Asmin arabaya kadar zor bela valizini taşıdı ve aynı güçlükle bagaja koydu. Derin bir nefes alıp elini alnına götürdükten sonra yavaşça şoför koltuğuna yürüdü, motoru çalıştırdığı anda telefonun mesaj sesi ile arabayı hareket ettirmekten vaz geçti. Kimden olabilirdi mesaj? Çok düşünmedi tabi ki sevgili sapığındandı, numarayı da zaten "sapık" diye kaydetmişti...
"Nereye gidiyorsun?" Yazmıştı, 'Nereden görüyorsun beni acaba' diye düşünmeden edemedi.
"Senin olmayacağın bir yere."
"Dünyanın öteki ucu da olsa gelir seni bulurum."
"Bir rahat bırak da rahatça gidip geleyim şu yirmi gün içinde mesaj da yazmazsan sevinirim yoksa başka türlü kafa dinleyemem."
"Demek yirmi gün sonra dönüyorsun?"
"Gidişim olsun da dönüşüm olmasın inşallah."
"Böyle deme çok özlerim ben seni, özletme kendini çabuk dön! Unutmadan dikkatli git, sensizliğe daha hazır değilim." son mesajı okuduktan sonra sesli bir şekilde 'aptal' diye bağırdı.
Altı yedi saat kadar yolda olacağı için ana yola girmeden bir markete uğrayıp yolda atıştırmalık bir şeyler alacaktı, yolunun üstünde gördüğü bir markete girerek bir sepet aldı. Birkaç tane su, çikolata ve sakız paketini sepete koyarak çıkışa doğru yürümeye başladı. Sabah erken saat olduğu için markette kimse yoktu kasaya geldiğinde kız yüzüne bakmadan, "Hoş geldiniz." dedi ve aldıklarını barkottan geçmeye başladı.
Asmin aldıklarını poşete koyarken o da aldığı paranın üstünü vermeye çalışıyordu, parayı verip tam onu göndereceği sırada yüzüne baktı ve "Gerçekten o musun?" diye sordu, uykulu gözleri fal taşı gibi açılmış öylece Asmin'e bakıyordu. Asmin sadece evet anlamında gözlerini kırptı.
Kiz heyecanla, "Resim çekilebilirmiyiz?" diye sordu.
"Tabi," dedi ve telefonunu öz çekim moduna almasını bekledi. Bir iki tane çektikten sonra "Hoşça kal." diyerek çıktı marketten.
Arabaya tekrar döndüğünde radyoyu açtı ardından navigasyona adresi yazdı ve sahil yolundan manzarayı soluna alıp ara ara da bakarak yola koyuldu.
Ortalama üç saat gitmişti hem yorulmuş hem de acıkmıştı. Tabelalara bakarak mola alanını takip etti ve bir kilo metre uyarısını görünce sağ şeride geçti.
Küçük ve sevimli bir tesisti geldiği, dekor tahtadan köy evi modundaydı. Arabayı park etti ardından yan koltuktan şapkasını ve çantasını alıp indi.
Yine dış dekor gibi iç dekor da köy havasındaydı, hava sıcak olmasına rağmen ortada yanmayan bir soba vardı. Dağlık alana bakan tarafa yüzünü dönerek oturdu ve şapkasını çıkarttı insanlara arkası dönüktü. Üzerinde baskı olmadan yemek yemek istiyordu, yedikten sonra fark etmezdi.
Garson kız geldiğinde yüzüne bakmadan menüden karışık ızgaranın üzerine parmağını koyarak "Karışık ızgara olsun." dedi.
Siparişi gelene kadar internette takılmaya karar verdi ve çantasından telefonu çıkardı. Bir mesaj vardı ve gönderen sapığıydı.
Sevgili sapığı, "Yolculuk nasıl gidiyor, kendine güzel bak ve sağ salim dön olur mu?" yazmıştı, ne kadar düşünceli bir sapıktı bu böyle.
"Sen dert etme ben kendime her zaman iyi bakarım, sen benimle ilgilenme, ayrıca bir sapığa göre oldukça düşüncelisin"
"Sapık deme bana?"
Asmin yüzünü buruştururken, 'Hey Allah'ım bir de ağlayan emoji göndermiş...' diye düşündü.
"Sapık değil misin?"
"Hayır! Sadece âşığım."
"Ama ben değilim."
"Olacaksın!"
"Hayaller ve hayatlar sevgili sapığım kendine gel ve beni rahat bırak."
"Hani sapık demeyecektin."
"Ben öyle bir şey demedim."
"Hadi işim gücüm var dikkatli git sensiz bırakma sakın beni"
Asmin, "Sanki zorla konuşturuyorum seni." yazdı ama cevap gelmedi.
Bu adamın yaptığı sanki hayranlıktan öte bir şeydi saplantılı bir biçimde Asmin ile uğraşıyordu ve bu durum Asmin'i ölesiye tedirgin ediyordu. Karşısına çıkarsa korkup kaçacağı kesindi, zararlı mı zararsız mı hiçbir fikri yoktu. İşin aslı çıkarsa ve onu reddettiğinde kendisine zarar verir mi daha bunu bile bilmiyordu.
Yemeğini yavaş yavaş yerken bir yandan da düşünüyordu, her ne kadar iş için gitse de kendisi için güzel bir tatil olacak...
Yıllar önce ailesi ile ilk kez tatile gittikleri gün geldi aklına, ondan sonra başka tatilleri de olmamıştı zaten. Her şey çok güzel başlamıştı Berk daha bebekti Asmin de çok heyecanlıydı çünkü bu onun ilk tatili idi, her şey çok güzeldi fakat annesinin öfke nöbetleri yüzünden bitmişti. Ve o tatil ailece yaptıkları ilk ve son tatil olmuştu.
Şimdi parası vardı ve en iyi yerlerde tatil yapabiliyordu fakat artık bir ailesi yoktu sadece Berk vardı onu da gizli kapaklı görebiliyordu. Sabrının sınırını da o üniversiteye geleceği güne kadar pırangalarla bağlı tutuyordu, reşit olduğu gün onu da yanına alacaktı.
Yemeğini yedikten sonra tekrar yola koyuldu. Navigasyonun "Bir kilo metre sonra sağdan çıkış yapınız." sesiyle dikkatini yola verdi ve tabelaları takip etmeye başladı.
Köy yoluna girdiğinde klimayı kapatıp camı açtı, çam kokuları açık camdan içeri girmeye başladığında derin nefes alarak ciğerlerini temiz hava ile doldurdu aynı hava İstanbul'da yoktu, egzos kokusu çekmekten neredeyse ciğerleri infilak edecekti.
Navigasyonun sola dönün çağrısını dinledikten sonra yaklaşık on beş kilo metre daha yol gitti, en nihayetinde hayat belirtisi olan bir yer görüş alanına girmişti, küçük ama modern dizayn edilmiş alanı görünce içi rahatladı ve kapıya doğru yavaşça yaklaştı.
"Hedefe ulaşıldı" diyen navigasyonu kapatıp sürgülü kapının açılmasını bekledi, kapı açılıp içeri girdiğinde güvenlik yanına geldi. Arabadan inip ufakça hareketler yaparken güvenliğin konuşmasını bekledi.
"Hoş geldiniz Asmin Hanım."
"Teşekkür ederim hoş bulduk."
Adam, "Buyurun bu anahtarınız," diyerek bir anahtar uzattı.
Asmin, "Ne taraftan gideceğim acaba?" diye sordu, oldukça büyük bir yerdi ve tüm evler hemen hemen aynıydı.
"Müsaadeniz olursa ben size eşlik edeyim."
"Tabi buyurun," dedi ve direksiyonun başına geçti. Adam da yanına geçerek oturduğunda adamın tarif ettiği gibi ilerleyerek sürdü. Kısa bir süre sonra, "Burası restoran bölümü, akşam saat sekizde ekip sizi burada bekliyor olacak." dedi ve derenin arkasındaki taş binayı gösterdi.
Burası bildiğin cennet gibi bir yerdi, bu saklı koyu keşfetmek Asmin için muhteşem olacaktı, tahminlerine göre aşağıda bir yerlerde Karadeniz'e bakan bir kıyı köşe olmalıydı. Biraz daha gittikten sonra karşılarına tek tek mantar evler çıkmaya başladı, bir tanesinin önünden geçerken adam, "Burada kalacaksınız Asmin Hanım." deyince durdu. Burası tam bir sanat ve mimarlık harikasıydı, tek kelime ile mükemmeldi.
Tahta ok işaretiyle sağ tarafı gösteren "Mantar evler" tabelası şimdi Asmin'in gözünde daha çok anlam kazanıyordu.
Güvenlik, valizine yardım edip gittikten sonra yavaşça eve girerek içerinin atmosferinde kaybolmaya başladı, her şey moderndi ama insan kendini yıllar önce bir yaşama dönüş yapmış gibi hissediyordu. Şu an bu işi iyi ki kabul etmişim diye düşünüyordu.
Valizi yatak odasına çıkartıp dolaba yerleştirdikten sonra yatağa uzandı. Temiz hava, yeşillik, dere insan daha ne isterdi ki, kalkıp camı açtı ardından tekrar uzandı. Derenin sesi uzaktan da gelse kulaklarını derin bir huzurla dolduruyordu.
Hava kararmaya başlarken üzerini değiştirip çıkmaya hazırlandı, yanına sadece telefonunu ve evin anahtarını aldı ardından çıktı. Arabayı almak aklının ucundan bile geçmedi yürüyerek yavaş yavaş restoranın olduğu taş yapıya geldi. O kısma geçmek için tel köprü yapmışlardı arka taraftan yolda vardı ama sallansa bile o köprüden geçecekti. Telefonuna gelen mesajla köprünün başında durdu, yazan sapığıydı, bu ara ondan başka yazan da yoktu ya neyse...
"Seni çok özlüyorum, sesi gibi gönlü de güzel olan kadın!"
Köprüye çıktığında yavaş yavaş yürümeye başladı, hafif sallanıyordu. Bir anlık ona on yedi Ağustos depremini hatırlatmıştı ama onun kadar korkutucu değildi, o büyük deprem ülkenin birçok yerinde hissedilmişti. Kafasından köprüyü ve depremi çıkartıp yavaşça yürürken mesaja odaklanarak, "Daha çok özleyeceksin!" yazdı. Köprünün sonuna geldiğinde önüne bakmadığı için ayağım takıldı, hafif tökezledi. O sıra köprüden geçecek bir adam elini tuttu o an dengesini sağladı ve teşekkür etmek için yüzüne baktı.
Maviydi gözleri ama gecenin karanlığı gibi karanlık çökmüştü gözlerine bakıyordu ama görmüyordu, yakışıklıydı, uzun boyluydu en iyi mankenlere taş çıkartırdı. Gözlerini gözlerinden çekti ve "Teşekkür ederim." dedi. Hiçbir şey demeden elini bıraktı köprüye doğru yürüdü ve gözden kayboldu.
Uzun zamandır kendisini tanımayan ilk kişiydi, bu dikkatini çekmişti ama adamda onu tedirgin eden başka bir şey vardı, gözlerindeki acı çok tanıdıktı. Nerede acı çeken birini görse tanırdı, bu adamın canı yanıyordu belli ki. Tıpkı ışıltılı hayatının içinde onun da canının yanması gibi.
Kafasındaki melankolik düşüncelerle restorandan içeri girdi aynı anda tekrar bir mesaj geldi...
"Seni özlerken ölmekten korkuyorum sensizliği tarif etmem gerekirse eğer içimdeki canlılığı ölümle süslemem gerek, ben sensizlikten ölüyorum."
Mesajı okuyunca soğuk bir ürperti geçti bedeninden derin bir nefes alarak, "İçindeki acı ile yaşamayı öğren." yazdı.
"Bu kadar acımasız olma, ben istiyorum ki sen gel bana, ben gelip alırsam bambaşka bir adam olmaktan korkuyorum."
Asmin son mesajı okuduğunda süper seksi, emer bir kadın yanına doğru geliyordu. Böylelikle yönünü ona çevirdi ve telefonu cebine koydu.
"Merhaba Asmin Hanım nasılsınız? Ben Alya."
"Merhaba Alya Hanım, iyiyim burada daha iyi olacağımı düşünüyorum."
"Güzeldir buranın her şeyi size güzel günler dilerim, tesisin sahibi Altan Bey biraz önce çıktı kendisi ayrıntılarla uğraşmaktan pek hoşlanmaz ben danışmanıyım herhangi bir sıkıntınız olursa benimle paylaşabilirsiniz ve kendisi işi profesyonellere bırakma taraftarı. Yönetmen ve ekip arkadaşları da birazdan gelir biz şöyle geçelim." dedi ve birlikte büyük bir masaya geçtiler.
Çok geçmeden yönetmen, ışıkçı, sanat yönetmeni, kostüm tasarımcısı, makyöz ve dolly gripi yöneten biri vardı. Ekip oldukça sağlamdı. Yönetmen yarın için yapılacak programı ve çekimin ilk başlayacağı yeri söyledi ardından Asmin'in konuşması gereken sözleri taslak hâlinde bir dosyayla verip sabah yedide sette olmaları gerektiğinin altını çizdikten sonra hep birlikte yemek yemeğe başladılar.
Oldu olası ne kamera arkasını ne de önünü severdi ona hep yapmacık gelirdi, bu yalan dünyanın hep dışında tutarak temiz kalmak için zorlardı kendini. Kariyer için birbirinin üzerine çıkan çok insanlar görmüştü ama onun en büyük şansı Gölgeydi, o olmasaydı bu kadar şanslı olma gibi bir ihtimali yoktu.
Büyük adam Gölge, hiçbir zaman tanışamayacağı kurtarıcısı. Ona bir baba gibi kol kanat gerişinin karşılığını ödemek istediğinde sen de yardıma ihtiyacı olan birisine yardım edersin o zaman borcunu ödemiş olursun diyen büyük yürekli adam...
Asmin, yemeğin ardından bu kez restoranın arkasından dolanarak derenin karşısına geçti ve yürüyerek mantar evin yolunu tuttu. Üçgen evler tabelasını görünce orayı dolaşma isteğini bastıramadı ve sola saptı. Ağaçların arasında bunlgalov tarzında çatıları üçgen olan evler vardı mantar evlere göre daha küçüktü, belli ki sadece yatak odası ve oturma odasından oluşuyorlardı.
Sessizlik ruhunu dinlendirirken küçük sevimli sokak lambaları etrafa loş ışık veriyordu evlerin hiçbirinde ışık yoktu. Bu her ne kadar ürpermesine sebep olsa da oraları keşfederek yavaş yavaş ilerliyordu, o an sapığının son gönderdiği mesajı anımsadı.
"Bu kadar acımasız olma, ben istiyorum ki sen gel bana, ben gelip alırsam bambaşka bir adam olmaktan korkuyorum."
Mesaj bölümüne girerek, "Benim cevabım belli seni görsem de hayır görmesem de hayır, bambaşka adam olmanla da hiç mi hiç ilgilenmiyorum." yazdı ve gönderdi çok geçmeden cevap geldi.
"İlgileneceksin!"
Gelen mesaj soğuk bir o kadar da ürperticiydi, cevap vermedi ve yürümeye devam etti, o sırada karşıdan telefonla konuşarak biri geliyordu yakınlaştıkça köprüdeki soğuk adam olduğunu anladı. Eli ile ona dur işareti yaparken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu önüne kadar geldi ve durup konuşmasını bitirmesini bekledi...
Arkadaşlar sizce bölümümüz nasıldı yorumlarınızı merak ediyorum, devam edip etmemek arasında kararsız kaldığım bir kitap bu yüzden yorumlarınız çok önemli....