4. BÖLÜM: KILIÇ LAZEN GELDİ

1204 Kelimeler
"Ne şartı bu hazar ağa." Diyerek baktı abime. Boğazım düğüm düğüm olmuş yalnızca olup biteni izliyordum. "Baran bu yola çıkarken ölümü göze almış..." Diyerek orta da başı önde eğik duran Baran abime bir bakış atıp devam etti. "Berdel olacağını düşünmeden bu yola çıktıysa biz de öyle yapacağız. Akşam siz gelmeden Ahunaz, Kılıç'la görüşecek. Eğer kabul ederse bu berdel olur." Dediğin de herkes abime bakıyordu. Bazılarının itiraz sesleri bile gelmeye başlamıştı. "Hazar ağa" dedi Sergen Ağa sinirle, bu fikir hoşuna gitmemişti. O yaşlı yüzünü asmış aksi bir şekilde baktı. "Berdel oldu dediysek, berdel oldu. Biz Ahunaz'ın ne düşündüğünü sormadık. Baran bunu yapmadan önce bacısını düşünecekti" dedi. Babam, "Sergen Ağa. Biz de isterdik ki bu olay olmasın ama olmuş olan artık. Baran da kaçarak ölümü göze almıştır. Ahunaz evli olsaydı sonu ölümdü bundan sebep Ahunaz, Kılıç'la görüşüp konuşsun eğer istemezse bu evlilik olmaz." Dedi. Babamın konuşmasıyla o fısır fısır konuşan sesler de bir anda susmuştu. Kimseden çıt çıkmayınca Babam ayağı kalktı. "Ahunaz'ı kabul görürse akşama misafirimizsiniz Lazen aşireti." Dedi. Herkes ayağı kalkınca bende yerde ki bedenimi zorda olsa yerimden kaldırıp onlardan önce hızlıca aşağıya inerek mutfağa girdim. Teker teker aşağıya inen ağalar, tokalaşıp bahçeden çıkarak gittiler. En sonda Baran abimi ve Beyhan'ı yine iki kişi kollarından tutup bahçeden getirdikleri gibi götürdüler. Buğulu gözlerimi mutfağın tavanına kaldırıp ağlamamak için direndim. Bitmiştim Serhat'tan kaçayım diye dua ederken daha büyük belaya gitmiştim. Kılıç... Kılıç Lazen. Lazen aşiretinin ağası. Gözyaşlarım sicim gibi aktı, aktı, aktı. Bana hiç kimse istiyor musun diye sormamıştı. Zaten istemesem de olacaktı. Ya abim ölecekti ya da benim ruhum ölecekti. Tercihim belliydi. Mutfağa önde babam, arkasından da Hazar abim girdi. "Keçe min (kızım)" diyerek babam yanıma geldi "Ağladın mı sen?" diyen abim oldu. Başını bana doğru eğip "Ahunaz." Diye adımı baskıladı "Ağladın mı?" Dedi tekrar ederek. "Yok." diyerek gözlerimi kırpıştırıp "Karar verildi mi?" dedim bir şey bilmiyormuş gibi davranarak. Babam, "Evet. Kararı sen vereceksin aslında." dediğinde derin bir nefes verdi. Annem mutfağa girerken "Ahunaz." dedi. Hazar abim anneme müsaade etmeden "Daha konuşmadık ana. Ben konuşacağım." diyerek gözlerimin içine baktı. Anlamıştı her şeyden haberimin olduğunu, gözlerinden gördüm. Babam "Siz konuşa durun. Ben amcanların yanına gideyim. Odada tek kaldılar." diyerek annemi de alarak mutfaktan çıktılar. Mutfakta ben, abim ve yanımızda çalışan iki tane de yardımcımız vardı. "Kızlar siz çıkın." dedi abim kızlara dönerek. Kızlar başını sallayıp "Tamam ağam." deyip mutfaktan çıktıklarında yalnız kalmıştık. Öylece durdu bir süre baktı, ne diyeceğini kendi de bilmiyordu. Baran abim hepimizi yakmıştı. Tabii beni diri diri. Tekrar gözyaşlarım istemesem de kendine yol bulup aktı. "Abi" dedim hıçkırarak ve bana açtığı kolları arasına girerek bana liman olan göğsünde ağladım. "Berdel olacak değil mi?" diye fısıldadım. Bile bile dillendirdim. Başka çare yoktu ki. Baran abim hepimizin elini kolunu bağlamıştı. "Evet.." dedi acı acı. "Baran şerefsizi hepimizi yaktı" dedi öfkeyle. "Seni birazdan çarşıya götüreceğim. Kılıç ile konuşman için. Ne konuşmak istiyorsan konuş Ahunaz. Bu evliliğe mecbursun ama her şeye de boyun eğecek değilsin. Arkanda biz varız. Polat aşireti seni bırakmayacak. Bu evlilikten beklentilerini, isteklerini her şeyi konuşacaksın tamam mı?" diyerek başımı kaldırıp yüzüme baktı. "Tamam." dedim mırıldanarak. "Hazırlan sen, bende amcamlara bir görünüp çıkayım." diyerek yanımdan geçip gitti. Öylece boşluğa düştüm. EVLİLİK.... Mecburiyet.... Berdel... Bu üç kelime geleceğimi yakmıştı. Hayallerim tamamen bitmişti. Yapmak istemediğim bir evliliğe mecburdum. Gözyaşlarım tekrar döküldü. Ağlamak içimizi ferahlatırdı fakat şu an ağlamakta bir işe yaramıyordu. Elimin tersiyle yüzümde ki yaşları silip mutfaktan çıkarak, üst katta ki kendi odama girdim. Ne kadar beklentilerini söyle, konuş dese de ne diyeceğimi bilemiyordum. Berdel olan bir evlilikten ne bekleyebilirdim ki. Ne isteyebilirdim. Hayatım bitmişti, Lazen aşiretinde ömrüm bitecekti. Yalnızca o dört duvarın arasında ölümümü bekleyerek zaman öldürecektim. Başka yapacak bir şeyim kalmamıştı benim. Geleceğimi ellerimle ölüme götürmek için hazırlandım. Açık saçlarımı yukarıdan sıkıca toplayıp, üzerimde ki siyah elbiseyi çıkarıp, uzun kollu olan koyu kahverengi elbiseyi üzerime giydim. Aynada ki yansımam tamamen ben değildi. Sabah ki Ahunaz gitmişti, bir daha gelmemek üzere gitmiş yerine ruhu çekilmiş bir Ahunaz gelmişti. Yüzüm bembeyaz olmuştu, çatık kaşlarımın altında gözlerimin içine baktım. Kahverengi harelerim artık o mutlu gözlerle bakmıyordu. Evin nazlı bebeği Ahunaz bir günde yerle bir olmuştu. Bir anda dünyam başıma yıkılmıştı. Her istediğim yapılan, bir dediğim iki olmayan Ahunaz artık olmayacaktı. Düşüncelerim bitmiyordu, ruhum çekilmişti. Sanki bir el boğazıma yapışmış ne öldürmek için sıkıyordu ne de özgürlüğüme bırakıyordu. Öylece boğazıma sarılmıştı nefesimi kesiyordu yalnızca. Kapımın vurulmasıyla Hazar abimin sesi odaya doldu. "Ahunaz müsait misin?" dedi. "Müsaitim, girebilirsin abi." diyerek bakışlarımı kapıya çevirdim. Kapıyı aralayıp "Çıkalım mı?" Dedi. "Olur." diyerek yatağın üzerinde ki küçük siyah çantamı ve telefonumu alarak odadan çıktım. Aşağıya bahçeye indiğimiz de kapıda amcam ve Serhat vardı. Gidiyorlardı. Yüzümü buruşturup abimin yanında durdum. Serhat'la yüz göz olmak istemediğim için yüzümü amcama çevirdim. "Nereye Hazar?" diyen amcam oldu. "Çarşıya gidiyoruz amca." dedi. "Siz de otursaydınız." dedi nezaketen. "Sonraya Hazar. Şimdi eve dönmemiz gerekiyor." diyerek konuştu. Ve o çirkin gözleri bana döndü. "Berdeli kabul mü edecez şimdi" dedi. Yutkunup baktım, abim benim yerime konuştu "ne yapmamızı bekliyorsun amca, başka bir çare var da biz mi bilmiyoruz" diyerek sinirlendi. "Baran ölümün ucunda." dedi tamamlayarak. Umarım anlatabilmiştir. Sanki kendi kızı berdel oluyordu da memnun değildi. "Baran öleceğini bile bile zaten Beyhan'ı kaçırdı." diyerek burnundan soludu. "Ahunaz istemek zorunda değil. Bu berdele de mecbur değil." "Ne olur amca daha fazla konuşma" dedi Hazar abim. Herkes kendi çıkarının derdindeydi. Bunun pekala hepimiz farkındaydık. Ne yapayım abim ölüme giderken ben de amca oğlumla mı evleneyim. İğrenç. İkisi de istediğim bir evlilik olmayacaktı. Sadece birinde abimin kurtuluşu söz konusuydu. "Herkes Ahunazın evliliğini öğrendi. KILIÇ bunu duyunca kabul etmeyecek." diyerek kendinden emin bir şekilde konaktan çıktı. Kılıç, Kılıç, Kılıç. Aynı isim binlerce kez beynimde yankı yaptı. Artık duymaya tahammül edemiyordum, başım ağırıyordu. Hazar abimle birlikte konaktan çıkıp kapının önünde ki hazır arabanın ön koltuğuna geçip oturdum. Abim de yanımda yerini alarak arabayı çalıştırdı. Çarşıya doğru yol almıştık. "Abi." dedim dilimi dudaklarımda gezdirerek. "Efendim güzelim." dedi yüzünü bir kaç saniye bana çevirip bakarak tekrar yola döndü. "Niye gidiyoruz ki?" dedim. Gitsek vazmı geçecektik sanki, ben hiç bir şey yapmak istemiyordum. Sadece ağlamak ve odam da uyumak. "Konuşacaksınız Ahunaz. Bu evlilikte isteyip, istemediğin her şeyi konuşacaksın. Kılıç'ta seninle konuşacak bu konuyu. Ne kadar zorlada olsa belli şeyler konuşulmalı." diyerek açıkladı. "Peki bu dini nikah olayı. Amcamın dediği gibi ya kabul etmezse." dedim. Baran abim ölecekti. "Bilmiyorum gerçekten. Bir yalana bulaştık, gidiyoruz. Bakalım sonumuz nereye gidecek." diyerek sıkıntıyla gömleğinin ilk iki düğmesini açtı. Bu yalan başımıza çok bela açacaktı, hissediyorum. Durduk yere amcam yüzünden daha da dibe batmıştık. "Sen sakın Kılıç'a bir şey söyleme. Bir kere herkes duydu bu olayı. Şimdi yalan olduğu ortaya çıkarsa kötü olur." diyerek konuştu. "Peki." dedim. Zaten söylemekte istemiyordum. Bir de açıklama yapacak değildim. Araba aniden durduğunda yolumuzu kesen siyah arabaya baktım. "Bu kim?" dedim. Camlardan arabanın içi gözükmüyordu. Daha çarşıya bile gelmemişken, yolumuz kesilmişti. Kalbim küt küt atıyordu. Ellerim stresle elbisemin eteğini buldu, sıktım. "Ne oluyor?" dedim abime endişe ile bakarak. O bir araba gittikçe çoğaldı, etrafımız bir çember gibi çevrildi. Daha çok stres yaptım. "Bilmiyorum" diyerek torpidoya uzanarak hızla silahını aldı ve kontrol etti. Etrafıma baktım, siyah giyinimli adamlar teker teker indiler. "Abi..." dedim titrek tonla. "Babamlara haber ver" dedim. "Gerek yok..." diye derin bir nefes koyverdi. Şaşkınlıkla abime döndüm "bunlar kim abi, hepsi silahlı. Babama söyle" dedim. O kadar adamın içinden sağ çıkacağımızı mı sanıyordu? "Kılıç Lazen gelmiş" dedi sadece.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE