7.BÖLÜM

1584 Kelimeler
7.BÖLÜM Esila olanlara anlam veremezken içinde bulunduğu çemberden çıkmak için ufak bir hamlede bulundu. Rüzgar homurdanarak olduğu yerde kıpırdandı. Gözleri hâlâ kapalıydı, hafifçe doğruldu ve "Sadece sus!" dedi. Bu ufak azarlanmanın ardından Esila ona ne yaptığını düşünüyordu. Verdiği rahatsızlıktan ve kaba tavırlarından dolayı sertçe dürttüğünde, kıpırdandı ve gözlerini açtı. Şaşkınlık ifadesi vardı gözlerinde, olduğu yerde doğruldu ve aynı ifade ile gözlerine bakarak konuşmaya başladı. "Üzerime eğilmiş ne yapıyorsun böyle?" "Kırışıklıkların yakından daha belirgin olduğundan, eğildim çizgilerini sayıyorum(!)” dedi ve la havle çekerek mutfağa geçti. "Yiyeceksen gel!" diye bağırarak masaya oturdu. Çok geçmeden Rüzgar da geldi ve karşısındaki yerini aldı. Yemekleri servis yapıp oturdu ardından yemeğe başladılar, hiç konuşmuyorlardı. Esila Rüzgar'ın yemek yerken transa geçtiğini düşünürken olduğundan fazla özenle yemeğini yemesini izliyordu. Bir erkeğe göre, çatal bıçak tutuşu oldukça estetikti. Sormak istedi ama cesaret edemedi. "Beni neden öyle incelediğini öğrenebilir miyim acaba?" "Demek beynine oksijen gitti, konuşmaya başladığına göre!" "Lafı çarpıtma." "Tamam bir erkeğe göre oldukça kibar yemek yiyorsun dikkatimi çeken buydu." "Demek kibar erkeklerden hoşlanıyorsun(!)" "Senin bu egonun altında yatan sebebi öğrenebilir miyim?" "Şeytan tüyü var bende öyle söylerler." "Senin o tüylerini tek tek yolarım." "Nenem olsa ne derdi biliyor musun?" "Söyle bakalım yine ne derdi nenen?" "’Yedum yağli yoğurdi yüreğum bolaniyi, İstanboldan bi zilli peşumde dolaniyi!’ derdi." "Peşinde dolandığını düşündüğün zilli umarım ben değilim." "Sen niye öyle dedin ki şimdi, nenem öyle derdi sen neden üstüne alınıyorsun?" "Ye ve git Rüzgar, seninle uğraşmak istemiyorum." "Tamam, nasılsa yarın görüşeceğiz" dedi ve kalktı. *** Ertesi gün, şantiyeye gelir gelmez ilk iş döşemeleri kontrol etmeye inen Esila en alt katta her şeyin yolunda gittiğini görerek derin bir nefes aldı. Büyük bir kısım neredeyse bitmişti. Asıl iş üst bölümdeydi dünyaca ünlü markalar çoktan vitrinlerini yaptırdığı için onlara uygun bir ambiyans olması gerekliydi ve bu saatlerce düşünmesine neden oluyordu. Bugünkü planı akşama kadar mağazaların eskizlerini çıkartmak olacaktı. Buna göre ışıklandırmayı nasıl kullanacağına karar verecekti. Kendisini bir an Milano'da gibi hissetti. Birkaç konsept ona göre uyarlanmıştı, buna göre spotların nereye koyulacağına karar vermesi daha kolay oldu çünkü hayal gücü çoktan devreye girmişti. Hesaplarla uğraşırken bugünkü boşluğun ne olduğunu anımsamaya çalışan Esila "Bay fırtına görünürlerde yok, demek bu yüzden hiç soluksuz çalışabildim." diye söylenirken işleriyle meşgul olan adamlara bakıyordu. Yorucu geçen bir günün ardından soluğu evde aldı ve yemek bile yemeden yattı. Ertesi sabah ilk iş olarak yapı firmasına gitti ve gerekli ürünlerin siparişlerini verdi, işler rutin ilerlerken haftanın nasıl bittiğini anlayamayan Esila koca bir haftanın bittiğini ve bir hayli yol kat ettiğini düşünüyordu. Bundaki en büyük sebeplerden biri de kafasını kurcalamayan Rüzgardı, yokluğunda oldukça iyi işler çıkartmıştı. ‘İyi de bu adam nerede? Bana ne? Neredeyse neredeydi.’ diyerek kendine soru soran iç sesini tersleyerek cevap verdi. *** Rüzgar bu lanet olası işler ne zaman bitecek acaba? diye kendini sorgularken öldüğünde bitecek olduğunu anımsadı. ‘Bu dünya işleri her zaman böyle değil mi? Kazık çakacakmışız gibi çalışmıyor muyuz? Sanki dünya bize kalacakmış gibi...’ diye düşünürken gelip giden hayatını anımsayarak derin bir nefes aldı. Bir haftadır inşaat alanına gitmemişti, kontrol dışında normalde hiç gitmezdi ya neyse, şu an ki durum daha öncekilerden farklıydı ‘Sonuçta almam gereken bir kız var! Savaşta ve barışta her şey mubahtır!’ diye düşündü. Pazartesi günü ilk işi inşaata gitmek olacaktı ve kafasındaki tek düşünce kaldıkları yerden devam edecek olmalarıydı. Telefonunun tiz sesi düşüncelerini böldüğünde, ekranı kaydırarak açtı arayan Serhat’tı. "Nerelerdesin oğlum sen?" diyerek konuşmaya başlayan Serhat sabırsızdı. "Çalışıyorum dostum, sen nerelerdesin asıl?" "Onu, bunu boş ver benim kız bu akşam Orta köyde bizim Asım'ın mekanına Waire'yi dinlemeye gidecekmiş" "Benden ne istiyorsun?" "Seni yemeğe davet ediyorum!" "Hem de Waire'yi dinlemeye! Oğlum yeni yeni icatlar çıkartma, ne gideceğim onu dinlemeye." "Biliyorum öyle karışık şeyler sevmezsin en azından yanımda gel, artık kazık kadar adam olduk yine birbirinizi yemezsiniz eskidendi onlar." "İyi tamam nasılsa kurtuluş yok senden, kaçta gidiyoruz?" "Yedide Asım'ın orada." "Tamamdır, orada olacağım!" *** Denize sıfır olan mekân tüm ihtişamıyla denizi kucaklarken Rüzgar kısık gözlerle etrafı süzdü. Serhat görünürlerde yoktu, rezerve yapılan masayı bulmak için gözü Asımı ararken onu ilk fark eden Asım oldu. Gülümseyen bir ifadeyle gözlerine bakarak el salladı ve yanına geldi. "Rüzgar seni burada görmek ne kadar güzel!" "Duydum ki eski dostlar gelecekmiş biz de gelelim grup tam olsun dedim." "Masanız şuradaki masa size özel ayarladım, gönlünüzce eğlenin bu gece ben de yanınızda olacağım." "Eyvallah dostum." dedi ve başıyla selamlayarak masaya doğru yöneldi. Tek başına denizi seyrederken Serhat'ın ne zaman geleceğini düşünüyordu. Kısa bir süre sonra Serhat yanına gelerek karşısındaki koltuğa oturdu ardından gözleriyle tüm mekânı en az üç kez süzdü. Oturdukları masa sahneye en yakın yerdi, Waire grubunun vokalistleri sahneye yavaş yavaş yerleşirken Rüzgar burun kıvırarak onları izliyordu. Klasik müzik eşliğinde masalara servisler yavaş yavaş açılmaya başlarken telefonunun çalmasıyla dikkatini ekrana veren Rüzgar arayanın annesi olduğunu görünce sebepsiz aramayacağını düşünerek telaşlandı. Mutlaka konuşması lazımdı Serhat'a "Şimdi geliyorum." diyerek mekândan dışarı konuşarak çıkmaya başladı. "Efendim anne!" dedi sesi soru soran bir tondaydı çünkü bu saatte kesinlikle aramazdı. "Oğlum Amerika'ya gitmemiz lazım!" "Nereden çıktı bu saatte Amerika anne! Sakin olup anlatır mısın?" "Teyzeni ameliyata almışlar." "Babam nerede? "Programını ayarlamaya çalışıyor şu an." "Ben Ece'yle görüşüp döneceğim sana." dedi ve kapadı telefonu, Ece'nin numarasını tuşlayıp açılmasını beklerken mekânın dışına çıktı. Girişinin sağındaki duvara yaslanıp tek bacağını da duvara dayadı, dört kez çalmanın ardından karşı taraftan ses geldi. "Buyurun Rüzgar Bey, bir sorun yok umarım!" "Sabaha Amerika uçuşu düzenlemeni istiyorum." "Ama Rüzgar Bey şirket hemen pilot ayarlayamaz, sisteme girilmiş bir programımız yok!" "Olanak sağla Ece, bunu cevap olarak kabul etmiyorum bana geri dönmek için yarım saatin var!” deyip kapadı telefonu ve tekrar içeri girmek için doğruldu. Konu annesiyse ve ailesinden birinin iyiliğiyse tavizi asla kabul etmezdi. "Demek kızı sana dönsün diye tehdit ediyorsun Lazkopat!" diyerek tüm dikkatini üzerine çeken Esila'yı son anda fark etti ve gözlerine baktı. "Ben eğer istiyorsam bana gelmesi için seçenek sunmam, giderim ve alırım!" "Tabi tabi hep öyle derler." "Allah'ın cezası! Kız bir haber verecek onu bekliyorum oldu mu?" "Bana ne?" Rüzgar "O zaman neden kurcalıyorsun?” diye sordu ve baştan aşağıya süzdü, inşaattaki hâllerinden eser yoktu. Taş bebek gibi karşısında duruyordu, güzel kızlara alışıktı ama bu cennet meyvesi farklıydı. O sırada mekânın önünde siyah bir cip durarak içinden bir adam indi. Valeye anahtarını veren adam yönünü onlara çevirerek Esila'ya seslendi. Esila isminin seslenilmesiyle arkasını döndü ve cevap verdi. "Geliyorum, sen geç!" Ardından tekrar Rüzgar'a döndü adamsa mekândan içeri girdi. "Demek geceleri buralarda takılıyorsun?” diye sorarak tekrar dikkati üzerine çeken Rüzgar vereceği cevabı ilgiyle beklemeye başladı. "Aslında çok hoşlanmam, sadece özel bir davet aldım onun için bulunuyorum." "Özel davet dediğin şu kıl kuyruktan mı?" "Sen asıl burada ne arıyorsun?" "Ben yürüyordum, telefon gelince durdum." bir yalan başka bir yalanı doğurur derlerdi şimdi o gerçeği yaşarken buluyordu kendini. Yalandan nefret ederdi ve bunu nasıl telafi edecek hiçbir fikri yoktu. Gerçi onun lügatinde yalan diye bir şey yoktu, hiç olmamıştı. "Şaşırmadım." "Tabi şaşırmazsın benim bu mekâna gelecek hâlim yok, en nihayetinde sıradan bir çalışanım değil mi?" "Neden komplekse giriyorsun ki? Herkes lüks mekanlarda yemek yiyecek diye bir kaide yok!" "Bir de kompleksli oldum öyle mi?" dedi artık iyice çığırından çıkmıştı. Söylediği yalanların eline ayağına dolaşmamasını umarak rahat davranıyordu. "Ne alakası var?" "Siz kadınlar için en önemli şey..." dedi ve sustu. Yeterince duygu sömürüsü yapmıştı çünkü. "Boş ver bunları şimdi Lazkopat, seninle durup burada dalaşamam." "Tabi, içeriye gitmek varken neden burada benimle dalaşasın ki?" "Yürü!" dedi ve kararlı bir şekilde Rüzgar'ı kolundan tutarak mekândan içeri doğru çekmeye başladı. "Ne yapıyorsun?" "İnsanlar arasında ayrım diye bir şey yoktur Lazkopat! Bunu o sersem kafana sok ve bu gecenin tadını çıkartmak için şimdi benimle içeri gel!" diyerek çekmeye devam etti. "Ya içeri giden adam!" "Dört kişi rezerve yapmıştık, bir arkadaşımız gelemiyor onun yerine sen geliyorsun!" Rüzgar "Ama.” dedi fakat Esila konuşmasına fırsat vermeden içeri doğru çekti onu, sahneye oldukça uzak bir köşede duruyordular. Serhat ise hâlâ masalara bakınıyordu. Rüzgar, onu belli belirsiz görüyordu. Kapıdaki adam masada tek başına oturuyordu, Esila ikisini tanıştırarak Rüzgar'ın oturmasını bekledi fakat o oturmadan oturacak kadar odun değildi. Görevli sandalyesini çekip oturmasını sağladıktan sonra yavaşça yerine oturdu. Adam nefretle gözlerine baktı, Rüzgar'ı kıskandığı her hâlinden belliydi. Rüzgar aldırış etmedi, konuşmadı da. Masadaki sessizliği neşe ile masaya gelen kız bozdu. "Selam gençler!" dedi ve Esila’yı öpüp bizimle tokalaştı. Çok geçmeden telefonu çalan Rüzgar ekrana baktı arayan Ece'ydi, meşgule aldı ve mesaj bölümüne geçerek mesaj yazmasını söyledi. Yarın sabah yediye bir pilot ayarladığını söylüyordu, müsaade isteyerek masadan kalktı ve annesinin numarasını tuşlayarak çıkışa doğru yürüdü ama bu kez dışarı çıkmadı. Masada ise davet edilen yabancı kişi odak noktası olmuştu. "Ne yaptın oğlum?" diyerek telaşla açtı telefonu annesi. "Tamam anne hallettim yarın sabah yedide gidebiliriz." "Baban işlerini ayarladı senin gelmene gerek yok, ortalığı boş bırakma!" "Tamam sultanım sen kendini üzme, bir şey olursa ara beni hemen gelirim!" "Tamam güzel oğlum aklın kalmasın, enişten aradı doktorlar olumlu konuşmuşlar." "Tamam görüşürüz dedi ve kapadı telefonu, arkasını döndüğünde yürüyecekti ki kendini frenledi. Durmasaydı Esila'ya çarpacaktı. Rüzgar "Hayalet gibi peşimde neden dolandığını öğrenebilir miyim acaba? diyerek sitemle Esila'nın gözlerine baktı. "Lavaboya kalkmıştım sadece dikkatimi çektin, demek seni de üzen bir şeyler olabiliyor hayatta." "Beni bu dünyada üzebilecek sadece birkaç kişi var onun dışında kimse üzemez!" Esila imalı bir sırıtışla "Sultanın mı? Görürsem yüreğine sağlık diyeceğim sana yaptıkları için." dedi. "Tamam bir gün dersin!" "Vay bir kalbin olduğunu bilmek güzel!" Ruzgar gülümseyerek "Çok konuşma da yürü," dedi ve içeri doğru yürümeye başladı. Yetişip o da yanına geldi, masaya oturdukları anda Rüzgar'ın telefonuna mesaj geldi. Hızla açtığında Serhat'ı unuttuğunu anımsayıp yüzünü ekşiterek mesajı okumaya başladı. ‘Kahretsin dostum! Senin, benim kızın yanında ne işin var?’ yazan mesaj beklediği bir şey değildi, gözlerini ilk önce zar zor gördüğü Serhat'a ardından Esila'ya çevirdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE