6. BÖLÜM

1509 Words
Ahil hayretle karşısındaki kadına bakarken çok da meraklınım diye düşünerek tek kaşını havaya kaldırdı. Daha fazla hayretini içinde tutamayan Hare sonunda dayanamayarak "Senin benim gelin odamda işin ne?" diye saçma bir soru sordu. "Böyle saçma bir soruyu benim odamdayken soruyor olamazsın değil mi?" "Böyle ağa mı olur be!" diyen Hare çığırından çıkmış görünüyordu. Ağa dediğin kel göbekli kısa boylu olurdu. İnsanı baştan çıkaracak, şeytanı bile yola getirecek bir günahkâr kadar çekici olmazdı. Bir anda Hilal'in dediği yarı Fransız yarı İtalyan sözünü anımsadı. Lanet olsun bu farklılığı tamamen ortaya biraz karışık konulmasındandı. Bu nasıl konuşması gerektiğini bilmeyen kızın kendisini her cümlesinde küçümsemesi Ahil'in artık tahammül edebileceği bir şey değildi. "Sen kimsin?" diye kibirli bir şekilde soran adama bu kez nüfus memuru musun diye sorma aptallığında bulunmayacaktı. "Ben..." diyecek oldu ki Ahil konuşmasına izin vermeden üzerine doğru yürüdü. Kim olur da onu istemezdi, o istemese bile kadınlar ona her zaman gelirdi. Bu neyin kendini bilmezliğiydi. "Aslında pek ilgilenmiyorum." Hare neredeyse içine kaçmış olan sesi ile "O zaman neden soruyorsun?" dedi. Ahil bir adım daha attığında geri geri giden Hare yatağa kadar geldiğini anladı. Sanki birkaç saat önce memur adını söylememiş gibi umursamazca "Sahi, adın neydi?" diye sordu. Ardından tekrar üzerine yürüdü, gidecek yeri kalmayan Hare bir anda yatağa düşerek oturdu. "Hare..." dedi ama sanki dememişti. Ahil biraz daha üzerine geldiğinde elleri ile yataktan destek alarak arkaya doğru kendini çekti. Ahil bir dizini hemen Hare'nin bacağının kenarına bıraktı, aynı anda havlu biraz yukarı kalktı ve tekrar üzerine doğru gitti. Hare hâlâ kollarından destek alarak arkaya doğru uzanmış duruyordu. Kollarını çekse yatar pozisyona geçeceği için dayanabildiği kadar dayanıyordu. Ahil kendinden emin, tutkulu bir bakışı Hare'ye bahşederek dudaklarını araladı ve iyice yüzüne doğru sokulup "Bak Hare, bu saatten sonra adımı inleyerek beni yatağa davet etsen de seni istemem!" dedi ve neredeyse dudaklarına değmek üzere olan dudaklarını çekti. Hare de zaten istemezdi, biri gelecekse bu zaten sadece o olurdu. Asıl o Hare'yi nasıl istemezdi, asıl herkes Hare'nin güzelliğine ve zekasına hayran kalıp kendilerine aşık olsun diye ona tatlı tatlı tuzaklar kurarlardı. Hare hâlâ şeklini bozmazken Ahil odadan salona geçen aradaki giyinme odasına geçti. Üzerine rahat bir şeyler giyerek geri döndüğünde Hare hâlâ yatağın üzerinde oturuyordu. "Yatağımdan başka bir yerde uyumaktan hoşlanmam, içeride salonda yatabilirsin." dedikten sonra yatağın içine girdi ve arkasını dönerek yattı. Hare'nin kalktığını anladığında "Çıkarken ışığı da kapatırsan sevinirim." diyerek gözlerini kapattı ama Hare ışığı kapatmadan odadan çıkınca hemen başucundaki komidinin çekmecesinden bir kumanda alarak tuşa bastı ve tüm ışıklar kapandı. Hare olanların şokunu üzerinden atamazken içeri geçti. Arkasındaki elli tane düğmeyi açma konusunda başarılı olamayacağı için mecbur üzerinde gelinlikle yattı. Nasılsa sabah yardım edecek birilerini bulurdu. *** Ahil sabah saat dokuz gibi kalkıp salona geçtiğinde geceden kalma taze karısının koltukta kıvrılarak yatışını izledi. Kusursuz bir yüzü vardı ama bunu es geçerek kollarıyla kendisini sarışını izledi. Üşüdüğü her hâlinden belliydi, gece bilerek pikelerin yerini hatırlatmamıştı. Bunu ve daha fazlasını hakediyordu, sanki kendisi de bir seçim yapmaya zorlanmamış gibi onu suçlarcasına karısı olmayacağını yüzüne haykırmıştı. Oysaki daha kibar şekilde konuşmayı deneseydi Ahil'den istediği her şeyi alabilirdi. Şimdi artık öyle bir şansı yoktu çünkü onun karşısında kendisinin üzerine atlayacak bir adam pozisyonuna düşmüş üstüne bir de reddedilmişti. Ahil, Hare'yi rahatsız etmek istercesine "Hey, yeni gelin... sabah oldu." diyerek yüksek sesle söylendi. Hare üşümenin verdiği etkiyle kendisini sıktığı için biraz yorgun biraz da uyuşmuş bir şekilde gözlerini açtı. Kendisine bakan bir parça acımasız, bir parça da umursamaz gözlere baktığında kafasına batan bir tokayı çekiştirerek saçından aldı. "Gelinliğini çok sevdin galiba? Öyle ki gece onunla yatmışsın." diyerek ufak bir ima da bulundu. "Boşa keyif alma, düğmeleri çözemedim ve biri yardım eder düşüncesi ile sabahı bekledim. Şimdi rahat bırakırsan yardımcı olacak birini bulacağım." diyerek kapıya yöneldiğinde Ahil büyük birkaç adımda ona yetişerek durdurdu. "Ben kimseyi arkamdan konuşturmam. Ağa karısının gelinliğini çıkarmadı mı desinler." diyerek Hare'yi henüz tutmuş olduğu elinden hafifçe kendisine doğru çekerek önce dağınık saçlarını öne doğru gönderdi ardından önündeki umursamaz kızın tüm gardını düşürmek adına yavaş hareketlerle düğmelerini çözmeye başladı. Birkaç düğme açtıktan sonra süt gibi beyaz teni görünmeye başlayınca Ahil, parmak uçlarını pürüzsüz sırtına bir tüy gibi değdirerek düğmeleri açmaya devam etti. Tenine değen eller ustaca görevini yaparken Hare, Ahil'in daha önce kaç kadını böyle soyduğunu düşünüyordu. Ahil son düğmeden de kurtulduğunda aşağıya doğru kusursuzca inen omurga kemiğini takip etti, sırtında adeta bir yay gibi duruyordu. Hare ise kafasına hücum eden başka kadınları soyma düşüncesini unutmadan "İşin bittiyse uzaklaşabilirsin." dedi. Her kuşun eti yenmezdi, canı isterse başka kadınları soyabilirdi. Bir şey demesine fırsat vermeden giyinme odasına doğru ilerlerken "Unutmadan İnan bana arkandan söylediğim hiçbir şeyi bilmek istemezsin. Boşa ben kimseyi arkamdan konuşturmam deme!" diyerek söylendi. Ahil, onun sınır tanımazlığı karşısında ne yapacağını bilemezken daha önce hayatında kimsenin kendisine böyle davranmadığını anımsadı. İsteseler de davranamazlardı çünkü buna asla müsaade etmezdi. İnsanlarla arasındaki resmiyet çizgisini hiçbir zaman geçmez, her zaman arasına bir mesafe koyardı. Ama bu kendini bilmez kadın tanıştıkları günden beri ona kafa tutuyor adeta büyük bir kibirle karşısında dimdik duruyordu. Güçlü kadınları sevse de bir kadını severken teslim olmasını isterdi. Kısacası karısı sevebileceği biri değildi, kusursuz güzelliği dahi olsa bunları görmezden gelemezdi. Hare çiçekli orta uzunlukta bir elbise giyip çıktıktan sonra etrafa bakındı ama odada kimse yoktu. Ürkekçe kendini dışarı attığında koca konağın ayaklarının altında kaldığını gördü. Alt kattaki hareketlilik onların bulunduğu katta yoktu. Aşağıdan adının Nur olduğunu hatırladığı kız Hare'nin baktığını görünce koşarak hızla yukarı çıktı. "Günaydın gelin ağam." diyerek yanına geldi. Hare, genişçe gülümseyerek "Günaydın." dedi. "Hemen masayı hazırlıyorum gelin ağam, ağam yedi. Ben şimdi buraya hemen bir masa kurarım." Hare uzayıp giden merdivenlere bakarak "Hayır zahmet etme, henüz kendime gelemedim. Bir kahve içsem yeter, sen bana sade büyük bir kupaya kahve yaparsan çok memnun olurum." dedi. "Hemen getiriyorum gelin ağam." diyen heyecanlı kız geldiği hızda aşağıya indi. Hare manzaranın muhteşem görüntüsüne daldığında içinde kırılıp giden umutlarını düşünüyordu. Bu sene hoca olacaktı ve öğrenciler yetiştirecekti ama maalesef tüm hayatı bu şehirde esir kalmıştı. "Buyur, gelin ağam." diyen kızın geldiğini uzattığı bardağın dikkatini çekmesi ile fark etti. "Teşekkür ederim." "Başka bir isteğin var mı?" "Yok, sağ ol. Biraz daha kalabilir misin?" Sevimlice "Tabi kalırım buyur, gelin ağam." dedi. "Burası çok büyük, her şey çok zor olmalı." "Her katta çalışanlar farklı gelin ağam ben eski beridir ağamın işlerine bakarım ama mutfakta hep beraber çalışırız. Sen merak etme ben sana her bir yeri öğretirim. İstersen önce buradan başlayalım." Hare etrafına bakındı, bir teras ve üç oda kapısı vardı. Biri yatak odası diğeri biraz önce çıktığı salonun kapısıydı ve salona hem dışardan hem de yatak odasından geçiliyordu. Bir diğer oda ise bilmediği bir odaydı. Onu da kendi keşfederdi. "Zaten üç oda ben bakarım." "Yok gelin ağam arka taraf var. Gel hadi gidelim." diyen Nur çok heyecanlı görünüyordu. Bir an önce hayran olduğu ağasının tüm yaşadığı yeri gelin ağasına göstermek istiyordu. Hare gülümseyerek "İyi, peki." dedi ve Nur'un peşine takıldı. Kız "Burasını zaten biliyorsun salon." dedi ve salonun kapısından içeri girdi. Hare peşinden gittiğinde Nur çoktan büyük ekran televizyonun başına geçmiş altındaki büyükçe sehpanın kapaklarını açmıştı. "Ağam çok film seyreder, televizyon internetli ama ağam bu konuda biraz eski tarz sever. Reklamlardan hoşlanmıyormuş ve internette film aramak hiç ona göre değilmiş." diyerek yüzlerce CD'lerin olduğu yeri gösterdi. Hepsi alfabe kuralına göre dizilmiş ve bir sürü film vardı. Hare ise bir film konusuna bile ne kadar titizlikle yaklaştığını düşünüyordu. "Mükemmellik abidesi... gaddarlık timsali... buzlar efendisi..." diye sessizce söylenirken etrafı anlatan kızın onu duymamasına memnun oldu. Kız çıkışın tam tersinde bir kapı açtığında oradan dolap gibi bir şey çıkacağını düşünen Hare arkasından yanına geçtiğinde ufak çaplı bir şok geçirdi. Büyük bir teras katına kurulu kocaman bir havuz vardı ve dört bir taraf siyah koyu camlarla çevriliydi. Yukarda açılıp kapanabilen paneller vardı, hemen kenarda kahve rengi üzerinde süngerleri olan şezloglar ve aynı desenli bahçe masası vardı. Hare'nin hayran bakışları Nur'un tekrar konuşması ile dağıldı. "Ağam, spor yapmayı ve yüzmeyi çok sever. Normalde konağın bu kısmı yoktu, ağam mimariyi bozmadan burayı konağa ekletti." dedi ve arka tarafa doğru yürümeye başladı. Daha ne var diye düşünen Hare aşağıya inen bir girişi fark etti. İlk basamaktan itibaren modernlik bitiyor ve ilkel bir çağa geçiliyordu ve ne içeriden ne de dışarıdan hiçbir yer görünmüyordu. Duvar değil her yer kayaları andıran bir dekora sahipti. Burası Hare de bir spayı andırsa da sabırla bekledi. Otantik taşlar ile örülü kapalı alan loş ışıklar ile aydınlatılmıştı. Tıpkı yukarıdaki gibi burada da bir havuz vardı belli ki kapalı mekân havuzuydu. Sırasıyla camların arkalarındaki odalara baktı. Biri spor odası, biri sauna ve biri jakuzili bir banyoydu. En lüks otellerin merkezlerine benzeyen burayı hayranlıkla seyrederken daha önce böyle rahatına düşkün kimseyi tanımadığını düşünüyordu. Düşünceler ile boğuşurken burayı da gezip tekrar yukarı çıktılar. Nur salonun hemen yanındaki odanın kapısını açarken "Burası da ağamın çalışma odası." diyerek kapıyı açıp Hare'ye yol verdiğinde içeri geçen Hare Ahil'in orada olabileceğini düşünmemişti. Nur'da bunu düşünmemiş olacaktı ki endişeli sesi ile "Ağam kusura bakma, burada olduğunu bilmiyordum." dedi. Ahil çalışırken rahatsız edilmekten hiç hoşlanmazdı. Odaya damdan düşer gibi giren iki kadına baktığında eli ile dosyaları kenara iterek onlara baktı ardından ona çok yakışan ve ayrı bir olgunluk katan gözlüklerini masanın üzerine koydu. Hare gözlüklerini masaya koyuşunu ve çalışırken ki ciddiyetini izlerken kendini bulduğunda Ahil'in de onu incelediğinin farkında değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD