29

1550 Words
O dudaklarımdan dökülecekleri beklerken, ben şok içinde onun yüzüne bakıyordum. Hızla banyoya doğru ilerlemeye başladım. Banyoya giderek duvarın dibine çöktüm. Söylediklerini sindirmeye çalıştım. SANA AŞIK OLDUM Doğru olamazdı, her fırsatta beni azarlayan adam bana nasıl aşık olabilir? Ben ona aşıktım ama ona güvenip kalbimi açamazdım. Bu zamana kadar bana yaptıklarını unutamazdım. Emin olmadan bunu yapamazdım. Belki de doğru söylemiyordu, belki de sırf benimle gerçekten karı koca olabilmek için böyle bir şey söyledi, buna nasıl emin olabilirim? Ona nasıl güvenebilirim? Bir yanım deli gibi ona inanmak istese de, bir yanım asla ona inanma diyordu. İnanmayan tarafımı seçip, cesaretimi toplamalıyım. Ona bir şeyler söylemek zorundayım. Bu olayı bu şekilde kapatamam. Ayağa kalkıp yüzümü yıkadım, hızla odaya geldiğimde yoktu. Bakışlarımı balkona çevirdiğimde, sandalyede oturmuş sigara içiyordu. Yavaş yavaş balkon kapısını açmamla bakışlarını bana çevirip hızla sigarasını söndürdü. Karşısındaki sandalyeye oturup masada ellerimi birleştirip gözlerimi gözlerine diktim. "Sana güvenmiyorum." dedim. "Yaşadıklarımızı asla unutamam." diye de ekledim. Önce bakışlarını kaçırdı sonra tekrar gözlerimle buluştu. "Biliyorum." dedi sessizce. "Ama deneyeceğim, sen ne söylersen söyle ben deneyeceğim."  Derinden bir of çekti. "Kolay olmayacağını biliyorum zamanla." dedi ve bakışlarını manzaraya götürdü. "Zamanla..."  Bende daha fazla üstelemeden hızla içeriye girdim, banyoya girip sıcak bir duş aldıktan sonra siyah pijamaları mı üzerime geçirip yatağa geçtim. O hala balkondaydı, manzaraya karşı art arda bir sigarayı yakıp diğerini söndürüyordu. Yorgunluktan kapanan gözlerime engel olmadan derin bir uykuya daldım. ☘️ Sabah yoğun sigara kokusuyla gözümü açtığımda, karşımda beni seyreden bir Poyraz'la karşılaştım. Hiç bir şey söylemeden hızla yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp odaya geldiğimde, balkonda yine sigara içerken gördüm. Balkon kapısına ilerleyip kapıyı sertçe açtım. "Yeter zehirleyeceksin kendini!" dedim sert tavrımla.. Sigarasını, izmarit yığının olduğu küllükte söndürüp hızla banyoya doğru ilerledi. Bende bundan fırsat bilerek dolaba doğru ilerledim, üzerimi kavrayan beyaz bir tişört, altıma da koyu renk kot pantolonumu geçirdim, ayaklarıma da beyaz sporlarımı geçirip televizyonun karşısına geçtim. Ben televizyonda zap yaparken o banyodan çıkmış arkamda üzerini değiştiriyordu. Bu benim soğuk soğuk terlememe sebep oluyordu, kas katı kesilmiş vücudumla televizyon izlemeye çalışıyordum ki, "Hadi." diye seslendi. Tereddütle oturduğum yerden kalkıp bakışlarımı üzerinde gezdirdim, lacivert bir takımla duruyordu karşımda, uykusuzluktan gözleri kızarmış görüntüsüyse cabasıydı. Hızla dolabın yanında duran bavulu yatağın üzerine koyarak açtım. Dolaptaki eşyaları dürüp bavula yerleştiriyordum ki o da bana yardım etmeye başladı. Hiç sesimi çıkarmadım, ne söyleyecektim ki, onun beni seviyor olma düşüncesini sindirememiştim daha, tuhaftı. Bavulu doldurup sıkıca kapadık, daha sonra bavulu sağ eline alıp sol elini de bana uzattı. Bir eline bakıyordum bir de yüzüne... Evet dün el ele dolaşmıştık belki ama o farklıydı. Bu çok farklı, kafamı çevirip hızla odadan çıktım. Ona güvenmeden ne kalbimi, ne de elimi veremezdim. Sessiz bir yolculuğun ardından hava alanına gelmiştik, yüzüne bakmamaya gayret gösteriyordum. Dik durmaya çalışıyordum, benim ona karşı olan zayıflığımı görmesini istemiyordum. Korkuyordum, ona güvendikten sonra sertçe düşmekten korkuyordum. Tekrar büyük bir darbeyi yüreğim kaldırabilir miydi hiç sanmıyorum. Ona inanıp güvendikten sonra başka bir kadınla görmek... Tekrar psikolojik şiddet görmek.... Fiziksele ulaşması.... Beni tamamen yıkardı. Uçakta da tavırlarıma devam etmiştim, kulaklığımı takıp uyuyor numarası yaptım yol boyu, uçağın indiğini anladığımda da kulaklıkları mı çıkartıp çantama yerleştirdim. Arabaya doğru ilerlerken, "Ben buradan şirkete geçiyorum." dedi kısık sesiyle. Yüzüne bakmadan başımla onaylayıp hızla arabaya bindim. Şoföre, Rahşan'lara gideceğimizi söyleyerek hızla geri yaslandım. Şuan beni en iyi anlayacak tek kişi oydu. Rahşan bizim aksimize konakta yaşamıyordu, eşinin annesi ve babası vefat ettiği için eşi aileden miras kalan konağa giremiyordu. Şirin bir apartmanda konaklıyorlardı, eşinin durumu iyiydi ama Rahşan gösterişi seven bir insan olmadığı için büyük bir ev yerine küçük bir apartman dairesini seçmişti. Benimde böyle bir fırsatım olsa bende küçük bir ev tercih ederdim, konağın sıkıcı taş duvarlarındansa daha güzel olabileceğini düşünüyorum. Kocaman gülümsemesiyle kapıyı açtığında hızla içeriye girerek balkon tarafına ilerlemeye başladım. Evinin en güzel yeri orasıydı, siyah camlarla kaplanmış balkonu çiçek bahçesi gibiydi. Yerlerine çim halı döşenmiş, kendi eliyle yaptığı beyaz bir salıncak vardı balkonunda. Hızla sancağa oturup onu beklemeye koyuldum. Elindeki tepside iki fincan Türk kahvesini önümdeki sehpaya koyduktan sonra karşımda camın altından başlayan yeşil minderli sedire oturup ayak ayak üstüne atarken "Anlat bakalım." demesiyle gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Kolumdan tutarak kendi yanına çekip başımı göğsüne yasladı. O benim saçlarımı okşarken bende ağlamaklı sesimle ona her şeyi anlattım. Omzundaki başımı kaldırıp yüzümü iki elinin arasına aldı. "İyi yapmışsın." dedi kaşlarını çatıp. "Sürünsün biraz görelim." Sürünür müydü, beni elde etmeye çalışır mıydı, kalbimi kazanmayı dener miydi? Hiç bilmiyorum. "Korkuyorum." diyerek bakışlarımı kaçırdım. Derin bir nefes alarak " Ona kalbimi açamam, tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorum."  Bu sefer daha çok kırılırdım, biliyorum. "Haklısın." dedi kısık sesiyle. "Eğer kendini ispatlarsa, ona bir şans vermelisin."  Hayır anlamında başımı iki yanıma sallayarak "Bilmiyorum." dedim sessizce. Bir süre Rahşan ile balkonda dertleştik, daha sonra çalan telefonumla bir ara verdik, telefonumu cebimden çıkartıp kimin aradığına baktım. Poyraz arıyor.. "O arıyor." dedim panikle. Yeşil tuşuna benden önce basarak telefonu kulağıma götürdü. "Neredesin?!" dedi telaşla.  Sesini duyunca başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü, sanki ilk defa sesini duyar gibiydim.  "Rahşan'a geldim." dedim çatallı çıkan sesimle. Derin bir ' Ohh ' çektikten sonra, "Bir şey oldu sandım." dedi sesi düzene girerken. "Geç kalma, akşam bir yere gideceğiz." dedi ve telefonu kapadı. Yine nereye gidecektik Allah bilir. Telefonu cebime koyduktan sonra Rahşan ile vedalaşıp evinden ayrıldım. Karışık düşüncelerle bindiğim arabada başımı cama yaslayarak yolu takip etmeye başladım. Konağa geldiğimde, Elmas anne yine elinde işle birinci katta oturuyordu. Ona selam verdikten sonra odama doğru yol aldım. Odaya girip önce banyoya ilerledim. Sıcak bir duş alarak kafamı kurcalayan düşüncelerden arınmaya çalıştım. Onun beni seviyor olma düşüncesi bana saçma geliyordu, anlamsız geliyordu. Ne yapacağımı ona nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bana aşkını itiraf ettiği sahneden çok bana bağırıp çağırmaları canlanıyordu hep gözümde ve diyordum ki ' Nasıl bu adama aşık oldun nasıl ' diyordum. Beni azarlayan, sürekli emirler yağdıran adam şimdi benden saf masum aşkımı istiyordu ama ben ona saf olan aşkımı açmak istemiyordum. Onunla gerçekten karı koca olma düşüncesi beni mutlu değil, tereddütte sokuyordu. Kafamda bir sürü soru işareti vardı. BENİ SEVİYORDU AMA BENİ AZARLIYORDU. BENİ SEVİYORDU AMA BANA SÜREKLİ EMİRLER YAĞDIRIYORDU. BENİ SEVİYORDU AMA KISITLIYORDU. Bu nasıl sevmekti, sevmek böyle bir şeyse o zaman ben onu sevmiyordum. Sevmek sevdiğinin canını yakmaksa o zaman bende onun canını yakacaktım, o can yanıp kavrulduğunda hala benim için atıyorsa o zaman beni sevdiğine inanabilirdim. O zaman gerçekten ona kalbimi açabilirdim. Sanmıyorum, onun aksine ben sevdiğim insanın canını yakmaktan kaçınırım. Sevmek buydu işte... Uzun bir banyodan sonra çıkıp giyinme odasına doğru ilerledim. Üzerime beyaz, dizlerimin üzerinde, göğüs kısmından dantel sarkan, kalın askılı bir elbise giyindim. Ayaklarıma da şeffaf bantlı topuklularımı geçirdim. Makyaj masamda güzel bir makyaj yaparak saçlarımı açık bıraktım. Eğer beni gerçekten seviyorsa üzerimdeki elbise için bağırmazdı, kalbimi kırmazdı. Güzel bir şekilde uyarıp geçebilirdi. Zaten neden kızdığına da anlam veremiyordum, ben evli bir kadındım ve herkes benim onun eşi olduğumu biliyordu, niye dönüp bana baksınlar ki. Odanın kapısına doğru ilerlerken açılmasıyla olduğum yerde donup kalmıştım. Kapıyı yavaşça kapattıktan sonra gözleri beni bulmasıyla kaşları çatılmaya başladı, bir iki adım attıktan sonra, "Elbiseyi nereden buldun?" diye sordu sesindeki kızgınlığı saklamaya çalışırken. "Aldım." dedim umursamazca. Nerden bulacağım başka. Üzerime doğru ağır adımlarla yürümeye başladı, yüzlerimiz yaklaştığında yutkunup "Çok güzel olmuşsun." dedi titrek sesiyle. HA? Gözlerini üzerimde gezdirip "Sana benden başka bir gözün değmesini istemiyorum." dedi ve derin bir nefes aldı. "Değiştirebilir misin?"  Yapma bunu... Kalbim dayanmıyor. Omuzlarımı dikerek, "Hayır." dedim keskin bir tavırla. "Hiç bir yerim açık değil ve bu şekilde çıkmak istiyorum." dedim ve kapıya doğru ilerledim. Hızla arkamdan yanıma gelerek elime sıkıca sarıldı, kulağıma eğilip "Öyle olsun." dedikten sonra zoraki bir gülümseme taktı yüzüne. Bir tutuğu elime baktım bir de yüzüne, hiç umursamazca merdivenlerden inmeye başladım. Karnım cayır cayır yanarken bu şekilde davranmak çok zordu. Merdivenlerden inerken, "Nereye gideceğiz?" diye sordum yüzüne bakmadan. "Baş başa yemek yeriz diye düşündüm."  Hiç cevap vermeden merdivenleri inmeye devam ettim. Birinci kata geldiğimizde herkes koltuklarda yemeğin hazır olmasını bekliyordu. Yanlarına yaklaşıp "Biz bugün dışarda yiyeceğiz baba." dedi ve narin bir şekilde elimi iyice kavradı. Haşmet baba onaylarca basını sallarken, Yiğit; "Bizde bugün Helin ile konuştuk, gezmeye gidelim dedik." dedi kocaman gülümsemesiyle ve devam etti. "Hep birlikte gidelim nasıl olur?"  Poyraz narince tuttuğu elimi iyice sıkmaya başladığında yutkundum. "Başka zaman!" dedi öldürücü bakışlarını Yiğit'in üzerinde gezdirip. Yiğit bakışlarını bana çevirip "Sen ne dersin Çiçek ? diye sordu Poyraz'ı umursamadan. Ne yapmaya çalışıyor bu çocuk? Aslında hep berber gitmek isterim. Hem Helin'inde kafası dağılmış olur ama ben şuan gidelim dersem Poyraz'la aramda büyük bir kriz çıkar, e bende zaten bunu istiyorum. Bakışlarımı Poyraz'a çevirip "Fena olmaz." diyerek pis pis sırıttım. Çatık kaşlarıyla elimi iyice sıkınca, acıyla kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum. Anlamış olacak ki bir nebzede olsa serbest bırakmıştı elimi. Yiğit, oturduğu yerden kalkarak "Gidelim o halde." dedi ve pis pis gülümsedi.  Poyraz tuttuğu elimden kapıya doğru çekiştirince  "Ne yapıyorsun?!" diye fısıldadım. Ama o beni ne duymuş ne de dinlemişti. Arabanın kapısını hızla kapatıp çalıştırmasıyla bu sefer, "Ne yapıyorsun!" diye bağırdım. Direksiyona kuvvetle bir yumruk savurup "Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun!" diye bağırmaya başladı. Gözlerini gözlerime çevirip "Amacın ne!" derken gözleri yuvalarından çıkacak gibiydi. Sinirle kaşlarımı çattım. "Bana ne yapmam veya ne yapmamam gerektiğini söylemekten vazgeç! Benimde bir fikrim bir zikrim var!" dedim onun sesini bastırmaya çalışırken. Dinginleşmiş yüzüyle bana bakarken devam ettim.  "Sürekli emir veriyorsun, sürekli bağırıyorsun! Bu mu senin sevmekten anladığın şey!" derken sesimin tonunu düşürmeye çalışıyordum. Arabayı sağa yanaştırıp, gözlerimin içinde dolanmaya başladı. "Başka türlüsünü bilmiyorum." dedi çaresizce. Yorumlarınızı bekliyorum ❤️ Keyifli okumalar ❤️ İnsta:  adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD