5. BÖLÜM

1569 Words
KİTABIN TAMAMI GOOGLE PLAY KİTAP UYGULAMASINDA Ve şimdi, Mina'nın korkusu sönmüş bir ateşin koru gibi göz bebeklerinde duruyordu. Son bir hamleyle boynunda dolanan büyük elini itti fakat Efe bu kez elini tuttu, sessiz çığlıklar Mina'nın içinde bangır bangır bağırıyordu... Kısa bir süre sonra Efe, Mina'nın boynundaki elini cebine sokup bir kutu çıkardı. Içinde lale desenli elmas bir kolye vardı, Osmanlı motifi işliydi ve el yapımıydı. Kolyeyi bir denemede ama yavaşça boynuna taktı, dokunuşları Mina'nın teninin buz gibi olmasına sebep olmuştu. Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Efe uzaklaştığında dikiz aynasını Mina'ya çevirip, "Dokun ve bak hâlâ kayıtsız kalabiliyor musun? Kadını kadın yapan mücevherdir." dedi. Mina aynaya baktı ve tasarımın gerdanında yandığını gördü biliyordu ki bu lanet olası adam haklıydı fakat Mina bu stile alışamayacak kadar parasız ve birinden kabul etmeyecek kadar da gururluydu. Efe, "Evet! Seni dinliyorum," dediğinde hâlâ kolyeye bakmakta olan Mina, gözlerini ayırmadan "Sorduğunuz eğer tasarımsa sanatçı sanatını güzel icra etmiş, yok eğer bendeki duruşuna yorumumsa, üzerimde herşeyi güzel taşırım, veya bana ne hissettirdiğiyse, bir taş parçası için gereğinden fazla düşünmemem gerektiğini söyleyebilirim." dedi bir nefeste ve gözlerini kolyeden çekip imayla Efe'nin gözlerine dikip kolyenin kopçasını açmak için ensesine uzandı. Mina açmaya çabalıyordu fakat bir türlü açılmıyordu bunu fark eden Efe bir hamlede kolyeyi zincirini kopararak çekti, kiliti açıp sert bir ses tonuyla "İn. " dedi. Mina, hiçbir şey demeden arabadan inip koşar adımlarla apartmana doğru yöneldi. Efe hiç olmadığı kadar sinirliydi, bu hırsını bir kat daha körüklüyordu ve bu durum hain bir düşünceye kapılmasına sebep oluyordu. Arabayı hızla sürerken bir yandan ne yapacağını düşünüyordu ona kendisinin verdiği bir şeyi reddetmesinin hesabını soracaktı ama nasıl? Bir hafta sonra... Sıkıcı bir güne yeniden merhaba diyen Mina hızlıca yataktan kalkıp üzerini alel acele giydi, geç kalmıştı bu sabah. Aynı hızla arabasına bindi ve holdingin yolunu tuttu, geldiğinde yirmi dakika geç kalmıştı. Ve holding öküzünün yerinde olmadığını görmesi derin bir nefes almasına yardımcı olmuştu, bir ton uğursuz lafını çekecek hâli yoktu. Tek sıkıntı Fransa'ya gittiğinde çalışmamak için izin almaktaydı ama nasıl? Adam iki çift laf etmesine izin bile vermiyordu. Bir an önündeki işlere dalmıştı ki kafasını kaldırdığında ofisine geldiğini fark etti ve tüm cesaretini toplayıp konuşmaya karar verdi. Kısacık bir süre daha bekleyip kendisini boşuna dolaştırdığı kapıya doğru yürüdü. Derin bir nefes alıp iki kez tıkladı ve içeri girdi. Efe onu gördüğünde "Gel dediğimi hatırlamıyorum." dedi. "Nasılsa diyecektiniz," Öz güveni tavan yapan Mina kocaman odada onun masasına doğru yaklaştı, önce günlük programı okudu. Ardından çıkmadığını gören Efe, "Başımda zebellak gibi bekleyecek misin?" diye sorunca konuya girmeye karar verdi ama nasıl başlayacağı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. "Hadi söyle belli ki bir şeyler zırvalayacaksın," dedi Mina'nın suskunluğuna tahammül edemeyerek. "Yarın Fransa programı başlıyor ya siz gittiğinizde ben izin kullanabilir miyim?" dediğinde alayla gülümseyerek konuşmaya başladı. "Üzgünüm izin hayallerini başka bir zamana ertele çünkü sen de geliyorsun." "Ben de mi?" "Evet sen de." "Ben gelemem işim var." "Gelir misin demiyorum geleceksin diyorum. Senin işin beni asiste etmek." "Benim İngiltere'de olmam gerek." "Böyle bir lüksün yok eğer çok gitmek istersen yetmiş beş dakikada hızlı tren elli yedi dakikada uçakla gidersin yok araba kiralarım ben dersen o da be..." Derken konuşmasının arasına girerek "Ben bilirim başımın çaresine