11.BÖLÜM

1121 Kelimeler
11.BÖLÜM Onu görmenin şaşkınlığını üzerinden atamazken buna sebepsizce alıştığını düşündü. Sanki Rüzgar hayatının bir rutini olmuş da o da buna alışmaya çalışıyor gibiydi. Ne kadar sinir olsa da bir tarafı çabucak onu affeder bir hâl almıştı, bu tarz yaklaşımlardan her ne kadar hoşlanmasa da onu böyle kabul etmeye başlamıştı. Ama bunu Rüzgar’ın bilmesine gerek yoktu, o yüzden tek kaşını kaldırıp ciddi bir tavır takındıktan sonra: “Senin burada ne işin var?” diye sorup, işe yarar bir açıklama yapmasını bekledi. “Nereden geliyorsun?” “Sana hesap vereceğimi sanmıyorsun değil mi?” “Bana bak ben Karadeniz çocuğuyum, öyle elin adamlarıyla gezemezsin!” “Karadeniz çocuğusun anladım ne sıfatla acaba onu anlamadım.” “İnşaat güzeli, sabah benim kollarımda olup akşam o adamla çıkamazsın.” “Sen nereden biliyorsun?” “Tesadüf diyelim.” “Sen nasıl bir belasın ya!” diyerek sitem etse de bir karşılık alamadı. Esila bunun üzerine ilk önce çantasını dolaba koydu ardından açık gri spor eşofman üzerine açık pembe kapüşonlu bir eşofman alıp banyoya geçti. Saç bonesini kafasına takıp duşun altına girdi, hızlıca bedenini köpükleyip ardından duruladı ve üzerini giyip çıktı. Solona döndüğünde görünürlerde yoktu, çıkmış olmalı diye düşünürken mutfaktan gelen sesleri duydu ve o tarafa yöneldi. Çaydanlık cam ocağın üzerindeydi. “Kendine göre yapsaydın ben içmeyeceğim.” “Zaten kendime göre yaptım.” Kendisi için çay koymamış olmasını önemsemeden buz dolabına yöneldi süt şişesini alıp tezgâha geçti ve raftan bir bardak alıp, sütü doldururken sessizce arkamdan gelip yanaştığını sarılana kadar anlamadı. Bir eli arkasından öne doğru bedenini sıkıca sararken, diğer eliyle de saçlarını ensesinden çekiyordu. Çekilmeye çalıştı ama müsaade etmedi, ılık nefesini vererek ensesinden öptüğünde içini üşüten bir ürperti bedeninin en ücra köşelerini keşfetti. Tekrar öptüğünde kafasını ensesinden çekmedi ve nefes alıp verişleri teninde dolaşmaya başladı, istemsizce gözlerini kapattı. Rüzgar bunu görmediği içinde şanslı olduğunu düşünüyordu. Süt şişesini yavaşça tezgâha bıraktığında, Rüzgar aynı yavaşlıkta onu kendine çevirdi. Aralarında hiç mesafe olmamasına rağmen biraz daha sokuldu ardından gözlerine baktı. Usulca buğulu bir öpücüğü yanağına bıraktı ardından yanağından makas alıp sandalyeye oturdu. “Utanmasan çiğ çiğ yiyeceksin beni.” derken sesi sitem doluydu ama bundan rahatsız olmamıştı. Adını koyamadığı bir şekilde ona çekiliyordu fakat bunu ona belli etmemek adına sert bir tavırla bardağı eline alıp büyük bir yudum aldı. “Nenem olsa "Derenin gıyisinde bi galaylu şişesun, insandan yemek olmaz sen yeyilur bişesun." Derdi. “Senin nenen kimden yana acaba, ayrıca artık nenenin ağzından konuşma kendi laflarını nenem söyledi diye pazarlıyorsun.” “Nenem benden yana tabi senden yana olacak hâli yok, ayrıca yalansız gerçek bir kadın o.” “Bu dünyada resmen yaşıyor yani, mübalağa yaptığını düşünüyordum.” “Evet, hem de tam anlamıyla hayatta.” “Yorum yok!” “Bence de yorum yapma seni istemeye geldiğimizde nenem isteyecek, onu hoş tutman lazım yoksa seni bana almaz.” dediğinde Esila dalga geçmenin boyutunu aştığını düşünerek içeri doğru geçti. Beş dakika sonra elinde çayla geldiğinde televizyonu açıp karşısına geçti. Ekonomi kanalını açarak izlemeye başladıktan sonra hiç konuşmadı. İyice uykusu gelen Esila kendine engel olamayarak esnedi, biraz daha kalkmazsa kalkıp o Rüzgar’ı kovacaktı. Pes artık oturdu kalkmak bilmiyor, diye düşünürken: “Uykun geldi senin.” “Bravo! Bu yaşta bu zekâ.” “Git yat, ben bir haber bekliyorum.” “Oturmakta kararlısın yani(!)” diyerek başıyla onayladığında onu umursamadan kalktı. “Ne hâlin varsa gör.” dedi ve odasına geçti. *** Sabah uyandığında saat yediyi beş geçiyordu, giyeceği kıyafetleri ayarlayıp mutfağa doğru geçti. Çay hâlâ ocaktaydı ve ocak açıktı. İnsan ocağı kapatır bari, diye düşünürken arkasından gelen ses ile irkildi. Ne yani gitmemiş miydi? “Bir çaydanlık çay demledim, ziyan mı olun.” -Sen, benim başıma bela mısın?” “Hadi kahvaltıyı hazırla da yiyip çıkalım.” diyerek hiç umursamadan lavaboya doğru gitti. Esila masayı kurarken gelip oturdu ve öylece onu seyretti. Birlikte kahvaltı yapıp ardından şantiyeye geçtiler ve o an anladı ki belanın hasını başına almıştı. *** Rüzgar her rutin günün ardından hemen hemen her akşam ona geliyordu ve gitmeyip kanepede uyuyordu, sabahları işe gidiyorlar fakat inşaat alanında iş dışında hiç yan yana gelmiyordu. Yeni başlayan asistanı sayesinde işleri oldukça kolaylaşıyor ve hızlı yol alıyorlardı. Geleceğin iyi mimarlarından olacağına hiç şüphesi olmadığı asistanı büyük bir özveriyle çalışıyordu. İnşaat alanı artık iş alanına dönmeye başlamıştı, en önemlisi dış cephe bitmişti. Rezidansların alınan malzemeleri de yerleştikten sonra buradaki işi tamamıyla bitecekti. Bir de şu otel projesi vardı, çizim yapacak fırsatı olmadığı gibi, fikir vereceği hiçbir şey kafasında oluşmamıştı. Otel projesi ile kafamı meşgul ederken Lazkopat sessizce arkasından gelip, yanağına sıcak bir öpücük kondurdu. “Zaten kafam karışık rahat düşünemiyorum, bir de sen kafamı meşgul etme!” “Yemek vakti geldi birlikte çıkalım mı?” “Bugün için Buse’ye söz verdim, birazdan gelir.” “O kıl kuyruk yok değil mi?” “Yok, be adam! Git bak işine sen.” “Şu an senden başka işim yok.” dedi ve bir adımda yanına gelip daha yakından gözlerinin içine bakmaya başladı, daha fazla yakınlaşacağını hissediyordu bunun için kendini geri çekti. Ayaküstü biraz lafladıktan sonra, Buse ‘Geldim.’ diye mesaj atınca çıkışa gidip kapıda bekleyen Buse’nin arabasına bindi. Birlikte geçen günlerde Rüzgar ile gittikleri restorana gittiler, yemekleri sipariş verdikten sonra kaçınılmaz bir muhabbete başladılar. Heyecanı gözbebeklerine yansıyan Buse konuya nereden başlayacağını bilemezken arkadaşı onu cesaretlendirmek adına “Çıkart ağzındaki baklayı.” dedi ve gülümseyerek anlatacaklarını dinlemeye başladı. Bir solukta “Biz Serhat ile bir ilişki yaşamaya karar verdik.” dedi ve elleriyle yüzünü kapatıp cevap vermesi bekledi. “Kendini çok kaptırma kuzum, böylelerine dikkat etmek gerekir.” diye arkadaşına telkinler veren Esila, onun üzülmesinden fazlaca korkuyordu. Buse uzun uzun Serhat’ı anlatarak kendisini üzmeyeceğine arkadaşını ikna etmeye çalıştı. Biliyordu ki Serhat diğerlerinden farklıydı. “İyi ki seni tanımışım ve iyi ki o teleferiğin başında, kim önce geldi kavgasını yapmışız.” diyerek arkadaşının elini sıkan Buse, o günü anımsayarak gülümsedi. “Son anda kavga ederek aynı kabine bindiğimizi unutmamak lazım.” diyen Esila da arkadaşına gülümsedi ve o an aklına gelen bir fikirle gülümsemesi yüzünde dondu, ilham böyle bir şeydi işte. *** Rüzgar öğleden sonra şirkete gelip otel projesi ile ilgili yapılan çalışmaları incelemeye başladı ama elle tutulur hiçbir şey yoktu ve ihaleye sadece üç gün vardı. Maketi yapılan tasarımlara baktığında, birkaçının önünde kaya vardı birkaçında yoktu. Bu demek oluyor ki herkes bu konuda fikirsizdi. Paralel telefonu eline alıp asistanını çağırdı, kısa bir süre sonra gelen kız: “Buyurun, Rüzgar Bey.” Diyerek odanın içine doğru yürümeye başladı. “Yarım saat sonrasına bir toplantı ayarla ve bu tüm maketleri toplantı odasına gönder, durum değerlendirmesi yapacağım.” “Peki efendim” deyip çıkacağı sırada kapı tıklandı Burcu yanında olduğu için gelen direk odasına gelmişti. “Gel.” diye seslendi aynı esnada Burcu da dışarı çıkmak için kapıya yöneldi. Önündeki dosyaya başını eğip tekrar kaldırdığında, gözlerine nefretle bakan bir çift gözle karşılaşmayı beklemiyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE