Timur ve Atlas’ın arasında geçen gerginlik dolu bakışmalara anlam veremediğimde hâlâ aradığımda açmayan ancak birden karşımda beliren adamın şaşkınlığını yaşıyordum. “Işık?” Dedi şaşkınlıkla. Resmen Atlas’ı görmezden gelmişti.
“Timur Bey…” Dilim lal olup tutulmuşken ne diyeceğimi şaşırdım. Atlas’ın üzerimdeki etkisi devam ediyordu. Şu durumda bile Timur’la olan tanışıklığımı öğrenip benimle ilgili yanlış düşüncelere kapılmasından korkuyordum.
Hadi ama Işık! Sen manyak mısın? İşlemediğin bir cinayet üzerine kalmış durumda ve sen oldukça normal şeyleri abartıp sanki geçmişte bir p*rno yıldızıymış gibi davranıyorsun. İyi misin? Lütfen kendine gel artık yoksa işlemediğin bir cinayet üzerine kalacak.
Gerçekten de her anlamda talihsizlik yaşıyordum. Hayatımın bir günde kaydığı yetmiyormuş gibi aynı şekilde resmen hayatımın aşkıyla da o vasıtayla, karakol köşelerinde karşılaşmıştım. Soluğumu yavaşça bıraktığımda Timur sertçe konuştu.
“Aradığınızda müsait değildim. Şimdi gelebildim. Görüşmemiz lazım.” Aceleyle konuştuğunda bana yardım etmek istediği her halinden belli gibiydi. Belliydi belli olmasına ancak anlam veremiyordum. Daha birkaç gün öncesine kadar birbirimizden nefret ediyorken şimdi ne olmuştu da bana yardım etmek istiyordu?
“Görüşmenize gerek yok.” Atlas’ın birden öne çıktı. İlk başta ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. “O benim müvekkilim oldu artık.”
Arkasında kaldım, gözlerim parladı. Benimle ilgili kurduğu o cümle gerçek miydi? Müvekkil olarak da olsa… Beni sahipleniyordu. Atlas’ın bu şekilde konuşmasından çılgınlar gibi etkilenmem normal değildi biliyordum… Ama yine de kendime engel olamıyordum.
İşittikleri Timur’un hiç de hoşuna gitmemişti. Bakışları ikimizin üzerinde gezindi ve tekrardan Atlas’ı görmezden gelerek diretti. “Işık. Konuşalım.”
Sonuçta onu ben aramıştım. Gecenin bir saatinde buraya gelmişti. Her ne kadar Atlas’ın hakkımda olumsuz düşünmesini istemesem de Timur’la konuşmam daha doğru olurdu.
Polis Memurundan müsaade alarak Timur’la odaya geçtiğimizde hem aklım hem de kalbim Atlasta kalmıştı. Göremeyeceğimi bilsem de kapalı duran kapıya melül melül baktıktan sonra tüm enerjisini üzerime bırakan adama döndüm.
“Neler oldu Işık? Anlatır mısın?”
Afallasam da önemsemedim. Nasıl olsa çok vaktimiz yoktu. Bu yüzden benimle ilgili ne düşüneceğini umursamadan ona olan biteni anlatmaya başladığımda dinledikçe ifadesi şekilden şekle girmişti.
“Sen neler yaşadın böyle yalnızca bir günde…” Yaa, işte ben de ona şaşırıyordum ya zaten. “Tamam, hiçbiri halledilmeyecek meseleler değil. Bu davayı üstlenip seni aka çıkartacağım.”
Bu kadar çabuk kabullenmesi, benimsemesi garip gelmişti. Atlas olmasa yardımı için müteşekkir olabilirdim ancak şimdi hem o vardı. Hem de karşımdaki adamın yardım etmeye bu kadar gönüllü olmasına açıkçası pek de anlam veremiyordum. Birlikte geçirdiğimiz zamanla onu tanıdığım kadarıyla içten içe egolu birine benziyordu. Bu konuyla ilgili aramızda geçen muhabbete bile değinmemişti. Dalga geçmiyordu, yalnızca yardım etmek istiyordu.
“Timur, ilgin için gerçekten de çok teşekkür ederim ama-“
“Ama?” Sözümü birden kesmesini beklememiştim. Tek kaşını sorgularcasına yukarı kaldırdı.
“Ama benim için atanan bir avukat var zaten.”
Az önceki yardımsever tavrı anında kayboldu ve yerini koyu bir nefrete bıraktı. “Senin için atanan bir avukat mı?” Son kelimeleri dudaklarından dökerken suratını buruşturmuştu. Küçümser gibi bir hali vardı. “O bir halt yapamaz.”
“Onu tanıyor gibi konuşuyorsun.” İşte buradan sonrası deli gibi ilgimi çekmeye başladı. Şayet tanıyorsa ileride Atlasla ilgili daha dataylı bilgiler öğrenebilirdim. Böylece onu tanıyıp tanımadığıma daha iyi karar verebilirdim.
“Evet. Ne kadar kötü bir avukat olduğunu bilecek kadar iyi tanıyorum Işık, onunla olursan kaybedeceksin.” Masanın üzerinden üstüme doğru eğildiğinde bakışlarındaki parıltıdan Atlas yerine onu seçmem için ne kadar da istekli olduğunu gördüm. Bu beni daha da şaşırttı. Kaç yaşında koskoca adamdı. Sırf onu seçmedim diye küsüp gidecek hali yoktu ya, değil mi?
“Ben bir şey yapmadım zaten Timur. Atlas eminim ki bu meseleyi halledecektir.”
Tekrardan içinde biriken öfkesi gözlerinde kalan duyguların önüne geçmeye başladığında sinirden dişlerini sıkıyordu.
“Bu yüzden mi beni o kadar aradın? Boşuna gelmişim.”
“Evet, kusura bakma. O zaman Atlas yoktu ve tanıdığım tek avukat sendin. Bu yüzden hemen seni aradım.”
“Yine tanıdığın tek avukat benim, ona nasıl bu kadar güvenebiliyorsun ki?”
Gülümsedim. “Seni de pek tanıdığım söylenemez, değil mi?”
“Yine de ondan fazla tanıdığın söylenebilir.”
Haklıydı haklı olmasına ancak… Yine de haklı olması bu konuyu haddinden fazla uzatmadığı anlamına gelmiyordu.
“Bak, gerçekten de seni boşu boşuna buraya kadar getirdiğim için üzgünüm ancak ben Atlasla yoluma devam edeceğim.” Her ne kadar Timur’u daha önce tanısam da Atlas’ı bırakmak istemiyordum. İşin garip tarafı, Atlas’ı davayı kaybetmek uğruna bile bırakmak istemiyordum.
Birden zaman aleyhime işliyormuş gibi hissettim ve korkarak kapalı duran kapıya baktım. Atlas sinirlenip gitmiş olamazdı değil mi? Sonuçta onun tarafından da Timurla aralarında net bir gerginlik var gibi gözüküyordu. Sırf ona olan sinirini benden çıkartmış olmasın?
Zihnimde dolanan binbir çeşit düşünceyle beraber huzursuzlukla kıpırdandım ve önümdeki enerjisini hissederek ona döndüğümde her ne kadar bu konuyla alakalı sinirli hissetse de bunu bastırmayı tercih etti ve yavaşça yerinden kalktı.
Yine de bir şey olursa, her ne olursa olsun. Unutma ki her zaman buradayım.
Onunla kalktığımda algıda güçlük yaşıyordum. En sonunda içimde biriken anlamsız soruyu ona yönelttim. “Neden bu kadar ilgilisin? Yani bana karşı…”
Kapının hemen önünde duruyorken omzunun arkasından bana doğru döndü ve yakıcı ifadesini bozmadan devam etti. “Çünkü ilgilenmek istiyorum.” Ardından kapı açıldığında bakışlarım hızla etrafta dolanmıştı.
Dışarı çıkarken korkarak koridora baktığımda Atlas’ı kenarda görünce dudaklarımdan rahat bir soluk vererek gözlerimi yumdum. Tam da o sırada önümdeki Timur’un varlığıyla afalladığımda ben daha ne olduğunu anlayamadan dibimde durmuş, dudaklarını sanki alnımı öpüyor gibi yaklaştırarak kulağıma doğru konuşmaya başlamıştı.
“Biliyorsun, ne zaman olsa arayabilirsin, numaram sende var.”
İstemsizce bir adım geri çekildim ve ürkerek gözlerine baktım. “Tamam, anladım. Teşekkür ederim.” Dedim zayıf bir sesle ve onunla vedalaştım.
Koridordan ilerlerken Atlas’ın yanından geçti. O esnada Atlas, kısa süre içerisinde bayıldığım o sıcak, çikolata rengi gözlerini ona diktiğinde bir atmaca gibiydi. İlk başta gördüğüm sakin ve asil adam gitmiş, yerini yırtıcı bir kaplana bırakmıştı sanki.
Bu iki genç Avukat arasında ciddi bir rekabet olduğu aşikardı.
Sonunda yanından geçip gittiğinde birbirlerine yönelttikleri o soğuk, sert bakışma sona erince rahatlamıştım.
Ardından yavaşça polis memuruyla yürüyen bana eşlik ettiğinde ifadesi merak doluydu.
“Ne oldu?” Diye sorduğunda bu kadar yakından ve güzel baktığı için söylediklerini ilk başta anlayamasam da sonradan jeton düşmüştü.
“Şey ben… Sen de istersen… Seninle devam etmek istiyorum.”
Bakışları parladı. Bu bakışlardan her ne kadar ümitlenip anlam aramak istesem de bu daha çok Timur’a karşı kazanmanın zaferiydi, bunu biliyordum. Ama yine de umursamadım ve O benim müvekkilim. Dediği anı defalarca kez zihnimde canlandırarak kendimce farklı şeyler ümit ettim.