bakmasını." dedi sesi oldukça sertti. Daha bir se soylemeyerek odadan çıktı. Günlük rutin işlerin ardından internet üzerinden Fransa-İngiltere hızlı tren seferlerini inceledi, sıkıntı çıkmayacaktı iki saatte bir sefer vardı içi rahat bilgisayarı kapadı. Çıkış saati de gelmişti zaten acil eve gidip valiz hazırlaması lazımdı. Başına bir de şirketin programı için hazırlık yapmak çıkmıştı, bu planında yoktu. Fransa'ya gitmeyeli beş ay olmuştu eski günlerdeki gibi gezme fırsatı olacaktı. Bir an aklına o günler geldi eğer para biriktirebilirse günübirlik Fransa'ya giderdi. Tek başına o aşk kentinde dolaşır geri dönerdi. O güzel günleri sadece bir kişiye borçluydu Melek annesi... İyi ki vardı ve Mina ona çok şey borçluydu, şu an bunu holding öküzüne katlanarak biraz ağır ödüyordu ama onu rahat ettirmesi her şeyden önemliydi. Çantasını alıp çıkacağı sıra aradaki bölmeden Efe yanına geldi ve hızlıca "Yarın saat sabah sekizde hazır ol gelip alacağız seni." dedi ve aynı hızla çıktı. ************** Hafta sonu gideceğim düşüncesiyle henüz hiçbir şey hazırlamamıştı, lacivert valiz bıraktığı köşede bekliyordu. İçini açtı ve dolaptan giysi seçerek yerleştirmeye başladı, kıyafet işi bitince uygun ayakkabıları koydu ardından kahve yapıp Melek annesinin yanına geçti. Her geçen gün gözlerinin altı biraz daha moraran Melek annesi yaşadıklarını kaldıramıyordu ya da ona söylemediği bir hastalığı vardı. Hoşsohpetini her daim dinleyeceği bu kadın ona huzur veriyordu ama bu kez yorgun düşmüş görünüyordu ve konuşmaları içinde bir yerleri rahatsız ediyordu. Ansızın, "Keşke düğününü de görebilsem kızım." diyek boş gözlerle Mina'ın gözlerine baktı. "Göreceksin tabi annem, daha çok güzel günlerimiz olacak," dediğinde umutsuzca inşallah dediğini hissetti, bir şeyin mi var diye sorduğunda geçiştirerek kapadı konuyu. Eşini kaybettikten sonra bir daha toparlanamamıştı ve günden güne eridiğini gözleriyle görebiliyordu. O düşüncelerle uyuduğunda saat on birdi, yarın uzun bir gün olacaktı ve Mina güçlü görünmeliydi. ************* Sabah saat altı buçukta kalktı, ilk önce duşa girip kendine geldi ardından saçlarını kurutup sıkıca tepede topladı. Bu ona ciddi bir hava katıyordu ve çok çekici gösteriyordu, en azından Mina öyle düşünüyordu. Makyajını da yaptıktan sonra giyinmek için odasına geçti. Siyah deri bir tayt üzerine de beyaz frapan bol bir şifon giydi, bilerek giydiği siyah çamaşırı tam istediği gibi belli belirsiz anlaşılıyordu. Odadan çıktığında Melek annesi için çağırdığı kadın salonda oturuyordu ve hızlıca hazırlandığı belli bir masa kurulmuştu. Mina'yı bekledikleri belliydi, Mina kendini kötü hissetmişti dışarda bir şey yerim, diye düşünmüştü ama fark etmezdi bu saatten sonra. Hızlıca oturup bir şeyler yedi, sekize beş varken kadını kenara çekip ilaçlarını vermeyi ihmal etmemesini tembihledi ve asansöre kadar yere değdirmeden taşıdı valizi. Sabah sabah kimseyi rahatsız etmek istemiyordu. Kapıya indiğinde birkaç dakika bekledikten sonra geldiler. Mina, "Günaydın." diyerek öne oturdu Efe arkada kuzeni Murat ile birlikte oturuyordu, sadece Murat ona günaydın diyerek yanıt verdi. Yoğun İstanbul trafiği yola çıktıklarından beri peşlerini bırakmıyordu bu yüzden hava alanına geldiklerinde saat dokuz buçuk olmuştu. Giriş noktasında biri kadın üç kişiyle buluştular. Kesin dış ticaret bölümündendi bu kişiler, yani Mina'nın da olması gereken yerde... Chek-in yapmadan direk geçiş yaptılar. Özel bir bölmeden geçip dışarı çıktılar, taşıyıcı bir araba onları aldıktan sonra hareket etti ve ufak bir uçağa yaklaştı. Bu bir özel uçaktı, Mina gözlerine inanamadı, bir uçakları mı vardı yani? Şaşkınlıkla içine girdiğinde diğerlerinin onun kadar şaşkın olmadığını fark etti, demek ki ilk kez binmiyorlardı. Hızlıca koltukları saydı on iki taneydi ve arkada bir bölme vardı isteyen istediği yere rahatça oturdu. Mina da en arkaya oturmayı tercih etti, en ön koltukta oturan uyuzdan ne kadar uzak olursa o kadar iyi olacaktı. On beş dakika sonra havadaydılar artık, uçak tamamen kalktığında ön tarafta bir hareketlenme oldu. Bu Efe idi, kemerini çözüp ayağa kalktı ve arka tarafa doğru geliyordu. Sonunda Mina'ya yaklaştığında kafasıyla gel işareti yaptı. Arkadaki bölmeli kapıdan geçti. Mina da yavaşça kalkıp sürgülü kapıyı çekerek arka tarafa geçti. Orası resmen bir yatak odasıydı ve bir duş bölmesi vardı. Bir an bu insanların yaşam tarzına ilgi duydu, resmen dünyanın cennetinde yaşıyorlardı. Efe yatağın üzerinde oturuyordu Mina ise her zaman ki gibi ayaktaydı ve konuşmasını bekliyordu. Yüzünde hadi konuş diyen bir tavır vardı. "Bizi alandan alıp otele getirecekler iki buçuk günlük programı not edeceksin ve üzerinden geçeceğiz, indikten sonra kolay bir araya gelemeyiz bunun için haber verdireceğim sana," dedi Mina ise sesini çıkarmadı; yine emirleri ve klasik Efe idi, anladığını belirtircesine çıkıyordu ki "Daha bitmedi." dedi Mina durdu ve konuşmasını bekledi. "İnmemize yarım saat kala gel ve hiç kimse buraya kesinlikle gelmesin, hostest su getirse bile sokma." "Tabi ben hiç gözümü kırpmayım haklısınız." "Kırpmayacaksın senin işin benim hayatımı kolaylaştırmak, bunun için para ödüyorum sana." "O zaman ben nöbete döneyim," dedi ve cevabını beklemeden çıktı yanından... Mina'nın etrafındaki bütün herkes keyifle uyuyordu ama o bebek bakıcılığı yapıyordu, hostest bir kez geldi gazete ve kahve istedi. Gazetenin içini dışına getirene kadar didik didik okudu ve saate baktı ortalama kırk beş dakika sonra inişe geçecektiler, biraz daha oyalanıp Efe'yi kaldırmaya gidecekti. Şeytan diyor kaldırma düşsün yataktan, bu düşünce içindeki şeytanın kıs kıs gülmesine sebep oluyordu yapabilse iyi olur du ama yapamazdı. Emindi ki dönüşte oda uçaktan Mina'yı atardı. Yavaş hareketlerle kalkıp yanına gitti, yatağında uyuyan adama baktı. İç sesi, "Bu ne çekici bir adam böyle." diye söylendi, ceketini ve kravatını çıkarmış baştan üç düğmesi açıktı, bir eli kenardan sarkarken diğer eli başının altındaydı. Uyurken ne kadar zarasız görünüyordu, tam yatılası gövdesi vardı. Bu düşünceleri hızlıca kafasından kovarak karşısında uyuyan pisliğe seslendi. "Efe Bey." "Efe Bey." "Efe Bey." Bir, iki, üç tam üç kez seslendi ama duymadı yavaşça üzerine doğru eğilip elini omuzuna getirip, hafifçe dokunurken tekrar "Efe Bey uyanın." dedi ve tam o sırada uçak tribülansa girdi. Mina dengesini kaybedip üstüne kapaklandı, bu sert düşüş Efe'nin korkarak uyanmasına sebep oldu. Efe neye uğradığını şaşırmıştı. Alel acele kalkmaya çalışırken tekrar hava boşluğuna girdiler ve Mina yine dengesini kaybetti. Kahretsin kalkamıyordu bir türlü ve Efe'nin onu azarlaması an meselesiydi. Efe yaşadığışoktan kurtulunca, "Bu kadar ateşli olduğundan haberim yoktu," dedi. Mina yerin dibine girmişti, lanet herif! Mina bağırmasını tercih ederdi. "Affedersiniz hava boşluğuna girince dengemi kaybettim," dedi, sakince ama affetmeye pek niyetli değildi. "Nasıl bu kadar şaşkın ve sakar olabiliyorsun?" "Sebebi sizsiniz." Mina sinirlenmişti. "Dikkatsizliğinin faturasını bana mı kesiyorsun şimdi de?" "Sizin kestiğiniz cezanın yanında benim faturam az kalır." "Nefes alamıyorum, üzerime yatmak için bu kadar meraklı olduğunu bilseydim daha farlı davranırdım sana," dediğinde hâlâ üzerinden kalkmadığını fark etti. Hızlıca doğruldu kalkacağı sırada Efe onu kolundan tutup kendine çekti. Kim nereden okuyor bilmiyorum ama okuyan tüm değerli insanlara teşekkür ederim votelerinizi eksik etmeyin keyifli okumalar...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD