bc

AŞK YAŞLARI

book_age16+
1.2K
FOLLOW
6.2K
READ
revenge
kidnap
fated
goodgirl
powerful
drama
city
abuse
crime
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

Aşk mıydı, yoksa sevgi mi ?

Ben bilmem sevmeyi,

Bilmem aşkı,

Seni bilirim ben, mavilerine her baktığımda içime dolan huzuru bilirim,

Ellerini tuttuğumda kalbimin çırpınışlarını bilirim,

Beni öptüğünde soluğumun kesildiğini bilirim.

Ben aşka, sevgiye sahip çıkmayı bilemem adam,

Bilmem istemem.

Affetsen ne değişir?

Affedilen affedilmek istemiyorsa

Seven sevilmek istemiyorsa...

Bu saatten sonra ne değişir?

Güvenmediğin birini sevebilir misin?

Dilin affediyorum dese bile yüreğin affedebilir mi?

Affetmesin adam, dudaklarından dökülen AF kelimesini, layık görmez kendine mavili kadın...

chap-preview
Free preview
1*
Afran Kandemiroğlu Siyah takımımı üzerime geçirip boy aynasında kendime uzun uzun baktım. Ardından saçlarımı geriye atıp, “Heyt be!” dedim. Odadan çıkar çıkmaz baş belası Arya’yla burun buruna geldim. “Bıktım senin muşmula suratından. Evlen de kurtulalım!” diye söyleniyordum ki diğer kapıdan, pembe çiçekli elbisesiyle Ezo göründü. “Çok beklersin civciv!” diye karşılık verip bana dil çıkardı. Hemen burnunu yakalayıp sıktım. İkiz olsak da birbirimize pek benzemiyorduk. Gözlerimiz dışında tek ortak noktamız mavilikti. Ben sarışın ve iri yapılıydım; o ise incecik, minyon tipliydi. Uzun kahverengi saçlarını hep maşalı kullanır, yüzüne makyaj sürmezdi. O annemin kopyasıydı, ben ise babamın. Mesleklerimiz bile farklı kutuplardaydı: Ben inşaat mühendisiydim, o matematik öğretmeni. “Ah bırak be!” diye bağırıp beni itmeye çalıştıkça, ufak burnunu daha sıkı sıktım. Ezo, elimi çekerek “Niye uğraşıyorsun kızla, bırak!” dedi. Arya, fırsatı kaçırmayıp, “Evet hem evlenip Ezo gibi—” derken birden mavi gözleri kocaman açıldı. “Özür dilerim, özür dilerim!” diye mırıldanıp kendi dudaklarına ufak ufak tokatlar atmaya başladı. Çenesi bir kez açıldı mı, susmak bilmezdi zaten. Ezo’yu kolumun altına alıp, “Boş ver sen onu,” dedim ve merdivenlere yöneldim. Sofranın kurulduğu kata indiğimizde Fırat eniştem, Zişan halamın çenesinden tutmuş, kocaman sırıtıyordu. Benim boğazımı temizleyip “Öhüm!” dememle hızla birbirlerinden ayrıldılar; küçük çocuklar gibi suçüstü yakalanmış gibiydiler. “Afran, erkencisiniz,” dedi halam, gözlerini bana çevirerek. “Öyle hala, işlerim var bugün,” diyerek masadaki yerime oturdum. Eskiden babamın oturduğu baş köşede artık ben vardım; babam ise dedemin eski yerinde oturuyordu. Babaannem öldükten sonra dedem iyice içine kapanmış, odasından pek çıkmaz olmuştu. Artık dinç değildi, tekerlekli sandalyesiyle dolaşabiliyordu. Yanımıza geldiğinde de çok kalmazdı. Bu yüzden masadaki düzeni değiştirmiştik. Boş olan sağ sandalyeme Arya oturdu, hemen yanına Ezo geçti. Daha diğerlerini sormaya kalmadan annemin sesi konakta yankılandı. “NEREDE O ARSIZ ARAZ! NERDESİN ARAZ!” diye bağırarak hızla merdivenleri iniyordu. Elli dört yaşındaydı ama hâlâ on sekizlik kızlara taş çıkartacak görünümü vardı. Saçlarına aklar düşmüş olsa da bu, sadece ona biraz olgunluk katıyordu. Ayaklarımın dibinde bir hareketlilik hissedince örtüyü kaldırıp baktım. Gözlerim kocaman açıldı. “Ne yapıyorsun lan orada!” dedim şaşkınlıkla. Araz, dudaklarını ısırarak, “Bu sefer kesin ölüm fermanımı yazacak abi, kesin!” diyordu ki annemin kumral saçları aramıza girdi. “Seni eşek seni, çık oradan!” diyerek elindeki terliği Araz’a savurdu. Araz masanın diğer ucundan çıkıp Zişan halamın arkasına sığınır sığınmaz annem daha da öfkelendi. “Bu sefer elimden kurtulamayacaksın çocuk!” diye bağırarak diğer terliğini kaptı. “Özür dilerim sultanım, bir daha olmayacak, söz!” diyen Araz, halamın arkasına iyice gömülmüştü. “Çekil Zişan, onunla görülecek hesabım var!” diye hırladı annem. Tam o sırada bu kez babamın sesi yankılandı. “Ne oldu yine? Ne yaptı bu sefer?” diyerek merdivenleri ağır adımlarla iniyordu. Altmış yaşında olmasına rağmen hâlâ on sekizlik delikanlılara taş çıkartacak kadar dinçti. Hatta benden bile genç duruyordu adam. Annem, “Anlatayım mı babana yaptığını!” diye bağırdı. Ben ise oturduğum yerden kalkıp koluna dokundum. “Sakin ol Çiçek Sultan. Anlat bakalım, ne yapmış?” dedim yumuşak bir sesle. “Bu var ya, bu!” diyerek elindeki terliği yeniden Araz’a doğru salladı. “Betül’ün doğum gününe gitmişti ya…” “Evet,” dedi babam, keskin bakışlarını Araz’a dikerek. Annem, “Dilim bile varmıyor söylemeye! Utanmaz çocuk!” dedi ve halamı kenara çekip Araz’ın poposuna sertçe bir terlik indirdi. “Ah anne, yapma! Vallahi söz, bir daha yapmam!” diye mızmızlanıyordu yine Araz. Babam, otoriter sesiyle, “Ne yapmış, söyle!” diye sordu. “Baba, bir şey yapmadım! Aldığım hediyeye kızıyor sultanım,” dedi Araz, benim arkamda saklanmaya çalışırken. “Kim bilir ne aldı!” diye kahkahalar atan Arya söze girdi. Annem, “Kırmızı don almış, ne alacak!” deyince, elim istemsizce ensesine bir şaplak kondurdu. “Hiç akıllanmayacak mısın oğlum sen!” diye bağırdım. O sırada Zişan halam araya girdi. “Yapmayın çocuğa, o daha küçük.” “Neresi küçük! Eşek kadar oldu!” diye bağıran babamdı. Yirmi yaşına gelmişti ama hâlâ piçlik peşindeydi. Fiziksel olarak da karakter olarak da bize pek benzemezdi. Kumral saçları modaya göre sürekli şekil değiştirirdi. İri yeşil gözleri, çocuksu suratıyla tatlı görünürdü belki ama aslında hergeleliğin önde gideniydi. Tam o sırada Emir’in sesi duyuldu. Başını kaldırıp bize gülümseyerek, “Rahat bırakın çocuğu, deli çağlarında,” dedi. “Başlarım onun deli çağına!” diye cırladı annem. Emir de hemen ağzına hayali fermuar çekti. “Ver şu arabanın anahtarlarını!” dedi babam, bakışlarıyla Araz’ı yerken. “Baba n’olur, kurbanın olayım, bir daha yapmayacağım! N’olur!” diye yalvararak babamın ayaklarına kapandı. Anında annem yumuşadı tabii. “Bir daha olursa!” diye yüksek sesle uyardı. “Bir daha falan yok! Ver anahtarları!” dedi babam, annemin tersine. “Baba, n’olur, affet, n’olur!” diye ağlamaklı bir sesle inliyordu piç. Babam bir anda, “Kalk lan!” dedi ve ensesinden tuttuğu gibi havaya kaldırdı. “Bir daha bir şeyini görürsem arabanı rüyanda görürsün, duydun mu hergele!” diye bağırırken gözleri yuvalarından çıkacak gibiydi. “Söz baba,” dedi Araz, ama herkes biliyordu bunun son olmayacağını. O sırada Arife halam elinde kızartma tabağıyla mutfaktan çıkageldi. “Bir daha olursa kızartma tenceresine sokarım kafanı, duydun mu Araz efendi!” diye söylenerek tabağı masaya bıraktı. Kadro tamamlanmıştı. Herkes masadaki yerini alıp kahvaltısına başlamıştı ki, bitip tükenmeyen o mevzu yine annemin ağzından döküldü: “Yirmi sekiz yaşına geldiniz hâlâ bekârsınız! Torun istiyorum ben, torun!” diye homurdanırken, önündeki peynire işkence ediyordu. “Anne…” dedi Araz, hınzır bir gülümsemeyle. “Söyle!” dedi annem, bakışlarını ona çevirerek. “Bak, ben okulumu bitirir bitirmez evlenip kucağına torun vereceğim, söz,” demesiyle annem kafasına bir tokat indirdi. Annem, “Yazık günah kıza, ben kimsenin başını yakamam,” deyince herkes hep bir ağızdan kıkırdamaya başladı. “Aşk olsun anne!” dedi Araz. “Sahi, siz bize üç kardeş bulsana. Siz üç kardeş Kandemiroğullarını fethetmişsiniz, biz de aynısını yapalım.” diye ekledi ve ellerini şaklattı. “Harbiden, benim bir tane eniştem var; diğer eniştemler, dayım, yengelerim ise halam.” “Çok konuşma Araz,” dedi babam; keskin bakışlarıyla Araz’ı süzerken. Ellerini havaya kaldırıp, “Ne desem kaos, ne desem olay amirim,” diye alaycı bir tonda mırıldandı. “ARAZ!” diye uyarmasıyla, “Tamam baba, tamam!” diyerek önündeki kahvaltıya döndü. “Buldum zaten: Sahra ile Civan,” dedi annem; bakışları bizi tararken. Araz, “Ben ne olacağım?” diye itiraz etti. “Anne!” diye sitem etti Arya. Babam sinirle anneme bakıp, “Güzelim, utanma falan kalmadı sizde. İyice rahata bağladınız. Yüz verdik, astarını istemeyin,” dedi ve sinirle sofradan kalkarak, “Ben çıkıyorum,” diye ekledi. Haklıydı. Annem oflayarak tekrar bize döndü. “Ne yaptınız Sahra ile?” diye sorarken ölümcül bakışlarını üzerimde gezdirdi. “Yeter artık anne, istemiyorum diyorum, zorluyorsun. Kız da umutlanıyor sizin yüzünüzden. Düş yakamdan, nolur,” diyerek hızla ayağa kalktım. “Ben de çıkıyorum,” deyip merdivenlere yönelmemle Araz da peşimden hareketlendi. “Anne bırak, ben alırım Sahra’yı, taş gibi valla,” diye atıldı Araz. Annemin tokadının sesi kulaklarıma çarpınca, “Kime çektin bilmiyorum ki!” diye bağırdı; ben çoktan kapıya ulaşmıştım. ❤️ Şirketteki işlerimi bitirip ofisimden çıkmaya hazırlanıyordum ki kapının tıklatılmasıyla, “Gel,” diye seslendim. Kapının ardında kocaman ela gözler görünce olduğum yerde çakıldım. Ah Sahra, vah Sahra… “Hoş geldin,” dedim, elimle sandalyeyi göstererek. “Hoş bulduk canım. Kaç kere aradım, hiçbirine bakmadın ama,” dedi, ağzını yaya yaya. Sahra güzeldi, Allah var. Sarıya boyadığı saçları tenine yakışıyordu, iri ela gözleri dikkat çekiciydi, dolgun dudakları cabası. Orta boylu, ideal kilolu, gayet çekici bir kızdı. Ama yıldızımız bir türlü barışmıyordu. İçim ona kaymıyordu işte. Çocukluğumuzdan beri beraberdik; hâlâ sümüklü halleri gözümün önüne geliyordu. “Müsait değildim,” dedim, isteksizce. “Yaaa, ama ben seni merak ediyorum. Beni böyle merakta bırakma. Zaten kızlar i********:’da sürekli sana yorum yapıyor, deli oluyorum. Hepsine özelden yazıp, bu benim sevgilim diyorum,” diye devam etti, yine ağzını yayarak. “Sevgili?” diye sordum, kaşlarım hafif kalkarken. Bir anda yüzü düştü. “Değil miyiz?” dedi, bu kez normal bir tonda. Çok şükür, insan gibi de konuşabiliyordu. “Bak Sahra, sana öyle bir izlenim verdiysem kusura bakma ama sen benim yakın bir arkadaşımsın. Şimdi çıkmam lazım, acil bir işim var,” dedim ve kendimi çoktan ofisin dışına atıp kapıyı arkamdan kapattım. Derin bir nefes alıp otoparka doğru ilerledim. Umarım anlamıştır. Emir’le buluşacağımız yere giderken telefonuma düşen mesajı açtım. Sahra Allah belanı versin. “Al işte,” diye mırıldanıp telefonu cebime koydum. Aile baskısı nelere kadirdi. Emir’le biraz kafa dağıttıktan sonra her zaman gittiğimiz, sessiz sakin parka uğradık. Sohbet ederken, yoldan bağıra bağıra şarkı söyleyerek geçen iki genç kız dikkatimi çekti. Biri uzun boyluydu, diğeri ona göre kısaydı. Karanlık yüzlerini gizliyordu ama seslerini gayet net duyuyordum. Berbat seslerini. Reynmen’in “Radyoda Neşet” şarkısını bağıra çağıra söylüyorlardı. Uzun boylu olan kız kollarını havaya kaldırıp zıplarken, diğeri değişik değişik hareketler yapıyordu. “Ne yapıyor bunlar?” dedi Emir, kahkahasına engel olamayarak. “Kafaları güzel, belli. Biri salça olmasa bari,” dedim ve izlemeye devam ettim. Neden bilmiyorum; normalde kafamı çevirip bakmam, ama ilgimi çekmişti. Kimin umurunda? Tadım tuzum yok… Bu gece meyhanedeyim… Artık kendilerinden geçmiş, zıplıyorlardı. Onlara bakarken ne olduğunu fark edememiştim ki iki adam yanlarına yanaştı. Biri uzun boylu kızın kolunu tutup kendine çekince, hızla ayağa fırladım; Emir de arkamdan geldi. Adamın sesi kulaklarıma çarptığında sinirlerim tepeme çıktı: “Bana da dans etsene güzelim.” Böylelerini dövmeyen adam şerefsizin evladıdır. Adamı kolundan çekip hızla kafamı suratına gömdüm. “Siktirin gidin lan!” diye bağırdım. Diğerine de yönelmiştim ki, o beni tanımış olmalı, koşarak kaçmaya başladı. Tam o anda narin bir el kolumda belirdi. Bakışlarımı çevirdiğimde deniz mavisi gözlerle buluştum ve aklım başımdan uçup gitti. Dolgun dudakları bir şeyler söylüyordu ama ben hiçbirini duymuyordum; aklım o mavilerde kalmıştı. “Sana diyorum, sana!” diyerek beni sarsınca anca kendime gelebildim. “Buyur,” dedim, sesim içime kaçmış gibi. “Ne karışıyorsun elalemin işine be!” dedi, ayaklarının üzerinde zor duruyordu. “Ben dövecektim onu!” “Onun kusuruna bakmayın. Hadi gidelim,” diyerek arkadaşının koluna girdi. “İsterseniz sizi gideceğiniz yere bırakalım,” dedim, tüm centilmenliğimle. “Sen kimsin be!” diye çıkıştı, sonra arkadaşının kolunu kurtarıp bana doğru iki adım attı. “Ben Af—” Cümlem bitmeden kollarıma yığıldı. Siyah saçları yüzüme değdi, kokusu burnumun derinliklerine işledi. Yüzü bebek gibiydi. İri deniz mavisi gözleri, dolgun dudakları, nizami kaşları ve elmacık kemikleri güzelliğine güzellik katıyordu. Resmen bir melekti. Melek.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

TYLER (Cherry 2)

read
5.9K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Yasak Sevda

read
82.1K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.2K
bc

Zor Ajanlar

read
1.4K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
12.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook