17.BÖLÜM

2098 Kelimeler
17.BÖLÜM Rüzgar, gözlerine umursamazca bakan adama bir temiz sopa atmamak için kendisini zor tutuyordu. Adam biraz daha bakmayı sürdürürse daha fazla dayanır mı emin değildi. Tararcasına gözleri adamın omzundan içeriyi süzdüğünde genç adam konuşma gereği duyarak “Esila, kapıda konuşmamayı tercih eden tuhaf bir tip var!” dedi ve Rüzgar tam cevabını hak ettiği şekilde verecekti ki adam içeri doğru yürümeye başladı. Esila ise aynı anda kapıya gelirken “Ekmek mi geldi?” diye sordu. “Elinde ekmek yok, derdi neymiş bak ve gel bekliyorum.” diyerek banyoya doğru gitti. Esila ise Rüzgar’ı görünce önce anahtarı aldı ardından kapının önündeki paspasın üzerine yalınayak basarak karşısına dikildi. Kısık bir ses tonuyla “Ne işin var senin burada?” diye sordu. “O adam kim?” diyen Rüzgar, alacağı cevabı çabucak duymak ister gibi ayakkabısının uç kısmını ritmik bir şekilde yere vurmaya başladı. “Bu seni ilgilendirmez, hem ben senin yemek yediğin kişileri sorguluyor muyum?” “Misilleme yapmak için mi o adam burada yani?” “Seni ilgilendirmez.” “Bana bak! Sen benimsin, bunu o kafana sok! Ya sen gönderirsin ya da ben, girer içeri zorla dışarı atarım.” “Ben kimsenin değilim, ayrıca sen git peşinde fino gibi dolanan kızlara sahiplik yap benim kendimden başka sahibim yok!” “İtiraf et hadi beni kıskandığın için o adamı eve aldın, seni kıskanmamı istedin.” “Git buradan senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum.” “Öyle mi? Tamam… Gidiyorum hem de o kadına!” “Defol! Bu geceyi de Burak ile geçirmezsem yüzüme tükürsünler!” “Umurumda değilsin.” dedi ve asansöre doğru yürüdü. Sinirleri bir anda kontrol edemeyeceği bir boyuta ulaşmış ne dediğinin bile farkına varamamıştı. İşler iyice çığırından çıkıyordu ve bu Rüzgar’ın en nefret ettiği şeydi. Kafasını toparlaması lazımdı çünkü bu hiç hayra alamet değildi. Arabanın kapısının açılmasını beklerken telefonu eline aldı. Kapı açılınca oturdu ve sesi hoparlörlere vererek karşı taraftan açılmasını beklemeye başladı. Telefon karşı taraftan açıldığında siteden çıkmak üzereydi. Karşı taraftan “Efendim.” diyerek telefonu açan Engin, patronunun arama sebebini merak ederek beklemeye başladı. Lafı hiç uzatmadan “Birazdan sana bir adres ve resim atacağım bakkaldan sakız alsa haberim olacak! Her şeyi, hem de en ince ayrıntısına kadar bilmek istiyorum.” dedi. “Peki efendim.” dedi ve telefonu kapattı ardından mesaj bölümüne girerek evin adresini ve Esila’nın resmini yolladı. Rüzgar bu yaşadığı şeyin, neyin hırsı olduğunu düşünürken, neden gitmesine bir türlü izin veremiyor, neden gideceği düşüncesi içine öküz oturmuş gibi hissettiriyor anlayamıyordu. Anlamak istemiyordu… Cevabını bilmiyor ama daha önce hiç böyle olmadığını iyi biliyordu. Daha önce bir kez âşık olmuştu ve âşık olduğu kadın çekip gitmişti eğer o aşksa bu neydi. Lise ve üniversitedeki sevgililerini hiç aklına bile getirmiyordu. Zamanında onlara neyin bedelini ödetmişti. Oysaki uğraşmaya değmeyecek kadar değersizlerdi ve Rüzgar bunu Esila’yı tanıdıktan sonra fark etmişti. Artık emindi, onu yalnızca bir gece değil sonsuza kadar istiyordu ve bu kez kaybeden o olmayacaktı. “Bekle beni Efulim seni başkasına yar etmeyeceğim ister zorla ister güzellikle yalnızca benim olacaksın, o güzel kalbinde yalnızca benim için atacak! Ve tekrar bana güvenmeni sağlayacağım çünkü seni seviyorum Efulim...” diye sesli sesli söylenirken sevginin aşk denen illetten daha güzel olduğunu ve bunu ona öğretenin Esila olduğunu düşünüyordu. *** Esila abisine uygun bir dille olan biteni anlatmaya çalışsa da abisi Sinan pek oralı olmadı ve bu konuda kardeşini dinlememeye karar verdi. Kardeşinin gözlerinde gördüğü ışığı beğenmemişti ve onun bir erkeği sevebileceği düşüncesi kıskançlık damarını tetikliyordu. Sinan Pamukova’daki işleri için erken çıkınca tek başına kalıp sabahın değerlendirmesini kafasında tartan Esila hafta sonu için kendine yapacak uğraş düşünüyordu. Sonunda Buse’yi arayarak büyük adaya gitmek istediğini ve birlikte gitmelerini gelirken yanında Burak’ı da getirmesini istedi. Burak ile konuşup onunla arasında olan tutarsız bekleyişe son vermesini isteyecekti. Ona verebileceği olumlu bir cevabı yıllar geçse de olmayacaktı. Üzerine rahat bir şeyler giyerek evden çıktı ve metroya gitmek için taksiye bindi böylelikle adalar iskelesine daha çabuk ulaşacaktı. Bugün cumartesiydi ve trafik berbat bir durumdaydı. Esila bunu bildiği için toplu taşımanın en doğru karar olduğuna emindi. Tramvaydan indikten sonra taksiye binerek iskeleye gitmesini söyledi. Saat on ikiye gelirken taksici onu iskele yakınlarında bıraktı. Bir banka oturdu ve beklemeye başladı. Aynı anda telefonu çalmaya başladı arayan şirket diye görünüyordu, hayırdır inşallah diyerek telefonu açtı. Arayan kişi, pazar akşamı saat sekizde The Adams Pool projesinin kutlama yemeği ve projenin detayları hakkında ufak bir toplantı olacağını haber verdi. Tanıtımının yapılacağı otelin adını ve adresini kısa mesaj yolu ile göndereceklerini söyleyip telefonu kapattı. Çok geçmeden Buse ve Burak geldi ardından bilet alarak tekneye bindiler. Denize böyle yakın olmak onu hep dinlendirirdi, uzaklara dalarak anın tadını çıkartırken denizin tuzlu kokusuyla huzur bulurdu. Büyük adaya geldiklerinde ilk iş olarak bisiklet kiraladılar ardından güzelce adayı turlayarak eski ve restore edilmiş binaların arasında yıllarca öncesine gidip geldiler. Esila gününün uzun zamandır hiç olmadığı kadar güzel geçtiğini düşünüyordu. Son zamanlarda bir an bile olsa nefes almaya fırsat bulamamıştı. Deniz manzaralı restoranlardan birine giderek yemek molası verdiklerinde neredeyse açlıktan bayılacak olan Esila en son sabah abisiyle yemek yediğini anımsarken bu güzel ada turunun ona açlığını bile unutturduğunu düşünüyordu. Burak ile konuşmaya bir türlü fırsatı olmamıştı çünkü sürekli telefonu çalıyor ve dakikalarca telefonda konuşuyordu, inşallah bu bir kızdır ve her şey kendiliğinden çözülür diye düşünse de içi hiç rahat değildi. Adını tarif edemediği bir huzursuzluk tüm bedenini etkisi altına almıştı. Harika geçen yemeğin ardından faytona binerek tepeye doğru yol aldılar. Tepenin en son yerine faytonla geldikten sonra geri kalan kısmı yürüyerek çıkmaya başladılar. Buraya çıkmasalar da olurdu ama Burak ısrarla çıkmalarını istemişti. Birçok insan ip bağlayarak yukarı çıkıyordu, Allah’ın vermediğini iplerden ummak ne kadar doğru bilmiyordu ama bu onun deneyimleyeceği bir şey değildi. Hayatı boyunca batıl inançları olmamıştı, o ailesinden bir şeyi doğrudan Allahtan istemesi gerektiğini öğrenmişti. En tepeye geldiklerinde onları ilk karşılayan kilise oldu, ardından kayalık kısmına gittiler ve dinlenmek için biraz oturdular. Buradan vakitlice kalkıp aşağı inmezlerse son vapuru kaçırabilirlerdi. Tam bu uyarıyı yapmak için ayaklanmıştı ki gördüğü şeyle yerinde çakılı kaldı. Birkaç çocuk elinde meşalelerle yanına gelirken iki kişi de içinde gül olan konfetiyi üzerine doğru patlatmış her yer gül yaprağı olmuştu. Genç bir adam keman çalarken Burak da önünde diz çökerek “Benimle evlenir misin? Seni seviyorum Esila!" dediğinde, Esila’nın üzerinden soğuk bir ürperti geçti. Böyle bir adama nasıl hayır diyeceğini açıkçası bilmiyordu. Burak elinde sıkı sıkıya tuttuğu kutuyu açtı ve içinden yüzüğü çıkartıp parmağına takmak istedi ama Esila müsaade etmeyerek ayağa kalktı. Çevredeki herkes evet demesi için bekliyordu fakat bu adam onun kalbinin sahibi değildi. Bu yüzden aradaki mesafeyi korumaya çalıştı, bunun üzerine ilk konuşan Burak oldu. “Hemen hayır deme güzelim ben bu anı yıllardır bekliyorum yine beklerim, kendini hazır hissettiğinde o yüzüğü parmağına takarsın.” diyerek kutuyu eline tutuşturdu. İnsanlar yavaş yavaş uzaklaşırken onlar da yürüyerek tepeyi inmeye başladı. Tekrar faytona binerek sahile en yakın kısma gelmişlerdi gelmesine ama son seferi ucundan kaçırmışlardı. İçinden şu an Burak’a resmen lanetler okuyordu. Yarın hangi ara alışverişe gidip kıyafet alıp kuaföre gidecek onu düşünüyordu. Tarihi otellerden birine gelerek mecburi giriş yaptırıp odalarına çıktılar. Bugün epeyce yorulmuşlardı. Bu yüzden akşam yemeğini odaya istemeyi düşünüyordu. Buse de aynı fikirde olacaktı ki görevliyle birlikte Esila’nın odasına gelmişti. Tabi harika yemekler de onlara eşlik ediyordu. Adam bırakıp çıktığında birlikte muhabbet ederek yemek yemeğe başladılar. “Buse, sen sardın bu adamı benim başıma biliyorsun değil mi?” “Ne bileyim bilsem hiç tanıştırır mıydım sizi, onu boş ver de Lazkopat cephesinde durumlar ne alemde ondan haber ver.” dedi ve güçlü bir kahkaha attı. Filmlerdeki kötü kadınlara benziyordu, sinsice gülüyor bundan memnun oluyordu. “Benim cepheyi pislik götürüyor, iki ucu boklu bir değneği elime aldım sallayıp duruyorum.” “Yine ne oldu?” “Boş ver be arkadaşım şu an konuşmayalım daralıyorum, derken telefonu çalmaya başladı, bu adam gerçekten iyi bir adam olabilir mi ki lafının üzerine arıyor diye içinden geçirerek telefonu açtı ve yüksek sesle “Ne var?” dedi. “Ben de seni özledim bebeğim.” “Sen sabah, beni azat etmemiş miydin?” “Aşağıya in seni bekliyorum.” diyerek dediğini ciddiye almıyorum aşağıdayım uzatma da gel diyerek kestirip atmıştı sanki. “Evde değilim.” “Biliyorum, otelde lobide seni bekliyorum.” dedi ve suratına kapattı telefonu, yüzü kireç gibi olunca Buse hızlıca konuşmaya başladı. “Ne oldu kuzum kim o arayan?” “Lazkopat, aşağıdaymış.” diyerek şaşkınlığını gizlemeyen Esila, böyle bir anı daha kaç kez yaşayabileceğini düşünüyordu. Yer ve mekân farklı ama replikler hep aynıydı. “Kızım senin olayın bitmiş benden demesi, ben odama geçiyorum sen de in aşağı bekletme adamı.” dedi ve gülerek çıktı. Esila çantasını alarak aşağıya indi gerçekten lobideydi ama burada ne işi vardı, yanına geldiğinde elinden odanın anahtarını alıp görevliye verdi ardından kolundan tutarak dışarı doğru çekti. Hiçbir şey konuşmuyordu sadece çekiyordu Esila da sürüklenircesine peşinden gidiyordu. Sahile geldiklerinde, şahane bir yata doğru yürüdüler. Esila içeri geçince Rüzgar, halatı çözerek iskeleye doğru attı ardından yanına geldi. Kaptan köşküne geçerek motorları çalıştırdı ve iskeleden uzaklaşmaya başladılar. Konuşmaması Esila’nın iyice sinirlerine dokunmaya başlamıştı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun, hemen geri dön.” diyerek pürüzlük çıkartmak istese de şu an oradan ayrıldığı için oldukça mutluydu. Kendini adada esir gibi hissettiren duygu bir anda yok olup gitmişti. Esila’nın kendisini bırakmasını söylemesi üzerine Rüzgar delici bakışlarını gözlerine çevirdi, onu ilk kez böyle görüyordu. “Seni gebertirim kadın, anladın mı beni ve o adamın aldığı yüzüğü onun kulağına küpe diye takarım!” “Sen nereden biliyorsun?” “Nereye gidersen git ben her zaman bir adım arkanda olacağım ve o çevrende dolanan adamlar da benim kadınıma bulaşmanın hesabını ödeyecekler, yakındır evdeki adamı da bulacağım ama ilk önce sana yüzük veren o parmakları teker teker kıracağım.” “Ona dokunursan seni polise ihbar ederim.” “Umurumda değil ben bir yolunu bulurum.” dedi ve üzerine doğru yürümeye başladı. Aynı anda Esila da geri geri yürümeye başladı. Elinden tutup kendine çekti ve öptü ardından sıkıca sarıldı. Sıkıca sarılması öyle içten öyle yakın hissettirmişti ki Esila buna inanmakta güçlük çekiyordu. Öpmeye devam etmek yerine ona sarılmayı tercih etmişti, işte bu Esila’nın ala beklediği bir şey değildi. Rüzgar, sarıldığı sertliğin aksine yavaşça kendinden uzaklaştırarak “Şimdi şunu aklına koy, sen benimsin ve bana ait olan bir kadın kafasını kaldırıp kimseye bakamaz! Diyelim ki baktı bunun bedelini öder, bu konuda seni bir daha uyarmayacağım.” dedi. “Mal mıyım ben de sahibim olduğunu iddia ediyorsun? Ayrıca sen o kızla yemek yerken ben sana nasıl karışmıyorsam sen de bana karışmayacaksın!” “Aynı şey mi kadın delirtme beni, bir sabah geliyorum elin oğlu bornozuyla karşıma çıkıyor, bir akşam bakıyorum adamın biri evlenme teklif ediyor.” “Eminim o gecenin sonu istediğin gibi bitmiştir. Bu yüzden sakın bana karışmaya kalkma!” “Heyhat... sen kıskanınca ne kadar çekici oluyorsun böyle.” dedi ve gözlerini kısarak onu baştan aşağı süzdü. “Seni kıskanmıyorum, ben nasıl senin gezdiklerine karışmıyorsam senin de karışmaya hakkın yok bunu söylemeye çalışıyorum.” “Ben de buna inanmak için biraz safım zaten… Unutmadan, sadece sen degil ben de sana aitim. Ve inan bana bu aitlik hissi beni özgür hissettiriyor.” Esila “Of yeter artık.” dedi ve güverteye doğru çıktı. Saat kaç oldu hiçbir fikri yoktu ve nasıl olduğunu anlamadan manzarayı izlerken uyuyakalmıştı. Uyandığında her yer karanlıktı ama dışarıdan belli belirsiz gelen ışık sabahın olduğunu söyler gibiydi, dikkatli baktığında oval tasarlanmış odadaki tüm perdelerin çekik olduğunu fark etti. Odayı dolduran koku nerede olduğunu anlamasına yetince fal taşı gibi açtığı gözlerini etrafta gezdirdi ama kimse yoktu. Kimsenin olmaması derin bir nefes almasına sebep olurken üstünü başını kontrol etti. Dün giydiği kıyafetleri görünce daha güçlü bir nefes çekti. Rüzgar odanın içindeki hareketlenmeyi fark ettiğinde perdeyi açarak oturma bölümünden odaya doğru geldi. Esila hızlıca ayağa kalkıp karşısına dikilince “Saat on iki oldu, hep böyle uyur musun?” diye sordu, aslında günlerdir ilk kez bu kadar çok uyumuştu. “Hayır, uyumam.” “Nenem olsa ‘Bırak hava atmayi, boyanip dolanmayi, öğren yemek yapmayi, mutfak nedu bilmezsun, meslek ettun yatmayi.’ derdi. “Neyse, hiç havamda değilim. Ben gidiyorum.” “Kahvaltı yapalım öyle gidersin.” “Çok işlerim var, daha akşam için hazırlanacağım.” derken yavaş yavaş odanın çıkışına doğru yöneldiler, aşağı kata geldiklerinde zil çalmıştı. Hülya Hanım kapıyı açtığında onlar da kapı tarafına geçiyorlardı. Gelen, geçen akşam yemek yediği kadınla aynı kişiydi. Kadın “Merhaba.” diyerek önce Rüzgar’a ardından Esila’ya elin uzattı, kibarca tokalaştı ve hiçbir şey demeden çıkışa yöneldi. Bahçe kapısına geldiğinde Rüzgar hızlı adımlarla arkasından gelerek şoföre arabayı hazırlamasını söyledi, ardından Esila’ya dönerek “Konuşacağız şimdi işim var.” dedi. “Farkındayım, buraya kadar gelip zahmet etmeseydin ben kendim giderdim.” “Akşam görüşürüz tamam mı?” Esila “Görüşmemekten başka şansımız var mı?” diyerek arabaya doğru yürüdü, arkasından o da eve geçti. Duyguları ise allak bullaktı. Bu kadın fikrinin kendini rahatsız etmesinden huzursuzdu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE