6.BÖLÜM
Esila ne yapmaya çalıştığını düşünürken orman yoluna doğru ilerlediklerini fark etti, daha fazla kayıtsız kalamayarak "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Sesi sert, ifadesi kızgındı. Sinirden dönen gözleri ele veriyordu hâlini.
"Ufak bir test yapmaya!" dedi ve gaza bastı, araba az öncekinden daha hızlı ilerlemeye devam ederken patika yollar küçülüyor araba sarsılıyordu. Esila içinden parça parça bir şeylerin koptuğunu hissediyordu.
"Dur!” diye, bağırdı ama Rüzgar onu dinlemedi. Artık hava da kararmıştı ve ormanın içi daha da karanlıktı. Bir an düşünceleri yıllar öncesine gitti, o lanet kazayı geçirdiği güne...
Bilinçsizce ayaklarını bedenine doğru çekerek kafasını dizlerinin arasına aldı. Adeta bacaklarıyla kapaklandı ve bağırmaya başladı. Düşüncelerini kontrol etmeye çalışsa da kaza yaptığı gün zihninde oynayıp duruyordu ve nefes alamıyordu.
"Seni buna pişman edeceğim pislik!"
"Hayhay, sabırla o anı bekleyeceğim(!)” dedi ve emniyet kemerini çözdü, çözülen kemer bedenine doğru çektiği ayaklarıyla göğüsleri arasında kaldı. Daha çok hızını artırdığında araba çukurlara girmenin etkisiyle deli gibi sallanıyordu. Acı bir frenle durduğunda yavaşça kafasını kaldırdı ve göz göze geldiler. Etrafına sakince bakındı, ağaçlar arasında ormanın karanlığında öylece duruyorlardı.
"Ben gidiyorum, yoldan alırsın beni!" diyerek, arabadan inen Rüzgar söyleyeceği bir şey var mı diye beklemeden arabanın arkasına doğru yürümeye başladı. Araba hâlâ çalışıyordu. Camı açtı ve kafasını çıkartıp bağırdı ama Rüzgar onu umursamadan yürümeye devam etti. Hızla arabadan inerek, çevresinde bir tur döndü. Etraf çok karanlıktı ve sadece arabanın farının aydınlattığı bir parlaklık vardı, o da bir şey görmesine yetmiyordu.
‘Gözle görünür bir yerde de yok! Lazkopat şimdiye bir hayli yol almış olmalı.’ diye, düşündükten sonra, duyduğu sessizliğin onu ürperttiğini hissetti.
Peşinden gitse yetişir miydi? Başına bir iş gelebilir diye, hızlıca bu düşüncesinden vazgeçti. Arabayı da süremezdi, burada tek başına da duramazdı. Tekrar arabaya binip çantasına bakındı. Arka koltukta duruyordu hızlıca uzanarak alıp içini kurcaladı ama telefonu yoktu.
"Pislik telefonumu almış olamaz değil mi? Ondan beklenir!" diyerek kendi sorduğu soruya kendi cevap verdi. Direksiyona oturmayalı tam beş yıl olmuştu, denese tekrar sürebilir miydi? Bilmiyordu.
‘Peki ya denemeye cesaretin var mı?’ diye soran iç sesine ‘Şuradan bir sapığın çıkıp gelmesinden daha iyidir!’ diyerek cevap verdi. Arabayı kullanmaya karar verirken Lazkopat’ın da canına okumaya yemin etmişti.
***
Neredeyse bir kilo metre kadar aşağıya doğru yürüyen Rüzgar, bayan çok bilmişin hâlâ görünürlerde olmadığını düşünüyordu. Telefonu cebinden çıkartıp Tarık'ın numarasını tuşlayarak telefonu kulağına getirip beklemeye başladı. Üç kez çalmanın sonunda karşı taraftan gelen ses:
"Buyurun Rüzgar Bey!" dedi.
"Ne yaptı?"
"Şu an direksiyona geçti efendim tam beş dakikadır sürüp sürmemek arasında cebelleşiyor."
"Güzel.” dedikten sonra beklemeyerek kapattı telefonu. Bir müddet daha yürümeye devam etti, aradan on dakika ya geçmişti ya da geçmemişti ki yukarıdan inen arabanın farları görünmeye başladı. Hiç arkasına bakmadan yürümeye devam ederken, gelip yanında durdu ardından camı açtı.
"Hey Lazkopat bu yaptığının hesabını çok fena ödeyeceksin!"
"Fena mı oldu? Bak araba sürüyorsun!" dedi ve kapıya uzandı ama açılmadı.
"Sana keyifli yürümeler." dedi ve camı kapattı ardından arabayı sürerek uzaklaştı. Onun uzaklaşmasıyla Tarık arkasından geldi ve yanında durdu. Yavaşça binerek arkasına yaslandı.
***
Esila evin önüne geldiğinde derin bir nefes aldı, yıllar sonra ilk kez araba kullanıyordu ve bu Esila için çok büyük bir adımdı. Üzerinden tonlarca yük kalkmış gibiydi ve bu içindeki kinin büyümesine sebep oluyordu. Duygularını yanlış yorumladığının mesajını verir gibiydi.
Eve girer girmez ilk iş yatak odasına giderek dolabın en derinlerine sakladığı kutuyu çıkartmak oldu. Beraber çekildikleri resimleri çıkartıp eline aldı, yıllar sonra ilk kez inceliyordu ve artık o kâğıt parçaları canını yakmıyordu. Seviyor muydu? Hayır! Öldükten sonra seviyor muydu? Evet! Neden? Çünkü kafası karışmıştı, şimdi düşünüyordu da her şey onun yüzünden sarpa sarmıştı. Ona aldığı hediyelere baktı, o hediyelerin arasında pırlanta tek taş bir de yüzük vardı. İğrenerek baktı, her şey tam olarak o noktada başlamamış mıydı zaten?
Lazkopat kendisini içindeki korkularla yüzleşmesi için orada öylece bırakıp gitmişti, haklı mıydı? Kısmen haklı olabilirdi ama bu ona hesap sormayacağı anlamına gelmiyordu. O kendini bir şey sanan kalasın, geçmişiyle barışmasına sebep olacağı asla aklına gelmezdi. Çalan zil düşüncelerinden onu alıp çıkarttı ve elindeki resimleri kenara koyarak kapıya kalktı. Tuşa bastığında kameraya arkası dönük olan bir Lazkopat ile karşılaştı. ‘Niye geldi şimdi bu?’ diye düşünerek otomatiğe bastı ve yukarı çıkmasını bekledi.
"Çok yoruldunuz mu yürürken Rüzgar Bey?" diyerek geri çekildi ve içeri girmesini bekledi.
"Hayır, çünkü senden sonra yürümedim."
"Demek her şey planlıydı."
"Ne sandın, tabi planlamıştım." dedi ve salonun ortasına kuruldu.
"Baş belası bir adamsın, Lazkopat!"
"Lazkopat! Süpermiş sevdim bunu, demek içinden bana böyle sesleniyorsun. Bu güzel!” derken etrafa saçılmış resimleri fark etti.
“O resimdeki adamı çok mu seviyorsun?"
"Sana ne?"
"Ama yanında değil, bırakıp gitmiş seni."
"Çok konuşuyorsun!"
"Zoruna gitmiş anlaşılan seni bırakıp gitmesi!"
"Öldü o tamam mı?" dedi ve resimleri birer birer yırttı, ardından her şeyi kutuya doldurup kapağını kapattı.
"Pardon, böyle olduğunu düşünmemiştim."
"Ne düşünmüştün Lazkopat, beni terk ettiğini mi? Hayır hiç de hayal ettiğin gibi olmadı, üniversitede iyi iki arkadaştık ama onun duyguları farklıydı. Denemek istedi denedim ama sevemedim onu, kırmak da istemedim ama bir gün evlenme teklifiyle geldi karşıma ona evet diyemezdim çünkü asla istediğim erkek değildi."
"İstediğin hangi özellikler yoktu onda?"
"Dersleri kötüydü, sorumsuzdu ve eli asla bir iş tutmayacaktı. Bu belliydi, uzun uzadıya bir erkeği bekleyemezdim üstelik de yeteri kadar sevmemişsem!"
"Doğru her kadın gibi para, güç, varlık istiyordun!"
"Ben paraya ve güce sahibim zaten! Başkasının parasına göre yaşam kurmam Lazkopat, taşıma suyla değirmen dönmez!"
"Neyse sonra kavga ederiz, sonra ne oldu?"
"Evlenmek istedi kabul etmedim, sonra zaman geçti zor durumda olduğunu söyleyip beni çağırdı yanına gittim ama hiçbir sıkıntısı yoktu. Arabama bindi onu bırakmamı istedi, sonra direksiyona müdahale ederek çalışma olan bir yola çevirdi arabayı, kemer takmıyordu. İkinci müdahalesinde araba bariyerlere çarparak takla attı, olay yerinde hayatını kaybetti. Bense hastanede açtım gözlerimi ve o günden sonra bir daha araba kullanmadım."
"Vay şerefsiz pislik, umarım gittiği yerde Allah belasını veriyordur, cehenneme odun olur inşallah!"
"O öldü gitti arkasından konuşma ve seni şu an duymuyor."
"Nenem olsa ne derdi biliyor musun?"
"Ne derdi çatlak nenen?"
"Üç ihlas bir fatiha okuyunca duyayi haberi olayi da beyduğa edince mi duymayi! derdi."
"Hay senin o neneye Allah uzun ömür versin emi! Cidden böyle der mi uyduruyor musun?"
"Tamamen gerçek!"
"Şu üzerimdeki sıkıntıya bile iyi geldi, tanımak isterim yanında insan yaşlanmaz."
"Öyledir, belki bir gün tanışırsın."
Esila "Kahve?" diyerek bir soru yöneltti. Olumlu cevap alınca mutfağa gitti ve ısıtıcıya su koydu ardından kahveleri bardaklara koyup suyun ısınmasını bekledi. Kahvelerle geri döndüğünde Rüzgar telefonla konuşuyordu, ister istemez kulak misafiri oldu.
"Yok olmaz!"
"Unutmam bunu Rüzgar Efendi." diyen Serhat’tı.
"Tamam şimdi kapatıyorum, bu gece bekleme beni işim var gelmeyeceğim!" dedi ve kapattı telefonu.
Esila "Evli misin?" diyerek kahveyi uzattığında, şen bir kahkaha atan Rüzgar:
"Hayır, evli olsam burada işim ne? Karımın yanında olurdum." dedi.
"Gece bekleyenin var o zaman!"
"Neden bu kadar ilgilendin?" dedi çapkın bir bakış atarak.
"Benim evimdesin ve eğer seni şu an bir kadın bekliyorsa bir dakika bile beklemeden kapının önünde bulursun kendini!" dedi. Sesi sert ve kararlıydı.
"Dışarıda çok kız var, eminim istesem mutlaka birini bulurum ama arayan yakın arkadaşımdı her gece es geçmeden buluşuruz."
"Hadi kahveni iç ve git daha yemek yemedim." diyerek önce konuyu kapattı ve ardından gitmesini temenni etmeye başladı.
"Hadi gel geçen geceyi telafi edeyim!"
"Bu akşam bir yere çıkamam evde yiyeceğim."
"İyi o zaman yap yiyelim."
"Yüzsüz müsün, sen?"
"Aslında hiçbir şeye tenezzül etmem!"
"Çok belli oluyor." dedi ve kalkıp mutfağa gitti. Hızlıca pirinç ıslattı ardından dondurucudan içli köfte ve sigara böreği çıkarttı. Pilavı pişmeye bırakıp kızartmaları yaparken bir yandan masayı kurdu, Lazkopat’ın hiç sesi çıkmaması pek hayra alamet değildi. Her şeyi hazırlayıp çağırmaya gittiğinde kollarını birbirine bağlamış arkaya yaslanmış bir şekilde uyuyordu. Omzundan hafifçe dürterek uyanmasını bekledi, hafif kıpırdandı ve elini Esila'nın beline götürerek üzerine doğru çekti.