15.BÖLÜM
Esila adamı bekleme salonuna alarak en az dört beş metre mesafeden göz hapsine aldı, bunun farkında olan adam bilerek rahat davranıyordu. Adam alaylı ve sinir bozucu bir ses tonuyla “Rüzgar Bey’in gelmesi, çok uzun sürer mi?” diye sordu.
“Adına yakışır şekilde esiyordur o şimdi, merak etmeyin damlar birazdan.” diyen Esila fena hâlde sinir olmuştu adama çünkü insanı tahrik eden bir tavrı vardı. Bu tavırları karşısında Rüzgar’ı desteklediğinin bile farkında değildi.
“Güzel laf yapıyorsun, elinin de aynı performansı yaptığını duydum. Birbiriyle bağlantılı mı acaba?”
Kollarını birbirine bağlarken “Sizin de kafanız güzel duruyor ama içi boş galiba.” dedi.
“Demek lafını da esirgemiyorsun.” dediğinde başını kapı tarafına çevirdi. Çok geçmeden Rüzgar geldi ve hızla adamın üzerine geldi. Sinirle iki yakasından tutarak çekti ve ayağa kaldırdı, aynı sertlikle duvara itekleyip “Ne işin var senin burada?” diye sordu.
“Bana ait olanı almaya geldim Rüzgar artık sabrımın sınırı kırılmak üzere, kadın mı ver gideyim!” demesiyle sıkı bir yumruk çaktı Rüzgar adamın suratına. Adam bana mısın demedi!
“Bunun için ancak benim ölümü çiğnersin.”
“Söyle nereye gönderdin onu?”
“Bunu asla bilemeyeceksin!”
“Onu benim kadar sevseydin ona ulaşmama izin verirdin eminim o da benimle konuşmak istiyor ve sen bunu engelliyorsun.”
Adam “Yanılıyorsun yüzünü bile görmek istemiyor.” derken Esila'nın telefonu çalmaya başladı. Telefonu da çalacak zamanı bulmuştu, iki adamın da dikkati telefonunun sesi ile dağıldı. Kısa bir süre ona bakıp tekrar birbirlerine döndüler, ekranı kaydırarak telefonu açan Esila bekleme salonundan çıkarak koridora doğru, hangi kadın için tartıştıklarını düşünerek ilerledi. İkisi de bu hâle geldiğine göre ikisi içinde önemli biri olmalıydı.
Rüzgar hangi hakla buraya geldiğini hâlâ anlayamasa da bu kadar ısrarcı olması aklını bulandırıyordu, sıkı bir yumruğu üst dudağına yerleştirmesiyle kanamaya başladı.
“Beni dinle Rüzgar ben hiçbir şey yapmadım.” dedi ama Rüzgar ona inanmamak için yaptığını aklına getirerek “Daha ne yapacaksın ulan kardeşimi boynuzladın.” dedi.
“Hiçbir şey göründüğü gibi değil, o kadını bulup getireceğim ve bu yaptığına pişman olacaksın, beş aydır peşindeyim az kaldı bulacağım. Sadece bir kez onu görmeme izin ver ölüyorum.” demesiyle kısa bir süre düşünerek:
“Sana son bir şans bir kez dinleyeceğim seni ve başka şansın yok bunun için son on günün var ya kanıtlarsın ya da bir daha yoluma çıkmazsın.” dedi ve bir yumruk daha attı.
“Geleceğim.”
“Unutmadan ihalelerime taş koymaya çalışarak beni alt edemezsin, başka şekilde kendini gözüme sokmayı dene!” dedi ve itekledi, sendeleyerek çıkarken Esila da aynı anda içeri girdi. Gözlerinde korku vardı.
“Bu adamı ne hâle getirdin böyle.” derken endişesi yüzünden okunuyordu.
“Hak etti.”
Esila “Hak etti diye böyle mi yapmak lazım?” diyerek yükselmeye başladı.
“Daha beterini yapmak lazım.”
“Adamın sevgilisini almışsın elinden, bir de...” derken sözünü kesip araya giren Rüzgar:
“Bilmediğin şeylere karışma!” diyerek ufak bir uyarıda bulundu.
“Ne hâlin varsa gör be, nobran.” dedi ve arkasını dönüp çıkmak için yürümeye başladığında Rüzgar iki adımda yetişip kolundan yakaladı ve onu kendine çevirdi.
“Gitme!” diyebildi, sesi zar zor çıktı. Gitme, sana ihtiyacım var gidersen kendime gelemem ağlaşması gibiydi.
“Neden gitmeyeyim, kahrını çekmek için mi?”
“Hayır, sadece gitme! Şu an yalnız kalmak istemiyorum.” dedi ve kendine çekip sıkıca sarıldı.
Esila “Başka kadının özlemini kollarımda geçireceğini sanıyorsan yanılıyorsun Lazkopat!” dedi ve onu iteklemeye çalıştı.
Kendi gibi sesi de keyiflenen genç adam “Başka bir kadın düşüncesini sevmedin mi sen? Sadece kendin mi ol istiyorsun” diye sordu.
“Ben haremine kapatacağın kızlara benzemem Lazkopat bana bulaştığına bulaşacağına pişman ederim seni.”
“Seni tanıdığım günden beri gün yüzü görmedim ki.”
“Git gör, kim mâni oluyor ki buna?”
Rüzgar “Daha seni göremedim, nereye gidiyorum yok öyle yağma!” deyince Esila kısa bir süre durdu cevap vermedi ne demek istediğini anlayınca kollarının arasından sıyrılmaya çalışıp "Gözlerini oyarım senin pis fırsatçı." dedi.
“Ben bir iş insanıyım Efulim hiçbir fırsatı kaçırmam.” dedi ve dudaklarına eğilip öptü ama hiçbir kıpırdanma olmadı dudaklarında. Rüzgar karşılık vermemesinden deli gibi nefret ediyordu ama tecrübesiz olduğunu hissedebiliyordu. Yoksa insan bu kadar taş olmaz çatlardı. “İnsanın ruhunda biraz da olsa bir kıpırdanma olur, damaruna tükürdüğüm…” diye düşündü.
Öpmeyi bırakmazken onu sıkıca kollarının arasında tutuyordu. Esila’nın dudaklarını aralamasıyla üst dudağını dudaklarının arasına aldı ve bu ona müthiş bir haz veriyordu fakat bu durum uzun sürmedi, Esila onun alt dudağını dişlerinin arasına alarak ısırdı. Dudaklarını bunun için araladığını düşünen Rüzgar onu iki omzundan tutarak kendinden uzaklaştırdı ve gözlerine bakıp:
“Nenem olsa ne derdi biliyor musun?” diye sordu.
“Sormasam da nasılsa söyleyeceksin ne derdi söyle bakalım?”
“Nenem olsa "Gız eteğun işleme, esiyi kesişleme, varmidur pazarlukta opeyiken dişleme" derdi.
“Senin bu nenen cidden var mı?”
“Niye yalan söyleyeyim ki?” diye sorunca Esila, gözlerine ima ile bakarak “Bunu kendini başka biri gibi gösteren yalancımı söylüyor acaba?” diye sordu. Ardından ona söylediği yalan tekrar aklına gelince onu itekleyerek önce kendinden uzaklaştırdı ardından salondan çıktı.
***
Esila çantasını alıp asansöre bindiğinde kapı henüz kapanmadan Rüzgar da içeri girdi. Asansörün tuş kısmında Esila’nın bastığı bir tuşunda ışık yanıyordu. Rüzgar da eksi bire bastığında plakada artık iki ışık yanıyordu. Asansör giriş katına vardığında kapı sürüklenerek açıldı, Esila tam ineceği sırada Rüzgar bileğinden tutarak inmesini engelledi. Kapı kapanıp otopark katına indiklerinde, kolunu kurtarmaya çalışan Esila’ya aldırış etmeden arabasının yanına kadar sürüklercesine çekti.
Son model muhteşem arabanın yanında durduklarında, Rüzgar tuşa basarak kapıları açtı önce Esila’nın oturmasını bekledi.
“Bu ne şimdi?”
“Bırakmayacağımı biliyorsun! Şimdi sessizce arabaya bin, birlikte yemek yiyeceğiz.” Dediğinde onunla daha fazla kavga edecek gücü kendinde bulamayan Esila ayaklarını sürüye sürüye oturdu. Rüzgar ise hızlıca yana geçip oturdu ve göstergede bir tuşa basarak kapıları kapattı. Anahtar takacak bir yer yoktu elini start yazan tuşa getirdi ve motor çalıştı. Araba muhteşemdi ve Esila ilk kez böyle bir arabaya biniyordu. İçi tıpkı kokpit gibiydi ve sadece iki kişilikti, ilgiyle baktığını fark etmiş olacaktı ki "Beğendin mi?" diye sordu.
“Araba işte ayakların yerden kesiliyor mu, kesiliyor… gerisi boş.” Araba vardı, araba vardı Esila da kendiyle çelişmişti ve o küçümseme bu araba için fazlaydı.
“Benim kızım hakkında araba işte diye konuşamazsın.” derken Esila’ya alıcı gözle bakıyordu.
“Önüne bak Lazkopat!” dediğinde Rüzgar önüne döndü ve arabayı sürmeye devam etti.
Yemek yiyecekleri mekâna geldiklerinde arabayı valeye verdi ve içeri doğru yürümeye başladılar. Adım başında adamlar başıyla hoş geldin işareti yapıyorlardı, en son şef garson yanlarına gelip "Masanız hazır Rüzgar Bey." dedi ve masaya doğru yönlendirdi. O dakikadan sonra Esila’ya göre Lazkopat gitmiş yerine centilmen Rüzgar Bey gelmişti. Adam sandalyesini çekerken, Rüzgar sandalyesinin başında oturmasını bekledi ve Esila oturunca oturdu. Aynı estetikle servis peçetesini açtı ve dizlerine koydu. Manzara muhteşemdi, sessizce boğazı izlemeye koyulan Esila, bu eşsiz güzelliğin kendisini dinlendirmesine izin verdi.
“Beğendin mi?” diye sordu.
Samimi bir cevabı hak eden manzaranın hatırı için “Evet manzara muhteşem.” dedi.
“Benim en sevdiğim yerlerden birisi bu mekân.”
“Manzara dışında her şey soğuk ve samimiyetsiz.”
“Bu hayatımın renkli kısmı, evim sessiz ve samimidir.”
“Evini sormadım.
“Merak etmiyor musun?”
“Neden merak edeyim.” dediğinde kalkıp yanına geldi. Yanağını yanağına değdirdi ve elini tutarak aşağıda kalan yalılardan birini baş parmağının hizasına getirip "İşte orası." dedi.
“Sormadım neden gösteriyorsun?” diye sorduğunda yavaşça yanağını yanağından çekti ve yerine geçti.
“Sizi bir gün evimde de ağırlamak isterim Esila Hanım. Kıymetini bilmelisin ki daha önce oraya hiçbir kadını davet etmedim.”
“Başka evlerin vardır oralara götürmüşsündür.” dediğinde keyiflenen Rüzgar cevap vermemeyi tercih etti.
Sessizce yemeğini yiyen Esila konuşmamak adına hiç onun tarafına bakmıyordu. Rüzgar içi parça parça karşısındaki kadının varlığına bakarken canının böylesine yanmasını önemsemedi. Yanındayken onu böylesine özlemek canını hiç tahmin etmediğinden fazla yakıyordu. Konuşmamak için kendisine bakmadığına emin bir şekilde ona bakarken “Artık barışsak mı?” diye sordu. İstediği kollarını açtığında onun da kollarını açarak kendisine koşmasıydı ama Esila ona sarılmak bir yana dursun yüzüne bile bakmıyordu. Karşısında ölse zevkle ölmesini bekleyecek gibi duruyordu. Rüzgar bu düşüncelerle hayıflandı ve kederli bir iç geçirdi.
“Gördüğünüz gibi sizinle konuşuyorum Rüzgar Bey, konuşmadığım Lazkopat! Ayrıca iş bağlantımız var, olmasaydı asla sizinle tek kelime bile etmezdim. Gerçi biraz daha beni zorlarsanız…” dediğinde Rüzgar araya girerek “Ne yaparsın?” diye sordu.
“O zaman görürsün.”
“Öyle olsun bakalım.” dedi ve yemeğine döndü, bir erkeğe göre çatal bıçak tutuşu bile sanattı. Esila onun duruşunun her karesinden nefret etmek istediğini anımsadı ama içindeki karşı konulmaz istek buna mâni oluyordu.
Bol atışmalı akşam yemeğinin ardından kalkmak için hesabı bekliyorlarken, kutuyla hesap geldiğinde gözü hesaba kaydı, yüz elli dolar yazıyordu, iki yüz dolar koydu ve kalktılar. Vale arabayı getirdiğinde aynı bonkörlüğü ona karşıda gösterdi, Esila gözlerini devirdi ve kafasını cama çevirdi. Bu tarz gösterişlerden asla hoşlanmazdı ve görgüsüzce bulurdu.
“Ne oldu?” diye sorduğunda düşüncelerinden sıyrılan Esila, ifadesiz bir ses tonuyla “Yok bir şey!” dedi.
“Var! Ne oldu söyle?”
“Bu tarz gösterişlerden hoşlanmam.”
“Sadece olduğum gibi davranıyorum, kendim gibi, nasılsam öyle! Bu hâlimde yapmacıklık yok.” diyerek sesini yükseltti.
“Tamam, benim için bir önemi yok. Dinlemek istemiyorum.”
“Dinleyeceksin.” diyerek bağırdı ve devam etti konuşmasına…
“Evet parayı bol keseden dağıtıyorum çünkü o kâğıt parçalarına beş kuruşluk değer vermiyorum. O insanlar buradan gelen bahşişlerle hayatlarının bir kısmını idare ediyorlar ve sen benim gösteriş yaptığımı düşünüyorsun.” diyerek daha da çok sesini yükseltti ve gaza kökledikçe kökledi. Esila binanın önüne gelene kadar hiç konuşmadı, sinirlenince farklı biri olduğunu düşünüyor ve korkuyordu.
“İyi akşamlar.” diyerek kapıyı açmasını beklediği sırada kolundan tuttu ve delici bakışlarını gözlerine dikti.
“Esila, bana böyle yapma! Ben böyle durumlarda kendimi kontrol edemiyorum, deli bir adamım ben…”
“Farkındayım ama artık evime gitmek istiyorum.” diyen sesi soğuk ve ifadesizdi.
“Seninle konuşmaya çalışıyorum bana böyle veto koyma, sabrımın sınırını aşmak üzereyim.”
“Şu an sadece inmek istiyorum.” demesiyle sert bir ses tonuyla:
“İn!” diye bağırdı.
İndi...
Sadece indi...
Ve yandı...
Ta içinden yandı...
***
Ertesi gün...
Sabahtan beri sunum için yapacağı konuşma üzerinde çalışan Esila, bu akşam Buse ve Serhat ile çıkacağı yemeği düşünüyordu. Pek buluşma meraklısı değildi ama yapacak bir şey yoktu, bunu Buse için yapmak zorundaydı.
Son işlerini derleyip notlarını sunum dosyasına koydu ve çıktı, erken çıktı çünkü şantiyeye uğrayacaktı. Gözden kaçırdığı bir şeyler olmamalıydı çünkü resmi açılışa on beş gün vardı, mağazalar çoktan vitrinlerini giydirmeye başlamışlardı. İnşaat alanı artık inşaat gibi değildi çünkü burada her şey hayat bulmuştu. Ortalama bir saatini burada harcayarak giyinmek için eve döndü.
İlk önce sıkı bir duş alıp önce saçlarını ardından makyajını yapıp mavi mini kalem elbisesini giyip pembeyle karıştırılarak etnik desen oluşturulan mavi topuklu ayakkabısını giydi. Çantasına gerekli malzemeleri koyduğunda artık hazırdı. Çıkmadan son kez kapının yanındaki boy aynasına bakarak kendine onay verdi ve evden çıktı.
Sitenin önünden Esila’yı alacakları için yavaş yavaş yürüyüp güvenliğin oraya geldi. Rüzgar’a apartmana girmesi için yardım eden adam önünü kesti ve hiç düşünmeden konuşmaya başladı.
“Sizden Allah razı olsun Esila Hanım, siz olmasaydınız Rüzgar Bey’i tanıyamayacaktım. Bu yardımlarınızı unutmayacağım.” dediğinde yüzündeki şaşkınlık ifadesini gizlemeyerek “Benim haberim yok!” dedi.
“Sayenizde iki yakamızı bir araya getirebileceğiz.” derken Buseler geldi.
“Ne oldu ki?”
“Bizim oranın tüm arsalarını alarak, kentsel dönüşüm projesine ortak oldu. O olmasaydı başka bir müteahhit bizi dolandıracaktı.” diyen adamı dinlerken şirkette yapılan geri dönüşüm projesini düşündü, demek buydu.
“İyi akşamlar.” dedi ve arabaya bindi. Geçen akşam yaptığı tutum için kısa bir süre de olsa kendine kızdı. Onun yaptığının yanında Esila’nın yaptığı çok büyük bir şey değildi ama yine de içine düşen pişmanlık duygusuna engel olamadı.
Serhat arabayı sürmeden önce Esila ile tanışmak için arkaya döndü. Elini uzatıp sıktıktan sonra ilk konuşan Serhat oldu.
“Evet kızlar iki seçenek sunuyorum size Summer'a mı gidelim yoksa David Peopleye mi?” diye sordu, daha dün akşam Rüzgar ile Summer’a gitmişti. Bu nedenle tercihini diğer seçenekten yana kullandı. Serhat onay aldıktan sonra rotasını o yöne çevirdi. Mekâna geldiklerinde ilgiyle karşılandıklarında Esila bu adamların resmen gittikleri mekânlarda saygı gördüklerini düşünüyordu.
Servis başladığında birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Tam olarak konuşacak konu olmadığından hepsinin bildiği yerden konuyu açmaya karar veren Serhat “Şu kaya projesini duydum etkilenmedim desem yalan olur.” diyerek konuşacak bir konu açtı.
“Rüzgar Bey her şeyi paylaşıyor sanırım sizinle.”
“Evet oldukça konuşuruz.” dedi gülümseyerek.
“Farkındayım(!)” dedi alayla.
Buse araya girerek “Tatsız şeylerden konuşmayalım.” dedi.
“Ama lütfen arkadaşım hakkında tatsız demeyelim şeker gibi adamdır.” dedi gülerek ve Esila’nın gözlerine imalı bakışlar attı.
“Kuzucuğum maalesef toz kondurmuyor arkadaşına.” dedi Buse gülümseyerek.
“Toprak atarız canım sıkıntı yok.” Diyen Esila’nın keyfi yerine gelmişti. Rüzgar’ı öldürse hiç fena olmazdı.
“Demek öldürme planların var, nenem olsa sana hak verirdi. İnan bana…” deyip güçlü bir kahkaha attı.
“Senin de mi nenen var? Bu nene hikâyesinin de yalan olduğunu biliyordum.”
“Kim demiş yalan diye, ha Rüzgar’ın ha benim ne fark eder. Nene burada olsa “Adam dediğin, çay gibi demleme olacak! Öyle sallama, dallama olmayacak!” derdi.” demesiyle hep beraber güldüler. Serhat aklı sıra senin yanındayım imajı veriyordu Esila’ya. Serhat Saadet neneyi kendi nenesi olarak görüyordu çünkü o güzel yüreğiyle herkesin pamuk nenesiydi.
“Bu nenenin tespitleri çok doğru, şimdi onu daha çok sevdim. Torunu da olsa haklıdan yana demek ki.”
Yavaş yavaş yemeğe başlarken Esila’nın gözleri girişe kaydı, Rüzgar üzerindeki muhteşem takım elbisesiyle göz alıcı duruyordu, varlığıyla salonu doldururken diğer her şey Esila’nın gözünde küçülüyor gibiydi. O an kendisine oyun yapıp onu da davet ettiklerini düşündü ama arkadan gelen kadına yol göstermesi tezini hızlıca çürüttü. Odak noktası kadındı ve onları görmediği kesindi. Eğer mekânı kendi seçmeseydi planlı olduğunu düşünecekti fakat Serhat’ın telefonuna bakmak için bile olsa eline almaması planlanmadığının bir kanıtıydı.