2. BÖLÜM: YAKALANMA

1040 Words
Rahat bir şekilde ayağımı diğer tarafa atarak yan döndüm. Kocaman yatak o kadar yumuşaktı ki hiç kalkmak uyanmak istemiyordum. Hele ardımda olan adamları düşündükçe çocuk gibi yatağın altına girip saklanmak geliyordu içimden. Gözlerimi zorlukla aralayıp etrafıma bakındım, saat kaçtı? Kaç saattir uyuyordum. Hiçbir şey bilmiyordum, üzerimde ne bir saat ne bir telefon vardı. Yalnızca bir elbise ve spor ayakkabı. Kendimi yatağa öyle atıp uyumuştum ki ayakkabıları çıkarmayı bile unutmuşum, giydiğim kısa elbise yattığımdan dolayı daha çok yukarıya doğru çıkmış kalçamı açmıştı. Yerimden doğrulup cama bakmak istedim ama artık o renkli ışıklar dahi girmediğinden oda tamamen karanlıktan ibaretti. Nasıl geldiğimi tahmin ederek duvarlara elimi sürte sürte yine o gizli kapıyı bulup açtım. Buranın sahibi de buraya gelmemiş olmalıydı ki ben hâlâ buradaydım. Biraz daha burada kalmaktan zarar gelmezdi, en azından ardımda ki adamları benden uzaklaştırırdım. Onlar daha farklı yerleri arıyordur kesin. Çünkü ben kim bir bara girmek kim, hem de saklanmak için hayatım boyunca bir gece kulübü görmemiş insanım ben, ondan sebep burayı aramak gibi bir zaman kaybı yapmazlardı bile. Çalışma odasına göz attığım da kimse yoktu. Ya biri gelmişti ben uyurken sonra tekrar gitmişti benim haberim yoktu. Ya da hiç kimse daha gelmemişti. Acilen bir banyo bulmam gerekiyordu özel ihtiyaçlarımı karşılamak için. Gizli kapıyı kapatıp seri adımlarla gri kapının kulpunu tutup aşağı doğru çekerek açtım. Koridorda çıt çıkmıyordu. Aslında sadece koridor da değil, barda hiç ses yoktu. Saat gece yarısı olduğu için belki de sessizdi. Şaka mı yapıyorsun sen İpek burada hayat gece yarısından sonra başlardı. Burada ki insanlar sabah değil gece buraya gelip, eğlenceye girerdi. Kendi kendime söylenmeyi bırakıp karşı da ki kapalı kapıya ters bir bakış attım. Belki de banyo burası olabilirdi değil mi? Olmalıydı, olmak zorundaydı. Ben bu şekilde daha fazla saklanamazdım çünkü. Acilen lavabo ihtiyacımı halletmem gerekiyordu. Yutkunup kapalı kapıyı korkuma rağmen aralayıp göz ucuyla içeriye baktım. Karanlık odaya yalnızca koridordan sızan loş ışık aydınlatıyordu. Işığı yakmama gerek yoktu, gözümün önünü görecek kadar ışık vardı. Odanın içinde değişik bir atmosfer vardı. Sanki biri var gibiydi, ya da iç güdülerimin bana verdiği saçma sapan bilgilerdi. Kendimi korkutmamaya çalışarak odada bir kapı aradım, aradım, aradım ve buldum. Düşünmeden açarak kafamı uzatıp bir bakış attım önce otomotik olan spot ışıkları yandı. Gözümü alan bir ton ışıklarla gözlerimi kısıp banyoya baktım. Uzun uğraşlar ve çabalarım sonuç vermişti. Banyoya girip kapıyı kapattıktan sonra bir kilit veya anahtar aradım kapının arkasında bunlardan hiçbiri olmadığını görmemle yerimde rahatsızca kıpırdanarak banyo kapısını tekrar açarak geldiğim odaya baktım. Kimse yoktu. Koridorda da kimse yoktu. Aslına bakarsak barda da hiç kimse yok gibiydi. Buraya gelirlerse rahatlıkla ayak sesini duyabilirdim. İçimde ki tereddütü biraz olsun kendimden uzaklaştırıp banyo kapısını kapattım. Hızlıca işlerimi halledip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra geldiğim gibi odadan sessiz adımlarla ayrılıp karşı odaya geçtim. Resmen kendi yerim bellemiştim burayı, bir oraya bir buraya gidip duruyordum. Kendi kendime kıkırdayarak sıra sıra bana göz kırpan içki şişelerinde göz gezdirdim. Hepsi birbirinden pahalı birer markaydı. Bu yaşıma kadar hiç içki içmemiş olsam da evde olduğu için hepsinin markasını tanıyordum. Alt dudağımı ısırıp ikinci sıra da duran orta büyüklükte ki içki şişesini alıp, açtım. Bir kereden bir şey olmazdı. Yeni bir İpek olarak yaşamaya karar verdiysem, yeniliklere de açık olmalıydım. İçki şişesini yavaş yavaş yudumlayıp, yüzümü buruşturdum. Aşırı acı bir tadı vardı. Hem acı hem de farklı bir tat dilimde mayhoş bir tat bırakıp yavaş yavaş boğazımı yakmaya başlarken, beklemeden bir kaç yudum daha içtim. Çok kötüydü ama bırakmakta istemedim. Hem bunları içince unutuyormuşsun, bende unutmak istiyordum. En azından bir kaç saatliğine yeni bir İpek olsun istiyordum. Ağzımda bıraktığı tad her içtiğim de başka bir tad oluyordu. Nasıl içkiydi bu böyle? Gittikte tadı değişen içki bambaşka bir şeydi. Bir kaç yudum daha, bir kaç yudum daha derken elimde ki şişe bitmişti. Elimde ki şişeyi kırmamaya özen gösterip yerine koydum. Gözlerim yavaş yavaş kayıyor, aklım bulanıklaşıyordu. Bu nasıl unutmaktı ben hiçbirşeyi unutmamıştım ki. Sadece ayakta durmakta zorlanıyordum. Kendi kendime kahkaha atıp kalktığım yere tekrar oturarak karanlık odada etrafıma bakındım. Hiçbirşey görmüyordum ki bunun içinde tekrar güldüm. Kör mü olmuştum acaba? Dudaklarımı büküp burnumu çektim. Ölüyor muydum acaba? Midem de birşeyler fokurduyordu sanki. Ölüyordum, evet, evet kesin ölüyordum... Ama ben şimdi ölmek istemiyordum ki? Ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarımı fark etmem ile az önce kahkahalarla gülen ben değilmişim gibi şimdi de hıçkırıklara boğulmuş iç çeke çeke ağlıyordum. Sinir krizi geçirdiğimi biliyordum. Yerimden kalkıp içkilerin olduğu bölmeye uzanarak elime ne gelsiyse alıp bir yerlere fırlattım. Umrumda değildi ses, seda. Atsınlar, öldürsünler. Zaten ölüyordum, sadece kolaylaştırmış olurlardı. Duvara, yere, görmediğim heryere fırlatıp kırarak en sonun da güçsüzce düşen kollarım ile dizlerim üzerine çöktüm. Benim hayatım bitmişti, o adamla evlenmektense ölmeyi yeğlerdim. Şerefsizin tekiydi, babam bilse de ortaklığı daha önemli olduğundan umrunda değildi benim ne yaşayacağım. Adamın gözü sadece bende değildi. Evlensekte beni aldatıp kendi keyfinde gezecekti. Peki benim hayatım ne olacaktı? Yirmi dört yılımı verdiğim yetmemiş gibi birde tanımadığım adamın önünde çürüyüp gidecektim. Hıçkırıklarımın arasından "Nefret ediyorum." Diye bağırdım. "Herkesten nefret ediyorum." cılız çıkan sesimi ben bile zor duydum. "İğreniyorum." Ağlamalarım yavaş yavaş iç çekmelere döndüğün de elimi başıma koyup bir kaç saniye ovdum. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Gizli odaya geçip uyusam iyi olurdu. Sarsak adımlarla çöktüğüm yerden kalkıp gizli kapıyı açıp girdim. Hem gülüyordum hem kendi kendime mırıldanıyordum. Kafayı yemiştim gerçekten. Sıyırmıştım. Sayelerinde tabi ki, üstüme üstüme gelirlerse bende kafa falan kalmazdı. Karanlık odada elimle yatağı bulup tekrar yerime uzandım. "Nasıl zekiyim." deyip kendi kendimle gurur duydum. Sarhoşluğun verdiği mutlulukla kendi kendime kıkırdadım. Gözlerimi karanlık odada gezdirip durdum Normal bir insan asla burayı bulamazdı. Bulmayı bıraktım böyle gizli bir odayı tahmin bile edemezlerdi zaten. "Maşallah bana." Diye kendi kendime övgüler yağdırıp, yine kendimi şımarttım. "Hiç kimse bu odayı tahmin edemezdi-" Odanın içinde sesli bir nefes alıp verilmesiyle yutkunup lafımı yarıda kestim. Ve dondum kaldım. Kim vardı? Allah kahretsin biri vardı odada. Erkeksi tok bir ses, "Aynen hiç kimse bu odayı bulamaz, tahmin bile edemezdi. Sen nasıl buldun?" Kelimeler boğazıma dizilip kaldı. Yattığım yataktan dirseklerimi iki yanıma koyup yavaşça kalktım. Neredeydi, karanlıkta hiçbirşey belli değilmiş gibi bir de başım dönüyordu ve ben net göremiyordum. "Kimsin?" dedim zar zor kelimeleri bir araya getirerek. "Asıl sen kimsin?" deyip sert sesiyle karşılık verdi. Nefesim boğazımı yaktı geçti. Dilimi dudaklarımda gezdirip, bir cevap aradım, aradım, aradım ama bulamadım. Mantıklı bir açıklama yoktu. Yakalanmıştım ama neden kaç saattir ortalığı birbirine katınca gelmemişti. Duymaması imkansızdı. Yerime daha çok sindim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD