Sabah gözlerimi açtığımda başım onun göğsündeydi. Usul usul saçlarımla oynarken, saçlarımın arasına ufak bir buse kondurup "Günaydın uykucu." dedi her tınısında saat kaç oldu hala nasıl uyuyorsun der gibiydi.
Yatakta doğrulup "Saat kaç?" diye sordum.
Sehpada duran telefonunu eline alarak, "On." diyerek hızla doğruldu. "Seni konağa bırakayım."
O banyodan çıkınca bende hızla girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dün çıkardığım elbisemi üzerime giyindim.
Konağa hızla girip koşa koşa odama geçtim. İlk iş, banyoya girip sıcak bir duş almaktı. Suyun altında uzun bir süre durduktan sonra, giyinme odasına geçtim. Üzerime pudra üzerinde renkli çiçek baskıları olan, uçuş uçuş bir elbise giyindim. Ayaklarıma hasır dolgu topuklu ayakkabılarımı giyerek makyaj masama ilerledim. Sade bir makyaj yapıp saçlarımın uçlarını maşayla kıvırdım. Boy aynamda kendime uzunca bakarak odadan çıktım.
Mutfak katına doğru ilerlerken Yiğit'in sesi ilişti kulaklarıma, odasında biriyle kavga ediyordu. Yavaşça sesine doğru yaklaşıp dinlemeye koyuldum. "Bana bak, o delikten kafanı çıkartırsan senin kafanı kopartırım!" dedi sesinin tonuna dikkat etmeye çalışarak.
Hızla odasına girip "Bir sorun mu var?" dedim, kaşlarımı çatıp etrafı süzdüm.
Odada kimse yoktu, telefonu kulağından çekmiş bana tuhaf tuhaf bakarken, "Yok bir şey." diyerek telefonu tekrar kulağına yerleştirdi. "Ben seni sonra ararım."
"Kiminle konuşuyordun?" diye sordum merakla. Aslında beni ilgilendirmez ama işkillenmiştim bir kere.
"Selim." dedi pür dikkat bana bakarken. "O gün dayak yiyince, saçma sapan konuşmaya başladı ona kızıyordum."
Pek inandırıcı gelmemişti. Selim'in böyle şeylere takılacağını düşünmüyorum ama ona belli etmemem lazım.
"Hmm.." diyerek odadan çıkacakken hızla koluma sarıldı.
"Birer kahve içelim?" diyerek kocaman gülümsedi.
Tuttuğu kolumu yavaşça kurtarıp "Daha kahvaltı etmedim, belki daha sonra." dedim ve odasından ayrıldım.
Arkamdan hızla gelip "Kocan kahvaltıya götürmedi mi?" diye sordu alayla.
"Ben istemedim." diyerek omuzlarımı silktim. İki saat Yiğit'e dert anlatacak halim yoktu.
"Aslında benimde karnım aç beraber yiyebiliriz."
Yiyelim bakalım hem biraz konuşuruz. Mutfaktaki Feride ablaya, avluya bir şeyler getirmesini söyledikten sonra beraber avludaki sedire kurulduk.
"Poyraz'la evliliğiniz nasıl?" diye sordu meraklı gözlerle ve devam etti. "O gün hiç güzel şeyler anlatmadın."
"Geçti bitti hepsi." dedim ve bakışlarımı merdivenden inen Feride ablaya çevirdim. Tepside getirdiği aperatifleri önümüzdeki masaya koyup gitmesiyle tekrar konuşmaya başladı.
"Alışabildin mi?" diye sordu.
Gözlerimi kısıp bakışlarımı üzerinde gezdirdim. "Niye bu kadar soru soruyorsun?" dedim merakla, onu ilgilendirmez sonuçta benim evliliğim.
"Sen benim kardeşim sayılırsın Çiçek, mutlu olmanı isterim." dedi abi edasıyla. Doğruydu, kardeş gibiydik. Küçükken bir ekmeği bölüşürdük. Ben düşsem ilk yanıma koşan o olurdu, benimle alay etmeye bayılırdı. Rahşan' a vurgundu, ama Rahşan hiç yüz vermezdi, bunun aklı kıt derdi. Eskiler aklıma gelince dudaklarım yukarıya doğru kıvrılmaya başladı. Yiğit en son şüpheleneceğim insandı belki ama nedense ondan işkillenmiştim. Belli ki büyük bir sıkıntısı vardı.
"Teşekkür ederim ama iyiyiz." dedim gülümseyerek. Derin bir nefes alarak devam ettim. "Poyraz'la ne alıp veremediğin var?" diye sordum, belki düzeltilebilecek bir şeydi buna ön ayak olmak isterdim.
Bir anda bakışları keskinleşti, gözleri kısıldı. "Her şeyi kendisi biliyor, fikrimizi söyleyince kuduz gibi saldırmaya çalışıyor." diye çıkışınca, gülmeme engel olamadım. Doğru söylüyordu, Poyraz karşısındaki insanın kırılıp üzülebileceğini düşünmeden hemen saldırıya geçebiliyor. Önce git bir adamla konuş, niye aldın bu parayı bir derdin mi var de ama o hep art niyet peşinde, bir şeyler karıştırıyor Yiğit onun aklınca, bende ona uyup çocuktan şüphelendim.
"Doğru söylüyorsun." diyerek gülümsedim. Daha sonra uzun uzadıya sohbet ettik, eski günleri yad ettik, gülüş cümbüş kaç tane kahve içtik onu da sayamadım. Onunla sohbet etmek iyi gelmişti biraz kafam dağılmıştı.
"Şeyi hiç unutmam." diyerek histerik bir kahkaha patlattı. "Selim'i çamur yerine tezeğin içine atmıştı." deyip ellerini dizine vurarak katıla katıla gülmeye başladı. Yaşadığımız olay gözümde canlanınca bende başladım kahkaha atmaya, kahkahalarımıza yabancı bir ses girince bakışlarımız oraya döndü.
Poyraz çatık kaşlarının arasından, "Gelir misin?" diyerek elini bana uzattı.
Önce uzattığı ele, daha sonrada yüzünde gezdirdim gözlerimi. Uzattığı eli es geçip hızla ayağa kalktım, gülmekten yaşaran gözlerimi silerek Yiğit'e döndüm. "Görüşürüz daha sonra." dedim ve merdivenlere doğru ilerledim.
Odaya girdiğimizde kapıyı öyle bir kapattı ki yerimden sıçradım, hızla arkamı dönerek kaşlarımı çattım. Sakin tutmaya çalıştığı sesiyle, "Ne işin var o adamın yanında! Ben sana onun konuşmayacaksın demedim mi?" dedi öfkeyle sıktığı dişlerinin arasından.
"Bana emirler yağdırmayı bırak!" diyerek ona doğru bir adım attım. Ondan korkmadığımı, çekinmediğimi bilmeliydi. Açık açık ona meydan okuyordum.
Sinirle yumruk yaptığı elleriyle, bana doğru bir adımda o attı. "Sana karşı olan hislerimi mı kullanıyorsun?" diye sordu. O da bana meydan okuyordu. Bu hikayede kötü olmaya mı çalıyorsun diyordu açık açık.
Omuzlarımı dikleştirip burnumu diktim. "Hangi hisleri*" dedim alayla. "Lafla peynir gemisi yürümüyor!" diyerek ona doğru bir adım daha attım. Hızla belimden yakalayıp kendine doğru çekti.
Burnunu burnuma değdirip "Şimdi konuş!" dedi sert bakışlarıyla.
Yutkundum.
"Sana inanmıyorum!" Heceledim.
Belimde olan eliyle iyice kendine doğru bastırıp "Zamanla " diye fısıldadı.
Ellerimle göğsünden itekledim. "Kendini inandırana kadar bana yaklaşma!" diye sertçe uyarıda bulundum. Çünkü bana yaklaştıkça ondan uzakta durmaya çalışmak çok daha zor oluyordu. Çattığım kaşlarımla banyoya doğru ilerledim. Yüzüme su çarpıp biraz soluklandıktan sonra odaya geri döndüm.
Odaya döndüğümde kanepede başını iki elinin arasına almış şekilde oturuyordu. Benim sesimi duyunca bakışlarını bana çevirdi. Derin bir nefes alarak ayağa kalktı. "Bundan sonra sana karışmıyorum, ne istiyorsan onu yap!" dedi ve odadan hızla çıktı.
O çıkar çıkmaz bende odada dolanmaya başladım. Doğru mu yapıyorum, yanlış mı yapıyorum bilmiyorum. Hareketlerine göre bende değişiklik göstereceğim, ben ona aykırı gittikçe o hala bana beni sevdiğini söylüyorsa gerçek olabilir sevgisi öyle değil mi ? Dün akşam yaptıkları da çok etkileyiciydi. Belki de, beni gerçekten seviyordur.
Odamdan hızla çıkıp Helin'in odasına doğru ilerlemeye başladım. Geldiğimden beri doğru düzgün konuşamamıştık, merak ediyorum nasıl olduğunu. Kapısına geldiğimde kapısı hafif açıktı, elimle yavaşça itekleyip içeriye göz gezdirdim.
Helin yatağında uzanırken, Zişan da kanepede kitap okuyordu, "Ne yapıyorsunuz?" dedim kocaman gülümsememle.
Helin yatağında doğrulup "Gel yenge." diyerek elini yatağına hafif hafif vurdu. Yanına gidip yatağına oturdum. Zişan hiç istifini bozmadan kitabını okumaya devam ediyordu. Helin ise boş boş bakınıyordu. Zişan varken Helin ile konuşamayacağımı bildiğim için sessiz sessiz yanlarında onlara eşlik ettim.
Zişan kitabını kenara bırakıp "Yenge sana bir şey soracağım." dedi keskin keskin bakıp.
"Tabi." diyerek anlatmasını bekledim.
"Tarih okudun değil mi?" diye sordu. Başımla onaylayıp gerisini getirmesini bekledim. "Kitapların duruyorsa bakmak isterim." dedi heyecanla. Bu kızın tek derdi kitap okumaktı sanırsam.
"Olur." dedim ve oturduğum yerden kalktım. "Kitapları hazırlarım gelip alırsın." Hızla yerimden kalkıp odamın yolunu tuttum.
Odaya girip kitaplığa yürüdüğüm sırada, belime güçlü bir el sarılıp kendine doğru hızla çekti. "Ben sana ne dedim!" derken eliyle ağzımı kapatıp duvara yapıştırdı.
Gördüğüm görüntüyle buz kesmiştim. Karşımda Poyraz'ın yerine esmer, zifiri karanlık ve kısık gözlere sahip kirli sakallı, sağ kaşında büyük bir yara izi olan bir adam bana öldürücü bakışlar atarken, "Azrail'ine merhaba de!" derken pis pis sırıtıyordu. Oydu telefondaki sesin sahibi...
Korkudan ayaklarım tir tır titrerken gözlerimdeki yaşlar elinde süzülüyordu. Elindeki çakıyı boğazıma bastırıp "Bugün değil ama benden sana bir iz kalsın." diyerek boğazımdaki bıçağı iyice bastırıp çekti.
Nefes alışlarım değişirken, dudaklarını kulağıma yanaştırdı. "De ki onlara, Fırat geri döndü." dedi ve ağzımdaki elini çekip odadan çıktı. Sanki kas katı kesilmiştim, bıraktığı gibi duruyordum. Kımıldayamıyordum ta ki sesi tekrar kulaklarıma değinceye dek, "Güzelim." demesiyle hızla açık olan kapının arkasına çöküp dizlerimi kendime çektim. Vücudum zangır zangır titrerken Zişan'ın yanık sesinin değmesiyle hızla ellerimi kulaklarıma kapatıp olduğum yerde put gibi kaldım.
" ABİ!!!!!!!!!!"
"ABİ!!!"
İnsta: adilece__
Twitter: adilece__
Wattpad: rabadile