bc

NEFESİM OLDUN

book_age12+
550
FOLLOW
1.8K
READ
kickass heroine
dare to love and hate
drama
tragedy
comedy
abuse
tortured
like
intro-logo
Blurb

"Bakma bana komutan. Kirliyim ben. Görmesin kirli bedenimi senin güzel gözlerin.."

"Sen dünyadaki en temiz insansın Nefes. Sen benim gördüğüm en mükemmel yaratıksın. Dünyanın sekizinci harikasısın sen." diye fısıldadı genç kızın kulaklarına. Hem ona, hem de kendisine güç vermek ister gibiydi.

Yaraları vardı onun.. Sarılması zor, iyileşmesi imkansız yaralar.

Sihirli sözcükleri vardı onun.. Kadının yaralarına merhem olup iyileşmesi imkansız yaralarını iyileştiren...

Onlar hem bir oldu, hem aşk oldu.. İmkansız diye bir şey olmadığını herkese gösterdiler..

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
20.09.2013 Cuma Hayat herkes için zordu. Kimisi yoksullukla, yoksunlukla uğraşırdı. Kimisi paranın yokluğunu, ailesinin, sevginin eksikliğini çekerdi. Nefes gibi. Öyle olmak zorunda kalmış, hayat onu mecbur bırakmıştı. Hiç uyumadığı yatağından her zamanki gibi güneşin doğuşuyla kalktı. Yanında daha 1 saat önce saçlarını okşayarak uyuttuğu kardeşine baktı. O şanslıydı, en azından 1-2 saat; belki zorlarsa üç saat daha uyuyabilecekti. Kalçalarına kadar uzanan, siyah saçlarını topladı ve başının üzerinde bir ev topuzu yaptı. Dolabının önüne geçti. Kapakları olabildiğince sessiz açmaya çalıştı ama gıcırtılara engel olamamaştı. Gözlerini kapatıp kendisini sıktı. Öyle yapınca gıcırtıları kardeşi duymayacakmış gibi. İçinden gündelik, keten ve siyah bir pantolon; bisiklet yaka uzun kollu bir tişört aldı. Banyoya gitti ve buz gibi suyla defalarca elini yüzünü yıkadı. Yine, su gibi duru olan güzelliğini gölgeleyen göz altı morluklarını, soluk beyaz teni ve ışığı sonmüş gözlerini göreceği için bakmadı. Kendisini öyle görmek zoruna gidiyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Hayatta her zaman istediklerimiz olmuyordu değil mi? Odadan sessizce çıktı. Yavaş adımlarla aşağı indi. İki katlı, yaşadığı bölgenin genel özelliklerini taşıyan bir evde yaşıyordu. Dakika beklemeyeceği bu evde kardeşi için yaşamaya mecburdu. Aşağı indi. Mutfağa girdi. Becerikli ellerle kahvaltıyı hazırladı. Evde çalışanlar vardı ama onlar kahvaltıda evde olmuyordu. Daha 17 yaşındaki bir kız çocuğu için mutfakta epey marifetliydi. Çeşit çeşit kavaltılıkları aldı. Masaya taşımaya başladı. Yemeklerini üst kattaki salonda yiyorlardı. Merdivenlerde çok sevgili(!) yengeciği Gülseren ile karşılaşınca selam verdi. Usuleten sahte bir gülümseme kondurdu yüzüne ve sessizce " Günaydın, " dedi. Malesef karşı tarafta aynı zerafet, kibarlık, insanlık söz konusu değildi. Beş karış suratla ters ters baktı. "Daha kahvaltı hazır değil mi? Amma uyuşuksun ha!" diye azarladı genç kızı. Kendi kalkmayışını, onu tersleyip bu onun göreviymiş gibi görürse ört bas edecekti ama kimin ne dediği Nefes'in umurunda değildi. O zalim bir kadındı. Öksüz ve yetim iki genç kızı istediği gibi aşağılar, aslında olması gerekenleri bir lütufmuş gibi defalarca başına kakar; kendisine hizmet etmeleri için kullanırdı. Genç kadın onu umursamadı. Göz devirme isteğini zorla bastırdı. Merdivenleri arşınlayarak salona ulaştı. Elindeki tepsiyi götürüp masaya bıraktı. Umurunda değildi kimin ne dediği, hiçbir zaman da olmamıştı. Bir tek düşündüğü babası ve annesi vardı. Onların başını öne eğecek hiçbir şey yapmaz, yapamazdı. İşte o zaman biterdi. Zaten tükenmiş olan bedenini zorla ayakta tutan ruhu da çökerdi. Kardeşi için ayakta kalmalıydı. Daha 12 yaşındaki kardeşi yıllardır yaşadıkları yüzünden çökmüştü. Hem öksüz hem yetim kalmıştı. Bir de bunu kaldıramazdı. Derin bir nefes aldı ve düşüncelerinden sıyrıldı. Ayakta durmalı, güçlü olmalıydı. Mutfağa ağır adımlarla döndü. Zaten hiç bir işi yapmayan yengesi mutfaktaki sandalyelerden birine oturmuş, kendisine yaptığı kahveyi içiyordu. "Ben de içsem ne güzel olurdu," diye düşündü. "Öbür besleme nerede? Kalkmadı mı, daha? Öğlene kadar yatıyor." Yengesinin gözünde 'besleme' onların bu evdeki yeriydi. Hiçbir merhamet göstermeden yokluklarını yüzüne vururdu. Annesi, babası, koruyacak bir abisi, bu cehhennemden kaçıp kurtulacak parası ve seven kimsesi yoktu. Ne de çok eksiği vardı. Düşünceleri canını sıkmaya, öfke gizlice damarlarına yayılmaya başlamıştı. Tabi genç kadın bunu fark eder etmez toparlandı. Yengesinin karşısında herhangi bir duygu gösteremezdi. Gösterirse, zayıflığı da yüzüne vurulur, kullanılırdı. Kansızlıktan solmuş etli ve açık pembe dudaklarından derin bir nefes koyverdi. Yüzüne itici bir tebessüm yerleştirdi. Başını eyip kaşlarının altından gözlerindeki alay dolu kıpırtılarla yengesine baktı. "Unuttuğun bir şey varsa hatırlatayım, ben bu ailenin kanındanım. Senin aksine!" Bir münakaşa baş vermeden kalan son malzemeleri de doldurduğu tepsiyi aldı. Mutfaktan seri adımlarla çıktı. Ne denirse densin kendisini ezdiremezdi. Ona yakışmazdı. Annesinin kızıydı. 5 kelimeyle: Güçlü, asil, hazır cevap, gururlu ve inatçı. Kahvaltı masası hazır olunca yavaş adımlarla kız kardeşinin yanına, odalarına, gitti. Çok ağır adımlarla ilerliyordu. Kardeşi 1 dakika bile fazla uyusa kârdı. Ayakları kapıya ulaşınca, ince uzun parmaklı elleri kapı kulbunu kavradı. Gıcırtınısını göz ardı ederek kısa adımlarla içeri girdi. Ardından yavaşça örttü. Masum miniği ne kadar da güzel uyuyordu. Annesizliği, babasızlığı ve sevgisizliği omuzlarında taşıyan; bir de yetmezmiş gibi insanların geri kafalı zihniyetiyle uğraşan sıska bedeni ve yorgun ruhu nasıl da büzüşmüştü! Her şeyden önce masumdu ve öyle kalmalıydı. Bunun için her şeyi yapacaktı... Yanına yavaşça diz çöktü. Şevkatle saçlarını okşadı. Kardeşi Hayat gerçekten de minicikti. Minyon tipi, küçücük bedeniyle 6-7 yaşında bir çocuk gibiydi. 12 yaşında olduğunu duyan inanmazdı. Genç kadın onun bu halini yoksunluğa verirdi. Çoğu zaman doğru dürüst yemek yiyemezlerdi. Okul harçlıklarını biriktirip kaçmayı planladıkları için harcamıyorlardı. "Hayat," diye seslenerek uyandırdı. Çocuksu yüzüne, buğday tenine ve bal köpüğü rengindeki saçlarına baktı. Annesi gibi saçları sarı ve gözleri kahve rengiydi. Oysaki Nefes uzun boyu, siyah saçları, beyaz teni ve mavi gözleriyle babasının bir kopyasıydı. Ailecek mutlu mesut yaşarlardı. Annesi saçlarını okşayarak uyutur, babası onu güçlü kollarıyla sarar, kanatları altına alır ve tüm dünyadan korurdu. O günlerde ne kadar rahattı. Eskiden. Küçük kızın gözleri yavaşça açıldı. Uyku mahmuru bakışlar ve tarazlı bir sesle konuştu. "Ablacığım." Nefes kardeşinin bu haline gülümsedi. Onun bu halini sevimli bir tavşana benzetti. "Kalk artık, okula gitmemiz gerek." "Tamam ablacığım." Asil bir kuğu edasıyla kalktı. Bu dünya da onu mutlu eden tek kişiydi. Bir süre sonra okula hazır bir şekilde birlikte salona gittiler. Herkes kahvaltı masasına kurulmuştu. Onlar da yerlerine oturdu. Amcasının oğlu Berat, yine pis pis, imalı imalı gözlerini dikmişti. Sözlü tacizleri, aç bakışları, terbiyesiz imaları canını sıksa da sabrediyordu. Sabretmek zorundaydı. "Günaydın." dedi Hayat tüm iyi enerjisiyle. Ta ki yengesi konuşupta gülen yüzünü soldurana kadar. "Oooo küçük hanımlar da uyanmış. Öğlen oldu öğlen. Hem evde bir iş yapmıyorlar, okulu bahane edip hem de bari azcık erken kalkayım da kahvaltıyı hazırlayayım demiyorlar. Biraz da bana yazık canım." Nefes şok olmuş gözlerle yengesine döndü. Gözlerinden alevler fışkırıyordu. Bir insan nasıl bu kadar kolay yalan söylerdi? O yapamazdı, yapmazdı asla! "Yenge?" dedi soran gözlerle ama kadın umursamadan tüm yüzsüzlüğüyle aymazlıklarına devam etti. "Ne yenge? Ay vallahi bütün gün yoruluyorum." "Haklısın senin işin de zor yenge," dedi genç kadın herkesi şaşırtan bir sakinlikle. Asla böyle haksızlıklara, hakkının yenmesine gelemezdi. "Bütün gün otur, o sabah programı senin, o dizi benim izle, Anadolu Ajansı gibi bütün Urfa'nın dedikodularını elden geçir, ha bir de o kısır senin, bu çekirdek benim ye ye gerçekten zor valla!" diye noktaladı cümlelerini. Yengesi tam bir şey demek için açmıştı ki ağzını, amcası elindeki çatalı bir hışımla bıraktı. Her zamanki gibi öfkeli yüzüyle Nefes'e döndü. Burnundan bir soluk verdi. Yine kızgın bir boğa misali kan kustu. "Yengene saygısızlık yapma Nefes! O senin annen sayılır. Bir daha ona karşı böyle bir şey yaparsan, okulu unut!" "Ama amca-" Amcası hızla elini kaldırdı ve "Kes!" diyerek susturdu onu. İnsanın öz amcası yeğenlerine bunu reva görüyorsa diyecek başka ne vardı ki? O kadın asla annesi olamazdı. O yılanı bu sıfata nasıl layık görürdü? Onlar bu evde amcasının yeğenleri değil, bakmak zorunda oldukları iki yetimdi. Oysa bir zamanlar bütün bu mal, mülk, varlık hepsi babasınındı. Oyunlarla üstüne konmuş, şimdi de sanki bütün o pislikleri yapan o değilmiş gibi pişkince davranıyordu. Nefes zorla başını tabağına çevirdi. Cevap vermemeliydi. Okula gitmeliydi. Zaten zor ikna etmişti. Laftan anlamazlara laf anlatmak yüzünden dört yılın emeğini heba edemezdi. "Zaten okulda ne işi var? Koca yaşı geldi." diyen scarab Berat'a çevirdi bakışlarını Nefes. Scarab bok böceği demekti. Sevgili amca oğlu için daha iyi bir sıfat düşünemiyordu. Ne saçmalıyor bu asalak, diye içinden geçirdi. Ne sanıyordu kendini de hakkında böyle konuşuyordu? Hiçkimsenin yokken; hiçkimse bile olmayan bu scarabın bir kadının eğitim hakkını elinden alma konusunda söz sahibi olabileceğini zannetmesi saçmaydı. Gözlerle birini öldürmek mümkün olsaydı şuan yapardı. Sanane seni ne ilgilendirir ki demek istedi ama okumak istiyordu. Tek kelime etse zalim ve inatçı amcası okuldan alırdı. Berat pisliğinin de dediği gibi onu zorla evlendirirdi. Tabi ki evlenmezdi. Kaçardı. Ama daha reşit bile değilken yanında 12 yaşındaki bir çocukla kaçarsa eğer amcası polise yakalatır; kendisini haklı gösterir ve tıpış tıpış geri getirirdi. Sabretmeliydi. Kendi köşesine çekilip devranın dönmesini bekleyecekti. Öfkesi kabına sığmıyordu. Berat'a cevap verememek, verdiği cevapla onun mors olmuş yüzünü zevkle izleyememek içine oturmuştu. Asla laf yutmazdı, oysaki son sözü söyleyen hep olurdu ama şimdi konu okuluydu. Hayat'ı okula bırakıp kendi okuluna gitmek için yola koyulmuştu. Düşünceleriyle kendisini dolduruyor ve söylene söylene yürüyordu. Kaldırım kenarına geldi. Karşıya geçmeden önce soluna sağına bakmaya başladı. Bu sırada arkasından koşarak gelen bir adam ona çarptı. Nefes arabalarla dolu yola doğru sendeledi. Kaldırımdan inmemeye çalışırken bir kol kavradı bileğini. Onu kendisine çekti. Kadın kendi etradında 180 derece dönerek bileğini kavrayan elin sahibinin sert ve kaslı göğsüne çarptı. Adamın kokusu burnuna doldu, çok güzel kokuyordu. Sakinleştirici ve dinlendiriciydi. İçine derin bir nefes çekti. Bütün öfkesi geçmişti. Çekingence başını yukarı kaldırdı. Adamın önce aşağı inen ve sonra da geri yukarı çıkan adem elması; bir balerin edasıyla dans etti boynunda. Beyaz boynu keskin bir çene ile kesildi ve karşına kirli sakallarının sanatsal bir hava ile yüzünü süslediği, beyaz tenli bir surat çıktı. Yakışıklıydı. Karşıya bakıyor ve ağzının içinden Nefes'in daha önce hiç duymadığı küfürler homurdanıyordu. Dudaklarını yaladı ve bakışlarını genç kıza döndürdü.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Muhteşem Hayatım (!)

read
1.0K
bc

FİRUZE (KARADAĞLI SERİSİ I.)

read
11.4K
bc

SOMUT- UYANIŞ

read
5.6K
bc

ARİYA

read
9.5K
bc

KARANLIK | Texting

read
1K
bc

Mafyanın Esiri (+18)

read
31.4K
bc

Karanlığın Sesi Serisi

read
1.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook