Az da olsa sakinleştilten sonra elimi yüzümü yıkayarak Eymen’in de zorlamasıyla odadan dışarı çıkmıştım.
Beraber odadan ayrılırken lobide Aslıları gördüm. Onların bana bakmasına fırsat vermeden bakışlarımı çevirerek Etmen’le beraber otelden çıktım.
O sinir harbi dinmiş, öfkeyle dökülen yaşlar kurumuş, içim çekilmişti. Durgunlaşmıştım.
“Gel, şöyle geçelim.” Deyip benimle beraber yeşillik alana ilerleyip çardaklardan birine oturduğunda etrafta kimse yoktu. Gelseler bile bizi göremeyecekleri kadar tenha bir köşeye geçmiştik.
Bir şey söylemedi. Zaten konuşacak halde de değildim. Ağzımı açtığım an daha tek bir kelime bile edemeden hıçkırıklarıma boğularak ağlamaya başlıyordum.
Bir süre sonra dizlerimdeki bakışlarımı kaldırıp önüme, ağaçlara baktım. Onların izin verdiği kadarıyla ilerilerinde kalan deniz manzarasını görebiliyordum.
“Az da olsa sakinleşebildin mi?” Onu da endişelendirmiştim. Sesini ilk defa bu kadar yoğun alıyordum. Benim için korkuları vardı.
Derin bir soluk aldım ve kederle ileriye bakmaya devam ederek “nasıl sakinleşeyim ki Eymen?” Dedim acıyla. “Hayatımdaki tek renk olan adam tarafından öylece terk edilmişim.” Dudaklarım iğrenircesine içe doğru çekildi ve öylece ileriye bakmaya devam ederek “kendimi yalnızca bir çöp gibi hissediyorum, başka bir şey hissedemiyorum.”
Sustu. Ne diyebilirdi ki? Savaş giderken her yeri darmadağın bırakmıştı. Eymen de bir başına toparlamaya çalışıyordu beni.
Bir süre sonra yanımda bir hareketlenme oldu ve Eymen tam karşımda oturdu.
Gözlerimiz buluşunca o da kararsız duruyordu. Sanki nereden tutarsa tutsun elinde kalacaktı her şey.
“Senden zoru isteyeceğim biliyorum ancak…” masanın üzerinden elime uzanıp sıkıca tuttuktan sonra “bu iki gün içerisinde düşünmemeye çalış ve buranın tadını çıkartalım.” Göz bebebekleri titreyerek iki gözüme de hızla sırayla baktı ve “sana daha önce hiç görmediğin renkler göstereceğim.” Dedi inançla. Etmen kendinden emindi. Ancak ben değildim işte…
Sorunda oradaydı.
Kafamı onaylamaz anlamda sallayarak bakışlarımı tekrardan uzaklara sabitledim.
“Hiç tadım yok Eymen. Buradan direkt gitmek istiyorum.” Diye itiraf ettiğimde görmesem de bakışlarındaki burukluğu hissediyordum.
“Rüya, gözlerime bak.” Bu son zamanlarda en zorlandığım şeydi. Çekik bakışlarında o kadar çok düş kırıklığı oluşturuyordum ki artık görmeye tahammülüm kalmıyordu.
Elimi sıkınca sözünü dinleyip doğrudan gözlerine baktım.
“Eğer dediklerim için çabalarsan Savaş’ı bulman için sana yardım edeceğim.”
Söyledikleri son zamanlarda nabzımı hızlandıran tek şey olmuştu. Hayretle ona baktığımda nabzım hızlandı. Şakaklarım hızla ısımdığımda yüzüme can gelmişti sanki. Parlayan gözlerle ona öylece bakmayı sürdürdüğümde heyecandan konuşamıyordum bile.
Dudaklarımı aralayarak bir şeyler kekelediğimde dilim damağıma yapıştı. Savaş’ı bulabilme ihtimali bile beni heyecanlandırıyordu.
“Gerçekten mi?” Dedim inanamayarak. Gözlerim tekrardan boncuk boncuk doldu.
Dizlerini dizlerime yapıştırıp ellerimi sıkıca tuttu ve güven veren o sesiyle “söz veriyorum.” Dedi.
Ona inanıyordum. İçtenlikle gülümsedim ve kafamı salladım “teşekkür ederim.”
“Sende bana bir söz ver.”
“Ne sözü?”
“Bu iki hafta boyunca olanları düşünmeyerek bana ayak uyduracaksın.” Diye tembih ettiğinde sevinçle kafamı onaylar anlamda salladım. Bana dünyaları vermişti. Ne derse yapacaktım.
“Söz veriyorum! Bu iki gün boyunca ne dersen yapacağım. Yeter ki döndüğümüz zaman bana yardım et.”
Yüzümdeki tebessümün ne için olduğunu bildiği için ifadesinde hafif bir katılaşma olsa da bozuntuya vermedi ve kafasını salladı.
Yüreğime sığmayan coşkuyla beraber yerimden kalkıp Etmen’le beraber otelin önünden geçerken sol taraftaki bir erkek grubu Eymen’e doğru seslendi.
Bana doğru dönüp “birazdan geleceğim deyip yukarı doğru Yürüyünce kafamı onaylar anlamda salladım ve otelin girişine doğru geçtiğimde o tanıdık sesi duydum.
“Kimler varmış burada?”
Kirpiklerimi kaldırıp Aslı’ya baktım. Sebebini anlayamadığım bir şekilde bana karşı öfkeli gözüküyordu.
“İlk defa görüyor gibisin?” Az önceki neşemi ona yönetmeden, olağan bir ifadeyle sormuştum.
Suratında yalancı bir tebessüm oluştu. Kolları göğsünün altına bağlıydı. Arkasında duran Hira ve Dilan’a baktım. Hiçbirinin bakışları beni Hira’nınkiler kadar rahatsız etmemişti.
Hira da bir şeyler vardı. Zaten üçünün nasıl olup da birden yakın arkadaş olduklarını anlamıyordum. Kimyalarının tutması imkansızken iki haftada yakınlaşmışlardı.
Özellikle bu durum Hira için çok zordu. Ne kadar asısyal olduğunu çok iyi biliyordum. Hanımefendi birden parti kızı kesilmişti başımıza.
“Yok da şaşırdım.” Dedikten sonra tek kaşını yukarı doğru kıvırarak devam etti. “Biz dışarı çağırdığımızda istemedipini söylemiştin. Eymen’le çıkmışsın hemen.”
Kaşlarım çatıldı ve öylece bakakaldım. Zaten Eymen’le buluşacağım için onlarla gitmemiştim. Gerçi Eymen’le çıkmadam da gitmeyecektim ancak önceliğim buydu.
“Yani?” Dedim donuk bir ifadeyle. Bir de ona hesap vereceğimi sanıyorsa yanılıyordu.
Arkadan Hira’nın Dilan’a doğru eğilip bir şeyler fısıldadığını gördüm. Sanki onu dolduruyor gibiydi. Bu kanıya da Dilan’ın onu duydukça irileşen bakışlarından varmıştım.
Aslı hayretle gülümsedi ve bakışları kırpıştı. Kafasını onaylamaz anlamda sallayarak “yok bir şey, sadece” tekrardan tiklemmiş gibi kafasını onaylamaz anlamda salladı ve “inanılmazsın.” Dedi.
“Tamamdır, geldim.” Sesiyle beraber Etmen’e doğru döndüğümde bakışlarım ısındı. Kızlarla olan muhabbeti anında dirsek arkası yapmıştım.
Aklıma Savaş geldiği için tekrardan heyecanlanarak yanına gittiğimde üzerimde hissettiğim yoğun bakışlarla beraber Kafamı çevirip baktığımda Hira’nın bakışlarından ilk defa ürktüm.
Sanki içine bir şey kaçmış gibi bir bana, bir de Eymen’e bakıyordu. Bu kızın kesinlikle Eymen de gözü vardı.
Hira’nın artık sağlıklı olmadığından emindim. Akıl sağlığı yerinde değildi. Çok kıskanç bir kızdı.
Neşem onu bile göz ardı edeceğim kadar fazla olduğu için umursamadım ve adımlarımı hızlandırarak Eymen’in yanına geldiğimde ağzım kulaklarıma varmıştı.
“Şimdi ne yapacağız?” Dedim sırıtarak.
“Vay be, nasıl da modun değişti hemen, inanılmazsın cidden.”
“Senin sayende.” Deyip peşine takıldığımda otelin çom dışına çıkmıştık artık.
“Güzel bir kahvaltı yapalım önce. Daha önce Bursa’ya gelmiş miydin?”
Karşıdan karşıya geçerken iki tarafa da dikkatle baktım ve onunla beraber karşıya geçtim.
“Hayır, birkaç defa İnegöl’e giderken içinden geçtik ancak hiç durup gezmemiştik.”
“O zaman sana memleketimi tanıtmama izin ver.” Dedi ve elimden tutup istikrarlı bir şekilde ilerledi.
Biz ilerledikçe arabalar iyice azalmıştı. Sol tarafta küçük, kulübe gibi bir yer vardı.
“Bursa’lı olduğunu bilmiyordum.”
“İşte kahvaltımızı burada yapacağız.”
Birkaç merdiven yukarı çıktıktan sonra küçük mekana giriş yaptığımızda içerisinin göründüğünden çok daha fazla büyük olduğu dikkatimi çekti.
Masa ve sandalyeyi oldukça az be minimal tutmuşlardı. Kafenin bohem tarzı bana anımda rehin dükkanını anımsatınca içim buruldu.
Genzimde ki yanmayı dşzginlemeye çalışarak derin bir soluk aldım. Etmen’e bir söz vermiştim. Bu yüzden duygulanmanım hiç de sırası değildi.
“Hoşgeldiniz!” İçeriden tatlı bir amca çıkıp bizi selamladığımda Eymen’i gördüğü an kaşları hayretle yuları doğru kıvrıldı ve “oo! Kimler gelmiş böyle, Eymen! Hoş gelmişsin oğlum!”
Etmen adamı gördüğüne sevinmişe benziyordu. Ellerini önünde kenetlemiş, adamın karşısında öylece saygıyla duruyordu. Hafif bir baş selamı berdi ve gülümseyerek kafasını salladı.
“Hoşbulduk Arif ağabey, nasılsın?”
“İyiyim Paşam, annenler nerede?” Deyip ardımıza doğru bakınca Eymen hızla cevap verdi.
“Onlar yok. Okul gezisiyle geldim ben.”
“Hee” yaşlı adamın gözleri beni bulunca suratında utangaç bir ifade oluştu ve aceleyle “kusura bakam kızım, sana da ayıp ettim.” Deyip sorarcasına Eymen’e baktı. Bizi tanıştırmasını istiyor, içten içe kim olduğumu merak ediyordu.
“Estağfurullah” diyerek ağzımda geveledikten sonra Eymen konuştu.
“Bu sınıftan arkadaşım Rüya. Birlikte kahvaltı yapmak için geldik.” Bakışları beni buldu ve devam etti “bu da aile dostumuz Arif ağabey.”
Suratımda oluşan utanç dolu tebessümle gülümsedim ve kafamı salladım.
“Tanıştığıma memnun oldum.”
“Tamam tamam! Ben sizi daha fazla tutmayayım siz terasa çıkın!” Deyip bizi yuları doğru yönlendirince merdivenlere ilerledik.
Çatı katına çıktığımda hayretle etrafa bakındım. O kadar tatlı ve küçüktü ki… Yalnızca iki tane masa vardı. Biri manzaraya daha yakın olduğu için ona doğru ilerledik.
“Me kadar tatlı bir yer burası böyle.”
“Beğenmene sevindim.” Karşılıklı olarak oturduğumuzda hala daha etrafa bakınıyordum. “ otelin yerini öğrenince aklıma hemen Arif ağabeyin yeri geldi. Yakın da olduğu için seni buraya getirmek istedim.” Deyince kafamı onaylar anlamda salladım.
“İyi yapmışsın.”
“Bakalım kahvaltıyı beğenecek misin? Kendisinr özel bir konsepti var çok güzel.”
Oldukça güzel bir yer olmasına rağmen boş gözüktüğü için üzülmüştüm.
Eymen’e masanın üzerinden eğilerek sessizce mırıldandım “pek iş yapmıyor galiba?” Dedim sorarcasına.
Kısık bakışları irileşti be gülümsedi. “Allah iyiliğini versin. Ben de diyorum ne diyor bu?” Dudaklarının arasından uzun, olumlu anlamda bir mırıltı dökülünce seslendi. “Yok ya! Buranın bir de arkası var, göle bakıyor. Orası daha kalabalık olur genelde. Bu yüzden terasa çıkalım dedim.” Deyince rahat bir soluk verdim ve kafamı olumlu anlamda salladım.
“Sevindim.” Oturduğum salıncak koltuğu ayak hareketlerimle oynatarak bir ileri, bir geri hareket etmesini sağladığımda açık kapıdan bir garson girmişti.
Elindeki dev tepsiyle beraber gelip ortamıza koyduğunda Eymen’in dediği kadar vardı içindekiler.
Bugün Eymen beni az da olsa sevindirdiği halde iştahım yine de yerinde değildi. Güzel gözüken sofranın hatrına birkaç şey atıştıracaktım.
“Rüya?” Bakışlarım onu buldu. Suratında oluşan sıcak tebessümle gülümsedi ve “son zamanlarda diyet mi yapıyorsun?” Diye sordu.
Omuz siltim ve “hayır.” Dedim olağan bir sesle. Aklıma bu sabah serviste dedikleri geldi. Bu duruma takmıştı herhalde. Merakıma yenik düşerek konuştum “neden sordun?”
Dudaklarını büzdü ve “önceden iştahlıydın çok fazla şey yerdin ondan şaşırdım.” Deyince önemsizce omuz siktim.
“İştahım kapandı galiba. Canım fazla bir şey yemek istemiyor artık.” Dediğimde dudakları acıyla kıvrıldı. Savaş için hissettiklerim Eymen’in moralini bozuyordu. Buna rağmen pes etmeden durmasına şaşıp kalıyordum. Eskiden emin olmadığım duygularına her geçen gün daha fazla ikna etmişti beni.
“İştahını kesecek kadar çok üzdü demek bu durum seni.” Derken başını olumsuz anlamda sallıyor, bir yandan da önüne koyulan yemeklere çatalını batırıyordu. Yemiyordu, yalnızca oynuyordu.
Bir şey söylemedim. Acı içerisinde önüme odaklanıp ağzıma bir lokma yemek attım.
Çiğnedikçe küçülmek yerine lokma giderek ağzıma büyüyordu sanki…
Kahvaltısını bitirene kadar konuşmadı. Ben de serpme kahvaltıdan tadımlık birkaç şey yedim yalnızca.
Oradan çıktıktan sonra aramızda oluşan garip sessizlikle beraber otele geri döndüğümüzde öğrenciler otelin önündeki özel servislerimizin yanında toplanmışlardı.
“Bir şey mi oldu acaba?” Dedim mırıltıyla. Birkaç kişinin hissettiği huzursuzluk yüzlerine kadar yansımıştı.
“Anlamadım ki gel gidip bakalım.” Dedi. Eymen’in peşine takılarak yanlarına doğru gittim. O esnafa diğer öğrencilerde geldi ve neredeyse tam kadro toplandık.
Namık Hoca’yı görünce Aslı seslendi. “Hocam ben bu otelde kalmam. Acilen bir çözüm bulmanız gerek.” Derken tedirgindi.
Namık Hocanın suratındaki kızarıklıktan sinirlerinin tepesine çıktığını görebiliyordum.
Garip bir ifadeyle ne olduğunu anlamaya çalışırken Namık Hoca konuştu. “Kızım saçma sapan konuşmayın! Durduk yere olay çıkartmayın.” Son cümlesini kurarken sesini olabildiğince kısık tutmuş, bir yandan da korku dolu bir ifadeyle etrafa bakınmıştı. Birilerinin onları duyabileceğinden çekiniyordu.
"Hocam nasıl böyle söylersiniz! Burada yatır var diyorlar!"
Gözlerim kocaman açıldı ve hayretle onlara bakakaldığımda dilim tutulmuştu şaşkınlıktan. Öylece Eymen'e dönüp baktığımda onun duyduklarından gram etkilenmediğini gördüm. Ben bu konuda onunla aynı değildim. Bu tarz şeylerden oldum olası korkmuştum. Bu yüzden Aslı'nın söylediklerinden gereğinden de fazla etkilendim ve ürkek bakışlarla küçük otele baktım.
"Kızım sus, biri duyup yanlış anlayacak şimdi." Dedi Namık Hoca ve Aslı'ya uyaran gözlerle baktıktan sonra diğer ürken öğrencilere bakıp gülümsemeye çalışarak devam etti. "Çocuklar, endişelenmeyin sakın! Tabii ki öyle bir şey yok!"
Herkesin ağzı açık kalmıştı. Kısa süre içerisinde tüm çocuklar kendi aralarında konuşmaya başladığında yatır söylentisi herkese duyulmuştu.
"Evet! Sessizlik! Bu, birilerinin macera için uydurduğu bir yalan! İnanmayın sakın böyle şeylere!" Dedi Gülben hoca ve otelin girişini işaret etti. "Hadi bakalım, herkes odasına girip dinlensin. Öğleden sonra orman gezisine çıkacağız." Deyince gruplardan isyan dolu sesler yükseldi.
"Hayır hocam ben o odaya girmem." Dedi adını bilmediğim bir kız. Ben de ona hak veriyordum. Kesinlikle oraya girmeyecektim.
"Şu saatten sonra bizim sözümüzü dinlemeyenler son sınavlarına eksi kırk puanla başlayacak." Tüm gruplardan onaylamaz anlamda mırıltılar yükseldiğinde el mecbur hepsi içeri girdi. Kendimden emin bir şekilde orada öylece dikilmeye devam ediyordum.
"Sen niye orada bekliyorsun Rüya?" Dedi Gülben hoca.
Omuz silkip olağan bir sesle konuştum. "Hocam kırk puanımı kırarsanız altmış alır geçerim ancak o odaya asla o söylentilerden sonra girmem."
Dediğimde bıkkınlıkla gözlerini devirdi ve yanıma gelerek kolumu tuttu. "Ay Rüya! Saçmalama! Sen yapma bari! Ben de seni zeki bir kız sanırdım. Yok öyle bir şey inanmıyor musun bana?" Deyince şiddetle başımı onaylamaz anlamda salladım ve "hayır hocam. Bir kez ürperdim. Orada yatır olmadığına beni kimse inandıramaz." Dedim ve kollarımı göğsümün altında bağladım.
"Öyle mi? O zaman senden doksan puan kıracağım hemen şimdi içeri girmezsen."
Gözlerim fal taşı gibi açıldığında Eymen'in varlığını yanımda hissettim. Koluma sarıldı ve "Rüya saçmalama istersen hadi yürü." Deyip beni de peşinden ilerlettiğinde adımlarım geri geri gidiyordu.
Odamın bulunduğu kata çıktığımızda ellerini geri iterek seslendim. "Ben o odaya girmeyeceğim Eymen!"
"Saçmalama Rüya! Otelde yatır falan yok!" Bir adım geri çekilip kafamı hızla onaylamaz anlamda salladım. Bu tarz meselelere karşı her zaman hassasiyetim olmuştu.
"Nasıl yok, söylentileri duymadığını söyleme sakın."
Gözlerini devirdikten sonra bıkkınlıkla soluğunu bıraktı ve "Saçmalama Rüya ve gir şu odaya. Kim bilir akşam kaçta döneceğiz. Dinlenmen gerek."
İsteksizce odaya baktım ve iç çekerek öylece kaldığımda omzumdan ittirip hareket etmemi sağladı. "Doksan puanının eksilmesini istemiyorsun herhalde."
Sırtım kapıya yapıştığında içeri girmemek için direniyordum. Öne atıldığımda beni tekrardan geri itti ve arkamda bir beden hissetmemle çığlık atmam bir oldu.
Kulaklarım patlayacak şekilde bağırıyorken arkamdaki kişi de bağırdı. Aslı'nın olduğunu anlayınca derin bir soluk aldım ve suratımı ovuşturdum.
"Ay Rüya! Ödüm patladı!" Aslı'nın sesiyle normale döndüğümde yüreğim adeta ağzıma gelmişti.
Başparmağımın içini üst dişimin altına sıkıştırıp yukarı doğru ittiğimde dudaklarımın arasından uzun bir soluk çıktı.
"Ne oluyor burada!" Otel görevlileri gergin bir ifadeyle koridora daldığında her yeri birbirine katmıştık. Diğer odalardan çıkan öğrencilerin beti benzi atmıştı. Yatır söylentilerine ait bir çığlık olduğunu düşünüyorlardı.
"Hocam ne oluyor?" Gözlüklü bir kız Gülben hocayı ilerlerken görmüş, önüne çıkıp korkuyla konuşmuştu. "Hocam korkuyorum, çığlıkları duymadınız mı ben bu otelden çıkmak istiyorum."
"Bende gitmek istiyorum hocam lütfen başka bir otele geçelim."
Birden herkes ayaklanınca bıkkınlıkla soluğumu bıraktım ve seslendim "arkadaşlar sakin olun. Yatır yoktu. Aslı'yla çarpıştık ve bu söylentiler yüzünden korkup çığlık attım." Tüm gerçekleri itiraf edince Gülben hoca rahat bir soluk bıraksa da iğneleyici bakışlarıyla bana bakmaya devam ediyordu. Elinde olsa bir kaşık suyla beni boğazlayacaktı.
Boğazımı temizleyerek gülümsedim ve "o halde, ben odama geçeyim." Deyip sırıtarak odama doğru ilerlediğimizde koridora toplanan hocalarımız öğrencileri yatıştırarak içeri doğru ilerletiyordu. "Tamam, hadi geçin çabuk içeri."
Acele davranarak odama girdim ve direkt tuvalete geçtim.
Kapattığım kapıya sırtımı yaslamış, uzun bir soluk bırakmıştım.
"Her yeri ayağa kaldırdım."
Dışarıdan kapının kapanma sesini duyunca musluğu açıp elimi yüzümü yıkadım. Bir süre sonra içeri geçtiğimde kızlarda odadaydı. Dilan beni görünce elini yüreğine koydu ve soluk soluğa konuştu. "Ay Rüya... Ödümü koparttın vallahi."
"Sende benim Aslı!" Aslı'ya dönüp konuşmuştum. "Ne diye birden kapıyı açıyorsun, hadi açtın neden çığlık atıyorsun, bak herkesi topladık ortaya. Her yer karıştı." Deyince istemsizce güldü.
"Kendini benim yerime koy istersen. Dışarıdan ses geldiği için korkup kapıyı açtım ve üzerime bir şey düştü. Seni yatır sandım."
"Ben de seni yatır sandım!" Diyerek itirafta bulunduğumda Dilan usulca yanımıza doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuştu. "Kızlar... İkinizde yatır değilsiniz ancak emin olun ki bu otelde bir tane yatır var."
Bakışlarım korkudan parlıyorken ona korkuyla baktım ve soluğumu tutarak dinlemeye devam ettim. "Hikayenin tamamını erkeklerin tarafından duydum." Dedi kocaman açtığı gözlerini iyice belerterek. Bu, onun daha da korkutucu görünmesini sağlamıştı.
"Ay! Lütfen anlataymayın böyle şeyler! Çok korkuyorum!" Hira yatağına oturmuş, kucağında tuttuğu yastığına sarılmış, korku dolu gözlerle bize doğru bakarak konuşmuştu. Bende korkuyordum ancak bir yandan da dinlemeden kendimi alıkoyamıyordum.
"Ne duydun? Çabuk anlat." Dedi Aslı.
Anında dudaklarımda oluşan kabukları dişlerimle kopartmaya başlamıştım. Merakla onu dinliyorken heyecanla devam etti.
"Yıllar önce burada bir çift evlilik yıldönümlerini kutlamaya gelmiş."
"Ay ben dayanamam!" Hira yatağından zıplayarak kalktı ve kucağındaki yastığıyla tuvaletin önüne geçip korku dolu bakışlarıyla bize bakarak konuştu. "Bitince haber verin geri çıkayım."
"Tamam Hira! Git de bir an önce anlatsın!" Dedi Aslı heyecanla. Ben de delicesine heyecanlanmıştım.
Kuruyan dudaklarımı ıslattım ve konuştum. "Gelin, şurada rahat rahat oturalım da öyle anlat." Deyip yatağımı gösterdiğimde ikisi de peşime takıldı.
Karşılıklı olarak yatağımda oturduğumuzda Dilan iri gözlerini ikimizin üzerinde gezdirerek bize doğru baktı ve usulca konuştu. "O çift buraya geldiği için odalar izbe yerlerde olduğundan dolayı telefonları çekmiyormuş. Çocukları onlara ulaşamayınca çok fazla endişelenmişler. Buradaki tüm otelleri aramışlar."
"Neden tüm oteller?" Aslı endişesine bulaşan merakıyla sormuştu.
"Çünkü hangi otelde kaldıklarını bilmiyorlarmış. Bu yüzden başlarına bir şey geldiğini sanarak endişelenmişler."
Hikaye benim için giderek endişeli bir hal alınca nefesimi bile tutarak dinlemeye başlamıştım. "Ee, daha sonra ne olmuş?"
Kuruyan boğazını ıslattıktan sonra "küçük kardeşleri hangi otelde kaldıklarını hatırlayınca orayı arayarak anne ve babalarının isimlerini vermişler. Neyse ki güvenliklerinden emin olmuşlar. Otel görevlisi odaların basık yerlerde olduğunu söylemiş. Bu yüzden telefonları çekmiyormuş. Çocukların içi her ne kadar bir nebze de olsa rahatlasa da adama babalarını bulup, oğlunuz sizi aradı, ona geri dönün demesini söylemişler."
Uzun bir soluk alıp ona baktım. Hikaye giderek ilginç bir hal alıyordu. "ee, daha sonra ne olmuş?"
Dilan gözlerini devirerek mırıldandı. "Dur, kafamı karıştırma. Zaten oldukça karışık bir hikaye."
"Tamam tamam! HAdi kesme de anlat!" Aslı'nın da ısrarı üzerine dilan dudaklarını yaladı ve heyecanla anlatmaya devam etti.
Otel görevlisi, çocukların babasının ismini yanlış hatırlamış ve hatırladığı isimdeki adamı görünce yanına gidip. Telefonunuz burada çekmediği için çocuklarınız çok endişelenmiş, oğlunuz ona geri dönüş yapmanızı istedi. Demiş."
"Ee? Sonra?" Dedim merakla.
"Meğerse adamda oraya nişanlısıyla gelmiş. Bu yanlış anlamanın üzerine nişanlısı oracıkta fenalaşmış. Adamın gerçekten de çocuklarının olduğunu, ou aldatttığını düşünmüş."
Ağzım öylece açık kaldığında ne diyeceğmi şaşırmıştım. Çok talihsiz bir yanış anlaşılma yaşanmıştı resmen.
"Yok artık! Şaka mı yapıyorsun? Peki daha sonra?"
Dilan tekrardan uzun bir soluk verdi ve "kadın adamı terk etmiş. Adam bir türlü nişanlısını ikna edemeyince görevliyi öldürmüş."
"Ne!" Kendime engel olamayıp hayretle bağırdığımda Dilan kafasını onaylar anlamda sallamıştı.
"Oğlum bu ne karışık hikaye lan böyle."
"Öyle ama diyorlar ki burada yatan yatır da o görevliye aitmiş. Arada bir çıkıp insanları rahatsız ediyormuş. Özellikle mutlu çiftlerden çok rahatsız oluyor, huzurlarını kaçırmak için elinden geleni yapıyormuş.
Ne diyeceğmi bilemeden öylece kaldığımda ağzım hala daha açıktı. Kalbim tam hız atmaya devam ediyorken artık daha da fazla korkuyordum.
"Ne yapacağız şimdi?" Dedim korkuyla. "Ya bizi de rahatsız ederse?" Dilim damağıma yapıştığı an birden elektrikler kesildi ve biz soluk soluğa kaldık.
"Işıklar kapandı!" Dedi dilan.
"Ah Sağ ol canım ya! Ben de kör oldum sanmıştım!" Aslı'nın Dilan'ı dalgaya alması bile beni rahatlatmamıştı. Korkuyla öylece bakmaya devam ettiğimde dizlerim titriyordu.
"Kızlar, neden elektrikler kesildi ki birden bire?"
Tam o anda karşımızda bir şey belirince bağırarak sırtımı geri yatırdığımda Aslı'nın dizinde yatıyordum.
"Ne oluyor! Bu kim!" Aslı saçlarıma yapışınca soluk soluğa bağırdım. "Saçımı bırak! Benim!"
"Rüya sen bugün beni gebertecek misin?"
Korkudan ağzım yüzüm kayıyorken bağırdım. "Yatır önümüzde!"