****
ARSLAN DEMİR KARA:
GİDEN: ZEYNEP
MESAJ:
HAKLISIN ZEYNEP. GELDİĞİMDE KONUŞALIM, KONUŞACAK KONUMUZ VAR.
Mesajı gönderip telefonu tamamen sessize alıp yanıma bıraktım. Kucağımda uyuyan su'ya baktım. Kafasını boynuma gömmüş ellerini belime sarmış uyuyordu.
Dağ evinde uzun uzun konuşacaktım. Hem ona iyi gelirdi konuşmak hem bana iyi gelirdi.
Şu zeynep konusu da vardı. Ne kadar sevmesemde ne kadar zorla bir şey olmuş olsa da ben ona hiç bir umut vermedim.
Bu sefer gittiğimde açık açık konuşup bitirecektim bu ilişkiyi çünkü gitmiyordu. Zorluyordu beni artık.
Böyle bir ilişki yürütemezdim. O beni seviyordu. Biliyordum. Ama ben ona alışamamış ve bir türlü ısınamamıştım.
***
"Kontrol ettik komutanım herhangi bir şey yok." diyerek ali geldi. Kucağımda yol boyu uyuyan suyla birlikte arabadan inip eve girdim.
Önce ali ve selim kontrol etmek istemişlerdi sonra da bizim girmemizin daha uygun olduğunu söylemişlerdi.
Eve girdiğimde direk üst kata çıkıp kucağımda uyuyan su'yu yavaşca yatağa yatırıp odadan çıktım.
Aşağıya indiğimde salonda oturuyorlardı. Kendimi tekli koltuğa bırakıp derin bir nefes aldım.
Burada daha güvende olacaktık. Su için en güvenli yer şimdilik burasıydı. Hem havası falan da iyi gelirdi su'ya.
Konuşturacaktım. Bana güvenmeliydi.
****
"komutanım telefonlarımız açık bir şey olursa ararsınız" kapının önünde ali, selim ve Ahmet hazırlanıyordu gitmek için, 1 saat birlikte oturmuştuk şimdi de gidiyorlardı.
"Merak etmeyin" diyerek selimin omzuna vurdum "Hadi hadi gidin bir şey olmaz" diyerek kapıyı açıp kenara çekildim. "Oğlum ne bu kasvetli haliniz amına koyayım" dedim.
Gülen ali'ye gözlerimi devirip "Su uyanacak oğlum ne gülüyorsun koca karılar gibi" diyerek sırtına hafiften vurup kapıdan dışarıya ittim.
"tamam tamam komutanım sustum" diyerek ağzını eline götürüp kapattı. Selimde peşinden çıkarken, Ahmet konuştu "iyi akşamlar komutanım" diyip selam vererek o da çıktı.
Kapıyı kapatarak sessiz adımlarla yukarıya çıkan merdivenlere ilerleyip çıktım. Kapıyı sessiz bir şekilde araladığımda hiç beklemediğim şeyle karşılaştım.
Su uyanmış, dizlerini kendine çekmiş başını da dizlerine yaslamış hıçkırarak ağlıyordu. Benim geldiğimi farketmemiş olacak ki ağlamasına devam ediyordu.
"Su" dedim tereddütle. Hıçkırık sesi susmuştu ama başı dizlerinde duruyordu. Bir kaç adım atıp yatağın kenarına oturdum.
Tekrar "Su" diyerek baktım. Susmayı tercih ediyordu. "Konuşmayacak mısın" dedim. Konuşmayacağını biliyordum.
Yatakta ona doğru gidip yanına oturdum. Sırtımı yatak başlığına verip ayaklarımı uzatarak su'yun tam yanına oturdum.
Ağlaması durmuş iç çekmeye dönmüştü. "Neden ağlıyorsun" dedim sesimi nazik tutmaya çalışarak. Omuz kırıp başını kaldırdı. Yüzünü karşısında ki aynadan bir kaç saniye çekmeden izleyip, başını ağır ağır bana çevirdi.
Gözleri ağlamaktan kırmızı olmuştu. Burnu ve yanakları ise pembeleşmişti. Bu hali çok savunmasız olduğunu gösteriyordu.
"Efendim" dedi hiçbir şey olmamış gibi. Burnunu çekip gözlerini elleriyle biraz ovduktan sonra "Biz neredeyiz" diyerek başını dizlerine koyup bana bakmayı sürdürdü.
"Dağ evindeyiz senin için iyi gelir" dedim. Olanlardan bahsedip kötü olmasını istemiyordum. Yaşadıkları zaten ağır geliyordu. "Güzel" dedi.
"Ama ben hiç birşey istemiyorum anladınız mı evime gitmek istiyorum" diyerek başını kaldırdı. Gözleri dolmuştu ama ağlamamak için çenesini sıkıyordu.
"Gitmek istediğini biliyorum ama bu senin için güvenli değil su anlamıyor musun" dedim. "Tek güvenli yer benim yanım"
İnanmıyormuş gibi kafasını iki yana sallayıp "Bu vakte kadar yanımda sen yoktun" daha da sinirle devam etti. "O teröristlerin yanında tek başımaydım anlıyor musun beni tektim şimdi gelmiş bana yalnız bırakamam diyorsun" sinirle soluyup "Ben yalnız kaldım, şimdi de yalnız kalır başımın çaresine bakarım" diyerek ayaklandı.
"Su" diyerek bende yataktan kalkıp peşine gittim. Merdivenleri hızlı hızlı inerken bir şeyler mırıldanıyordu. "Ne konuştuğunu duymuyorum" dedim.
Eliyle kapının kulpunu tutup kendini bana çevirdi. Merdivenlerin son basamağında ona bakıyordum. "Anlamıyorsun beni" diyerek devam etti "Hiçbir zamanda anlamayacaksın" son bir umut "lütfen" dedi. "Lütfen evime götür beni"
"Gel otur konuşalım biraz" diyerek yanına gittim. Ağlamıyordu ama her an ağlayacak gibiydi yüz ifadesi. Kolunu nazikçe kavrayıp salonda L koltuğa oturttum.
Bana bakmamayı tercih edip dizlerine koyduğu ellerine baktı. "Biliyorum evine gitmek isti..." lafımı keserek konuştu. "Bilmiyorsun. Hiçbir zamanda bilemeyeceksin. Yaşadıklarım bana yeter tamam mı" durdu, derin bir nefes alıp cümlesini tamamladı. "Şimdi ya sen kendin götür beni evime ya da ben kaçacağım" dedi.
RÜYA SU YILDIZ:
Son çare kaçmaktı. Kendimi dinlemek istiyordum. Annemin dizinde uyumak, rahatlamak istiyordum. Anlamıyordu beni.
"Tehlikenin kucağına seni bırakamam" yani izin vermeyecekti gitmeme. Başımı olumsuzca sallayıp "Neden bırakmıyorsun beni" dedim.
"Seni bıraksam anında alırlar ve bir daha bu kadar şanslı olacağını hiç sanmıyorum" kendinden emin bir şekilde son cümlesini söyledi. "Yaşatmazlar seni" derken, kaşları çatık, sanki bunu söylemek istemiyormuş gibiydi.
"Öldürecekler beni değil mi" çenem titriyordu. Ama ağlamayacktım. Güçlü duracaktım.
"İzin vermem" dedi. "Benim yanımda hiç kimseye dokunamaya cüret edemezler"
"Nasıl bu kadar eminsin" yüzümü yüzüne çevirdiğimde o sert bakışlarla karşılaştım. Usulca yutkunup öylece baktım.
"Benim adım DEMİR, onlar için de ismim Azrail olur" derken az önce ki kasvetli hava gitmişti. "demir" dediğimde anında bakışları beni buldu.
"Ne zamana kadar beni koruyacaksın ki." Durdu bir kaç saniye. Yüzünü başka yere çevirip öyle konuştu "İyi olduğunu anladığım zaman korumayacağım" dedi.
"Nasıl yani anlamadım biraz daha açık konuşur musun" dedim. Demir oturduğu koltukta geriye yaslanıp benimle göz temasını keserek karşısında ki boy camından bahçeye baktı.
Bakışlarımı ondan çekip dizlerime koyduğum ellerimle uğraştım. "Ne zaman kendini toparlarsan o zaman korumayacağım çünkü" diyerek durup yüzünü çevirdi bana doğru. Bakmayacaktım.
"Çünkü o zaman ölmek istemezsin yaşamak için her zaman direnirsin"
Ne yani ben kendime bakamaz mıyım?
Kendime bir şey yaparım diye mi korkuyordu. "Burada yanımda kalacaksın konuşacağız, konuşacaksın" dedi.
"Ne konuşacağız, konuşacak konumuz var mı ki" güldü. Ama içten gülmedi yalandan güldü. "Rüya senin anlatacağın çok şey var bundan adım kadar eminim" dedi. Yutkundum. Bu ismimi sevmiyordum, bu ismim bana kötü olayları hatırlatıyordu.
"Bana bir daha o kelimeyi kullanma" derken bir gözyaşı daha benden bağımsız akıp gitti. Kendi adımdan korkuyordum. Duymak istemiyordum. Demir donmuş kalmıştı. Ne dediğini düşünüyor olmalıydı.
"Neden su" derken çok sakindi. Nedenini öğrenmek istemesi normal ama benim bunu anlatmam zor, tekrar hatırlamak istemiyordum o anıları.
Tekrar anlatsam sanki o anları yaşayacakmışım gibiydi. Psikolojik olarak çökmüştüm.
Ama ayağı kalkmak istiyordum. Evet tekrar eski Su olmayı çok istiyordum. Düşüncelerimi bölen demirin konuşmasıydı. "Anlatmak ister misin".
"Şuan hayır" dedim. "Peki". Benimle konuşmak istiyor ama zorlamıyordu.
Karnımdan gelen guruldamayla bakışlarım karnımı buldu. Utanmıştım. Yanımda gülen adama bakmamaya çalışıp konuştum. "Gülme" dedim, ama bende gülüyordum.
İştahım olmadığı için az yiyordum ve hemen acıkıyordum. Karnımda duran elimin üzerine gelen el demirin koca eliydi. Elimi kavrayıp kendisiyle birlikte beni de kaldırıp salonla bir olan mutfağa götürdü.
"Otur sen" dedi, sandalyeleri işaret ederek. "Olmaz ben hallederim" diyerek elimi elinden çektim. "Sen otur" dedim.
"Uyar bana" diyerek çektiği sandalyeye oturdu. Şaşırmıştım beklemiyordum. Ne bileyim insan bi derdi sen misafirsin sen otur diye ama demir hiç itiraz etmeden oturdu.
Beklemediğim bir hareketti.
"Açım" dedi. Beni durduğum yerde hareket etmemi sağlayan konuşmasıyla "Güzel bir yemek yapta yiyelim" diyerek yaslandı arkasına.
Yemek yapmasını biliyordum. Yapardım ama yabancı evdi. Hiç tereddüt etmeden konuştum "Bana yardım edeceksen yaparım" diyerek dirseğimi demirin yanında duran sandalyeye dayayıp durdum.
Ellerini iki yana açıp dudak bükerek "Beceremem ki ben" dedi. Rahatlığını korumaya devam ederek "Hem ben senin elinden yemek istiyorum"
"Ben neyin nerede olduğunu bilmiyorum" diyerek isyan ettim. Ama yine demir tarafından olumsuz karşılanmıştı. "Biraz karıştır öğrenirsin" dedi.
"Ne bu rahatlığın" diyerek durduğum yerden hareket ederek Buzdolabına yöneldim. Açtığım dolapta her şey vardı. Biz buraya gelirken her şey planlanmıştı demek ki.
"Güvendesin o yüzden rahatım" baktığım dolaptan kendimi geri çekerek. "Güvende miyim" dedim.
Usulca kafasını benden tarafa çevirip "Evet" dedi. Yutkunarak tekrar dolaba dönüp baktım.
Ne yapsam diye düşünürken arkamdan bir el belimi kavrayıp hafif kenara çekti. Elini dolaba uzatıp en alt rafta duran ıspanağı alarak elime tutuşturup geri çekildi. Bu ani tavırları şaşırıyordu.
"Ispanaklı börek yapsana" diyerek yerine geçti. Rahatlığından ödün vermeyen demire gözlerimi devirip. "Baş çavuşun mu var" derken sesim yüksek çıkmıştı.
"Hem bana yardım etmiyorsun hem de onu yap bunu yap diyorsun" elimde ki ıspanağı kevgire koymuş temizliyordum. "Yapmayacak mısın" derken sesi küçük bir çocuk gibi çıkmıştı.
"Yapacağım" diyerek durdum. Kıkırdayarak arkamda oturan demire döndüm "Aç olduğum için yapıyorum" derken demirin yüzü düşmüştü. Beklemiyordu böyle bir şeyi.
Omuz kırarak önüme dönüp ıspanakları bir tencereye aldım. Siyah ankastre ocağı açarak tencereyi kısık ateşin üzerine bırakıp, dolapları karıştırdım.
Oflayarak arkamı dönüp "Un yok" dedim. Demir oturduğu sandalyeyi geri itip kalkarak yanıma geldi. Yaslandığım mutfak tezgahından beni kendine doğru hafif çekerek "Burda" dedi, yaslandığım dolabı göstererek.
"Sağol" diyerek kendimi geri çektim. Mutfak camı tuzla buz olurken ağzımdan tiz bir çığlık kaçtı. "Demirrr" diyerek ellerimi kulaklarıma kapattım.
Salon camı da tuzla buz olurken demir üzerime eğilip beni yere oturttu. Ağlamalarım şiddetlenirken demir beni kollarının arasına alıp mutfak masasının altına çekti.
Elini ağzıma kapatarak "Şiştt sessiz ol" dedi. "Siktiğimin çocukları nereden buldular bizi" kendi kendine konuşup telefondan birini aradı.
Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp sessiz kalmaya çalıştım. Biliyordum benim için geldiklerini. Korkuyordum.
Ama demir beni bırakmazdı.
Bırakmazdı değil mi?
Dışarıdan sesler kesilmiş büyük bir sessizlik vardı.
Demir fısıldayarak biriyle konuşup telefonu kapattı. Telefonu cebine koyup belinden silah çıkarınca gözlerim kocaman açıldı. Demir silahı kontrol ettikten sonra beni bırakıp çenemden tutarak kendine bakmamı sağladı.
"Seni şimdi arka kapıdan çıkaracağım asla arkana bile bakmadan ormana doğru koş anayola çıkınca seni gelip alacaklar tamam mı?" dedi.
Kafamı iki yana salladım gözyaşlarım akmaya başlamıştı bile, beni o cehennemden çekip alan birini bırakıp gitmek istemiyordum.
"Su kendine gel ve arkana bile bakmadan git" diye sessizce tısladı yüzüme karşı.
"Ha-yır hayır sensiz hiçbir yere gitmek istemiyorum" ağlamalarım şiddetlenmişti, tekrar bir cam kırılma sesi gelince "nolur bırakma beni" yalvarıyordum ilk defa birine muhtaçtım. Tekrar o anları yaşamak istemiyordum.
Elimi tutup masanın altından sürünerek çıkarıp arka tarafa çekti. Demir beni koltuğun köşesine bırakarak ayağı kalkıp sürgülü camı açarak silahıyla arka tarafı kontrol edip benim yanıma geldi.
Koltuk altlarımdan tutarak kaldırıp ellerini yüzüme yerleştirerek konuşmaya başladı "Sana güveniyorum hızlıca koş oradan seni biri alacak" dedi.
"Sensiz asla" gözyaşlarım sular seller gibi akıyordu güvendiğim birini arkamda bırakıp gitmek istemiyordum evin içinden ses gelince, demir "siktir amına koyayım" diye tısladı.

Eğilip alnımdan öperek "geleceğim tamam mı? Lütfen git güzelim hadi" diyerek beni ormana doğru çevirip kulağıma konuştu. "Her ne olursa olsun dönme sakın" dedi.
Gitmek istemiyordum. Onun da gelmesini istiyordum. "Hadi" dedi, tekrar ederek "Git".
Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Titrek sesimle demire bakmadan konuştum. "Geleceğine söz verirsen giderim" ağzımdan kaçan hıçkırıkla bir iç çekme duydum.
"Söz" dedi. "Git hadi" diyerek sırtıma dokunan eliyle hafif ilerletti. Ellerimi yüzüme götürüp gözyaşlarımı silerek demire son kez bakıp koştum.
Arkamdan gelen bir el silah sesiyle demirin sesi geldi.
****