8.BÖLÜM "DOĞRU SEÇİM"

1303 Kelimeler
GENEL BAKIŞ AÇISI Eve gelir gelmez öfkeyle parkasını çıkartıp masanın üzerine fırlattığında nefes nefese kalmıştı. Ardından dayanamadı ve masanın üzerinde ne var ne yoksa dağıttı. Timur kolay kolay bu hale gelmezdi ancak ne hikmetse hep o Atlas pisliği yüzünden bu kadar çok öfkeleniyordu. Ne olursa olsun, basit konularda bile ona yenilmeyi sevmiyordu. Sanki Timur’un kalbindeki tüm nefret toplanıyor, yalnızca o adamın üzerine mıhlanıyordu. “Piç kurusu…” Dedi hırlayarak ve ardından masaya tekme atıp geri gitmesini sağladı. Ertesi gün olduğunda dün geceye ait olan siniri üzerindeki etkisini korumaya devam ediyordu. Ardından daha fazla dayanamadan telefonunu alıp Yeliz’i aradığında ilk çalışta açmamıştı, tekrar aradığında çağrı sonlara doğru açıldı. “Timur? Bir şey mi oldu?” Sesi kısık geliyordu. Anlaşılan Sedat’ın yanındaydı. Bunu umursamadan aceleyle konuştu. “Bana gel çabuk.” Ahizenin ardından kısa bir iç çekiş geldi, ardından Yeliz güçlükle konuştu. “Gelemem şimdi. Birazdan Sedat’ın annesiyle tanışacağım.” Elini hararetle saçlarının arasına daldırarak öfkeyle bağırdı. “Gel diyorsam gel! Uydur bir kılıf gel!” Yeliz kısa süreliğine sessiz kaldığında bir yandan da restorandın gerisine, Sedat’ın oturduğu masaya bakıyordu. Büyük bir hevesle annesinin gelmesini bekleyen genç adam onu evlenmek istediği kadınla tanıştırmak istiyordu. Yeliz her ne kadar Timur’un bu isteğinin onu zora sokacağını bilse de ona hayır diyemedi ve bıkkınlıkla soluğunu vererek dişlerinin arasından tısladı. “Bekle Allah’ın cezası, geliyorum!” Ardından telefonu kapattığı gibi arkasına döndüğünde, boğaz manzaralı masada oturan erkek arkadaşı keyifle kendisine gülümsüyordu. Elini yavaşça kaldırıp salladığında Yeliz gülümsemeye çalışarak elini salladı ve ardından yavaşça yanına doğru ilerledi. Sedat elindeki telefonu masanın üzerine bırakıp heyecanla sordu. “Nasıl olmuş babaannen?” Az önce masadan bunu bahane ederek kalkmıştı tabi. Şimdi ise iyi kılıf olmuştu kendisine. “Şey…” Dedi suratına yalancı bir hüzün kondurarak “Biraz fenalaşmış.” Sedat anında telaşlanmıştı. Korkarak sevgilisine baktı. “Ciddi mi?” Yeliz sertçe yutkunarak kafasını salladı. “Evet ya, Sedat ben gerçekten de çok üzgünüm ama acilen gitmem gerekiyor.” Genç adam da onunla ayaklanmıştı. “Olur mu öyle şey Yeliz’im, beraber gidelim.” Kızın gözleri dehşetle irileşti. İşte en son olmasını istediği şey bile olamazdı! En yakın arkadaşıyla fingirdemeye giderken Sedat’ın da gelmesi mi? İmkansızdı. “Sedat, ailemle bu şekilde tanışmanı istemiyorum hem şimdi bizimkiler laf eder. Sadece ailecek orada olmamız gerekiyor.” Dediğinde Sedat Yeliz’in ailesiyle ilgili olan sıkıntılarını biliyordu. Bu yüzden her ne kadar yanında olmak istese de üstelemedi be kafasını sallayarak “Tamam.” Dedi. Ardından aklına gelen detayla hızlıca konuştu. “Bir şey olursa saat kaç olursa olsun beni ara ama.” Yeliz yavaşça gülümseyerek kafasını salladı. “Tamam.” Ardından elini adamın yakasına atıp dudaklarına yaklaşıp ona derin bir öpücük kondurduğunda Sedat’ta karşılık vermişti. Geri çekilirken adamın gözleri kamaştı. “Seni seviyorum…” Dedi Yeliz adamın gözlerine derin derin bakarak. Sedat heyecanlanmıştı. Gözleri parladı. “Ben de seni seviyorum.” Ardından tekrardan yaklaşıp öpecekken Yeliz geri çekildi. “Artık gitmem lazım.” Ardından sevgilisiyle vedalaşıp gittiğinde Sedat, aşk dolu ifadesiyle beraber ona bakakalmıştı. Timur geniş salonunda oturmuş, bir bacağını ortada duran cam masaya uzatmışken purosunu içiyordu. Derin bir nefes daha aldıktan sonra dumanı yavaşça üfleyip purosunun külünü yavaşça kasıklarının kenarına yerleştirdiği kül tablosuna döktü. Ardından tekrardan kalın kısmı dudaklarına yerleştirdiğinde zil çalmıştı. Kucağındaki kül tablosunu koltuğun üzerine koyup yavaşça kalktığında ağır adımlarla kapıya doğru ilerliyordu. Yeliz bu kadar aceleci olmasının sebebini merak ettiği için endişeliydi. Israrla zili çalıyorken Timur purosunu dudaklarının arasına sıkıştırdı ve kapıyı açtı. Endişeli kız korkuyla karşısında duruyorken endişeyle sordu. “Timur! Ne oldu Allah aşkına? Ne bu acele?” Timur onun merakını umursamadı ve kızı kolundan tuttuğu gibi kendisine doğru çekerek kapıyı sertçe kapattı. “Timur!” Yeliz daha da endişelendiğinde ağzındaki purosunu çıkartmamıştı bile. Daha sonrasında kızı duvar tarafına doğru savurup öne doğru büktü. *** Birkaç dakika sonra Yeliz şaşkınlıkla ona baktığında can havliyle bağırdı. “Ne yapıyorsun gerizekalı canımı yaktın!” Onu ilk defa bu kadar öfkeli ve sinirli görüyordu. Normalde kendini dışarıdan gösterdiği gibi nazik ve sevecen olmadığını biliyordu. Karanlık yüzünü de biliyordu ancak bu seferki çok başkaydı. “Affedersin” Dedi ve külü komple yere dökülen purosunun kalan küçük kısmını masada söndürdü. Yakıcı, Yeliz’in bayıldığını bildiği gözleriyle ona baktı. “Gerçekten de acıttım mı?” “Kanattın hayvan!” Umursamasa da üzülmüş gibi yaparak omzuna sarıldı ve onu kendisine çekerek alnını öptü. Bunu yaparken tiksinmişti ve suratını buruşturmamak için kendini zor tuttu. “Affedersin güzellik.” Yeliz her ne kadar ona bozulmuş olsa da önemsememeye çalıştı ve yakınlığına karşılık vererek Timur’a sarıldı. Böyle anları kolay kolay yakalayamıyordu ve yakalayınca da sonuna kadar tadını çıkartmak istiyordu. “Bir sorun yok ama değil mi?” Diye sordu şüpheyle. Bir yandan da kafasını yavaşça kaldırarak gözlerine bakmaya çalışıyordu. Kızın suratını görmesine izin vermeden kafasını okşuyormuş gibi yaparak suratını geri boynuna soktu. “Yok güzellik, yok.” Ardından ağır bir soluk aldığında bakışları boşluğu buldu ve karardı. IŞIK’IN AĞZINDAN Kritik gün gelip çatmadan önceki gün Defne ziyaretime gelmişti. Ona karşı her ne kadar sinirli olsam da görüşmek iyi gelmişti ve yanımda birinin olduğunu hissetmek muazzamdı. Anne babamı kaybettiğim için hayatımda Defne den başkası yoktu ve karakola düştüğüm günden beri bunun yoksunluğunu daha net hisseder olmuştum. Avukatım Atlas Bey, benim için atandığı günden beri boş durmamış, hem cinayet mahalini inceleyip raporlarını çıkartmış, hem de benim o saate kadar nerelerde olduğumu araştırarak Alkan’a kadar bulmuştu. Alkan’ı da ifade vermesi için Defne sevgilisiyle beraber ikna etmişti. En sonunda ise Atlas’ın dediğine göre delil yetersizliğinden serbest bırakılacaktım ve yüksek ihtimalle o gün bu gündü. Kritik gün gelip çattığında Atlas tüm hünerlerini gösterdi ve tereyağından kıl çeker gibi beni bu pisliğin içinden çekip aldı. En sonunda serbest bırakıldığımda derin bir nefes alarak yapışık gibi gezdiğim polis memurundan ayrılarak Defne’ye koştum. “Işık!” “Defne!” Dolu dolu olan gözlerle birbirimize sarıldığımızda kalbim hızla atıyordu. Mutluluktan adeta havalara uçacaktım. “Sonunda arkadaşım! Çok şükür sonunda!” Beraber sallanarak sarılmaya devam ettiğimizde içim içime sığmıyordu. Daha kaç dakika öylesine bir coşkuyla sarıldık bilmiyordum. En sonunda yavaşça kollarımdan ayrıldığında bakışlarındaki mutluluk kalbime doğru akıyordu. İmalı bir şekilde sırıtarak bakışlarıyla arka çaprazımı işaret etti. “Yakışıklı Avukatına da bir teşekkür et istersen.” Ağzım kulaklarıma vardı. Her ne kadar Defne’nin bu hareketlerimle iki üç hafta dalga geçeceğini bilsem de umursamadım ve bakışlarımla ilerisini gösterdim. “Ben onunla çıkacağım. Aşağıda buluşuruz seninle.” Dediğimde tek amacım karakoldan çıkana kadar Atlastan bir şeyler öğrenebilmek, aynı zamanda da iletişimi devam ettirebilmek için biraz şansımı denemek istiyordum. Hatta şans denemek de değil. Onu baya baya tavlamak istiyordum. Defne beni onaylayarak yanımdan ayrıldığında heyecanla arkamı döndüğümde ilk gördüğüm andan beri kahvesi sıcacık olan gözlerine baktım ve içtenlikle gülümseyerek yanına gittim. “Atlas Bey…” Dedim dolu dolu olan gözlerle ellerimi göğsümün üzerinde birleştirerek minnettarlıkla devam ettim. “Her şey için çok teşekkür ederim… Sayenizde serbest kaldım.” İlk gördüğüm andan itibaren suratını çevreleyen asil ifadesini bozmadı ve mütevazı kaldı. “Estağfurullah. İşlemediğiniz bir suçtu sonuçta. Avukat olarak yapmam gerekeni yaptım.” “Yine de çok kritik bir durumdu. Sayenizde hiç ilerlemeden, işe karışmadan delil yetersizliğinden serbest bırakıldım.” Ardından aklıma gelen detayla devam ettim. “İyi ki sizi seçmişim…” Timur’u dinlemeyip kalbimin sesini dinleyerek Atlas’ı seçtiğim için kendimle gurur duyuyordum. Hem kalbim doymuştu, hem de serbest bırakılmıştım. Daha ne olsundu? Timur’u anımsayınca tatmin olmuş gibi erkeksi bir iktidarla sırıttı. Ona karşı kazanmayı seviyordu. Bunu artık daha iyi görebiliyordum. “Sizi bu yüzden tebrik ederim Işık Hanım, doğru karar verdiniz.” “Evet… Bu yüzden ben… size daha rahat teşekkür edebilmek için…” Utanarak sustuğumda kelimeler ağzımda bağlı kalmıştı sanki. Devamını getirmek istesem de utanıyordum. Ama yine de bir şekilde onu kendime bağlamak istiyordum. Bir daha göreceğimden emin olmak istiyordum. Bu yüzden yıllardır dik olan kuyruğumu umursamadım ve bacaklarımın arasına kıstırarak teklif ettim. “Size bir yemek ısmarlamak istiyorum, kabul edin lütfen.” Kabul etmemesinden ürkerek surat ifadesini izlemeye devam ettiğimde kalbim büyük bir hızla atıyordu. Asil ifadesini bozmadı ve beni şaşırtarak bozguna uğratan o cevabı verdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE