7. BÖLÜM
Yavuz, Beril'in Edgar Degas tablolarından çıkma doğal hâline bakarken şaşkınlığını gizleyememişti. Oysaki yüzünde düğünden kalma fondöteni olduğunu düşünüyordu ama düşündüğü gibi değildi aksine o kadar kusursuz bir dokusu vardı ki Yavuz buna inanamıyordu. Suyun sıcaklığının verdiği pembelik yanaklarına oturmuş beyaz tenini daha da çok ön plana çıkarmıştı. Edgar, burada olsaydı ona 'Dur da şu hâlini resmedeyim.' derdi. O kadar kusursuz bir yüzü vardı ki teninden daha çok dikkat çekiyor ama insanı günaha sokarcasına bedenini de merak ettiriyordu.
Beril, Yavuz'un kendisini uzunca süzmesinden nedense rahatsız olmamıştı çünkü onu böyle gördüğü için şaşkın olduğunun farkındaydı. Acıkası Beril de kendisine bir şey yapmayacağına emin hissettiği için rahatsızlık duymamıştı. Adam çok fazla imkânı olmasına rağmen elinin ucuyla bile kendisine dokunmamıştı. Belli ki onu bağlamak için bekliyordu ve bağlayıp gidecekti, ister istemez elleri bileklerine gitti. Kelepçenin demirlerinin yaptığı baskıdan ötürü kırmızıya dönmüş ufak ufak şeritler bileğinde duruyordu.
Onun bileklerini ovuşturmasıyla biraz olsun toparlanan Yavuz, onu izlemeyi bıraktı ve oturduğu koltuktan kalkarak yatak odasına doğru yöneldi. Nedense bileklerine oturan kızarıklıklardan rahatsız olmuştu ama onu serbest bırakamazdı. Bunu kaçabilme korkusuyla değil, onun gardını düşürüp pes ettirmek adına yapıyordu.
Yavuz, önden geçmesi için Beril'e yol verirken arkasından onu izlemeyi ihmal etmedi. Parmaklarının ucuna basarak yavaşça yürürken havada süzülüyor gibiydi. Beril sonunda hâlinden hoşnutsuz bir şekilde sandalyeye oturdu, bir gözü yataktaydı ama gururunu çiğneyerek ondan bunu talep edemezdi. Yavuz onu bağlayarak sessizce oradan çıkarken aklının geri geri gitmesine bir hayli sinirlenmişti. Beril'in insanı büyüleyen bir tarafı vardı ve kendini o büyüye kapılmış gibi hissediyordu. Onun bir eroin satıcısı olduğunu düşünerek düşüncelerini topladı. Bu güzelliğin altında yatan şeytan tüyünü düşündü, o kötü bir insandı. Belki de kullanıcısıydı, kim bilir şu an kullanmadığı için birkaç gün sonra krizlere bile girecekti. Odayı talan etmesi, tuhaf duygu çıkışları normal bir yapıda olmadığını gösteriyordu.
Beril Yavuz'un çıkıp gitmesiyle sıkıntıyla yerinde oturmaya başladı öyle yorgundu ki bedeni deli gibi ağrıyordu. Yarım yamalak uyuduğu uykusu da cabasıydı. En azından şu an karnı aç değildi, bu da iyi bir şeydi. Biraz uyumayı denese iyi olacaktı en azından vakit geçerdi ama olmuyordu. En azından odada bir saat olsa onu takip eder vakti bilirdi. Maalesef o da yoktu.
Sandalyede iyice geri kaymadan başına sardığı havluyu yere düşürmeden sandalyenin arkasına düşürmeye çalıştı en azından boynu biraz rahat olursa belki uyuma şansını elde ederdi. Zor bela havluya ensesini dayadığında gözlerini kapattı, biraz daldı ama bu uzun sürmedi. Belki yarım saat belki de bir saat ama daha fazla değil.
Baktı olacak gibi değil, ona huzur yoksa Yavuz'a da huzur olmayacaktı. Kendisine verdiği küçük kumandayı alarak bastı, biraz bekledi ama ne gelen oldu ne de giden. Yavuz uyuyor olmalıydı. Beril durmadan iki dakikada bir kırmızı tuşa bastı ve bastı. Yavuz ise ilk defasında kamera kayıtlarından ona bakarak her şeyin normal olduğunu görerek uyumak istedi ama ardı ardına gelen çağrılar uyumasına bir türlü izin vermedi.
Otuzuncu çağrıyı aldığında telefonuna bağlanmış olan alarmı kapattı ve sinirle yattığı yatağından kalkarak evin en alt katına indi. Havuzun yanından geçip kış bahçesine ulaştığında sinirleri de tepesindeydi. Kış bahçesine gelene kadar alarm iki kez daha çalmıştı. Zaten günlerdir doğru dürüst uyumamıştı ve bunun sebeplisi kendisi değilmiş gibi şimdi de durmuş sırf bir şey olursa diye ona verdiği alarmı çaldırıyordu.
O sinirle odadan içeri girip kapıyı hızla açtığında kapı önce duvara çarptı ardından çarptığı duvardan geri geldi. Yavuz ona doğru hızla adımlayarak yanına vardı ve tam önünde durdu. Geldiğinden beri toplu olan saçları dalgalı bir şekilde omuzlarından aşağıya dökülmüş loş ışığın altında gözleri gibi parlıyordu. Yavuz ise ona karşı fazlaca hırslıydı. Bu eşsiz güzelliğe gözlerini yumarak sağ eliyle sertçe çenesini kavradı ve onu kendine bakmaya zorladı.
"Derdin ne senin? Bir saat, tam bir saattir uyumaya çalışıyorum. Saat gecenin üçü."
Beril onu böyle deliye dönmüş görünce şuh bir kahkaha attı. Bu Yavuz'u daha da çok sinirlendirmişti. Zaten ona karşı olan sabrı tükenmek üzereydi, bu yetmiyormuş gibi Beril onu zorladıkça zorluyordu.
"Bak Beril, kendini hazırla yarın senin için son gün ya konuşacaksın ya da konuşacaksın. Seni burada bir gün daha saklamak istemiyorum. Beni çileden çıkarmak istiyorsun ama yapma inan bana bunu görmeyi asla istemezsin." Yavuz kendini zor zapt ediyordu onun karşısında böyle kontrolsüz olmak da ayrıca onu geriyordu.
Beril artık ne yapacağını biliyordu, o nasıl onu burada zorluyorsa Beril de onu deli etmek için her yolu deneyecekti. Hâlâ çenesi Yavuz'un parmakları arasındayken bakışlarını keskinleştirip tek kaşını havaya kaldırdı ve ona meydan okurcasına baktı. Yavuz bu başkaldırıyla onun kendisine meydan okuduğunu anlamıştı. Beril ise ona çektirmeden orta yolu bulmayacaktı. Hem onu kaçıran bir suçluydu hem de kim bilir hangi pis işinde ona ayak bağı olduğu için böyle karşısındaydı. O asla iyi bir insan değildi ve hâlâ ne olduğunu bilmediği bir suçun içerisindeydi. Gerçi kimin için çalıştığını sorduğunda ne demek istediğini anlasaydı mutlaka bir yol izlerdi ama anlamamıştı. O kadar çok suçluyu içeri tıkılsın diye uğraşmıştı ki bu hangisi aklına bile gelmiyordu.
Yavuz'un ise gerine gerine kendini söylemesi pek de suçlu davranışına benzemese de yine de temkinli olmak zorundaydı. Artık aklını başına toplayıp burada tutsak olduğunu unutmalı ve bir avukat gibi delillere odaklanmalıydı.
"Asıl sen benden kork Yavuz Kandemir inan bana buradan çıktığımda sen benim şu olduğum durumdan daha beter bir durumda olacaksın."
Yavuz sinsi bir şekilde gülümsedi. Dediğine inanıp inanmadığını anlamak için Beril'in gözlerine bakıyordu. Çok ciddi gibi görünüyordu ama asıl buradan çıktığında o hapsi boylayacaktı.
"Orası hiç belli olmaz küçük kız."
"Çok korktum tehlikeli çocuk." Beril bunu derken sesindeki alay tınısı, tüm odada hissedilmişti.
"Sen geç dalganı bakalım, nasılsa birkaç gün içinde elim sana karşı daha güçlü olacak."
"O kadar acizsin ki kozunu mahkemede paylaşmaya cesaret edemiyorsun. Korkun ne acaba?"
"Tabi ki kimliğim. Önce her şeyden emin olacağım sonra da seni o mahkeme salonunda rezil edeceğim. Bakalım o zaman da böyle emin konuşabilecek misin?"
"Hangi dava bu?" Beril o kadar çok dava almıştı ki şu an bu adam ne diyor anlamıyor ve hatırlamıyordu. Onun adı ile açılmış hiçbir davaya bakmamıştı. Kimdi bu Yavuz Kandemir? Kim?
"Ne kadar çok hata yaptın ki, şu an hangisi için beni karşına aldın bilmiyorsun. Ama nasılsa seni konuşturmanın yolunu bulacağım, inan bana delillerim çok sağlam olacak." Yavuz ancak hırsını almaya başlamıştı, sertçe çenesini bıraktı ve elinden alarm kumandasını aldı. Tam uzaklaşacağı esnada Beril kumanda olan eline tekme attı, kumanda yere düşünce Yavuz bu kez onu almak için eğildi ama Beril'in uslu durmaya niyeti yoktu. Yavuz daha eğildiği yerden kalkamadan Beril ayağının üst kısmıyla Yavuz'un yanağına tokatlarcasına vurdu. Hesaba katmadığı şey ise sinirlenen Yavuz'un ona delice bakmasıydı.