30

1329 Words
Doğruydu, başka türlüsünü görmemiş ki bilsin. Bu zamana kadar ne isterse elde etmiş bir adamdı. Herkesin önünde saygıyla eğildiği, ağzından çıkacak iki kelimeye bakan insanlar vardı etrafında. Ben onlar gibi davranmadığım için zoruna gidiyordu belki de, ama ne olursa olsun insan sevdiğini üzebilir mi? Darmadağın edebilir mi? Vites topunda ki elini kaldırıp yanağıma koydu. "Seninle beraber öğreneceğim." diyerek gülümsemeye çalıştı. Bende hiçbir şey söylemeden önüme döndüm. Gideceğimiz yere kadar gözümü yoldan hiç ayırmadım, aklım darmadağındı, düşünmekten kulaklarım uğuldamaya başlamıştı artık. Şık bir restorana gelmiştik, mekana girer girmez Poyraz'ın eline yapışmaya çalışan garsonlar olmuştu. O kadar çok rağbet ediyorlardı ki, ben olsam onun yerinde rahatsız olurdum. Yemeklerimizi yerken, "Bir daha mesaj geldi mi?" diye sordu Yiğit merakla. "Hayır." dedim hafifçe gülümserken. Aslında hatırlattığı iyi olmuştu, Poyraz meselesini bir kenara bırakıp bununla ilgilenmem gerekiyordu. Yarın ilk iş konaktaki işçileri süzecektim.  "Nasılsın?" diye fısıldadım Helin'e. Omuzlarını silkip önündeki yemeğe işkence etmeye devam etti. Masadaki gerginlikten içim sıkılmıştı, kimseden çıt çıkmıyordu. Poyraz, Yiğit'in yüzüne dahi bakmıyordu. O da zaten kara kara düşüncelerle yemeğini yiyordu. Helin burada değildi zaten. Tabağımda ki son lokmayı ağzıma atarken, "İçimi sıktınız." diye hayıflandım. Poyraz, elindeki çantalı bırakıp bana doğru bedenini çevirdi. Kolunu sandalyemin arkasına atıp gözlerimde bir şey ara gibi dolanmaya başladı. "Sıkıldıysan gidelim." dedi çarpık gülümsemesiyle. Zorla duruyordu zaten burada, işin açıkçası bende çok bunalmıştım. "Olur." dedim iç çekip. Yiğit kaşlarını çatarak "Nereye?" diye sordu. "Ne zamandır sana hesap veriyoruz!" dedi Poyraz öfkeyle. Allah'ım şimdi burada olay çıkmasın, kalpten giderim. Yiğit, önce gözleriyle bizi süzdü daha sonra sahte bir gülümseme taktı yüzüne ."Erken değil mi Poyraz abi." dedi alayla. Masanın altında yumruk yaptığı eline sarılıp "Bizim işlerimiz vardı zaten." diyerek oturduğum sandalyeden kalktım. Poyraz'da sinirle sandalyeden kalkıp delici bakışlar atmaya başladı Yiğit'e. Onunda altta kalır yanı yoktu yani, ne dertleri vardı ki birbirleriyle. İlk görüşmemizde gayet iyi anlaşıyor gibiydiler. Kolunu çekiştirip "Hadi!" dedim tereddütle. Başıyla onaylayıp sıktığı dişleriyle restorandan ayrıldık. Bu kadar kötü olacağını bilseydim zaten hiç olur demezdim. Yine arabayı sinirle kullanıyordu, direksiyonu tutuşu, vitesi değiştirmesi resmen işkence ediyordu canım arabaya. Gittiğimiz yol ıssız yerlere girince, "Nereye?" diye sordum merakla. Bakışlarını yoldan ayırmadan, "Kulübeye." diyerek kestirip attı. Bu seferde, "Neden?" diye sordum. Bir kerede adam akıllı cevap verse de bana bu kadar soru sordurmasa. "Sevmedin mi yoksa kulübeyi?" diye sordu tereddütlü bakışlarını bana çevirip. Ne alaka şimdi sevip sevmemekle. Sevmiştim, sıcaktı, güzeldi ama oraya hep beni kavga etmek için götürüyordu, bu yüzden bende tereddütlüydüm. "Hayır sevdim ama soğuk." diyerek omuzlarımı silktim. Sıcak gülümsemesiyle, "Isınırız merak etme." diyerek bakışlarını tekrar yola çevirdi. Derince yutkunduktan sonra bende gözlerimi yola diktim. Isınırız derken ne demek istemişti, Allah'ım sen aklıma mukayyet ol. Kulübeye geldiğimizde tereddütle de olsa arabadan indim. Ağır adımlarla yürürken o benim elimi sıkıca kavrayıp kulübeye doğru koşar adımlarla ilerledi. Kulübenin kapısını açar açmaz gördüğüm manzarayla şoka girdim. Küçük yemek masası kulübenin ortasındaydı, etraf mumlarla süslenmişti, şöminenin karşısında duran koltuk kulübenin diğer bir ucundaydı. Onun yerine yerde bir sürü minderden yer yatağı yapılmıştı, yatağın üstündeki tavandan oyuncak yıldızlar sarkıyordu. Yanında duran küçük sehpa da bir şişe şarap iki de kadeh vardı. Yerler gül yapraklarıyla süslenmişti. Rüya gibiydi her şey, gerçek olamayacak kadar güzeldi. Benim şaşkınlıktan ağzım açıkken, "Aslında burada yiyecektik ama." diyerek dudaklarını büzüştürdü. Yine her şeyi bok ettin Çiçek, aferin sana. "Her şey çok güzel." dedim kekeleyerek. Bedenimi kendine doğru çevirip alnıma küçük bir buse kondurduğunda kalbimin ağzımdan çıkacağını hissettim. Daha sonra elimden tutarak masaya oturttu. "Tatlılarımızı burada yiyelim." diyerek mutfağa ilerleyip mini dolaptan iki dilim çikolatalı pastayı masaya getirdi. "Sen meyveli sevmiyor muydun?" dedim pastama çatalımı batırırken. "Senin sevdiğin her şeyi seviyorum." diyerek göz kırptı. Utançla pastama döndüğümde bu sefer büyük bir lokma attım ağzıma. Pastamın son lokmasını ağzıma atarken, boğazını temizleyerek konuşmaya başladı. "Kötü şeyler yaşadık ama ben bugün burada temiz bir sayfa açmak istiyorum." dedive derin bir nefes aldı. "Yeni tanışıyormuşuz gibi."  "Nasıl?" diye sordum. Gülümseyerek sandalyeden kalkıp elini uzattı, tereddütle de olsam uzattığı eli tuttum. Ne yapmak istediğini merak ediyordum ve ona yol açmak istiyordum. Gerçekten beni sevip sevmediğini merak ediyordum. Yerde duran poşeti elime tutuşturup. "Bunları giyin üşüme." dedi ve saçlarımın arasına öpücük kondurdu. "Sen tanımadığın her kadını böyle öpüyor musun?" dedim kaşlarım çatılırken. Önümde hafifçe eğilip "Özür dilerim matmazel, güzelliğiniz başımı döndürüyor." dedi alayla. Allah Allah Poyraz'a bakın hele, şaka gibi. Cin çarptı herhalde. Kocaman gülümsememle banyoya doğru ilerledim. Poşetin içinden, beyaz, üzerinde kocaman ayı resmi olan bir pijama çıkınca dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Muhtemelen hep bu tarz pijamalar giydiğim için böyle bir şey almıştı. Hızla üzerimi değiştirip içeriye geçtim. O da siyah renginde bir pijamayla kadehlere şarap koyuyordu. Yavaş yavaş yanına giderek şöminenin karşısındaki yatağa kuruldum. Kadehi bana uzattığında, "Ben içmesem." diyerek dudağımı büktüm. "Alkolüz merak etme." dedikten sonra kadehi elime tutuşturdu. Merakla bir yudum aldığımda ise, o gün içtiğim kokteyl gibi değildi. Daha güzel bir aroması vardı, boğazımı yakmıyordu ve tadı da güzeldi. Ona güvenerek içmeye devam ettim. Tam karşımda sürekli gözleri gözlerimdeydi. Ben ise gözlerimi kaçırmaya çalışıyordum, sıcak davransa bile aynı şeyleri yapmasından korkuyordum. Aklımı çelmesinden korkuyordum. En sonunda sessizliği bozup "Anlat." dedim. "Ne anlatayım?" diyerek omuzlarını silkti. "Kendini anlat, ne seversin mesela?" dedim gözlerimi devirirken. Bana doğru eğilip "Seni." diyerek yamuk gülümsemesini taktı yüzüne. Utanç içinde yanıyordum resmen, bana baktıkça kalbim delice atıyordu, karnımdaki alev topları patlıyordu, bir de seviyorum dedikçe ruhumda çiçekler açıyordu. "Dalga geçme!" diyerek omzundan itekledim. Kadehini bir kenara bırakıp sırt üstü yatağa uzandı. Sağ kolunu bana doğru açarak sol elini sağ omzuna vururken, "Gel yıldızlara bakalım." derken gülümsedi. Dediğinin tam tersini yapıp koluna yatmak yerine sol tarafta duran yastığa koydum başımı, bu kadar şey yaptı diye ona güvenemezdim veya açılamazdım. Kendini kanıtlamak zorunda. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Yıldızları izlemeyi seviyorsun, ne zaman güneş görsen yüzünü ona çevirip gözlerini kapatıyorsun. En sevdiğin rengin beyaz olduğunu düşünüyorum. En sevdiğin aktivite uyumak" dedikten sonra duraksayıp sesli bir şekilde güldü. "Sesin çok güzel ama bunu göstermekten utanıyorsun, insanlarla konuşurken çok fazla göz teması kurmaktan kaçınıyorsun. Ufacık bir şeye utanıp kızarıyorsun, çok inatçısın, dik başlasın, safsın ve çok masumsun." Bedenini bana çevirdi, sol elini belime atarak beni de kendine doğru hızla çevirdi. Çok yakındı yüzlerimiz, nefesleri dudaklarımı delip geçerken gözleri yüzümün her zerresinde dolaşıyordu. "Doğru mu?" diye fısıldadı. Yutkunduktan sonra başımla onayladım. "Nasıl?" diye sordum gözlerine kitlenmişken. Dudaklarını kulağıma değdirdiğinde içim ürperdi. "Her şeyini aklıma mıh gibi kazıdım çünkü;" dediğinde cümlesinin devamının geleceği aşikardı. Derin bir nefes alırken kulağımdan ayrılıp burnunu burnuma değirdi. "Seni seviyorum." Yanağıma ufak bir öpücük kondurmasıyla kalp krizi geçirdim. Vücudum alev alev yanarken, beni serbest bırakıp eski haline geri döndü. Bir süre kalp atışlarımı dindirmek için sessizce tavana kitlendim. SENİ SEVİYORUM Demişti, içimde ki arsız Çiçek sende topla cesaretini sende söyle dese bile, öbür tarafı dinlemeye çalışıyordum ama çok zordu. İçimi dışımı ona akıtmak istiyordum, her şeyi söyleyerek rahatlamak istiyordum ama bunun canımı yakacağını bildiğim için susuyordum. Susmalıydım. Sessizliği bozup "Yiğit'le aranızda ne var?" diye sordum merakla, öğrenmem gerekiyordu, merak ediyordum. "Bir şeyler karıştırıyor." dedi sıkıntıyla.  "Ne gibi şeyler." diye sordum. "Şirketten yüklü bir miktarda para almış, parayı direk kendi hesabına değil de farklı farklı hesaplardan kendi hesabına aktarmış." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Olay para alması falan değil, bunu gizli saklı yapması, imzaladığı dosyalarda da bir sürü pürüz çıktı. Anlayacağın şirkette bana meydan okumaya çalışıyor, ne söylesem tam zıttına gidiyor bu da beni deli ediyor!" Olayın sadece benimle ilgili olmadığını tahmin ediyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim, Yiğit'in gizli saklı para alacağı aklımın ucuna gelmezdi. Bu olaylarda parmağı olabilir mi acaba. Neden böyle bir şey yapsın ki, sırf iş ortamında Poyraz'ı kendine rakip aldığı için bize niye düşman kesilsin. Yine de onu da konakta yakın menziline alacağım, kimseye güven olmaz. Şöminenin sıcaklığı ve ortamın loş bir ışığı mıyışmama sebep oldu. Zaten yol yorgunluğunu atamamıştım. "Çok uykum geldi." diyerek ona arkamı döndüm. Arkamdan sıkıca sarılıp saçlarımın arasından derin bir nefes aldıktan sonra "İyi geceler uykucu." diyerek ufak bir öpücük kondurdu. Belimde olan kolunu ittirip "Kendi tarafına geç!" dedim alaylı öfkemle. İkiletmeden benden uzaklaştı. İnşallah gece saçma sapan uyumam, kulübenin loş ve sıcak ortamında derin bir uykuya dalma mı engelleyemedim. Yorumlarınızı bekliyorum ❤️ Keyifli okumalar ❤️ insta:  adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD