinde bir küple girişte bekliyordu. Onlar yaklaştığında küpü Hira'ya uzattı. Hira aldı ve sertçe yere atıp kırdı, içinden bir sürü çeyrek altın çıktı.
Koyun postunun üzerine bastırıp daha sonra onu içeri geçirdiler. Sonra da yukarı çıkarttılar.
Davul zurna eşliğinde yemek devam ediyordu. Hira da Zişan'la yukarıda gelin odasında oturuyordu, Dilan Hanım geldi ve Zişan'a "Sen aşağı bir in hele Zişan ben gelin hanımla konuşacağım."
dedi.
Zişan aşağı indiğinde Hira, şu an yukarıda kendi odasında olmayı diledi. Bu kadın oraya gelip bir şeyler yumurtlayamazdı.
"Şimdi bu gece yapacaklarını söyleyim sana."
"Ne yapacakmışım?"
"Kocan ne isterse yapıp karşı gelmeyeceksin."
"Başka." Hira çılgına dönmeye hazırlanıyordu.
"Duvağını açmadan sakın açmayasın."
"Bunlar küçük şeyler, biz ayrıntılara takılmıyoruz aştık bunları."
"Gelin çenen bayağı büyük, onu biraz kapamasını bileceksin."
"Olmadığım biri gibi davrananam."
"Bana da Jimom diyeceksin," derken kapı açıldı ve Zişan girdi "Abim yengen aşağı gelsin dedi ana." deyip Hira'yı bu tuhaf kadının yanından çekip aldı.
Büyük bahçede kurulu gelin masasına doğru yürüdüler. Mircan Ağa ilk kez bir ağa gibi görünmüştü gözüne, dik duruşu ve elini öpmek isteyenlere uzatışı, çok karizmatik duruyordu.
Yanına geldiğinde insanlar onunla da görüşmeye gelmeye başladı. Kadınların biri gelip biri gidiyordu, hiçbiri boş gelmiyordu. Bir müddet sonra Hira'nın kollarında yer kalmadı. Yakasına takılanların haddi hesabı yoktu.
Akşam olmak üzereydi ve konağın dışında halaylar çekiliyordu, artık bu takılanlarla Hira, bedenini zor taşıyordu.
Gelin ve damat olarak oynamalarını istediler ama biri de çıkıp bu kadar ağırlıkla bu kız nasıl oynayacak diye sormuyordu.
Zor bela kalktığında kollarını yarım kaldırarak karşısında efe gibi oynayan heybetli ağaya ayak uydurdu.
Ve ilk kez bugün bir ağayla evlendiğini hissediyordu...
Düğün bitmek üzereyken Hira'yı yukarı çıkartıp duvağını kapadılar.
***
Dugun sona ererken Mircan bir ara Burak'la yanyana geldi. Mircan onunla ortak noktaları olmadığından konuşmak için düğünü sormaya karar verdi.
"Eee nasıl buldun düğünümüzü,
Mardin'i."
"Düğününüzü ilk kez gördüm ama Mardin'e ilk kez gelmiyorum."
"Aa, daha önce geldin demek?"
"Evet geldim."
"Neresine geldin."
"Vallaha tam olarak burasına."
"Nasıl yani anlamadım." Mircan onu anlamaya çalışıyordu.
"Sekiz sene önce Hira'yla gelmiştik turist gibi gezdik buraları, o zamanlar sıkıntılar vardı biliyorsun."
"Şaşırdım, Zelal Ağa nasıl izin verdi buna?"
"Vallaha biz habersiz geldik, bir de geçen on gün önce geldik."
"On gün önce geldiniz ve bize uğramadınız mı?"
"Ya bana kızma Hira nasıl bir yere gideceğini merak ediyordu, geldik arabadan bile çıkmadan bakıp döndük."
Mircan "Vay gelin ağama da bak!" dedi ve daha üzerine gitmedi. Demek buralara gelmişti. Sebepsizce buna memnun olmuştu.
Herkes dağıldıktan sonra yukarı çıktı konakta kimse kalmamıştı ve herkes bir yerlere gitmişti.
Odaya girdiğinde Hira yatakta yatıyordu, düzenli nefes alıp verişi uyuduğunu gösteriyordu, duvağı kapalıydı, biraz daha öyle dursa boğulacaktı. Gelemezdiki o böyle daraltılı şeylere.
Yavaşça omzuna dokunup sarstı "Hira, hadi uyan." dedi.
Hira mahmurlu bir ses tonuyla "Siz gidin ben gelmiyorum." dedi.
"Nereye gitmiyorsun, vahşi gelinim?"
Hira aynı ses tonuyla "Ben vahşi gelin değilim." dedi.
"Değil misin?"
"Değilim."
"Kimsin peki?"
"Ben gelin ağayım."
Mircan demek gelin ağasın he diye düşünerek eşofmanlarını almak için giyinme odasına geçti. Aldıktan sonra banyoya gitti ve duş aldı, kurulanıp üzerini giydikten sonra banyonun kapısını Hira uyanmasın diye yavaşça açıp kapattı ama Hira uyanmış ayakta üzerindekileri çıkartmaya çalışıyordu.
Arkasından yaklaşıp uzanmaya çalıştığı fermuarı açtı. Bunu beklemediği için korktu ve çemkirmeye başladı.
"Sakın dokunma bana." Bu ağırına gitmişti, çok kabaydı.
"İki bitin bir nokka oldu o lanet fermuarı açacaksın diye, sana iyilik de yaramıyor, pis şeytan."
"Ben şeytansam sen de şeytanların atası iblissin."
"Hakkını yiyemem o konuda, adamın biri varmış Allah'ım demiş şeytanımı yenmem için ne yapmam lazım, Allah kırk yıl gece gündüz ibadet edeceksin demiş, adam kırk yıl ibadet etmiş, sonra adamın şeytanını bir şişe içinde vermişler, adam artık derin bir nefes almış şeytanı da yok rahat dolaşırım demiş. Karısına gidip şişeyi vermiş hanım bu şişeyi iyi sakla demiş onda benim şeytanım var ve huzurla gitmiş şeytanı yok ya! Kadın bu rahat durur mu durmaz tabi, gitmiş merakından şişeyi açmış adamın şeytanı çıkmış tabi dışarı ve gülerek kadına "Kocanın kırk yıllık emeğini beş dakikada heba ettin demiş." kadın şok içinde!
"Sen! Koca şeytan o küçük şişeye mi sığdın yani?"
"Evet," demiş şeytan.
"Asla inanmam, sen ona sığmazsın!"
Şeytan demiş sığarım, kadın demiş sığmazsın, üç beş kez
sığarım-sığmazsın demişler, şeytan daha fazla dayanamayıp;
"Gör bak nasıl sığıyorum." deyip girmiş şişenin içine kadın da hemen kapamış şişenin kapağını, bu sefer kadın gülmüş şeytanı alt ettiği için, şeytan başlamış bu sefer niyaz etmeye.
"Kocanın kırk senede yaptığını beş dakikada yaptın kadın! Ey Allah'ım madem kadını yaratacaktın beni niye yarattın?"
Hira onun anlattığını sonuna kadar dinleyip;
"Seni gıcık evirip çevirip yine şeytan beni yaptın." diye söylendi.
"Yalan mı, değil misin?" diyerek sorduğunda tokat atmak için elini kaldırdı fakat Mircan onun elini havada yakaladı ardından onu hızla yatağa doğru itekledi. Hira dengesini kaybedip uzandığında ise üzerine doğru eğildi.