İstanbul baharın yaklaşmasıyla yavaş yavaş renklenirken, insanlar kararsız görünüyordu. Bu da giydikleri kıyafetlere yansıyor, bazısı hırka kazak giyerken kimisi de kısa kollu tişörtlerle dolaşıyordu. Hava bile kararsız olacaktı ki biraz önce parlayan güneş uzaklardan gelen kara bulutların arkasına saklanıp yüzünü gizliyordu.
Pelin hava alanından dışarı çıktığında hafif yağmurla gelen rüzgâr ürpermesine sebep oldu ve istemsizce kollarını bedenine doladı. Bir an önce taksi bulup alandan ayrılmak istiyordu. Ama hava şartları insanların telaş etmesine sebep oluyor ve bir türlü boş taksi bulamıyordu.
Sonunda hava alanına gelen bir taksiyi gözüne kestirerek yanına yaklaştı ve içerisinden genç takım elbiseli adamın çıkmasını sabırsızlanarak beklemeye başladı. Adam da ısrarla inmiyor taksiciyle konuşuyordu. Sonunda dayanamayıp cama iki kez elini yumruk yaparak tıkladı.
Adam sinir olmuş olacaktı ki kızgın bir ifade ile bekleyen Pelin'e aynı kızgınlıkla baktı ardından tekrar taksiciye dönerek bir şeyler anlatmaya başladı. Bu durum karşısında iyice çileden çıkan Pelin arabanın kapısını sinirle açıp:
-Yatmayacaksanız inin beyefendi! Bizde yolumuza gidelim.
-Başka taksi mi yok? Çekil git başımdan! diyerek kendisine küçümseyen bakışlar gönderen adama biraz daha sesini yükselterek:
-Yok beyefendi! Yoksa sizin kahrınızı neden çekeyim, üstelik ıslanıyorum! Üstelik hastaneye gideceğim, ölsek burada istifinizi bozmayacaksınız!
-Ne çirkef çıktın be! diyerek toparlanan adam, son kez taksiciye dönerek:
-Görüşürüz Faruk abi, başka zaman konuşuruz, dedi ve hızla arabadan inip içeri doğru yürümeye başladı.
Hafif nemli elbiseleriyle arka koltuğa oturan Pelin hiç bir şey yokmuş gibi davranarak:
-Nişantaşı, Genç Hekim hastanesine lütfen.
-Tamam, diyen taksiciyi görmezden gelerek başını camdan tarafa çevirdi ve geride bıraktığı günleri düşünmeye başladı.
Yıllar önce kaçarak gittiği bu şehire yine bir telaşla geri dönüyordu ve ne yapacağı, nasıl davranacağı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Yıllardır konuşmadığı babası, arada kaçamak görüştüğü abisi ve bu olanların arasında kalan annesi...
Neredeyse dört yıl olmak üzereydi İstanbul'a gelmeyeli ve ailesini görmeyeli, "Gidersen bir daha dönemezsin!" diye arkasından naralar atan babası şimdi ölümle burun burunaydı. Son son adını sayıklayan babasını affedebilecek miydi? Ona bile emin değildi.
***
Taksi hastanenin önünde durduğunda derin bir nefes alma ihtiyacı duyan Pelin, kapıyı açmak için tereddüt etsede nefesini verirken açtı kapıyı. İlk adımını yere attıktan sonra başını yukarı kaldırıp "Genç Hekim Hastanesi" yazan tabelaya baktı. Tabela ile olan kısa bakışması ikinci adımını atmasıyla son buldu ardından yavaş ve kararsız bir yürüyüşle dönen kapıya doğru ilerledi.
Resepsiyonun önüne geldiğinde kendisine "Efendim" der gibi bakan kıza tereddüt ederek:
-Süha Aslan için geldim, ameliyattan çıktımı?
-Henüz ameliyat sürüyor.
-Tamam, dedikten sonra ezbere bildiği hastanenin koridorunda emin adımlarla yürümeye başladı.
Bu hastane onun için yapılan ama çalışması nasip olmayan bir kaleydi. Babasının ne kadar büyük heveslerle yaptırdığı günleri anımsadı ve acı bir tebessümle asansörün tuşuna bastı. Dört katı yukarı çıkmak dört saat gibi hissettirse de aldırış etmeyip kırmızı renk yanan yazıları takip etti.
Ameliyat hanenin koridoruna doğru ilerlerken ne ile karşılaşacağını bilmemek yere kararlı basan adımlarını engelliyordu. Çaresiz ilerledi ve yüzleşeceği durumu kucaklamaya çalıştı. İlk gördüğü ayakta volta atan abisiydi, genç adam koridorun diğer tarafına döndüğünde çok sevdiği kardeşi görüş alanına girdi.
Abisine özlemi ağır basan Pelin koşar adım yaklaşırken abisi Polat'ta aynı hızla kardeşinin üzerine yürüyordu. İki kardeşin adımları buluştuğunda koridordaki herkes onların kucaklaşmasını izledi. Pelin abisinin kollarında huzuru hissederken bir an bile onu bırakmak istemiyordu. İki kardeşin arasındaki bağı Pelin'in görüş alanına giren annesi bozdu, yaşlı ve bakımlı kadın ağlayan gözlerle çocuklarına bakıyor ve sabırla ayrılmalarını bekliyordu.
En nihayetinde Polat kardeşini bıraktığında annesi Şermin ürkek adımlarla kızının yanına geldi ve sıkıca sarıldı. Pelin annesinin onu sardığı gibi sıkıca saramadı kadını fakat verdiği huzuru hissedebiliyordu. Soğuk kanlılıkla kadının kolları arasından sıyrılıp:
-Sakin ol! Ona hiç bir şey olmayacak! dediğinde arkadan iki kadın, biri esmer diğeri sarışın hesap sormak istercesine yanlarına geldi. Bunlar fesat tohumu eken halalarından başkası değildi ve Pelin yine başladıklarını düşünüyordu.
Sarışın olan bir vampir gibi üzerine yürüdüğünde başını dik tutup ne diyeceğini sabırla bekleyen Pelin halasının asıl derdinin hiç bir hakkı olmadığı halde bu hastanenin kendi oğluna kalmasını istemesiydi. Bu nedenle Pelin büyük bir engeldi ve dönmesi hastaneyle ilgili planlarını suya düşürüyordu.
-Ne işin var senin burada? Abim senin yüzünden orada yatıyor!
-Duygu! diyerek sert bir uyarıda bulunan annesi Şermin'e aldırış etmeden devam etti halası konuşmaya.
-Yalan mı yenge?
-İstediğim zaman istediğim yerde olurum!
-Bizim ailemizin yanında olamazsın!
-Bende bana ait olan bu hastanedeyim, sizde öyle kabul edin o zaman, diyerek golü doksana çaktıktan sonra bir kaç adım atarak sırtını soğuk duvara yasladı. Haklı olduğunu bilen halası mecbur yerine dönerek kardeşi Pınarla sinsi sinsi konuşmaya başladı.
En sonunda böyle vaktin geçmeyeceğine kanaat getirip annesinin yanına geçerek yıllar sonra ilk kez bir istekte bulunmaya karar verdi.
-İçeri girmek istiyorum, diyerek direk konuşmaya girdikten sonra annesinin vereceği cevabı sabırla beklemeye başladı.
-Tamam, dedikten sonra yaşlı kadın görevliye talimat verdikten sonra bir hemşireyle birlikte ameliyathane odasına giren Pelin ilk iş olarak ellerini yıkadı ardından kep takıp önlük giydikten sonra eldiven takıp ağzını kapattıktan sonra ameliyathaneye girerek ameliyatın ne durumda olduğunu incelemeye başladı. Cerrah yabancı misafire şaşırsada aldırış etmedi.
Açık kalp ameliyatı yapılıyordu ve bitmek üzereydi, cerrah göğüs kemiğini tel ile kapatıyordu. Bu işlemi yapmasını sabırla beklerken girdiği ameliyatları düşünüyordu. Körelmemek için Afyon merkezde bir hastanede ameliyatlara girdiği için şanslıydı yoksa Avrupa'da aldığı eğitim parmaklarının arasından uçup gidebilirdi.
Cerrah asıl kesiği dikişlemeye başladığında babasının yüzünü inceliyordu. Yüzünü görmeyeli sesini duymayalı yıllar olmuştu, yüzü biraz daha kırışmış saçlarına düşen aklar çoğalmıştı.
Pelin yarı ölü yatan babasına baktı ve kendine bir söz verdi babası uyanırsa herşeyi unutacaktı. Yeterki hayata dönsün babası ve kritik korseniz saati atlatabilsin!
***
Üç gün sonra...
Saat akşam beşi gösterirken yoğun bakım odasında yalnızca Pelin vardı ve camın arkasından babasını izliyordu. Elindeki hareketliliği fark ettiğinde hızla içeri babasının yanına geçti, yaşlı adam ağzındaki solunum maskesini çıkartıyordu. Pelin işini kolaylaştırmak adına hemen maskeyi ağzından çıkartıp babasına baktı. Babası Süha zor bela ellerini kaldırıp Pelin'in yanaklarını tutup:
-Kızım, dedi sesi neredeyse duyulmayacak gibiydi.
-Tamam yorma kendini buradayım.
-Gitme!
-Gitmem, babam! dedi ve yaşlı adamı alnından öptü. O an ettiği tüm yeminleri unutup herşeyi affetmişti, asla görmem bir daha dediği adam ağzından çıkan babam cümlesiyle bütün kırgınlıkları unutturmuştu.
***
Bir kaç saat içinde Süha beyin odaya alınmasıyla tüm yakınları hastaneye akın etmeye başladı. Kim gelirse gelsin yaşlı adamın tek yanında olmasını istediği kişi kızıydı.
Gelen gidenin azalmasıyla yaşlı adam odadaki oğlunun ve karısının çıkmasını isteyerek Pelin'le baş başa kalmak istediğini söyledi. İki ayrı düşmüş kalp baş başa kaldığında ilk konuşan Süha bey:
-Gel kızım diyerek yanını işaret edince yavaş ama kararlı adımlarla babasının yanına yürüdü Pelin.
-Affet kızım beni yanında olamadım.
-Asıl sen beni affet, seni dinlemedim eğer dinleseydim şimdi her şey bambaşka olurdu, diyerek hatasını ilk kez kabul eden Pelin'in kalbi kırıktı.
-Tamam, hepsi geçti artık bırakmam seni! Daha gitmek yok, işinin başına ailenin yanına döneceksin! dedi yaşlı kurt, sesi kısık olsada otoriterdi.
-Tamam sen bunlara yorma kendini artık gitmeyeceğim.
Bir ay sonra...
Babasının hastaneden çıkmasıyla baba ocağına dönen Pelin kendisine hiç bir şey sorulmadığı için rahattı. Yaklaşık yirmi gündür de hastanede çalışıyordu, ilk geldiği günden itibaren tüm dikkatleri yaptığı işlerle üzerine toplamıştı ve bunu hastanenin sahibi olduğunu söylemeden başarmıştı.
***
Gece saat on ikiyi geçerken pijamalarını giyip yatma moduna giren Pelin asistanının aramasıyla alarma geçti ve hızla açtı telefonunu.
-Efendim Burcu, bir sorun mu var?
-Hocam hemen hastaneye gelmeniz lazım, acil bir kalp krizi vakası.
-Aydın hoca yok mu?
-Bir seminer için şehir dışında hocam.
-Tamam, geliyorum! dedikten sonra hızlıca hazırlanıp evden çıktı ve o an hastahaneye yakın ev tutmaya karar verdi. Önemli olan hastalarıydı ve yetişemezse hiç bir şeyin önemi yoktu.
Hastaneye gider gitmez onu karşılayan asistanı Burcu oldu, Burcu hastanın durumunu anlatırken bir yandan yoğun bakıma doğru yürüyorlardı.
-Hocam ilk müdahaleyi yaptık, kalp durduktan sonra tekrar döndü! Makineye bağladık durum şimdilik stabil!
-ST yaptınız mı?
-Tüm tetkikler yapıldı hocam birazdan sonuçlar çıkar.
-Tamam, dediğinde kaos gibi bir kalabalığın içine girdiler.
Hastanın tüm yakınları yoğun bakımın önünde erketeye yatmış gibi bekliyorlardı. Hepsi hastaya bir şey olsa savaşa gidecek asker gibiydiler. İnsanlara aldırış etmeden maskesini takarak odaya girdi, Burcunun elinde ise hasta ile ilgili Notlar vardı ve Pelin'in ağzından çıkacak ufacık bir ayrıntıyı bekliyordu.
Genel durumu kontrol etmesinin ardından odaya bir hemşire girdi ve elindeki dosyaları Burcu'ya uzattı, Burcu dosyalara baktıktan sonra ilk konuşan Pelin oldu.
-Ekokardiyografi yapalım.
-Ortamı sağlıyorum, dedikten sonra etrafı loş bir hale getirip hastaya jel sürdükten sonra bir kaç adım geri çekilip izlemeye başladı.
Ses üstü dalgaları dokulara gönderen ve yankılarını toplayan cihaz olan probu sol göğsüne koyarak kalbi görüntülemeye başladı. Görüntünün ve iletkenliğin iyi olması sürülen jel sayesinde daha netti. Yaklaşık on beş dakika kontrol ettikten sonra derin bir nefes alıp doğruldu.
-Nakil mi gerekecek hocam?
-Daha çok genç! ST sonuçlarını alabilir miyim?
-Buyurun hocam, dedikten sonra dosyayı uzattı. Kısa bir incelemeden sonra kederli bir şekilde konuşurken Burcu da not alıyordu.
-S dalgası sonu (J noktası) ile T dalgası arasındaki yassı, izoelektrik kısmıda. Ventriküler depolarizasyon ve repolarizasyonunda anormalliğe rastlandı. Anormalliklerin sebebi elevasyon/depresyon olarak saptanıp, sebebi myokard iskemisi/infarktıdır.
-Ya uygun kalp bulunamazsa hocam.
-En kötüye kendini hazırla ama asla umudunu kaybetme! dedikten sonra odadan çıktı.
Aile fertleri etrafını sardığında bekledikleri şey bir açıklamaydı.
-Kızım iyi mi diyen kadına umutla bakarak:
-İyi olacak!
-Neyi var peki?
-S dalgası sonu (J noktası) ile T dalgası arasındaki yassı, izoelektrik kısmıda. Ventriküler depolarizasyon ve repolarizasyonunda anormalliğe rastlandı. Anormalliklerin sebebi elevasyon/depresyon olarak saptanıp, sebebi myokard iskemisi/infarktıdır.
Bu açıklama üzerine koridora yeni gelen bir adam düzeni bozarcasına yüksek sesle:
-Türkçe konuş doktor! dedi ve gelip Pelin'in önünde durdu. Pelin adamın yüzüne baktığında yaşadığı şok yüzünden kısa süre konuşamadı. Karşısındaki adam köyde kaza geçiren adamdı ve parmağında hâlâ kendisinin yaptığı alçı vardı.