2.BÖLÜM "EYMEN'LE TATİL"

2327 Words
Eymen’le aramızda geçen konuşmanın ardından ertesi gün okula gitme kararı almıştım. Birinin beni çekip çevirmesi iyi olmuştu. Bana kalsa belki de daha uzun bir süre okula gitmeyerek kaytaracak, dükkanın önüne sık sık giderek Savaş’ın gelmesini bekleyecektim. Tabii ki Savaş dan vazgeçmiş değildim. Yine gidecek, onun için elimden geleni ardıma koymayacaktım ancak, bu uğurda önceliklerimi de kaybedemezdim. Odamın kapısı çalınca formamın ceketini giyiyordum üzerime. Omzumun üzerinden kafamı çevirip anneme baktığımda gülümsüyordu. “Kahvaltı hazır.” “Geliyorum.” Dedim donuk bir sesle. İki hafta içerisinde belime zorla bağladığım okul önlüğümü bugün zorlanmadan giyindiğimi fark ettim. Bir zamanlar bu benim için mucizeyken şimdi… Hiç tahmin etmezdim iştahımın kapanacağını. Kötü durumlarla karşılaşınca da kendimi dizginleyen biri olmamıştım. Her zaman yemek yiyerek acı anılarımı bastırmaya çalıştığımı fark ettim. İşte fark buydu. Bu sefer o acıyı geçiştirmek istemiyordum. İstesem dahi yapamazdım. Yemekle de geçecek bir acı değildi bu. Çantamı da alıp merdivenlerden koşarak alt kata indiğimde annem omleti tabağıma döküyordu. “Bana bir ekmek arası yapar mısın?” Yerime otururken konuşmuştum. “Okulda yemen için mi? Yaparım tabii.” Bu Ayşe içindi. Şimdilik annemin bilmesine gerek yoktu. Bir şey söylemeden çatalla omleti oyup birkaç lokma yemeğe çalıştım. Durağa geldiğimde Ayşe ellerini ovuşturarak bekliyordu. Onu görünce içim acıdı. Onu da bir süredir ihmal ediyordum. Kim bilir beni göremediği zamanlarda kendini nasıl hissetmişti. İçten içe kendimi ayıpladım. Adımlarımı hızlandırıp yanına gidecekken öylece durmama sebep olan görüntüye bakakaldım. Eymen evinin olduğu taraftan gelmiş, Ayşe’nin yanına gidip ona bir yemek paketi uzatmıştı. Mideme bir ağrı girdi. Burnumda tüten acıyla öylece bakakaldığımda gözlerim doldu. Eymen’e minnettardım. Ayşe ekmeği aldıktan sonra gülümseyerek teşekkür ettiğinda bunu benim olmadığım zamanlarda yaptığını, yeni bir hareket olmadığını anladım. Ayşe’yle göz göze geldiğimizde kaşları sevinçle havalandı ve küçük ellerini çırparak beni işaret etti. Yanlarına gittiğimde ağzı kulaklarındaydı. “Rüya! Sonunda geldin mi?” Gülümseme çalıştım. Onu bile yapamadım. Bu günahsız sabiiye özel bir tebessüm bile konduramadım suratıma. “Özür dilerim Ayşe.” Dedim durgun bir sesle. Kaşlarını çattı “neden?” Eymen’e baktı ve onaylar anlamda bir mırıltı döküldü dudaklarından “yemek için mi? Gerek yok. Eymen ağabey bana hasta olup gelemeyeceğini, bir süre ondan yemeklerimi getirmesi için ricada bulunduğunu söyledi. Bakışlarım Eymen’i bulduğumda önüne bakıyordu. Onu hak etmek için ne yaptığımı bilmiyordum ancak… Bildiğim tek bir şey vardı o da ona sahip olduğum için fazlasıyla şanslı olduğumdu. Elimdeki yemek poşetini Ayşe’ye uzatıp “bugün döneceğimi söylemeyi unutmuştum. Bunu da arkadaşlarından birine verir misin?” Elimdeki paleti alarak gülümsedi. “Teşekkür ederim.” Dedi kahkülünü düzeltirken. Fazla uzadığı için gözlerine batıyordu. “Neyse çok laf yaptım işe geç kalıyorum. Hadi dersinizi güzelce dinleyin.” Diyerek yanımızdan ayrıldı ve aşağıdaki durağa doğru koşmaya başladı. Eymen’e döndüğümde hala daha bana bakmıyordu. Sırtını durağa vererek otobüslerin geleceği yere doğru döndüğünde onunla beraber hareket ettim. Omzumla omzuna vurduktan sonra önüme doğru bakmaya devam ederek “teşekkür ederim.” Dedim. “Sonunda dönmeye karar verdin demek.” Gözlerimi devirdim “okulu bırakmışım gibi konuşuyorsun.” “Halin hal değildi.” “Anladım, baba. Teşekkürler.” Birden önüme geçtiğinde ayakkabılarının ucu ayakkabıma değecek kadar yakındı. Bakışları öfkeyle parladı ve “baban olmak gibi bir niyetimin olmadığını biliyorsun.” Keskin nefesiyle tek seferde konuştuğunda kısa süreliğine kalbimin atışını kesmeyi başarmıştı. Onun çekip gitmesini beklemeden başka bir tarafa geçtiğimde durağa doğru yürüyen Hira’yı gördüm. Her zamanki gibi belli etmemeye çalıştığı o yılan bakışlarıyla bakıyordu bana. Göz göze gelince gülümseyip suratını toparladı hemen. Umursamadım ve ona özel bir ifade de takınmadım. “Günaydın herkese!” Gelişi güzel bir biçimde kafamı sallamakla yetinince devam etti “Rüya, epeydir yoksun. Hasta mıydın çok endişelendim senin için.” Dedi. Dudaklarım iğrenircesine içe doğru çekildi. “Kesin öyledir.” “Efendim?” Kafamı ondan tarafa doğru çevirip eğdim. Donuk bakışlarla suratına bakarak “aynen iyileştim diyorum.” Dedim. “Anladım, geçmiş olsun tekrardan” dedi ve çenesini kapatarak önüne döndü. Cebimdeki telefon titreyince içimde oluşan heyecana engel olamadan çıkartıp ekrana baktığımda boş bir soluk verdim. Yine Savaş’a ait herhangi bi bildirime sahip değildim ne yazık ki… Gelen bildirimlerin kime ait olduğumu görünce bakışlarım kısıldı ve içimden tekrar okudum. Bildirimler KARANLIĞIM BEKÇİLERİ grubuna aitti. Grubu iki haftalık sessize aldığım için olan bitenden haberim yoktu. Bugün süresi olduğu için sessizden otomatikman çıkmıştı. Gruba girip mesajları üstten okuduğumda otobüs geldi. Kaldığım yeri kaybetmeden otobüse binip kartımı bastıktan sonra boş bir yere geçip oturdum ve okumaya devam ettim . Arada bir sürekli benim nerede olduğumu sorgulamışlardı. Bu grubun en önemli özelliği, özelden birbirimizi rahatsız etmememizdi. Veya aramalar yapmazdık. Yalnızca buradan veya oyundan konuşurduk. Hepimiz yalnızlıktan hoşlanan, fazla bildirim sevmeyen insanlardık. Yalnızca konuşmak istediğimiz zamanlarda gruba girdiğimiz için beni rahatsız etmemişlerdi. Son günlere ait Hira’nın okuldaki Rüya’yı anlattığı mesajlara denk geldim. Kaşlarım merakla yukarı kıvrıldı ve benim için yazdıklarını okudum. Hira: Size geçen bahsettiğim kız okula gelmiyor, okulu mu bıraktı acaba lol!” Hira: öyle bir şey varsa çok sevinirim. Hira: Buradayken sürekli hoşlandığım çocuğum tepesinde. Midemde hissettiğim bulantıyla konuşmaları okumaya devam ettim. Selma da tek taraflı dinlediği için ona hak vermeye başlamıştı. Ahmet’in ara ara konuşmalara katılıp benimle ilgili olumlu cevaplar verip ön yargılı davranmamalarını söylemesi gözümden kaçmamıştı. Sahi, en son benimle özelden konuşmaya çalışması geldi aklıma. O zamanda garipsemiştim bu durumu ancak sonradan neyse ki buna bir son vermişti ve bir daha bana özelden yazmamıştı. En son bugün ki bildirime geldiğimde Hira’nın kan donduran mesajını gördüm. Hira: geldi suratsız. Aşırı sinir oluyorum bu kıza. Kendime engel olamadan parmaklarımı hızla oynattım ve cevap yazdım. Siz: kötü kalpli insansın. Ardından sinirlenerek sohbetten çıktım ve telefonumu sessize aldım. Tam bir kaltak gibi davranıyordu. Sınıfa girdikten sonra o anki sinirim biraz azalmış olsa da hala daha olduğu yerde duruyordu. Her fırsatta grupta dedikodumu yapıyor, ardından hiçbir şey olmamış gibi yüzüme gülüyordu. Gören de onu melek sanırdı. Nasıl da kanmıştım masum yüzüne. Teneffüs olduktan sonra yeni ders için kitaplarımı çantamdan çıkartırken sınıfa Aslı’lar girdi. Normalde bu görüntü karşısında elim ayağıma dolanır veya korkardım ancak şu an hiçbir şey hissettirmiyorlardı bana. Hissiz bir ifadeyle onlara baktım. Eskisi gibi bakışlarımı hemen çekmedim üzerinden. Bendeki farklılığı almışlardı. Bizim olduğumuz araya girdikten sonra bana kadar gelmeden Hira’nın masasının önünde durduklarında kısık bakışlarla ne yapmaya çalıştıklarını çözmeye çalışıyordum. İlk başta hira’nın başına bela olacaklarını düşünüyorken gayet samimi bir şekilde etrafına doluşup yüksek sesle sohbet etmeye başladıklarında tek kaşım yukarı doğru kıvrıldı. Kendime engel olamadan alayla güldüm. İşte bu kadar karaktersizlerdi. Fazla ses çıkarttıklarında veya sürü halinde dolandıklarında kendilerini çok güçlü sanıyorlardı herhalde. Önümdeki masayı tekmeleyip öne doğru ittiğimde çıkan sesle dikkatleri dağıldı ve bana baktılar. Ağır bir şekilde yerimden kalktım. Dilan geçeceğim yolu kapatmış, Hira’nın sırasına doğru eğilerek dirseklerini masaya yaslamıştı. Geçmem için çekilmesi gerekiyordu. Ellerimi cebime soktuktan sonra çenemle bedenini işaret ettim. Öküzün trene baktığı gibi suratıma bakıyordu. “Çekilsene ne bakıyorsun?” Dediğimde afalladı. Bedenini düzelttikten sonra omzuna çarpıp yanından geçip gittim. Midemi bulandırıyordu hepsi. Benim için bir çöpten farkları yoktu. Bahçeye indiğimde ağır adımlara etrafa bakınarak tek başıma geziniyordum. “Rüya!” Eymen’in sesini duyunca durdum. Yanıma geldiğinde suratına baktım. Dudaklarını bükerek kaşlarını kaldırdı “vay canına, sen baya havalı bir şey oldun.” Bir gün önce dişlerimi fırçalamamışım da uyanmışım gibi dudaklarımı büzdüm. “Eskiden nasıl bunlara katlanıyormuşum anlamıyorum.” Diye itiraf ettim. Sanki önümdeki sisli perde kalkıp gitmişti. Bakışları parladı, bana hayranlıkla bakıyordu. “İnanılmazsın gerçekten de. Bu hafta sonu Bursa’ya gideceğimizi unutma.” Tabii ya, pes etmeyecekti. “Of! Aman Eymen. Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?” Az önceki sevimli halinden çıktı ve ciddiyetle tek kaşını kaldırdı. “Asla.” Bu cevabın altında çok başka şeylerde yatıyordu. Ders zili çalınca daha fazla konuşmadan içeri girdik. O gün okuldan eve gelene kadar Eymen beni yalnız bırakmamıştı. Bıraksaydı ilk işim Rehin dükkanına gelmek olacaktı. Eve vardıktan bir süre sonra kendimi tutamayıp koşar adımlarla dükkana gittiğimde daha akıllıca davranmaya karar verdim. İçerideki adamı işkilledirip dükkana girmeme engel olmasını istemiyordum. Uzaktan cam pencerelerin içini incelemeye başladığımda adam içeride, Savaş’ın her zaman ki oturduğu yerde oturuyordu. Elimde olmadan gözlerim dolduğunda canım acıyordu. Yüreğime derin bir sızı girince güçlükle soluk alarak orada geçen günlerimizi anımsadım. Adamın oradaki görüntüsü gidip yerine Savaş’la benim didişdiğimiz dakikalar geliyordu. Suratımda buruk bir tebessüm oluştuğunda içim hasretle doldu. O HAFTA SONU Bıkkınlıkla soluk vererek kafamı yastığıma gömdüm ve hayıflandım. “Anne beni rahat bırakır mısın?” Sabahın köründe odama dalmış, açtığı valizime eşya doldurmaya başlamıştı. Daha hava aydınlanmamışken bunu yapıyordu. Uyuduğum için eğilen sırtını gördüğüm an çığlığı basmıştım. Ona her ne kadar durmasını söylesem de asla pes etmiyordu. “Eymen biletlerinizi ayarlamış bile, o geziye gideceksin Rüya Hanım!” Keder dolusu bir iç çekerek kendimi yatağa bıraktım. Zorla kaldıracak halleri yoktu ya. “Umurumda değil. İstediğin kadar hazırla, gitmeyeceğim.” Son zamandaki ruh halimin iyice dağıldığını gören babam da geçen günlerde gitmem konusunda ısrarcı olmuştu. “Hayatım! Buraya gelir misin?” Birkaç saniye sonra odaya babam girince bağırdım “yok artık ya! Ne yapıyorsunuz siz!” Babam gülümseyerek yanıma geldi ve “birinin yataktan kalkmaya ihtiyacı varmış.” Suratımda istem dışı bir tebessüm oluştu. Babam benden ebat olarak küçük bir adamdı. Ona, beni kaldırabileceğini neyin düşündürdüğünü merak ediyordum. “Baba çıkar mısın odamdan?” “Tamamdır, valiz hazır, Eymen birazdan burada olur.” Annem belini doğrulttuktan sonra bana doğru döndüğünde ellerini beline yaslamıştı. “Sen de kalk giyin çabuk.” Kaşlarımı çatıp kızarcasına konuştum. “Anne siz laftan anlamıyor musunuz? Gitmeyeceğim dedim, çıkın odamdan.” Arkamı dönüp yorganı çenemin altına kadar çektiğimde yorganı üzerimden çekip attıklarında delirmek üzereydim. Sinirden adeta köpürüyordum. Dişlerimi sertçe birbirine bastırarak bağırmamak için kendimi zor tuttum. Sabahın köründe yaptıkları iş değildi! Birden babam beni kucaklayıp kaldırmaya çalışınca çığlık attım. Bu fiziken mümkün değildi! “Ay baba! Belin kırılacak ne yapıyorsun!” “Ya Allah bismillah!” Babam ıkınarak beni kaldırmaya çalışınca daha beş santim bile kalkamamışken ıkınarak geri bıraktığında acı içerisinde bağırıyordu. “Belim… Belim kırıldı.” Acı içerisinde kıvranıyordu. “Ay baba sana inanmıyorum ya!” Yuvarlanarak yatağın diğer köşesine geçtim ve babama baktım. Adamcağız iki büklüm olmuş, kıyafet gibi katlanıp öylece kalmıştı. Kıpırdayamıyordu. Annem arkasından sarılıp doğrultmaya çalışınca babam bağırdı. “Hanım, hanım dur! Ne yapıyorsun oynatamıyorum belimi!” “Ah! Rüya ah! Neler açtın kızım başımıza!” Dedi annem ve babamın belini ovalamaya çalıştı. “Yok artık ya! Ben ne yaptım. Odama izinsiz girip benim yerime planlar yapan sizsiniz!” Gerçekten de şaka gibilerdi. Ağzım beş karış açık kalmış bir biçimde onları hayretle izliyordum. Babam kıpkırmızı olan suratını kaldırarak hayretle bana baktı. “Kısım ne yedin sen Allah aşkına!” Ardından kendini konuşarak zorladığı için ıkındığında annem acıyla ona bakıyordu. “Ne yapsak ki ya! Kalk biz de hastaneye gidelim. Doğrulamıyor musun hiç?” Dedi korkuyla. “Yok hanım aman elleme, ikiye ayrılacak gibiyim.” “Tamam canım tamam, aman zorlamayalım!” Babamı omzundan destekleyerek odamdan çıkartırken bana doğru döndü ve oyarcasına gözlerime bakıp “beş dakika içerisinde aşağıda ol yoksa seni mahvederim.” Dedi ve babama beraber odadan çıktı. Gözlerimi devirdim “hasbinallah!” Bıkkınlıkla soluğumu verdiğimde dudaklarımın arasından onaylamaz anlamda mırıltılar dökülüyordu. “Delirtecek bunlar beni ya! Akıl hastası edecekler!” İçimden küfrede küfrede kalkıp banyoya gidip yüzümü yıkadım. Babam da belini incittiği için beni burada nefes aldırmazlardı. En iyisi dediklerini yapıp gitmekti. Üzerime siyah bir eşofman takımı giyindiğimde lastiği her zamanki ayarında olmasına rağmen belimden kaydı. Çatılan kaşlarımla eşofmanın belini öne doğru tuttum, yaklaşık dört santim uzamıştı. Epeydir giymediğim bir eşofmandı. Bir anlam veremediğim için büzüşen dudaklarımla bağcığını açıp daha dar bağladım ve hırkamı giyindim. Siyah şişme montumu da üzerime geçirdikten sonra hazırdım. Annemin benim için hazırladığı valizi ve cüzdanımı alıp aşağı indiğimde annem evin içerisinde bir o yana bir bu yana koşturuyordu. “Ay nerede benim cüzdanım!” bu sefer de kendi çantasını hazırlıyordu. Gerçekten de şaka gibilerdi. Babamca mutfağın masasına dirseklerini koymuş, öylece iki büklüm duruyordu. Bıkkınlıkla soluğumu verdiğimde kapı çaldı. Annem parkasını üzerine geçirirken eliyle kapıyı işaret ederek cırladı. “Kapıya bak çabuk Eymen gelmiştir!” Kapıya doğru döndüğümde görmediğini bildiğim için rahatlıkla anneme gözlerimi devirdim. Kapıyı açtığımda Eymen karşımda duruyordu. Kafasına taktığı bordo bere siyah saçlarına fazla yakışmıştı. Üzerine eflatun rengi şişme bir mont, içine de benim gibi eşofman takımı giyinmişti. Beni karşısında görmeyi beklemediğini şaşıran ifadesinden anlayabiliyordum. Kaşlarını hayretle yukarı kaldırdı ve dudak bükerek “seni zorla yatağından kaldırmayı düşünüyordum?” İçimden ona gülerek “bu eylemi gerçekleştirenlerin hali ortada.” Kapıyı iyice açarak karşısından çekildim ve görüş açısını açtım. Arkamda, masaya doğru eğili duran babamı görünce kaşlarını çattı ve endişeyle içeri daldı. “Selami amca?” Babam ıkınarak suratını kollarının arasından ona doğru çevirdi. “Eymen, hoş geldin oğlum.” Eymen tam yanı başında durduğunda çatılmış kaşlarıyla babamın bedenini inceleyerek “ben hoş geldim gelmesine de… Size ne oldu böyle?” Dediğinde halim olsa gerçekten de şu anda kahkahayı basacaktım. Annem koluna taktığı çantasıyla odadan çıktığında panikle seslenerek “sorma oğlum sorma başımıza gelenleri! Amcan Rüya’yı yataktan kaldırayım derken belini incitti!” Parkasının önünü kapattı ve elindeki montu babamın sırtına bıraktı. Eymen gülmemek için alt dudağını ısırıyordu. Annem aceleyle bakışlarını kaldırıp bize baktığında telefonu çaldı. “Ah, taksi geldi herhalde!” Bakışları pin pon topu gibi üzerimizde gezindi ve neyse, biz çıkalım siz de gidersiniz olur mu?” Dedi. “Tabii tabii, size yardım edeyim.” Dedi Eymen. Ardından babamın ellerini tutarak “Gel amca.” Deyip onu kapıya doğru yönlendirdiğinde bende beline tutup ona güç vermeye çalışıyordum. Annem önden gidip kapıyı açtığında hala daha bana söyleniyordu. Babamı kazasız belasız arabaya bindirdiğimizde rahat bir soluk verdim. Geçip giden taksiye arkadan baktık ve ardından birbirimize döndüğümüzde bakışlarımız buluştuğu an gülmeye başladık. Okulun önüne geldiğimizde hırsla kalktım ve düğmeye bastım. O sırada yerinde hal daha oturmaya devam eden Hira’yla göz göze geldiğimizde yine hiçbir şey olmamış gibi pişkince gülümsüyordu. Gözlerimi devirerek camdan dışarısını izlemeye devam ettiğimde Eymen yerinden kalkarak yanımda durdu. Otobüs durunca onu beklemeden aşağı indim ve hızla yürümeye başladım. “Rüya!” Eymen seslenerek koşturdu ve yanımdan yürümeye devam etti. Konuşmak istemiyordum. Hira öyle çok bozmuştu ki sinirlerimi gözüm kararmıştı adeta. “Rüya, iyi misin.” Birbirime sıkıca kenetledipim dişlerimi araladım ve köpürerek “değilim Etmen! İyi falan değilim. Herkesi gebertmek isteyecek kadar öfkeliyim.” Dedipimde elim ayağım titriyordu. Bu nasıl iğrenç bir kızdı böyle. Ben neye bulaşmıştım anlam veremiyordum. Bildiğim teş şey yüzünü gördükçe cinnet geçirmek üzere olduğumdu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD