17. BÖLÜM

1121 Kelimeler
i********:: Yazar semra İmamoğlu Takipte kalın. Sevgiler... Mircan toplantının sonuna yaklaşmışken telefonuna gelen mesaj sesiyle ister istemez hızlıca göz attı. Normal şartlarda yapmazdı ama genel olarak mesaj yazan olmadığı için merak duymuştu. Gelen mesaj Hira'dandı. Kisa süreli bir şaşkınlık yaşadı. Neden ona mesaj yazmıştı ki. Şu an deli gibi merak ediyordu, durduk yere asla onu aramazdı. Düşününce hiç aramamıştı da. Hatta bu ilkti... Levent son konuşmaları yaparken Mircan müsaade isteyerek kalktı ve ofisine geçti ardından hızlıca mesajı açtı. "Mircan bana yardım et." Bu neydi şimdi, neden ondan yardım istiyordu ki? Doğru okuduğuna emin olmak için tekrar baktı. Yanılmamıştı. Hızlıca aramaya girdi ve arama tuşuna bastı fakat aradığı kişiye ulaşılamıyordu, aynı hızda ofisten daha sonra da şirketten çıktı. Bir şey olmuştu ama ne? Arabaya bindiğinde çalan telefonunu hızlıca açtı, arayan numara kayıtlı değildi. Sakince "Evet." diyerek konuşmaya başladı. Karşısındaki alaycı ses, konuşmaya başladığında durumun ciddiyetti beyninden aşağı bir kova sıcak su boşalmış gibi oldu. "Mircan Ağa, demek bu kadar çabuk haber aldın hee?" "Ne haberi lan şerefsiz." "Kızma ama Mircan, karın hak etti bunu." "Ne diyorsun açık konuş Baran!" "Bu arada karınla tanıştık, vahşi bir kısrak gibi sekiyor." "Ulan şerefsiz karışıma çık, ben seni nasıl sektiriyorum göreceksin!" "Git, kilisede İstanbullu bir adamla buluşan karına kız, aaa pardon o şimdi..." dedi ve sustu. "Senin belan olacağım Baran, sakın karşıma çıkma." dedi ve telefonu suratına kapadı ardından arabayı hızla konağa sürdü. Konakta ölüm sessizliği vardı. Mircan'ın ilk yanına ilk gelen Zişan oldu. Ağlamaklı bir ses tonuyla "Abi ağalar yengemi alıp götürdüler." diyerek sarıldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. "Ne diyorsun Zişan düzgün anlat." "Yengemi bugün kilisenin orada bir adamla konuşurken görmüşler, berdel bozuldu deyip götürdüler." "Baban olacak adam burada mıydı?" Zişan "Evet ama..." dedi, Mircan ise sözünün devamını dinlemedi ve kafasını yukarı kaldırdı. Kırgınca bağırarak konuşmaya başladı. "Mirzan Ağa, çık dışarı ve bana bak, sana diyorum Mirzan Ağa!" Mircan'ın ikinci bağırmasından sonra babası terasa çıktı. İfadesiz bir şekilde kenarlıklara tutunarak Mircan'ın gözlerine bakmaya başladı, konuşacak bir şeyi yoktu o yüzden Mircan devam etti. "Sen nasıl bir adamsın ki, suçu olmayan birini ellerini kollarını sallaya sallaya buradan alıp götürmelerine karşı koymadın, nereye götürdüler karımı Mirzan Ağa söyle?" Mircan öylece bağırırken yaşlı ağa aşağıya inmeye başladı ve çıkışa yöneldi. Mircan "Sana diyorum." diyerek onun arkasından yürüdü. "Gidiyoruz." Yaşlı ağa keskin bir ses tonuyla konuşmuştu. "Nereye?" "Gelini almaya." dedi ve arabaya bindi, Mircan hâlâ elinde olan telefonun arama bölümüne girerek Hasan'ı aradı ve bağa doğru yürüdü. Karşı taraftan telefon açıldığında hiçbir şey demeden direkt "Hasan o İstanbullu züppe var ya buralardaymış onu bul ve uygun bir yere götür geleceğim." dedi ve kapadı, ardından Mirzan Ağa'nın yanına geçip oturdu. Yaşlı ağa "Açıkyol köyüne sür Reşo." dedi, yüzündeki sinir göze çarpıyordu. Köye gelene kadar hiç konuşmadılar ve aralarındaki sessizlik gökleri yakacak cinstendi, Ali Ağa'nın konağının önünde durduklarında ilk aşağı inen Mirzan Ağa oldu. *** Hira, 'Mircan lütfen mesajımı görmüş ol.' diye içinden defalarca dua ediyordu ama her geçen dakika umutları yerle bir oluyordu. 'Of Taha ne vardı geldin, şu başıma aştığın işe bak. Bir halt yeseydim gam yemezdim, yapmadığım bir suçun ceremesini çekiyoru resmen...' İç sesi bir türlü susmuyordu. Bu zebaniler başında beklerken her an ölecekmiş gibi hissediyordu, bu berbat yer nefesini tıkıyordu. Öksürmemek için kendini zor tutuyordu. İçeri giren adamın "Gidiyoruz." demesiyle içine tarifi mümkün olmayan bir korku yerleşti ve sürüye sürüye arabaya götürüldü, ortalama on beş dakika gittikten sonra büyük bir konağın önünde durdular. Adam aynı şekilde kolundan tutarak içeri çekti. Su aygırı kılık adam onu avlunun ortasına fırlatarak attı. Hira resmen yere uçmuştu. Başını kaldırdığında Mircan'ın içini kavuran bakışlarıyla karşılaştı. Mircan onu tek bir hamlede kolundan tutarak yerden kaldırdı. Mircan kararlı gözlerini Ali Ağa'ya dikerek net bir şekilde konuşmaya başladı. "Sen Ali Ağa, gözünü de elini de evimin üzerinden çek! Bu evlilik başta berdel olsa da şu an tamamen gerçektir, karımın arkadaşıyla görüşeceğinden haberim vardı." Ali Ağa "Kaçmaktan söz ediyorlarmış köylü duymuş." diye karşılık verince, Mircan içinden şeytan diyor ki bırak ne yapıyorlarsa yapsınlar, tabi öyle yapamadı ve hızlıca derin bir nefes alıp kafasını topladı, ardından tekrar konuşmaya başladı. "Evet, bir kaçma olayı var doğrudur ama benim karımla bir alakası yoktur, sadece yardım edeceğiz biz bu konuda, hem görmüyor musunuz nasıl korkmuş, o buralarda yetişmedi sizin törelerinizi bilmez bilse bensiz görüşür müydü?" Babası "Ali Ağa şimdi yolumuzdan çekil, gelin kızım yanlış yapmadı yapmaz da." dedi ve Hira'yı Mircan'ın kolundan alarak çıkışa doğru yürümeye başladı. Mircan ailesinden uzak durmalarına yetecek sertlikte avludaki herkese baktıktan sonra arkasını dönmeden çıktı. Mirzan Ağa geliniyle bir iki çift laf konuşsa da Mircan tek kelime bile konuşmadı. Konağa geldiklerinde onlar arabadan indi. Mircan, sen gelmiyor musun der gibi yüzüne bakan Mirzan Ağa'ya "Siz inin benim az işlerim var." diyerek cevap vermiş bulundu. Şoföre de inmesini söyledikten sonra Taha'yı getirdikleri eski depoya doğru hızla sürmeye başladı. Depoya geldiğinde ne kadar sakin olmaya çalışsa da sinirlerine hakim olamıyordu. Hızla depodan içeri girip sandalyenin üzerinde bağlı duran adama hiçbir şey demeden sıkı bir kafa attı. Deli gibi yumruk atıyordu ve Hasan'ın onu durma çabaları boşa çıkıyordu... Sonunda ağzı yüzü kan çanağına döndü ve Mircan burnundan soluyarak "Eğer seni bir daha karımın yörüngesinde görürsem yemin ediyorum leşini köpeklere atarım." dedi ve bir daha yumruk attı. Siniri hâlâ geçmemişti. Mircan yumruk atıyordu, o sinir bozucu bir şekilde gülüyordu, onun güldüğünü görüyordu daha sıkı yumruk atıyordu. En sonunda gülmeyi bırakıp "Seni sevmediğini biliyorsun eğer sevseydi şu an onun yanında olurdun, neden hıncını ondan değil benden çıkartıyorsun çünkü beni seviyor." demesiyle Mircan daha fazla dayanamayarak belinden silahını aldı ve ağzının içine soktu, tetiği çekeceği sırada Hasan zor bela onu engelledi. Adamı dayak manyağı yapmıştı ama bana mısın dememişti, son kez bir yumruğunu suratına diğerini hayalarına vurdu ve Hasan'a dönerek "Bu adam bir daha Mardin'in sınırlarına girmeyecek!" dedi ve çıktı. *** Konak sessiz çığlıklarla yankılanırken Hira yukarıda odada çılgınca volta atıyordu, Mircan geldiğinde neler olacak deli gibi merak ediyordu. O düşüncelerle banyoya gidip yüzünü yıkamaya karar verdi, böyle sakinleşmeyi deneyecekti. Aynaya baktığında yüzündeki izlere dikkat kesildi, havluyu alıp yüzünü sildiğinde daha da belirginleşti izler ve o an Dilan denen kadının yüzüne attığı tokat geldi aklına. Nasılsa bunun hesabını verecek diye düşünerek şimdilik bu konuyu erteledi. Banyodan çıktığında Mircan da odaya giriyordu, yüzü kireç gibiydi. Elinde ve gömleğinde kan vardı. Hira telaşla yanına giderek elini tuttu ve incelemeye başladı. Mircan aynı hızla elini çekti ardından yüzüne bile bakmadan banyoya geçti. Hira da onun peşinden gitti, Mircan bunun farkındaydı ve banyoya girer girmez kapıyı kilitledi. Aradan neredeyse bir buçuk saat geçmişti ve hâlâ banyodaydı. Su sesi hiç kesilmeden geliyordu, daha ne kadar banyoda kalacak diye düşünürken çıktığını belirten tıkırtılar gelmeye başladı. Sonra kilidi açıp odaya girdi. Hiea sakince ayağa kalktı ve onun yanına gitti, aralarında bir adım mesafe kalana kadar yürümüştü ki Mircan elini dur anlamında uzatarak yaklaşmasını engelledi. Hiçbir şey söylemeden giyinme odasına geçti üzerini giyindi ve aynı hızda çıkıp gitti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE