6.BÖLÜM "BU ADAMI TANIYORUM"

1500 Kelimeler
Siyah takımlı adama bakakaldığımda resmen ağzım açık duruyordum. Saliseler, saniyeler geçiyor ben orada kalmaya devam ediyordum. Kalbimin atış sesleri kulaklarımda yankılanmaya başladığında başım dönüyor, mideme ağrılar giriyordu. O açık, sıcak, çikolata kahvesi gözlerinde kayboluyor, bugün yaşadığım tüm travmatik olayları unutuyordum. Bir şey söylemedim, tek kelime etmedi. Bir süre sonra arkasında olduğunu yeni gördüğüm polis memurunun hareket etmesiyle varlığını fark ettiğimde sürgüyü açtı ve geri çekildi. “Işık Hanım.” Adını bilmediğim adamın ağzından ismimi işittiğimde kulaklarımın pası silinmişti sanki. Varlığına eklenen sesiyle beraber üzerimdeki etkisi iyice büyüdüğünde ne diyeceğimi şaşırmıştım. Kafamı yavaşça yana doğru eğdiğimde tekrardan dinlemek istiyordum tekrar etmesini istiyordum. “Ben Avukatınız Atlas Sungur.” Dudaklarım tekrardan aralandığında algım kapanmıştı sanki. Bir de bu adam benim avukatım mıydı? Bana yardım edecek olan kişi o muydu? Memurun yönlendirmesiyle beraber kodesten çıkıp avukatımla konuşacağımız odaya girdiğimizde ellerim titremeye başladı. Sertçe yutkunduğumda ensemden ağrı bir miktar ter akmaya başladığında yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Atlas benden önce girdiğinde arkası dönük, yaklaşık beş adım ötemde kalmıştı. Bakışlarım üzerinden ayrılmıyor, omuzları ve ayakkabıları arasında gidip geliyordu. Ahenkle bana doğru döndüğünde kalbim sıkışır gibi oldu, gözlerim doldu. Onunla tek başıma bir odada kalmak, doğrudan ona bakmak… Çok farklıydı. Bu zamana kadar hiçbir erkekte hissetmediğim etkilenmeyi ona karşı hissediyordum ve bedenim bu tanıdık olmayan duygu yoğunluğunu kaldıramıyordu. Alışkın değildim. Titreyen ürkek bakışlarımı gözlerine diktiğimde istediğim tek şey ona yakın olmaktı. İlk defa gördüğüm bu adamı tanıyordum ve o andan itibaren hayatımı artık onunla geçirmek istediğimi düşünüyordum. Hatta bundan emindim. Kesinlikle bu adamı istiyordum. Masanın etrafında dolanıp sandalyeye oturduğunda kısa süre boyunca hareket edememe şaşırdı ve önündeki sandalyeyi işaret etti. “Gelin lütfen.” Dizlerim titriyordu. Bacaklarımı yavaşça kıpırdatıp karşısına geçip oturduğumda tam da şu anda konuşsa kalbimin atışından başka bir şey duyamayacaktım sanki. “Bana olanları en başından anlatmaya başlayın lütfen.” Titreyen dizlerimi görmese de masanın altından birbirine bastırdığımda ellerimi yumruk yapmıştım. Onunla konuşurken bir yandan da kendimi kasmam gerekiyordu sanki. “Ş-şey… Be-ben…” Gözlerime kesintisiz bakıyordu. Utanarak bakışlarımı kaçırdığımda soluklarım boğazıma takıldı. Ona anlatmaya başlayacaktım ancak Alkan dan bahsetmeye çekiniyordum. Her ne kadar anlatmak zorunda olsam da bilmesini istemiyordum. Bu düşüncem belki de aptalcaydı. Sırf sakladığım detaylar yüzünden belki de fena halde batacaktım ancak… Çok utanıyordum. "Işık Hanım?" Sertçe yutkunarak gözlerimi kırpıştırdığımda o kadifemsi tanıdık ses beni kendime gelmem yerine iyice kendimden geçmeme sebep oluyordu. Sert bir soluk aldım ve önümdeki sıcak kahverengi, sorgu odasından yansıyan güneş ışığıyla beraber iyice ortaya çıkan tatlı, tanıdık gözlere daldım. Bu bir çeşit hülya olabilir miydi? "B-ben..." Tekleyerek konuşmuştum. Bu adamın gözlerine baktıkça başım dönüyordu. Hayatımda ilk defa görmeme rağmen onu tanıdığıma yemin edebilirdim. Peki ya neydi onda olup da beni içine çeken şey? Neydi ki belki de müebbet yiyecektim ve bundan daha da fazla ilgimi çekiyordu? "İyi misiniz Işık Hanım?" Avukatım Atlas Bey sayamadığım bir tekrarla yinelediğinde ismimi dudaklarından duymak kalbimde devasa bir kıpırtıya sebep olmuştu. Dizlerim heyecanla titreyerek birbirine çarptığında gözlerim aşka dolmuştu. Aşkla mı? "Size yardımcı olabilmem için bana olan biteni eksiksiz anlatmanız gerekiyor yoksa işlediği cinayet üzerinize kalacak, tabi, eğer siz işlemediyseniz." Son söyledikleri, içerisinde bulunduğum yoğun duygu karmaşasına bir nebze de olsa sakinlik getirmişti. Öncelikle üzerime kalan suçu reddetmem gerekiyor, bu davadan yakamı kurtarmam gerekiyordu. Daha sonrasında avukatım Atlas Beyi geçmişte tanıyıp tanımadığımın peşine düşmeliydim. Şimdi ne yeriydi ne de zamanı. Sertçe yutkunarak çikolata kahvesi gözlerine baktığımda midemde bir şeyler iyice sıvılaşmıştı ve ben içten içe eriyordum. Atlas’tan "Atlas Bey ben..." Dedim zayıf bir sesle ve gözlerine bakarken tekrardan nefesim kesildi, ağzımı kapattım. İfadesi sertleştiğinde sinirlenmeye başladığını görebiliyordum. Bu beni daha da gerdi ve dudaklarımı tekrardan araladığımda ona merak ettiği ve belki de sorgu odasına geldiğinden beri defalarca kez sorduğu suç dosyasıyla ilgili konuşacakken kalbim beni yanılttı ve kendimi savunmak yerine o aptalca soruyu sordum. "Beni daha önceden tanıyor muydunuz?" HÂKİM BAKIŞ AÇISI Timur yatağında sırt üzeri döndüğünde Yeliz anında üzerine uzanıp sarılacakken suratını buruşturup kolunu geri itti. Sürekli bunu yapmasından hoşlanmıyordu. Timur sadece onunla ihtiyaçlarını görmeyi seviyordu. “Hadi ama… Sadece beş dakika. O kadar öfkeni atmanı sağladım” kafasını kaldırarak kendince tatlı olduğunu düşündüğü bakışlarını yüzüne sabitlemişti. “Sence de bunu hak etmedim mi?” Evet. Onun sayesinde gerçekten de iyi stres atmıştı. Bu yüzden soluğunu uzunca bırakarak bir şey demedi ve kafasını yastığa bırakarak siyah tavanı izledi. Bir yandan da aklı yine yaklaşık kırk dakikadır düşünmediği davaya gitmişti. Ne yapıp ne edip o davayı kazanmalı, müvekkilinden konuştuğu parayı almalıydı. Karşı tarafın avukatından dolayı işleri biraz zorlaşıyordu. Bu yüzden Timur işleri pisletmeyi düşünüyordu. Delilleri karalayabilirdi. Karşı tarafın dava dosyasını zayıf düşürmek için delillerle oynayabilirdi. Bu tarz işleri yaptırabileceği biri vardı. Aklına o çocuk gelince kalkmaya yeltendi. Tam da o sırda Yeliz’in uykuya daldığını gördü. İçten içe göğsünde uyuduğunu görünce sinirlenmişti. Kendisi bu kadar stresli ve huzursuzken o kızda olan rahatlık hoşuna gitmemişti. Yeliz Timur’un hareketliliğini hissederek kaşlarını çatsa da uykusundan kalkmadı. Timur umursamadan sertçe onu itip kalktığında Yeliz diğer tarafa dönerek yastığa sarılmıştı. Timur dönüp de kızın çıplak sırtına baktığında midesi bulanmıştı. Hevesini aldıktan sonra Yeliz den her zaman midesi bulunuyordu. Onun açlığı yalnızca istediğini alana kadardı aldıktan sonra hevesi kalmıyordu. Çalışma odasına geçtiğinde siyah sabahlığının kuşağını bağladı ve ilerleyerek masanın üzerindeki telefonunu aldı. Aklında ilk iş o çocuğu aramaktı ancak yapılan cevapsız çağrılar kafasını karıştırmıştı. Kaşlarını çatarak yabancı numarayı aradığında bir müvekkilinin olduğunu düşünüyordu. Onun yerine bir polis karakoluna bağlanmıştı. “Bu numara beni aramış.” Derdinden bahsettiğinde karşısında az önce kendini tanıtan polis memuru bir an durdu ve ardından hatırlamış gibi bir ses çıkartarak mırıldandı. “Avukatı olduğunuzu söyleyen bir zanlı vardı. Sizi aramıştı karakola gelmeniz için. O aradı yüksek ihtimalle. “Zanlı mı? Adı nedir?” Eski müvekkillerinden birinin tanıdık ismini duymayı bekliyorken duyduğu isim… Kesinlikle onu şoka uğratmıştı. “Işık Ertaş.” Işık Ertaş… Yakın zaman içerisinde tanıştığı kızın ismi dün gibi aklındaydı. Unutmamıştı. Unutmamıştı çünkü o kızın gariplikleri istemsizce ilgisini çekmişti. Peki, karakolla alakası olmayan bu kız… Neden onu karakoldan aramıştı? Verdiği kart ve aralarında geçen konuşma aklına gelince kızın aslında bu taraklarda bezinin olmadığını biliyordu. Kuyruğunu kıstırıp kolay kolay arayacak birine de benzemiyordu. Bu yüzden kesinlikle gerçekten de kötü bir durumda kalmış olmalıydı. “Ne oldu? Sorun nedir?” “Bir cinayet vakası.” Timur şaşırdı, işte bunu kesinlikle beklemiyordu. “Hemen geliyorum.” Telefonu kapatmasıyla hızlı adımlarla odasına girmesi bir olmuştu. Hangi ara sabahlığını çıkarttı, hangi ara giyinmeye başladı anlamamıştı. “Timur?” Yeliz den gelen mırıldanmaları umursamadan beyaz gömleğinin düğmelerini iliklemeye devam etti. O hareketlilikten iyice rahatsız olan Yeliz yavaşça kafasını kaldırdığında hâlâ yarı uyur vaziyetteydi. “Nereye gidiyorsun?” Dedi ağzının içinde konuşarak. Timur omzunun üzerinden geriye doğru bakarak hızlıca konuştu. “İşim var, sabah temizlikçi gelmeden çıkarsın.” Ardından başka bir şey demeden taba rengi kabanını giyindi ve çantasını alarak önce odadan, ardından da evden çıktı. IŞIK’IN AĞZINDAN “Hayır, Işık Hanım. Sizi ilk defa gördüğüme eminim.” Söyledikleri zihnimde yankılandı ve ardından kalbime çarparak yere doğru düştü. “Işık Hanım?” Atlas Beyin son uyarısıyla beraber tekrardan bakışlarımı kaldırdığımda zamanın artık aleyhime işlediğini biliyordum. Bir an önce kendime gelmem, ona olan biteni anlatmam gerekiyordu. “Ben… O gün. Daha doğrusu o akşam. Şey, yakın arkadaşımın yoğun ısrarıyla beraber görücü usulü bir randevuya çıkacaktım.” En sonunda olandan bahsettiğimde kendimi berbat hissediyordum. Bu zaman kadar hayatımda her ne kadar erkek olmasa bile tam da görücü usulü randevuya çıkacağım zaman Atlas’ın karşıma çıkması büyük talihsizlikti. “Ve o…” Buradan sonrasında olanları hatırlamak sinirlerimin tepeme çıkmasına vesile olmuştu. Sonunda az da olsa Atlastan kopup Alkan’a bağlanabilmiştim. “O pislik herif arabaya binince bana sarkıntılık etmeye başladı. Bağırdım, durmasını istedim ve hatta onu zorladım. Direksiyona elimi attım. En sonunda arabayı durdurdu ve kendimi hızla dışarı attım.” Anlatırken bir yandan da büyük merakla mimiklerini inceliyor, hakkımda ne düşündüğüne dair tahminler yürütmeye çalışıyordum. “Çok korkuyordum. Ellerim ayaklarım titredi resmen. Yakın arkadaşım Defne’yi aradım. Ancak telefon çekmedi. Bu yüzden ona ulaşamadım. Telefonumun flaş ışığı eşliğinde yolumu, geldiğim yönü bulmaya çalışıyordum. O sırada ayakkabımın topuğu çok ince olduğu için taşların arasına saplanıp duruyordu. En son bir yere saplı kaldı ve çıkartmak için öne doğru eğildim.” İşte o anda gördüğüm ölü adamı hatırlamak bana iyi gelmemişti. Bakışlarım boşluğu buldu ve titremeye başladım. Masanın üzerinde olan bir bardak suyu bana doğru ittirdi. Yavaşça alıp içmeye başladığımda dolan gözlerim aktı. “O adamı ilk defa o an gördüm ve çok kötü oldum.” Devamını da anlattığımda tir tir titriyordum. Atlas Bey beni sabırla dinledikten sonra konuşmamız sona ermişti. Beni görmeye geleceğini söyleyip sorguyla ilgili anlatmam gerekenlerden de bahsedip beraberimde kalktığında kendimi iyi hissetmesem de varlığı bana iyi hissettiriyordu. Kızarık olan gözlerimi yanımdaki adama diktiğimde kalbim ürperdi. Gitmesini istemiyordum, Atlas’a ihtiyacımın olduğunu hissediyordum. Dışarı çıkmak için kapıyı açtığı anda karşıma çıkan bedenle afalladım. Öylece kalakaldığımda kaşlarım hayretle yukarı doğru kıvrılmıştı. Atlas gelmeden önce birkaç kez aradığım Avukat Timur Arslan tam da karşımızda duruyordu. Beni görünce bakışları irileşti, sanki bir süredir aradığı eşyasını bulmuş gibiydi. Ardından istemsizce Atlas’a baktığında kaşları çatılmıştı. Suratındaki gaddar ifadenin oluşması saniyelerini almamıştı. Onu gördüğüme mi, yoksa ifadesinde oluşan değişime mi daha fazla şaşırsam bilememiştim. Aynı şekilde Atlas da az önceki doğal duruşunu bozdu ve ellerini ceplerine yerleştirerek yandan gördüğüm kadarıyla kaşlarını çatarak ona baktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE