Beril, Affan'a sormamasını önermişti ama Affan sormadan bırakacağa benzemiyordu. Ellerinin arasındaki kıza baktı kararlıydı ve sorduğu soruya cevap almadan bırakmayacaktı onu. Güzelden öte güzeldi şimdi o güzelliği utanmasıyla taçlanıyordu. Bu uyumu yan yana yakalayan Affan istediğini alacağından emin bir şekilde "En iyisi sormayın!" Diye uyarısına karşılık olarak:
"Sordum!" Deyip devam etti.
"Benimle ilgili bir şey söylüyordu sanırım o içindeki ses! Ne diyordu?" Dediğinde başını öne eğerek dürüst oldu ve:
"Giydiğiniz takım yakışmış!" Dedi.
"Demek iç sesin yakışıklı olduğumu söylüyordu ve sende çenesini kapamasını tavsiye ediyordun!" Deyince Beril neredeyse yerin dibine girecekti.
"Şey zorlamasanız!" Diyerek kolunu kurtarmaya çalıştı ama Affan bir Mengene gibi kavradığı kollarını bir milim bile bırakmadı.
"Hayır! Tam olarak şöyle!"
"Evet tam olarak nasıl?" Diyerek küçük bir adımla Beril'e doğru sokuldu. Şimdi Beril'in dudakları Affan'ın, Affan'ın dudakları da Beril'in kulaklarının yakınlarında duruyordu.
"Aslında, takım elbise pahalı olduğu için herkese yakışıyor gibi bir şey düşünürken o aptal ses senin dediğine yakın bir şeyler söyledi" Dedi bir nefeste yoksa onun kıskacından kurtulamayacağının farkındaydı.
"O ağzının tadını bilen ses, ne Dedi peki?" Diyerek dakikalardır kayıtsız kaldığı saçlarının kokusunu içine çekti.
"Gitsek mi artık!"
"Önce cevap ver!"
"Tamam, Peki! Tam olarak şöyle dedi, yalnız Ben değil o söyledi! "Hadi ama Beril adam yakışıklı, ne giyse zaten yakışacak!" Dedi"
"Biliyorum canım ben o dedi!" Diyerek aradaki mesafeyi açmadan yüzüne baktı.
"Evet, tabi o Dedi!"
"Ona söyle ne istediğini biliyormuş, unutmadan deki bir de o iç sesin sahibi hiç aynada kendine bakmıyor muymuş?"
"Elbette ki bakıyor!" Diyerek dakikalardır aşağıda olan bakışlarını yukarı kaldırdı. Şimdi aynı doğruyu keser gibi kesişmişti bakışları. Beril nefesini kontrol edemezken uzaklaşmak istedi ama başarılı olamadı.
"Sen daha güzelsin!" Dedi cüretkar bir biçimde.
"Hiç utanmanız yok!" Diyerek delici bakışlarını Affan'ın gözlerine gönderdi. Affan'ın keyfi yerindeydi ve gülümseyerek bıraktı Beril'i.
"Gidelim!" Diyerek yürüyen Affan'ın arkasından hızla yetişen Beril:
"Bu konuşmayı unutabiliriz değil mi? Diye sordu, sesi telaşlı koşar adım yürüdüğü içinde nefes nefeseydi.
"Ben bir şey hatırlamıyorum!" Diyen Affan hâlâ gülümsüyordu.
***
Hastanenin otoparkına geldiklerinde Affan anahtarın tuşuna bastı mavi bir arabanın Işık'ları yandığında Beril arabaya doğru yaklaşıp "Vay maşallah kız gibi!" Dediğinde Affan şen bir kahkaha attı.
"Sever misin? Senin tabirinle bu bebekleri?"
"Eh işte, uzaktan seviyorum!"
"Deneyimlemek ister misin?"
"Hayır, kaza filan yaparım. O nedenle cesaret edemem!"
"Tamam, sen bilirsin!" Diyerek şoför koltuğuna geçerken Beril'de yanına geçti.
"Toplantıdan önce ne kadar zamanımız var?" Diye sorarken start tuşuna bastı.
"Hemen bakıyorum!" Dedi ve defteri karıştırmaya başladı.
"Bir saat on beş dakikamız var!"
"Tamam, Gebze'ye gitmemiz yarım saat, geriye kalan vakitte kahvaltı yapabiliriz!"
"Yarım saatte nasıl gideceğiz oraya? Ve ben kahvaltı yaptım"
"İşte böyle!" Dedikten sonra gazı kökledi. Sadece trafik olan yerler dışında neredeyse hiç hız kesmemişti.
"Korktun mu?"
"Ben öyle Nişantaşı bebelerine benzemem, bu da bir şey mi?"
"Hız seviyorsun!"
"Evet severim!"
"Sen şimdi hiç bir şey yemeyecek misin?" Derken sağ sapaktan çıktı. Köprüden geçmeden çok nezih bir mekan vardı. Geçmeden oraya uğradılar.
Köşede bir masaya oturduklarında gelen garson Affan'a bakarak:
"Hoş geldiniz, Affan bey!" Dedi.
"Hoş bulduk, iki serpme kahvaltı alalım!"
"Peki Efendim!" Diyerek başını öne doğru eğip uzaklaştı.
"Bir iki bir şey yersin! Yemeğimi paylaşamam da!"
"Sıkıntı yok iyi yerim ben!" Dedikten sonra kalkarak tahta korkuluklara yaklaştı. Derin bir nefes alıp manzarayı seyretmeye başladı.
Masanın hazırlıkları başlarken Affan Beril'in yanına gidip gitmemek için savaş veriyordu. En sonunda bu gün için fazla olduğunu düşünerek aklından geçen gitme düşüncesini sildi.
"Hadi, gel! Masa hazır!" Diye seslenince zorla koptuğu eşsiz güzel manzaraya son kez baktı.
"Bilseydim bir tost yerdim! Bu kadar şeyi nasıl bitireceğim ben şimdi?" Diye söylenirken masaya konulan yiyeceklere bakıyordu.
"Bu kadar şeyi yemeyi planlamıyorsundur umarım!" Diyerek şaşkınlığını koruyamayan Affan masadaki yemekleri tabiri caizse gözleriyle tartıyordu.
"İki tost yemeseydim hiç biri kurtulamazdı, yediğim için bazıları ağlamak zorunda kalacak!" Dediğinde Affan mübalağa yaptığını düşünüyordu.
Beril kibar ama rahat bir şekilde çekinmeden her şeyden yerken hiçte mübalağa yapmadığını gören Affan şaşkındı. Daha önce yemek yediği hiç bir kadın böylesine keyif alarak yemiyordu, iyide bu yedikleri neresine gidiyor Affan asıl onu merak ediyordu.
"Bunları da ye!" Diyerek tabaktaki tereyağlı balı ona doğru uzattı.
"Yok! Şimdi değil ben balı kahvaltının sonunda severim!"
"Tatlıya da hayır demiyorsun! İyide bu yediklerin nerede?"
"Yediklerimi sayıyor olabilir misin?"
"Yok ya, gerçekten sordum!"
"Maalesef, kilo alamıyorum ben! Şöyle üç kilo filan alsam iyi olur ama anneme benzemişim en çok hamileliğinde kilo almış o da beş kilo!" Diyerek yüzünü ekşitti.
"Evet, yakışırmış bir iki kilo!"
"İşte olmuyor." Diyerek iç geçirdi ve yemeğe devam etti.
***
Gebze'de bir fabrikaya geldiklerinde, üretim bölümünde hummalı bir çalışma vardı. Üretime ilgi duyan Beril çalışanların arasına daldığında Affan yukarıdaki Asma kattan aşağıyı izlerken yanındaki üç adamla konuşuyordu.
Üretimdeki ciddi anlamda büyük sorunlar yaşanıyordu fakat şu son üç yılda büyük çoğunlukla sıkıntılar en aza indirilmişti.
"Son durum ne?" Diye sordu Affan hâlâ Beril'e bakmayı sürdürürken.
"Yeni bir kaç tedarikçi firma ile bağlantı kurduk Affan bey! Bunun için haftaya Salı'dan Cumartesi'ye kadar görülmeler ayarladık birazdan asistanınızla bunun için program yapacağım!"
"Firmaların geçmişleri de önemli!"
"Hepsini araştırdım Efendim, ihaleye katılacak firmaların dördü de köklü firmalar ve uzak Doğunun ileri gelen en iyi teknolojilerine sahipler."
"İhaleyi kim alır gözüyle bakıyorsunuz?"
"Mokako bana sıcak geldi ama sizin görüşleriniz de çok önemli."
"Tamam haftaya Pazartesi için ihale toplantısını Türkiye'de yapalım o zaman!"
"Uygun Efendim onun detaylarını da konuşuruz!"
"O zaman geçelim!" Dedikten sonra göz göze geldiği Beril'e yukarı gel işareti yaptı. Affan personel müdürüyle görüşmeye giderken Beril'de Murat adındaki danışmanla konuşup Affan'ın programını ayarlayacaktı.
Beril gerekli notları aldıktan sonra çıkış kapısında Affanla buluştu. Bu gün bir de Kocaeli'de ki tasarımların işlendiği fabrikaya gideceklerdi. Saat bire gelirken Gebze'den çıktılar.
Kahvaltı yaptıklarının üzerinden neredeyse dört saat geçmişti. Beril acıkmıştı ama bunu dile getiremiyordu. Sabah yediklerinden sonra birde yemek derse obur gözükmek istemiyordu. Aslında oburdu bunu kabul ediyordu ama bu günlük değil.
Yarım saatin sonunda Kocaeli'ye geldiklerinde ilk konuşan Affan oldu.
"Ne yemek istersin?"
"Ay, lanet götüre! Hiç sormayacaksınız sandım!" Dediğinde Affan güçlü bir kahkaha attı.
"Ne yani siz acıkmadınız mı?"
"Acıktım da, sen neden söylemiyorsun acıktığını?"
"Aç gözlü olduğumu düşünmenizi istemedim!"
"Benim düşüncelerim bu kadar önemli mi senin için?" Diye sorarken evet demesini bekliyordu ve mimiklerini takip ediyordu.
"Obur gibi görünmek istemem sadece!"
"Ama obursun!"
"Sizin de ağzınıza düşmeye geleyim!"
"Biz bizeyken bana siz demesen!"
"Neden benim ayrıcalığım ne?"
"Bir ayrıcalığın yok, davranışlarına yakışmıyor siz demek! Elinden gelse döveceksin ama ince ince kırılmak için siz diyorsun!"
"Gerekirse döverim!"
"Bunu biliyorum, Emin'im yani. O gece sahilde adamı da haklamıştın!" Dediğinde Beril kısa süreli düşündükten sonra cevap verdi.
"Hatırlamadığınızı düşünmüştüm!"
"Balık hafızalı değilim gayet net hatırlıyorum."
"Affan bey!"
"Efendim!"
"Keşke beni tolöre etmeseydiniz!"
"Neden?" Dediğinde dilinin ucuna ben adi kişiliksiz para için sizin hayatınıza giren bir budalayım! Demek geldi ama sadece "hiç!" Demekle yetindi. Mahçuptu ve başını camdan tarafa çevirmişti. İnsanın arkasından oyun çevirmeyeceği kadar şeffaf biriydi ama eli kolu bağlıydı Beril'in.
Yemek yiyecekleri yere geldiklerinde Beril hâlâ düşünceliydi.
"Sende bir haller var ama çözemedim, hadi yemek ye de kendine gel!" Diyerek gülümsediğinde buruk bir gülümseme gönderdi Beril'de gözlerinin ta içine.
***
Fabrikaya geldiklerinde saat üç buçuğu geçiyordu, tasarımcılar ofis bölümünde düzenli çalışma içindeyken, aşağıda işçiler çizimleri makineden çıkarıyordu.
Tasarımları gördükten sonra ilk konuşan Affan oldu.
"Sence nasıl?"
"Bence sıradan!" Dedi. Tavrı kendinden emindi.
"Böyle düşündüğüne göre daha farklı fikirlerin olmalı."
"Düşünsenize biri bir gün şöyle bir şey yapmış, askerlerin giyebileceği robot mekanizma!"
"İyi de ne işe yarayacak!"
"Mesela onu giyen asker bin beş yüz adım atacak yorulmayacak, yüz kilo yük kaldıracak yorulmayacak ve bir buçuk kilo metre koşacak ama yorulmayacak! Sizce de ülke olarak savunmada büyük bir adım olmaz mıydı?"
"Akıl almıyor gibi, mantık ne diyor Peki?"
"Mantık bir protez bacak kolaylığında giyilebilen ve tüm yükü kaldıracak bir mekanizma olabilir diyor!"
"Sen ciddisin!"
"Evet ciddiyim!"
"Şu bahsettiğin proje mi?"
"Evet, yazılımı üzerinde çalışıyorum!"
"Gerçek olmayacak kadar sıra dışı! Robot deyince oysaki insanların aklına ev işlerini yapan sevimli şeyler gelir!"
"Ve doksanlarda bu robotlar çizgi film kahramanlarıydı ama artık dünya pazarında büyük yer işgal ediyorlar. Ayrıca yapay zeka teknolojisi öyle akıl almaz boyutlara geldi ki bence bu ülkenin çıkarları için kullanılmalı!"
"Sen nasıl bir amaca hizmet ettiğinin farkında mısın?
"Umarım iyi olur!"
"Merak etme! Ben bu projeyi üstleneceğim." Dediğinde Beril gülümsemekle yetindi. Kim olduğumu bilse yine böyle düşünür müydü? Diye aklından geçiriyordu.
"Haftaya Çin, Tayland Ve Japonya'ya gideceğim ve sende benimle geliyorsun! Seyahat engelin yoktur umarım!"
"Ege'yle konuşmadan net bir şey söyleyemem!" Dediğinde Affan "hay senin Egene" diye aklından geçiriyordu.
"Ege'de Ege'ymiş hani! Her şeyde bir parmağı var!"
"O benim için çok özel biri bende onun için öyleyim! O benim her düştüğümde yanımdaydı ve ben kolumu tutacak biri ararken hep bir adım arkamda bekliyordu." Derken yüzü gülüyordu. Affansa Ege'nin Beril'e aşık olduğunu düşünüyordu.
***
Dönüş yoluna geçmeden yola çıkacakları sırada arabanın sendelemesiyle arabayı kenara çeken Affan gergindi. Arabadan inmeden önce tekerin patladığını hissetmişti, inince baktığında da doğrulamış oldu.
"Yedek lastik var mı?"
"Var ama malzeme yok!"
"Olsaydı değişirdik hava da kararmak üzere ne yapacağız?"
"İnternetten servis isimlerine bakacağım, gelip alırlar bizi."
Kısa bir süre internette gezdikten sonra işine yaratabilecek nitelikte bir servisin Sapanca yakınlarında olduğunu gördü. Mecbur kalarak durumu bildirdi. Adamların gelip almaları yarım saati bulmuştu. Servisin olduğu dükkana geldiklerinde usta inceleyip yorum yapmaya başladı.
"Ufak bir dişli atmış, parça değişip diğer lastiği takacağız ama bi parça gelecek, bi ahbabım var yarın getirir."
"Dönmemiz lazım aslında bizim!"
"Yarın öğlene kadar yapmış oluruz öncesi zor!" Dediğinde Affan bıkkınlıkla nefes alıp verdi.
"Kalabileceğimiz bir otel var mı yakınlarda?"
"On kilo metre ötede bir otel var, iyi bir oteldir rahat edersiniz!"
"Teşekkür ederim, bir taksi çağırabilir miyiz?"
"Yolum o tarafta atarım ben sizi!" Diyen yaşlı adam fazla yardım severdi.
Adamın arabasına bindiklerinde Beril gülmemek için arka koltukta zor tutuyordu kendini. İki metreye yakın boyuyla küçük arabada büyüyen Affan çok komik görünüyordu.
***
Otele geldiklerinde aşağıya inerken oteli inceleyen Beril çok güzel olduğunu düşünüyordu. Uzun bir lobinin girişinde işlemleri yapmak için durduklarında resepsiyonun önünde bekliyorlardı.
"Biz iki oda tutmak istiyoruz!"
"Maalesef Efendim, hiç odamız yok!"
"Nasıl yok! Koskoca otelde oda." Diyen Beril gerilmişti.
"Kaç gün kalacaktınız? Sadece bir odamız var, otel bir düğün için tutuldu tüm misafirler geldi. Bir kral dairemiz var damadın ailesinin yarın öğlede giriş yapacaklar. En kötü sabah on'a kadar idare edebilirim sizi, fazla kalacaksanız yarın başka bir otele yönlendirebilirim."
"Biz sabah çıkacağız sorun yok!"
"Tamam, kimliklerinizi alayım!" Dediğinde kimliklerini uzattılar ama Beril gergindi sesini en küçük desibelde tutarak:
"Aynı odada mı yatacağız?" Diye sordu. O dakikaya kadar Affan'ın aklında aynı odada yatacakları yoktu. Ama o dakikadan sonra aynı odada yatacakları gerçeğini düşünmeye başladı.