9.BÖLÜM "YAN ODADA KİM VAR?"

1500 Kelimeler
Bu yaşına kadar ergenlik zamanından beri tek bir erkeğe bile pas vermeyen ben, daha yeni gördüğüm, doğru düzgün tanımadığım adamın benimle yemek yemesi için adeta can atıyordum. Her ne kadar onun yanındaki tavırlarım bana yabancı gelse de umursamadım ve büyük bir heyecanla cevabını bekledim. “Işık Hanım, buna inanın hiç gerek yok.” İşte o duyduklarım, beni tamamen altüst etmişti. Sertçe yutkunduğumda bakışlarım titreyerek gözlerine bakmaya devam ettim. Bu şekilde konuşmak onun için olağandı ancak gerçek Işık’ı tanımadığı için aldığım karşılığın benim için ne kadar ağır olduğunu tahmin edemiyordu. Belki de ona kendimi basit biri gibi göstermiştim. Gözlerimin dolmaması için içten içe dua ettiğimde nezaket sahibi biri gibi devam etti. “Ben yalnızca işimi yaptım. Bu arada davayla ilgili herhangi bir gelişme veya başka bir sıkıntınız olursa,” iç cebinden kartvizitini çıkararak uzattığında ağzım kulaklarımda atıyordu. “Beni aramaktan çekinmeyin.” “Tamam…” dedim boşluğa akan bir sesle. Ardından devam ettim. “Teşekkürler her şey için.” Ardından kartı kaybetme ihtimalimi göz önünde bulundurarak numarasını kaydederek çaldırdım. “Bu da benim numaram. Sizde davayla ilgili bir şey olursa bana haber verin lütfen.” İletişim bilgilerime ulaşabildiğini biliyordum. Yine de numaramı kaydetmesini istiyordum. Sıcak bakışları kısaca yüzümde gezindi ve ardından kafasını onaylar anlamda salladı. Donuk ifadem suratıma yer yaptığında Atlas’la beraber merdivenlerden iniyordum. İsteksizce vedalaşmak için ona döndüğümde hemen önümde duran sıcak çikolata rengi gözler canımı yaktı. O gözleri istiyordum. Bu adamı istiyordum. İstiyordum istemesine ancak ne yazık ki o bana herhangi bir açık kapı bırakmamıştı. Tekrardan sıkıntıyla soluduğumda kendime, isteklerime ve içimdeki dürtülere anlam veremedim. Çocukluk aşkım Ali den bu yana böylesine atmamıştı hiç kalbim. Ah… Ali… Benim sevgili Alim… Küçücük kalbime ağır gelen yaramdı benim Ali. Ölümünden sonra uzun süre kendime gelememiş, yardım almıştım ve o zamandan bu yana ilk defa kalbim böylesine yoğun bir coşkuyla atmıştı. Bu yüzden onu kaybetmek istemiyordum. Ona doğru döndüm. Sertçe yutkunarak ellerimi ceketimin ceplerinden çıkarttığımda bir baş selamı verdi ve tam dudaklarını tekrar aralayıp veda edecekken daha öncesinde hiç duymadığıma emin olduğum bir ses işittim. “Atlas!” Coşkuyla yükselen bir kadın sesi. Boğazıma oturan yumruyla beraber sesin geldiği yöne doğru döndüğümde benim boylarımda, siyah saçlı ve oldukça çekici duran bir kadının koşturarak yanımıza doğru geldiğini gördüm. Gözleri yalnızca karşımda duran genç adamda olan kadın, oldukça çekici bir giyime sahipti ve onu gördüğü için gözleri parlamışa benziyordu. Neyi olduğunu deli gibi merak ediyorken içten içe de bilmek istemiyordum. Bunun düşüncesi bile kalbime nifak tohumları ekiyordu çünkü ben… İlk defa gördüğüm bu kadınından şimdiden çok nefret ediyordum. İyice yaklaştığında kolu Atlas’ın boynunu buldu ve dudaklarını yükselterek dudaklarından öptüğünde neye uğradığımı şaşırmıştım. Gözlerimi defalarca kez kırpıştırarak karşımda kalan görüntüyü ağır çekimde izlediğimde saniyeler içerisinde yıkılıyordum sanki. Ardından geri çekildiğinde benim için birden kısa süre içerisinde gördüğüm o hayatın eşsiz renkleri tekrardan gitmişti sanki… Ortalık tekrardan sakinleşmiş, ardından da soluk bir renge bürünmüştü. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım ve dolan gözlerimi aşağı eğdim, topuklu ayakkabılarıma bakıyordum. Kendime engel olamadan bir damla yaş akıttığımda minik damlalar topuklu ayakkabımın yüzeyini ıslatmıştı. Sertçe burnumu çekip hızlıca gözlerimin altını sildiğimde bir an önce çekip gitmek istiyordum. Daha fazla o şekilde ayakta kalıp sakinliğimi koruyamazdım. “Ben gideyim o halde, her şey için tekrardan teşekkürler.” Kafamı kaldırsam da suratına bakamamıştım. Hızlıca konuştuktan sonra cevap beklemeden arkamı dönüp yürümeye başladığım an tuttuğum yaşlar daha fazla durmadı ve büyük bir hızla gözlerimden akarak çenemi boyladı. Omuzlarım titreye titreye köşeyi döndüğümde yeterince uzaklaştığım için boğazımdan yükselen hıçkırıklar serbest kalmıştı. Hadi ama Işık! Aptal mısın? Daha kaç gün oldu ve ne yaşandı da sen şu anda bu haldesin? “Işık! İyi misin? Gel buraya ya!” Defne’nin bana karşı olan yaklaşımından olan bitene şahit olduğunu anladım. “Kıyamam sana ya, güzelim benim…” Sarılarak saçlarımı okşamaya başladığında suratım boyun girintisine girmişti. “Sen nasıl kaptırdın kendini bu adama ya inanmıyorum, şu hale bak.” Söz konusu ben olduğumda en iyisini de Işık bilirdi. “Canım benim canım… Ağla, dök içini rahatla.” “Defne…” Dedim kendimi tutamadan ve ardından ağlamam şiddetlendi. “Çok kısa bir süre olduğunu biliyorum ancak o adamı çok benimsedim ve şu an böyle olması… O kadar acı verici ki… Onu yalnızca kendim için istiyordum.” “Ah kuzum benim… Şansa bak ya sen gel kırk yılın başında birine vurul, onun da sevgilisi olsun.” Yaram iyice deşildiğinde omuzlarım titreyerek ağlıyordum. Kollarımı sıkıca boynuna dolamış, suratımı göğsünün üzerinde saklamış, tüm umutlarımı boşaltıyordum. Bir süre sonra az da olsa rahatlamıştım. Rahatlamıştım rahatlamasına ancak yaram çok tazeydi. Defne’yle beraber taksiye bindiğimizde benim evimin önüne gelmiştik. “Yanına gelmemi istemediğine emin misin?” Benimle tüm olanları özellikle de Alkan dan başlayarak konuşmak istiyordu. Aynı zamanda da zor günler geçirdiğim için yanımda kalmak, iyi olup olmadığımdan emin olmak için yanımda kalmak istiyordu. “Şu an kafam çok dolu biliyorsun. Biraz kendi halimde kalayım, daha sonra gelirsin.” Kendimi gerçekten de iyi hissetmiyordum özellikle o son yaşadığım hayal kırıklığından sonra tüm Dünyam başıma yıkılmıştı ve sadece birkaç saat boyunca ağlamak istiyordum. “Tamam canım, bir şey olursa ya da sadece canın isterse ne olursa olsun ara beni tamam mı? Hemen gelirim.” Uysalca kafamı salladım. “Biliyorum, tamam…” Kollarını açtığında ona son bir kez sarıldım ve vedalaşarak taksiden indim. Kısa süredir içinde olmadığım mahallem bile yabancı gelmişti. Donuk ifademle beraber küçük apartmana girdiğimde bina eski olduğu için asansör yoktu. İkinci kata çıkıp küçük ancak benim için oldukça sevimli olan evimden içeri girdiğimde rahat bir soluk aldım. Sırtımı kapattığım kapıya yasladığımda bir yandan da hâkî renklerin ağırlıkta kaldığı holüme bakıyordum. Sesli soluklarım boş duvarlarımda yankı yaptığında daha fazla dayanamadım ve tekrardan ağlamaya başladım. Birkaç saat boyunca aşağı doğru kayıp kıçımın üzerine oturduğum kapı kenarından kalkmadan ağlamaya devam etmiştim. Evet belki saçmaydı. Belki birçok insana göre basit bir şeydi ancak Atlas’sı gördüğüm zamanda içimde Ali’den sonra ilk defa oluşan kıvılcımları anlatamıyordum. Bir daha yaşayamayacağımdan emin olduğum o eşsiz duyguyu bırakmak ne yazık ki elimde değildi. Dermanım kalmadığında kalkıp banyoya gittiğimde tek amacım ılık suyla kendimi az da olsa açmaktı. Kıyafetlerimi hızlıca üzerimden çıkartıp çıplak kaldığımda içeriden bir tıkırtı geldi sanki. Hareketimi keserek durdum. Boş bakışlarım fayansta gezindiğinde hiçbir ses yoktu. Bana öyle geldiğini düşünerek umursamadan duşakabinin içine girdiğimde benim için o an tek önemli olan şey yaşadığım hayal kırıklığıydı. Adamın resmen sevgilisi vardı ve benim ona fena halde duygularım vardı. Ayırmak ya da ayrılmasını beklemek gibi haince planlarımda yoktu. Erdemli bir şekilde kısa sürede içimde oluşan bu duyguları halletmem gerekiyordu. Yavaşça tepemden akan suyla saçlarımı güzelce köpürttüm ve beyaz sabunla lifimi çitileyerek bedenimi temizledim. Karakolun ve yaşadıklarımın negatif, pis enerjisinden su sayesinde kurtulduğumda ıslak kirpiklerimin altında kalan gözlerim yanıyordu. Duşakabinin kapısını açarak ayağımı beyaz yumoş paspasıma attığımda havlum kenarda kalmıştı. Küçük beyaz havlumu alıp bedenime sardığımda dolapta hiç baş havlusunun kalmadığını gördüm. Ardından tekrardan dışarıdan bir kıpırtı duydum ve hareketliliğimi kestim. Bakışlarım boş dolabımda kaldığında ensemden ağrı bir nefes inmişti sanki… Korkarak tuttuğum dolabın kapağını sıktığımda titriyordum. Sertçe yutkunduğumda… Lanet olsun ki diğer odadan adım seslerinin gelmeye başladığını işittim. Resmen elim ayağım birbirine girdiğinde titreyen bacaklarım pelte kıvamını almıştı. Korkudan yere yığılmamak için zor tutuyorken korkudan dolan gözlerim banyo kapımı buldu ve altındaki boşluktan içeriye yansıyan bir gölge gördü. Ağzım hayretle aralandığında titreyen elimi güçlükle kaldırarak musluğu açtım. Kapının üzerinde kalan kilit açıktı… Evde kaldığım için kapıyı hiçbir zaman kilitlemezdim ki! Gelen su sesiyle beraber gölge kenara çekildiğinde bacaklarım sanki eklem yerlerinden kırılacak gibi yavaşça oraya doğru yürüyordum. Kimliğini bilmediğim şahıs içeri girmese bile sanki ben saniyeler içerisinde kalp krizi geçirerek yere yığılacaktım, bu şekilde hissediyordum. Kapının hemen önüne geldiğimde kilidi tuttum ve yavaşça çevirdiğimde kalp krizinden gerçekten de ölmek üzereydim. Daha sonrasında fayansın üzerine bıraktığım telefonumu görünce gözlerimi yumarak rahat bir soluk verdim ve bu sefer de bin bir güçlükle oraya doğru ilerledim. Telefonu elime aldığım anda titremem artmıştı. Zangır zangır titreyen parmaklarımı kıpırdatarak Defne’yi aramaya çalıştığımda ekranı hızla yanağıma yasladım. Bir yandan da küçücük havlumun önünü sıkarak lavabonun kenarına oturuyordum. Kısa süre sonra neyse ki açıldı ve o ses duyuldu. “Işık Hanım?” Atlas… Yanlışlıkla onu aramam umurumda bile değildi. Sesini duymayı bekliyormuş gibi korkudan ağlamaya başladım ve güçlükle “Atlas ne olur evime gel banyodayım kendimi kilitledim ve odalarda biri geziniyor ne olur gel yardım et.” “Işık sakin ol!” Sesim artık nasıl geldiyse hemen beni yatıştırmaya çalışıyordu. “Adresin bende var ve oraya yakınım hemen geliyorum.” “Tamam, ayakkabılığımdaki turkuaz topuklunun içinde yedek anahtarım var onunla gir ben kendimi banyoya kilitledim çıkamam.” Sessizce fısıldayarak ağlamaya devam ettiğimde hızlıca devam etti. “Tamam Işık sakin ol lütfen on dakikaya gelmiş olacağım.” Boğazıma takılı kalan nefesi güçlükle bıraktığımda görmese de yavaşça kafamı salladım. “Telefonu da kapatma, açık kalsın.” Düşüncesi beni daha çok rahatlatmıştı. En azından burada olmasa da yanımdaymış gibi hissediyordum. Yine de çok korkuyordum. Kısa süre sonra gelen tıkırtı seslerinin ardından seslendi “Işık ben geldim, korkma sakın.” Ardından banyo kapım tıklatıldığında rahat bir soluk vererek ayağa kalktım ve pelte kıvamına gelen bacaklarımla kapıya ilerleyip hiç düşünmeden açtığımda bakışları önce beni buldu ve ardından istemsizce irileşerek bedenime kaydı. Lanet olsun! Küçücük havlum ve geriye doğru yatırdığım ıslak saçlarımla Avukatımın karşısında durduğumu o an anladım!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE